Ana Sayfa / Yazarlar / Bakmak

Bakmak

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bakmak estetiğin vazgeçilmezlerindendir. Her bakanı gören diye nitelemek doğru olmaz. İnsan çok yerde bakar kördür, gördüğünü söyler ama görmez. Göz görmeye alışık veya görme sanatından habersizse, hiçbir şeyi doğru dürüst göremez. Bize doğru görmenin yolunu sanat, felsefe ve din öğretir. Din de sanat da, felsefe de bakmak üzerinde çok şeyler söylemiştir. Allah “eserlerime bakın” der, sanatcının, galeri açması bakılmak istendiğindendir, süslenmek, bana bakın demenin başka anlamıdır. Kainat süslü ise insanlara bana bakın demek içindir. Descartes “Tabiat bakılması ve okunması gereken  kitaptır” der, Bilimdeki, felsefedeki, sanattaki temel çaba doğru görebilme gayretidir. Türk edebiyatında Yahya Kemal bakmak fiilini çok kullanır.

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul

Der, İstanbul’un yüksek tepelerini seven Yahya Kemal, ruhla yüksek yerler arasında bağlantı kurar. Sanatta bakmak ve görmek arka planı doldurulmuş bir gözle mümkündür.

Bediüzzaman klasik din algısından farklı olarak müntesiplerine bakmayı, görmeyi ve düşünmeyi öğretir, ama ne kadar etkileyici olmuştur, din çok zaman hâlâ klasik algı ile yarumlanmaktadır. Yeni bir nesil lortaya çıkarmak günün, siyasetin sorunlarından sıyrılıp onun bakmak görmekmektebine müntesip bir talebe olmak çok zordur. Bir edebi, felsefi yazı yazarsın, ses yok, siyasete açılan bir yazı yaz siyaset felsefesinin herkes uzmanıdır, konuşur ha konuşur.

Ayet ül Kübra bir bakmak ve görmek okuludur, çok yerde bu bak fiilini kullanır. Kur’an’da pek çok ayat-ı Kur’aniye de bakmak üzerine kurulmuştur. Ama müslümanın hayatında bakmak , görmek , düşünmek var mıdır ayrı bir konu .

Evet bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen her bir misafir gözünü açıp baktıkça görür ki,

Ayet ül Kübra’daki kahramanın en büyük özelliği meraktır. Merak bütün sanatların ilimlerin muharrikidir.” Bu güzel misafirhanenin sahibini ve bukitab-ı kebirin müellifini ve bu muhteşem memleketin sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken, en başta göklerin nur yalnızı ile  yazılan güzel yüzü görünür. “B a n a  b a k , aradığını sana bildireceğim. Der o da bakar görür ki. Gökyüzü anlatımın içine bir anlatıcı narrator olarak girmiştir, insana yukardaki şekilde hitap eder.”

Daha sonra feza konuşur “Feza gürültü ile konuşarak bağırıyor. Bana bak merakla aradığını ve seni buraya göndereni benimle bilebilir ve bulabilirsin, der. Onun ekşi fakat merhametli yüzüne bakar, müthiş fakat müjdeli gürültüsünü dinler, görür ki” Bediüzzaman modern yüzyılın çok özneli anlatıcı modunu kullanır, Hugo’dan da Namık Kemal’den de üstündür. Onlar tek anlatıcı kullanır.

Yaratılışın yolucusu “Cevdeki rüzgara bakar görür ki” Sonra “yağmura bıkyor görür ki” Sonra şimşeğe bakar, ve radı dinler görür ki pek acip ve garip hizmetlerde çalıştırılıyorlar. Sonra yağmura bakar görür ki. Sonra radı dinler ve berke şimşeğe barak görür ki” Anlatıcı olarak küre-i arz devreye girer, Küre-i arz lisan-ı haliyle diyor ki gökte fezada havada ne geziyorsun, gel ben sana aradığını tanıttıracağım, gördüğüm vazifelerime bak ve sahifelerimi oku. O da bakar görür ki: Sonra sahifelerine bakar. Denizler ve nehirler araya girer. “Bize de bak bizi de oku.” derler, o da bakar görür ki. Sonra denizlerin içlerine bakar görür ki,

Sonra o misafir nehirlere bakar, görür ki. Dağlar ve sahralar anlatıcıdır “Sahifelerimizi de oku” diyorlar. Eşcar ve nebatat onu içeriye çağırdılar, gel dairemizi de gez, yazılarımızı da oku, dediler o da girdi gördü ki. Hayvanat ve tuyur alemine girdi ve gördü ki, sıra enbiyalardadır, onu içeriye davet ettiler o da girdi. En evvel geçmiş zaman menziline baktı, gördü ki..

Müctehid muhakkikler onu dershanelerine çağırdılar, oda girdi gördü ki. Bakmayana tariz “gözünü kapayan yalnız kendine gündüzü gece yapar. Bakmanın bir mertebesi aynel yakin gözle görmek ve inanmaktır. Baka baka o makama gelir. Aynel yakine yani gözle görür gibi inananların kafilesi mürşitlerdir, onlarda çağırır yolcuyu “Kudsi mürşitler onu dergaha çağırdılar, o da girdi gördü ki .

Müstakim ve münever akılların selim ve nurani kalplerin kapısı açılır. Baktı ki onlar âlem-i gayb ve âlem-i şahadet ortasında insani berzahlardır. Perde-i gayba girer orda da bakar.

Sıra Muhammed-i Arabi’dedir. “On dört asrı Kuran’ıyla ışıklandıran Muhammedi Arabi asm ziyaret etmek ve aradığını ondan sormak için asr-ı saadete beraber gitmeliyiz diyerek, akıllarıyla beraber o asra glirdi, gördü ki ,

Ayet ül Kübra bakma mektebinin birinci makamı sona erdi, bakmak kelimesinin tafsili uzun sürer o da başka bir konu, elimizde hazine biz küçük tenekelerle uğraşıyoruz.

Bakmak onyedinci yüzyıldan sonra dünya sanat ve estetiğinin odağında bir kelimedir.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Yarın ayrılmadığın için pişman olacağın yerden bugün ayrılsan iyi olur

Yarın ayrılmadığın için pişman olacağın yerden bugün ayrılsan iyi olur. (Kötülere) uyanlar şöyle derler: Ah, …

Kapat