Ana Sayfa / Uncategorized / BAŞLARKEN…/ Orhan SALCI

BAŞLARKEN…/ Orhan SALCI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

A R A L I K

Orhan SALCI

BAŞLARKEN…

“Bismillah her hayrın başıdır, biz dahi başta ona başlarız..”

Hayırlı olması, hayırlara vesile olması dileklerimle başlıyorum ilk yazıma. İlklerin zor olduğunu bilirdim fakat bu daha bir zor oldu. Uzun zamandır ilgiyle, takdirle  takibetiğim Kastamonur.com sitesinden yazı yazma teklifi alınca onurlandırıldığımı hissettim. İnşallah layık oluruz, hem kendimizi, hem siteyi, hem şehrimizi lekedar edecek hatalardan arî olarak şehrimiz insanımız ve manevi temellerimize hayırlı katkılarda bulunmak nasibolur ümit ve duasıyla başlıyorum ilk satırlarıma.

Bu köşede, dini, manevi, tarihi değerlerimiz hakkında yazılar yazmak, duygu ve düşüncelerimi paylaşmak arzusundayım.. Gene hayata dair, insana dair, aileye, topluma dair istifadeye medar olması dua ve temennilerimle yazılar kaleme almak, yüreğimden geçenleri satırlarda insanımızla paylaşmak,  fani kubbede baki bir hoş sada bırakmak ümit ve duasıyla başlıyorum inşallah.  Sürçü lisan edersek şimdiden affola..

Müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış. İlk yazının zorluğundan olsa gerek aklıma hemen eski defterlerim geldi. Daha önceden karalamış olduğum ve köşeme ismini verdiğim ilk  yazımı paylaşmayı uygun gördüm.

ARALIKTAYIM. farzedin bir kapı aralığı.. Girmekle çıkmak arası…  Adımlarım sürekli eşikte; girsem “acaba”lar yol keser, geride dönemem “ah.. keşke” demeler belası..  Kim aralıkta değil ki? Ve “aralık”lar hayatımızın hangi anında, hangi yerinde yok ki? Hayat ve ölüm çizgisi üzerindeki “ömür” aralığı, iman-küfür, akıl-his, nefis-kalp aralığı hangi insanı dairesinin dışında bırakmış ki? Olmakla olmamak, ölmekle ölmemek gibi tercih aralığı olmayan iki şıktan başka, her halimiz, her fiilimiz, her kavlimiz her kararımız o aralığın bir köşesine yanaşmak değil mi doğru ya da yanlış?..

Bir ucundan modern dünya algısının, bir ucundan dini ve tarihi genlerimizin çektiği;  imanı bir ölçüde ecdadıyla, atasıyla; yaşantısı modern, güya çağdaş yeni kültür çizgisiyle paralel kalmış aralıktaki bir toplumun, “sırat-ı müstakim” aralığını yakalayamamış bir ferdi olarak, “aralıklar”da dolaşır, “aralık”larda yanar-ağlar, haykırır dururuz.

Çocukluğumda ilkokul öğretmenimiz Hayat Bilgisi derslerinde her sabah; hâşâ dinin safsatalığından, modası geçmişliğinden dem vururdu. okul günlerinde hayran olduğum öğretmenimi; sömestr ya da yaz tatilleri gelince de camiye gider çok hoş bir insan olan hocamızı dinlerdim; o da Allah’ı anlatırdı, cenneti, ebediyeti, Efendimizin ve O’na benzemeye çalışan ecdadımızın, din büyüklerimizin eşsiz ahlaklarını, kıssalarını  anlatırdı. Bir hoşluk, huzur kaplardı içimi.” büyüyünce hoca olmalıyım” derdim.  Daha sonraları cami hocamıza benzemeyen hocalar da tanıdım ve bir ara vazgeçtim hoca olmaktan.

Her akşam televizyonun açılış saatini bekler, vakit gelince en tatlı, heyecanlı oyunlarımızı yarıda bırakır televizyon başına koşardım. Reklâmları bölüşürdük kardeşlerimle, şu banka senin, bu banka benim. Beddualar ederdik sevgililer arasına giren “gaddar”lara, sevgililere ise dua.  hele yabancı filmleri çok severdim.- sempatik, kültürlü, yardımsever, hümanist!- rahipler, dinlerine bağlı insanlar, devasa kiliseler, şatolar.. Etkilenirdim. Etkilenmişim ki yıllar sonra Süleymaniye Camiini görünce gözüme “hiç” gibi görünmüştü. Neye göre? O kilise ve şatolara göre. o günde çocuktum, öyle kıyasladım ve tercihim kilise ve şatolardan yana olmuştu. Aslında mimari sevginin ötesinde bir sevgi, etkileşim ve tercih aralığıydı bu.

Evden ve kendi dünyamdan çıkıp insanların arasına karıştığımda da gördüm aynı aralıkları. Yani fert fert bir toplumun aralığıydı bu: “deve kuşu aralığı” onlarda Cami ve kahvehane aralığındaydılar. Cenazeler, mevlitler, cumalar olmasaydı ne hocalar görünecek, dinlenecek, ne de “Allah’ın dediği olur”  denecekti. Hoş, o da sadece “deniliyordu.”

Çocukken aralık demek, kar demekti, kardan adam demekti, kartopu demekti, oyun demekti. her gün okulla ev arasında düşe kalka, parmaklar soğuktan uyuşuncaya kadar yürünen yol demekti.. Ama gene de  severdim, çok severdim. Bugün “aralığım”; çaresizliğim, günahım ve ahım demek,    sevmiyorum.

Bir İbrahim (as); “yâ nâru kûnî berden ve selâmâ” der, ateş yakmaz O nu. Oysa beni ateşi yansıtan “cam parçacıkları” yakar. Yunus (as)u yutmaz balık, karanlıklar nur doğurur; oysa ben nefsimin, içimin zulmetinde boğulurum. bir Musa (as), asasıyla vurduğu yerden su çıkarır, denizi yarar ve geçer. Parçalanırcasına dövünürüm de gözlerimden bir damlacık yaş düşmez yanaklarıma, kalbim “nura” birazcık olsun açılmaz. Bir Muhammed’i Arabî (s.a.v), tüm insanlığa, kâinata meydan okur da, ben nefsime “dur” bile diyemem. Çünkü O’nun rızasına uzak bir “aralıktayım”

Allahım! Sana Eyyub kulunun diliyle sesleniyorum; “zarar kalbime dokundu, imanıma dokunacak belki. İhlâs ve ihsanım zaten yaralı Allahım. Eyyub kulun kadar temiz değil yüreğim ve hayatım. Ama niyetim temiz Allahım, kalbime şifa ver, nur ver. İmanıma güç ve kemal ver. Asrın bediine şakird, nuruna hizmetkâr eyle. Habibin (a.s.m)’e ümmet, kendine kul eyle Allahım.  Kalbimi nuruna aç, ışısın, ısınsın; “yakacaksan narınla değil, nurunla yak Allahım..”

“Cemiyetin imanını selamette görme uğruna, cehenneme girmeye razıyım” diyen bir üstada talebe eyle. O üstada, o nurlara muhtaç şu cemiyeti ve âlem-i islamı, imanın Kur’anın nuruyla nurlandır. İki cihan saadeti bahşeyle.

Allahım! Ruhumuzu kabzetmek zamanına kadar bizleri emanetinde emin kıl. Sen merhametlilerin en merhametlisisin. Amin.. “Âmin” diyenlerin âminlerine binlerle “âmin!”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’an-ı Kerim Işığında Söz ve Davranış Estetiği / Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ

KUR’AN-I KERİM’İN IŞIĞINDA SÖZ VE DAVRANIŞ ESTETİĞİ Prof. Dr. Mehmet GörmezSöz söylemek, konuşmak, anlamlı bir …

Kapat