Ana Sayfa / HABERLER & Yorumlar / Bediüzzaman Said Nursi Hz’nin Talebelerinden Kamuoyuna

Bediüzzaman Said Nursi Hz’nin Talebelerinden Kamuoyuna

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bediüzzaman Said Nursi Hz’nin Talebelerinden Kamuoyuna Açıklama

Risale-i Nur Külliyatının müellifi ve Risale-i Nur hizmetinin müessisi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hizmetinde bulunmuş ve bu Kur’an ve iman hizmetinin esaslarını bizzat ondan ders almış talebeleri olarak, aşağıdaki hususları muhterem kamuoyuna duyurmak ihtiyacını hissetmiş bulunuyoruz:

Bediüzzaman’nın Talebelerinden

Kamuoyuna Açıklama

kastamonur.com

1. Risale-i Nur’un hizmet esasları içinde Bediüzzaman Hazretlerinin en fazla üzerinde durduğu ve büyük bir hassasiyetle riayet etmeyi bize ve bütün Nur talebelerine ders verdiği husus, bu hizmetin sadece ve sadece iman hizmetinden ibaret olduğudur.

Pek çok mektuplarda tekrar tekrar zikredilen bu husus, bir Emirdağ mektubunda da şu şekilde ifade edilmiştir:

“Risale-i Nur hiçbir şeye alet olamadığını ve rıza-yı İlahiyeden başka hiçbir maksada vesile olamadığını ve doğrudan doğruya herşeyden evvel iman hakikatlerini ders vermek ve biçare zayıfların ve şüpheye düşenlerin imanlarını kurtarmak olduğunu elbette sizin gibi Nur’un has şakirtleri biliyorlar.”

Bu hakikat muvacehesinde kamuoyuna şunu arz etmek isteriz ki, insanlara hiçbir tarafgirlik gözetmeksizin ve hiçbir menfaat gütmeksizin Risale-i Nur’la iman hizmeti vermek ve muhtaç olanların imanlarını her türlü tehlike, vehim, vesvese ve şüphelerden korumaya çalışmak ve bu hizmetin mukabilinde ne maddi, ne de manevi hiçbir karşılık beklememek, Risale-i Nur mesleğinin olmazsa olmaz esasıdır.Bu esas feda edildiğinde, ortada Risale-i Nur hizmeti de kalmaz.

2. Risale-i Nur hizmetinin gaye ve mahiyeti münhasıran iman hizmetinden ibaret olduğundan, onun dışındaki faaliyetler tarafgirlik manasına gelebilecek her türlü davranıştan şiddetle kaçınmak gerekeceği izahtan vareste olmakla beraber, Üstadımız bu hususu müteaddit mektup ve müdafaalarında tekrar tekrar hatırlatmıştır.

Bu mektuplardan birinde, “İman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost, düşman derste fark etmez. Halbuki siyaset tarafgirliği bu manayı zedeler, ihlas kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nur’u – Risale-i Nur’u – hiç bir şeye alet etmediler, siyaset topuzuna el atmadılar” denmektedir.

İman hizmetinde bulunanların hariç cereyanlardan niçin uzak durmaları gerektiği,Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadelerinde de çok net bir şekilde açıklanmıştır:

“Risale-i Nur şakirdlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükumetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasileridir. Çünki halisane hizmet-i Kur’aniye, onlara her şeye bedel kafi geliyor. Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklaliyetini ve ihlasını muhafaza edemez.

Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevi maksadına alet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak… Hem dünya için dinini bırakan veya alet edenlerin nazarlarında, Kur’anın hiçbir şeye alet olmayan kudsi hakikatleri bir propaganda-i siyasette alet olmuş tevehhüm edilecek.

Hem milletin her tabakası, muvafıkı ve muhalifi, memuru ve amisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam bitarafane kalmak için siyaseti ve maddi mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lazım gelmiş.”

Siyaset yoluyla vatana, millete, İslamiyete hizmet de elbette ki ihmal edilecek bir mesele değildir. Ancak herkese eşit şekilde hizmet sunması gereken bir iman cereyanının mahiyeti, siyaset yoluyla hizmetten bütün bütün farklıdır.

Onun içindir ki, cemaat adına siyasi faaliyette bulunmak, siyasi partilerle pazarlıklar içine girmek, devlet içinde kadrolaşmak, iktidara ortak olmaya çalışmak gibi faaliyetlerin tamamı Risale-i Nur’un iman ve Kur’an hizmetiyle tam bir tezat teşkil etmektedir.

Risale-i Nur talebeleri böyle faaliyetlerde bulunmayı Üstadlarından miras aldıkları kudsi hizmetin kudsiyetini bozmak olarak görürler ve bundan şiddetle kaçınırlar.

Aynı şekilde, milletin reyiyle iş başına gelen meşru iktidarı muhafaza etmek ve memlekette asayişi ihlal etme istidadı taşıyan hareketlerden şiddetle kaçınmak da Risale-i Nur talebelerinin Üstadlarından ders aldığı en mühim esaslar ve düsturlardır; ancak onlar bunu hiçbir zaman bir menfaate alet etmezler, bir tarafgirlik haline getirmezler.

Nitekim Umum Nur talebelerine Üstad Bediüzzaman’ın vefatından önce vermiş olduğu en son derste:

Aziz kardeşlerim, bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-yı İlahiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet İman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz” denilerek, asıl yapmaları gereken şey ifade edilmiştir.


3. İman hizmetinin mahiyeti kadar metodları da menfi siyasetin icabı telakki edilen adet ve uygulamalardan uzaktır. İmanın esası olan doğruluk, iman hizmetinin de en mühim esasıdır; yalan, iftira, iki yüzlülük, hile gibi fiil ve metodlar hiçbir zaman iman hizmetine yanaşamaz. Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri, yol, sıdk ve doğruluk üzere olmaktır, der:

Sual: Herşeyden evvel bize lazım olan nedir?

Cevap: Doğruluk.


Sual: Daha?

Cevap: Yalan söylememek.


Sual: Sonra?

Cevap: Sıdk, ihlas, sadakat, sebat, tesanüd.


Sual: Yalnız…

Cevap: Evet…


Sual: Neden?

Cevap: Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu burhan kafi değil midir ki, hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır?

Bir müdafaasında da “Sair dünyevi ve siyasi ve entrikalı cemiyet ve komitelerle münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmeyiz” demek suretiyle, Risale-i Nur hizmeti ile diğer faaliyetler arasındaki bu temel metod farkını ayrıca teyid ve tasrih etmiştir.


4. Siyasi tarafgirliğin en dehşetli neticesini, Bediüzzaman Hazretleri bir hatırasında şöyle anlatır:

İslamiyetin hayat-ı içtimaiyeye dair bir kanun-u esasisi dahi, bu hadis-i şerifin, “[Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirini sımsıkı tutan bir bina gibidir]” hakikatidir. Yani, hariçteki düşmanların tecavüzlerine karşı, dahildeki adaveti unutmak ve tam tesanüd etmektir.

Hatta en bedevi taifeler dahi bu kanun-u esasinin menfaatini anlamışlar ki, hariçte bir düşman çıktığı vakit, o taife birbirinin babasını, kardeşini öldürdükleri halde, o dahildeki düşmanlığı unutup, hariçteki düşman def oluncaya kadar tesanüd ettikleri halde; binler teessüflerle deriz ki, benlikten, hodfuruşluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dahildeki tarafgirane fikriyle, kendi tarafına şeytan yardım etse rahmet okutacak, muhalifine melek yardım etse lanet edecek gibi hadisatlar görünüyor.

Hatta, bir salih alim, fikr-i siyasisine muhalif bir büyük salih alimi tekfir derecesinde gıybet ettiği; ve İslamiyet aleyhinde bir zındığı, onun fikrine uygun ve taraftar olduğu için hararetle sena ettiğini gördüm. Ve şeytandan kaçar gibi, otuz beş seneden beri siyaseti terk ettim.”

İşte bu sebepten, tıpkı Bediüzzaman Said Nursi gibi, onun talebeleri de siyasi tarafgirliklerden uzak durmakta ve bu iman ve Kur’an hizmetine hiçbir siyasi tarafgirlik gölgesi düşmemesi için azami itina göstermektedirler.


5. Biz Risale-i Nur talebeleri, hizmetimizin prensiplerini kaynağı Kur’an ve Hadisten ibaret olan Risale-i Nur’dan ve onun müellifi olan Bediüzzaman Said Nursi’den alırız. Mevkii, maddi veya manevi makamı, şöhreti, ünvanı ne olursa olsun, hiç kimsenin indi tevilleri Risale-i Nur talebeleri için bir ölçü teşkil etmez.

Risale-i Nur memleketimizin ve dünyanın en buhranlı dönemlerinden geçerek bugünkü muzaffer konumuna ulaşmışsa, Bediüzzaman Hazretlerinin büyük bir hassasiyetle muhafazasına çalıştığı “hizmet düsturları” sayesinde bu mümkün olabilmiştir.

Yoksa, zamanın ve zeminin şartlarına göre hizmet tarzında birtakım değişiklik ve ayarlamalar yapılsaydı, şimdi Risale-i Nur hizmeti diye bir şey kalmazdı.

6. Son zamanlarda cereyan eden ve hepimizi üzen bazı gelişmeler, siyasi mahiyet taşıyan ve Nur’un safi hizmet telakkisinden çok uzak düşen bazı hareketlerin Risale-i Nur ile karıştırılmasını ve bu menfi hareketler sebebiyle bu iman hizmetinin töhmet altında kalmasını netice verdiğinden, biz Risale-i Nur talebelerinin böyle hareket ve faaliyetlerle hiçbir surette alakamızın bulunmadığını ve bu tür sakat anlayışların asla Risale-i Nur’dan kaynaklanmadığını açıklamak zorunda kalmış bulunuyoruz.

Aziz milletimize saygı ile duyurulur.

Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayramoğlu, Seyyid Salih Özcan, Mehmet Fırıncı, Abdülkadir Badıllı

 


 

Hüsnü Bayram

Hüsnü Bayram Ağabeyden Gündeme Dair Açıklamalar

Müteyakkız ve Müdakkik Kardeşlerimize;

Biz Risale-i Nur hizmetkarları olarak Risale-i Nur hizmeti imaniyesinin başka cereyanlarla karıştırılmasından duyduğumuz rahatsızlığı ifade ve Risale-i Nuru’n müsbet hizmeti imaniyesinin esaslarından aşağıda birkaç numune beyan etmeye zaruret hasıl olmuştur.

Evvela üstadımız buyuruyor ki; İslamiyet selm ve müsalemettir.Müslümanlar mabeyninde niza ve husumet istemez.Çünkü nurun mesleğinde müminlerin uhuvveti kardeşliği esastır.Nur talebeleri hergün beş vakit namazlarında hususi dualarında müminlerin birlik ve beraberliği ve dünya ve ahiret selametleri için dua etmektedir.

Saniyen ; Risale-i Nur talebelerinin mümkün olduğu kadar siyasete,idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak düsturu esasiyeleridir. Çünkü halisane hizmeti kuraniye onlara herşeye bedel kafi geliyor.Manevi tahribata karşı maddi değil manevi hizmetler lazımdır.

Üstadımız Said Nursi hazretleri de; Risale-i Nur bu vazifeyi imaniyeyi en dehşetli bir zamanda en lüzumlu ve nazik bir vakitte herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-ı Kuraniye ve imaniyenin en derin en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlarla isbat etmiştir.

 

Üstadımız hazretleride ; Risale-i Nur’u teliften sonra ‘’Ben dahi bir harfini değiştiremem, nasıl gelmişse öyle kalması lazımdır’’ diyor. Buna dair çok deliler belgeler varken, hakları hiç olmadığı halde bazı kişiler sadeleştirme bahanesiyle Üstadımıza ve davasına taaruz etmiş oluyorlar.

Aynı zamanda, gizli komiteler memleketimizin birlik ve beraberliğini bozup birbirine düşürmek, milletin maddi ve manevi değerlerine hücum ederek asayişi ve huzuru bozmak istiyorlar.

Üstadımız bu musibetlere karşı diyor ki; madem şimdiye kadar ekseriyeti mutlaka ile Risale-i Nur şakirtleri, Risale-i Nur hizmetlerini her belaya, her derde bir çare bir ilaç bulmuşlar. Biz her gün hizmet derecesinde maişette kolaylık, kalpte ferahlık,sıkıtılara genişlik hissediyoruz ve görüyoruz.Elbette bu dehşetli yeni belalara,musibetlere karşı yine Risale-i Nurun hizmetiyle mukabele etmemiz lazımdır.

Bizler de cenab-ı Hakka havale edip sebat metanet ve sadakatla hizmete devam ileRisale-i Nurları üstadımızın tanzim ve tasvip ettiği feyizler dolu aslından okumalıyız. Nurlardaki derslere uyup yaşamalıyız. Bizlere düşen vazifede Risale-i Nur’u aslıyla okuyup neşretmek ve hizmetimizi kat kat arttırıp sadakat ve kanaatla hizmetimize devam etmektir. Üstadımızın bize verdiği Risale-i Nurlardaki dersleri harfiyen uygulamaktır. Saadet ve istikamet bu yoldadır.Cenab-ı hak cümlemizi  sıratı müstakim caddesinde istihdam etsin.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Hizmetkarı

Hüsnü Bayram

***

Üstadımız Diyor ki;

Aziz kardeşlerim!

Bu defa yazılarınızda İhlas Risalelerini gördüğüm için, sizi o gibi risalelerin dersine havale  edip, ziyade bir derse ihtiyaç görmedim. Yalnız bunu ihtar ediyorum ki:

Mesleğimiz, sırr-ı ihlasa dayanıp, hakaik-i imaniye olduğu için; hayat-ı dünyaya, hayat-ı içtimaiyeye mecbur olmadan karışmamak ve rekabet ve tarafgirliğe ve mübarezeye sevkeden halattan tecerrüd etmeğe mesleğimiz itibariyle mecburuz.

Binler teessüf ki; şimdi müdhiş yılanların hücumuna maruz biçare ehl-i ilim ve ehl-i diyanet, sineklerin ısırması gibi cüz’i kusuratı bahane ederek birbirini tenkidle yılanların ve zındık münafıkların tahribatlarına ve kendilerini onların eliyle öldürmesine yardım ediyorlar.

Kastamonu Lahikası / Sayfa -246

***

Saniyen: Risale-i Nur’un esas mesleği olan şefkat, hak ve hakikat ve vicdan, bizlerişiddetle siyasetten ve idareye ilişmekten men’ etmiş. Çünki tokada ve belaya müstehak ve küfr-ü mutlaka düşmüş bir-iki dinsize müteallik yedi-sekiz çoluk-çocuk, hasta, ihtiyar, masumlar bulunur.

Musibet ve bela gelse, o biçareler dahi yanarlar. Bunun için, neticenin de husulü meşkuk olduğu halde, siyaset yoluyla idare ve asayişin zararına hayat-ı içtimaiyeye karışmaktan şiddetle men’edilmişiz.

Salisen: Bu vatanın ve bu milletin hayat-ı içtimaiyesi bu acib zamanda anarşilikten kurtulmak için beş esas lazım ve zaruridir: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir.

Risale-i Nur hayat-ı içtimaiyeye baktığı zaman, bu beş esası kuvvetli ve kudsi bir surette tesbit ve tahkim ederek, asayişin temel taşını muhafaza ettiğine delil ise; bu yirmi sene zarfında Risale-i Nur’un, yüzbin adamı vatan ve millete zararsız birer uzv-u nafi’ haline getirmesidir.

Tarihçe-i Hayat / Sayfa – 557

*****

Beşinci Esas:

Risale-i Nur şakirdlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükumetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasileridir. Çünki halisane hizmet-i Kur’aniye, onlara her şeye bedel kafi geliyor.

Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklaliyetini ve ihlasını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevi maksadına alet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak.

Hem maddi mübarezede şu asrın bir düsturu olan eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdad ile, birinin hatasıyla onun masum çok tarafdarlarını ezmek lazım gelecek. Yoksa, mağlub düşecek.

Hem dünya için dinini bırakan veya alet edenlerin nazarlarında, Kur’anın hiçbir şeye alet olmayan kudsi hakikatları bir propaganda-i siyasette alet olmuş tevehhüm edilecek.

Hem milletin her tabakası; muvafıkı ve muhalifi, memuru ve amisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam bitarafane kalmak içinsiyaseti ve maddi mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lazım gelmiş.

Şualar / Sayfa – 362

***

Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın bela ve vebasından ve zulüm ve zulmetinden en mücerreb bir kurtarıcı, Risale-i Nur’un mizanları ve müvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğunu kırkbin şahid vardır. Demek Risale-i Nur’un dairesine yakın bulunanlar, içine girmezse, tehlike ihtimali kavidir.

Evet يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى اْلآخِرَةِ işaretiyle bu asır, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye, ehl-i İslam’a da bilerek severek tercih ettirdi.

Kastamonu / Sayfa – 110

***

Nur şakirdleri, hiç siyasete karışmadılar, hiçbir partiye girmediler. Çünki iman, mal-i umumidir. Her taifede muhtaçları ve sahibleri vardır. Tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zındıkaya, dalalete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esastır.

Emirdağ-1 / Sayfa -180

***

Kur’anın mu’cizekar cadde-i kübrası, gösterdiği hakaik-i imaniye ve marifet-i kudsiye; o ülema ve evliyanın pek çok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir.

İşte Risale-i Nur bu cami’ ve külli ve yüksek marifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur’an aleyhine ve İslamiyet ve insaniyet zararına ve adem alemleri hesabına tahribatçı külli cereyanlara karşı Kur’an ve iman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidata ihtiyacı vardır ki, o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur’an nuruyla vesile olsun.

Hadis-i Şerif’te vardır ki:

“Bir adam seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır.”
“Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlı olur.” 
Hatta Nakşilerin hafi zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevi tefekküre yetişmek içindir. Umum kardeşlerime birer birer selam ve dua ediyoruz.

Emirdağ-1 / Sayfa – 104

***

[Umum Nur Talebelerine Üstad Bediüzzaman’ın vefatından önce vermiş olduğu en son derstir.]

Aziz kardeşlerim!

Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-yı İlahiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.

Mesela kendimi misal alarak derim: Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, bir çok hadiselerle sabit olmuş.

Mesela: Rusya’da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfi’de i’dam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım tahakkümlere boyun eğmediğimi gösteriyor.

Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfi hareket etmemek ve vazife-i İlahiyeye karışmamak hakikatı için; bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis (A.S.) gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi sabır ve rıza ile karşıladım.

Evet mesela: Seksenbir hatasını mahkemede isbat ettiğim bir müddeiumuminin yanlış iddiaları ile aleyhimizdeki kararına karşı, beddua dahi etmedim. Çünki asıl mes’ele bu zamanın cihad-ı manevisidir. Manevi tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dahili asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.

Evet mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, asayişi muhafaza etmek içindir. وَ لاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى düsturu ile ki: “Bir cani yüzünden; onun kardeşi, hanedanı, çoluk-çocuğu mes’ul olamaz.”

İşte bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak harici tecavüze karşı istimal edilebilir. Mezkur ayetin düsturu ile vazifemiz, dahildeki asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.

Onun içindir ki, alem-i İslam’da asayişi ihlal edici dahili muharebat ancak binde bir olmuştur. O da, aradaki bir içtihad farkından ileri gelmiştir. Ve cihad-ı maneviyenin en büyük şartı da; vazife-i İlahiyeye karışmamaktır ki, “Bizim vazifemiz hizmettir, netice Cenab-ı Hakk’a aittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz.”

Emirdağ-2 / Sayfa – 241

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Mi’rac Gecesi Hakkında Yazılar, Bilgiler

Mübârek Miraç Gecesi hakkında sitemizin zengin içeriğine ulaşmak için lütfen alttaki başlıkları tıklayınız. 1. Tıklayınız …

Önceki yazıyı okuyun:
Zaman ve Mekân İ’tibariyle Ölüsün! / İsmail AKSOY

İsmail AKSOY Zaman ve Mekân İ'tibariyle Ölüsün! Cenâb-ı Vâcibü'l Vücûd Kur'ân-ı Kerîm'de, başta Resûl-i Ekrem …

Kapat