Bayram Yüksel Ağabey / Ömer ÖZCAN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

19 Kasım 1997′de Avrupa hizmetleri için yaptığı bir seyahat esnasında geçirdiği trafik kazasında dâr-ı fânîden bekâ yurduna göçen ve kabri Barla Mezarlığında bulunan Üstadımızın “manevi evladım, fedakâr hizmetkârım” dediği Bayram Yüksel Ağabeyin ve birlikte inşaallah şehadet şerbetini içen Ali Uçar ve Mehmed Çiçek ağabeylerin ruhlarına Cenabı Hak nurların harfleri adedince rahmet eylesin.

Bayram Ağabey, 1931’de Afyon‘un Bolvadin ilçesinin “Çoğu” Köyünde doğdu. 1948 Afyon hapishanesinde Üstad Bediüzzaman Said Nursi ve talebelerini yakından tanıdı, hizmete girdi. 1951 yılında Kore savaşına “onbaşı” olarak katıldı. Üstadının verdiği Risaleleri ilk defa Japonya’ya götürdü. 1953’de askerden döndü.

Dönüşünün ertesi günü Üstad: “Ben seni vermeyeceğim. Ben seni hizmetime alacağım” diye emretti. Genç Bayram kendi ifadesi ile “Çocukluk hâllerimden ve Üstadımı tam anlayamadığımdan” diyerek baştan nazlanır. Herhâlde Koca Bediüzzaman’a ısrarlı ihtarlar, işâretler geliyordu ki; yakında en sâdık talebelerinden biri olacak olan Bayram’ı ısrarla istiyordu. Hâlbuki çok kimse Bediüzzaman’ın yanında kalmak, hatta 10 dakikacık bile olsa ziyaretine girebilmek için can atıyor, çok uzak yerlerden geliyorlardı. Üstad, Bayram talebesinin köyüne kadar gitti ‘Evladım, ben seni bekliyordum, gel’ dedi, fakat yine olmadı. Üstad Bayram’da bir şeyler görmüştü; ikinci sefer yine gitti köye kadar, tekrar “gel evladım” dedi. Artık genç Bayram’a da ihtarlar mı gelmişti bilmiyoruz; “Baş üstüne Üstadım” deyip yürüdü, arkasına bakmadan bir yürüdü ki: Yanında binlerce küçük “Bayram”larla beraber hâlâ gidiyor..

1960’da Üstadın vefatından sonra “Ankara”da, ismiyle müsemma Hacı bayram civarındaki “27 Numara” denilen eve yerleşti. 1975’e kadar Ankara’da kaldı, Üniversite Nur talebelerinin kaldığı yüzlerce “Dersane-i Nûriye” ler açtı. Dersane hizmetlerinin Üstadından gördüğü tarzda; Anadolu’ya örnek olacak şekilde yayılmasında tam bir rehber oldu, sanki Üstadımızın o yönünü taşıyor veya temsil ediyordu.

1976’dan sonra “…Nurların Câmi-ül Ezher’i ve Medreset-üz Zehra’sının merkezi hükmünde…” olan “Isparta” ya yerleşti. Bu sefer Medreset-üz Zehra’nın merkezinin “mânevî rektörü” olarak bütün dünyaya örnek olacak hizmetlere vesile oldu. Binlerce gence, gözüyle gördüğü; kulağıyla işittiği Üstadını anlattı, “meslek ve meşrep” hassasiyetini aşıladı…

Son günlerinde gittiği Almanya’da sesi kısılmıştı.. “Tıpkı Üstadımın dediği gibi diyorum ki: Sesim kısılmış artık bana ihtiyaç kalmamış” demişti… belki de hissetmişti… Nitekim bu seyahatin dönüş yolunda 19 Kasım 1997 de Sofya yakınlarında “Ali Uçar ve Mehmet Çiçek” ile beraber geçirdikleri bir trafik kazasında şehid oldu. Barla kabristanına binlerce “Bayramların” dua ve tekbirleriyle defnedildi. Allah rahmet eylesin.. Âmin.

İnsanları şahsî kemalât veya şahsî kusurlardan çok hizmetlerine göre kıymet verirdi

Bayram ağabeyi dikkatle izlerdim; insanların gayretlerini, himmetlerini, hayırseverliliklerini yaptığı Nur hizmetiyle değerlendirir, ona göre itibar ederdi. Şahısların şahsî kemalât ve kabiliyetlerini öne aldığını hiçbir zaman, kat’iyyen ben görmedim. Hatıraları dikkatle okununca anlaşılır ki; şahsî kemalâta teşvik etmez; azamî fedakârlık ve takva içinde hizmet isterdi. Hatta şahsî kusurlara da ehemmiyet vermez insanların hizmetlerine bakardı.

Bir kere bile dersanemize gelip “şu divanı şuraya koyun, şu dolap niye açık kalmış” diye teferruatla meşgûl olduğunu ben hatırlamıyorum.. Dersanemize geldiğinde her seferinde kapının kanarya zilini üst üste defalarca basar, geldiğini ihsas ederdi. Biz “Bayram Ağabey geliyor” diye mutlaka anlardık ve ortalığı hemen düzeltirdik. Zaten mübarek ağabeyimiz bu fırsatı vermek için geldiğini belli eder, âniden baskın yapmazdı.

Amma sadakat, fedakârlık, metanet… mevzularında bir vesîleler bulup dâima tahşidat yaptığına her zaman şahid olurduk. Ankara’da her dersin sonunda mutlaka “lâhika mektuplarından veya mahkeme müdafaalarından veyahud Üstadımızın hayatıyla alâkalı yerlerden” okuturdu.

Bir gün bir sohbet sırasında: “Kardeşim! Benim de canım insanlardan uzak bir dağ evine çekilip huzur içinde, ibâdet içinde yaşamak istiyor. Peki kabre îmansız giren bu milyonlarca insana elimizdeki bu îman hakikatlarını kim duyuracak? Kim vesile olacak onlara? Sıkıntı içinde de olsa insanlarla yaşamaya mecburuz.. Hatta Üstadımız zâfiyete düşer hizmetten geri kalırız diye bize nâfile oruç bile tutturmaz, bozdururdu.” demişti.

Bayram ağabey Kur’an öğrenmeyi teşvik ederdi

Bayram ağabeyimiz Kur’an okumayı öğrenmeyi teşvik eder, Risalelerdeki âyet ve ibârelerin düzgün okunmasınıarzu ederdi. Bunun için halâ bir hâtıra olarak sakladığım Üç Kur’an Cüz’ü hediye etmiş Kur’anı öğrenmemi söylemişti.

Verdiği Cüz’ler: O zaman Bayram Ağabeyin kaldığı ve şimdi de Dersane olarak devam eden “Hacı bayram Câmii” çevresindeki “27 Numara” dersanesinin sâhibi “Hacı Hafız Uğurlu” nun, “Kadırgalı Mustafa” hattının tecvide göre yeniden renklendirilmiş hâli idi. 27 ismi kapı numarasından gelmektedir.

Bir lâtife: Hiç yürüyen merdiven görmemiştim

Ankara’ya ilk geldiğim günlerden bir gün Bayram ağabeyle alışverişe çıkmıştık. Ben o zamana kadar hiç yürüyen merdiven görmemiştim, çünkü İzmir’de yoktu. Ankara Ulus da “Modern Çarşı”da varmış sadece. Merdivenin başına vardık, merdiven mütemadiyen dönüyordu. Bayram ağabey gülerek. “Binelim mi Ömer?” dedi. “Binelim ağabey!” dedim. “Ama parasını sen vereceksin” dedi. Ben kahramanca atılıp “tamam ağabey ben ısmarlarım” dedim. Epey güldü.. Meğer mübarek ağabey şaka yapıyormuş… neyse çıktık havlu, çamaşır filan aldık.

Yine bir gün beraber gezerken Hacıbayram civarındaki dinî kitap ve malzemeler satan dükkanlarda “Kalpak”lar satıldığını gördüm, o zamanlarda müslüman gençler arasında kalpak moda gibi olmuştu. Ben hevesle “bir tane bana alalım ağabey” dedim. Bayram ağabey tebessüm ederek sıcak bir şefkatle “yok.. yok.. kardeşim bize öyle şeyler gerekmez!” deyip geçiştirdi. Yavaş yavaş “meslek – meşrep” dersleri telkin ediyordu.

Önce hizmet, sonra şahıslar

Ankara’da kaldığımız dersanaye Yozgat’tan “Güzel” isminde faâl bir kardeşimiz gelmişti, Bayram ağabey onu çok seviyor ve “Sâdık” diye çağırıyordu. Bu Kardeşimizin o zaman birçok maddî sıkıntıları vardı. Biz beraber kaldığımız, yine Yozgatlı İlâhiyat Fakültesinde okuyan “Bekir Aksoy” ile aramızda konuşarak ne yapabileceğimizi düşündük. Aklıma “Tireli Nihat Ağabey” geldi, ona durumu izah eden bir mektup yazdım, bir burs imkânı varsa yardımcı oluvermesini talep ettim. Nihat Ağabey de hemen 250 bin lira gönderiverdi, o kardeşimiz de işlerini görmüş oldu..

O sıralarda Ankara’da yeni yeni dersaneler açılıyor Bayram ağabeyin de büyük sıkıntılar içinde olduğunu biliyorduk. Anadolu’dan bâzı yardımlar da geliyordu. Nihat ağabey, Bayram ağabeye “bir miktar ayırmıştım Ömer’e gönderdim..” deyince; Mübarek Bayram ağabeyimiz “hizmete gidecek bir imkân nasıl şahıslar için kullanılır”diye şiddetli bir şekilde hiddet gösterdi. Olan olmuştu.. Şiddetli bir teessüre kapıldığımı anlayan ağabeyimiz artık bir şey söylemedi. Ben de dersimi şöyle almıştım: Maddî ve mânevî her çeşit himmet ve gayrette öncelik hizmetindir…

Meşhur Maltepe baskını ve Bayram ağabey

Sene 1969, Ankara’ya gediğim ilk sene. Maltepe semtinde Üniversite talebelerinin Dersanesini Polis bastı. Ben de içerideyim. Gelen polislerin şefi kalın sesiyle “Selâmün aleykum” diyerek içeri girdi. Meğer bu polis üstadımızın son Ankara ziyareti sırasında Menderesin ricası üzerine geri dönmesini isteyip te; Üstadımızın “Ahmak, senin hatırın için dönüyorum” deyip başına başına vurduğu “Polis Abdülkadir” imiş.

Derste başta Bayram ağabey ve Mustafa Türkmenoğlu ağabey ve şimdi birçoğu yüksek içtimâ-i mevkilerde bulunan 100 den fazla üniversite talebesi vardı. Ahmed Cevad ağabey “Uhuvvet Risalesi” nden okuyordu. Ders bittikten sonra polis Abdülkadır “isimlerinizi yazacağız” dedi. Sonradan duyduğumuza göre zamanın Başbakanına işi intikâl ettirmişler “15 kişi kadar alın, diğerleri basına sızmasın, İnönü irtica yaygarası yapar..” diye tâlimat vermiş. Nitekim 16 kişi götürüldü ve sadece Ahmed Cevad ağabey “Medres-i Yûsufiye” ye girdi.

Baskın sırasında benim hiç unutmadığım en önemli müşâhedem: Bayram ağabeyin bizim gibi yeni kardeşlerin panik ve telaşını önlemek için, gülerek kalabalık arasında dolaşıp işin normâl bir hâdiseymiş gibi görüntülenmesine çabalamasıydı. Her nedense isim tespiti kimlik bakılarak değil beyâna göre yapıldı. Bir ara Bayram ağabeye yaklaşıp “Abi sahte isim verelim mi?” diye fısıldadım. Hiç unutmam gülerek ve sesli bir şekilde “evet evet öyle yapın” dedi. Çünkü O da benim gibi fısıltı ile cevap verse hâdiseye bir ciddiyet ve korku havası verebilirdi diye düşünüyorum şimdi. Orada o kadar güzel ve neşeli bir hava doğdu ki hepimiz sürur içinde idik, ağabeyler ilk 16 kişi arasına girebilmek için âdeta yarış ediyorlardı.

Ajan’ı kovmuyordu

Bayram ağabeyin dersanesine vardığımda bir çok defa orada oturan siyah kara bir adam görürdüm. Sonraları öğrendim meğer bu adam ajanlık için gelirmiş. Bayram ağabey onunla perdeyi yırtmıyor, fakat biz anlayalım diye de zaman zaman sertçe konuşuyordu onunla. Demek ki perdeyi yırtsa yeni biri gelecek, belki de onu tanıyıncaya kadar epey zaman geçmiş olacaktı.

***

Bayram ağabey ham sofuluk istemezdi

Bir gün Bayram ağabeyin yanındayız, şimdi ismini hatırlamadığım bir kardeşimiz meczûbâne, aşırı bir hürmet ve sükûnet içinde konuşmalara tepkisiz, âdeta el pençe bir vaziyette önüne bakıp duruyordu. Hâlbuki Bayram ağabey dâima lâtifeler yapar muhataplarını rahatlatır, şeyh-mürid gibi münasebetlere fırsat vermezdi. Bu kardeşimizin hâli Bayram ağabeyi rahatsız etmiş olacak ki; “kardeşim lüzumsuz mübareklik yapmayın, benim için hizmetiniz ve faaliyet içinde olmanız daha makbuldür” şeklinde ikazda bulunmuştu. Bayram ağabey “kardeşim mübareklik yok, hizmette faâl olun” derdi. (Ankara 1970)

Tuvalet temizlemek de hizmettir, mutfakta yemek yapmak da

Hizmetin büyüğü küçüğü yoktur, tuvalet temizlemek de hizmettir, mutfakta yemek yapmak da hizmettir. Niyet önemli. Ben Risale-i Nur okurum başka şeyle meşgûl olmam, ben Risale-i Nur yazarım başka şey yapmam.. yok böyle şey hizmet küllidir. Allah istihdam etsin biz hepimiz birbirimizi tamamlıyoruz. Biz reislik yok. (Ankara 1970)

(…)

 Kaynak: Ağabeyler Anlatıyor -3; Ömer ÖZCAN

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Yorumlar

  1. avatar
    Hüseyin yılmaz

    Hizmet şehitlerini rahmetle anıyorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kanal İstanbul ve CHP’nin İstemezük Anlayışı

Kanal İstanbul, Türkiye’nin denizcilik alanındaki en önemli projelerinden bir tanesidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, böylesine büyük ve …

Kapat