Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Risale ve Bediüzzaman Üzerine / Bediüzzaman’ın gözünden “Gözü Veren” (c.c.) /

Bediüzzaman’ın gözünden “Gözü Veren” (c.c.) /

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

#

Bediüzzaman’ın gözünden “Gözü Veren” (c.c.)

Sanatçılar talebelerini önce görmeye alıştırır. Görmeyi öğretmek için Flaubert, Mauppasant’a ağaçları seyretmeyi ve yapraklardaki geometriyi çizmeyi tavsiye eder. Ama Bediüzzaman’ın eserlerindeki görmekle ilgili yorumlarda “Gözü Veren” (c.c.) göze yorumlattırılır. Bediüzzaman, gözleri ruhun terakki, aklın yücelmesi için kullanır.

Bediüzzaman denince akla gelen önemli kelimelerden ikisi “seyir” ve “gözlem”dir. Gözlem, ancak harikaları ve incelikleri gören bir göz ile mümkündür. Bediüzzaman, “Göz bir hassadır ki ruh bu âlemi o pencere ile seyreder” der. Demek ki göz ruhun dünyaya açılan penceresidir. Bu pencerenin arkasında insanın yorumlayan ve değerlendiren aklı vardır.

İnsandan başka canlılar nesneleri ve olayları değerlendiremezler, onlar ancak gözlerini ilgilendiği nesneleri görmekte kullanırlar ve kendilerine yönelen tehlikelere karşı koruma tavırlarını ortaya koyarlar.

Yüzyılımız gözün asrıdır denebilir, her şey görselleşmiştir, akıl da göze mahkûm olmuş. Görmediğine inanmayan bir garabet anlayış içimizde canavara dönmüştür.

Bediüzzaman, itikatları, gözlemleriyle elde ettiği canlı tablolar ve olaylarla zenginleştirir. Baktığı her nesnenin en ince yönlerini gördüğü gibi, yine baktığı her olayın en can alıcı ve odak noktasını gören bir iç göze, basirete sahiptir. Onuncu Söz isimli eserinde bu iki gözü çok mantıklı ve birbirini tamamlar şekilde kullanarak, aklı gözünde olan kahramanının sakat itikadını tedavi ve rehabilite eder. Görmeyen ve yorumlayamayan kahramanını görmeye ve düşünmeye çağırdıktan sonra itikada çağırır.

Eğer bir insan görmeyi ve bakmayı bilmiyorsa ona inanç dayatmak mantıksız olur. Görmeyi ve bakmayı bilmek, Bediüzzaman’ın itikat oluşturmaya getirdiği yeniliktir. O cübbesinin her yanı yama olan adam; ruhların, akılların ve kalplerin bütün yırtıklarını, falsolarını yamalayan, onları Allah huzuruna sağlam itikatlarla çıkaran bir büyük ruh terzisidir.

Onuncu Söz ve bakmak

Onuncu Söz’de kahramanına hitap ederken ona “Şu temsilî hikâyeciğe nefsimle beraber bak, dinle“ der. Temsilî hikâye birtakım şahıslar arasına hakikatin çeşitli yönlerinin dağıtıldığı tiyatrovari bir anlatım tarzıdır. Bediüzzaman bunun, yani alegorinin çağımızın en önde gelen ustalarındandır. Onun alegorileri Hazreti Mevlana, Beydaba, Bostan ve Gülistan ile karşılaştırılsa bunlar görülür.

İki adam cennet gibi güzel memlekete girince “bakarlar”. Bediüzzaman burada görmekle ilgili fiili yerleştirdiği noktada, metnin yükünü kahramanlarının sırtına yükler. Kahramanından önce makul arkadaş bakar ve baktıklarını anlatır: “Yahu şu görünen memleket bir manevra meydanıdır. Hem garip, görülmemiş sanatların meşheridir. Hem muvakkat temelsiz misafirhanelerdir. Görmüyor musun ki her gün bir kafile gelir biri gider kaybolur. Daima dolar boşanır. “

Burada Bediüzzaman’ın kahramanı, dolayısıyla kendi konuşur. O, müspet kahramanını maske olarak kullanır, onun kabullenmiş ve ispat etmeye çalışan aklı ile olayı yönetir. Memleketin manevra meydanı olması bir görsel bakıştır. Görülmemiş sanatların meşheridir. Meşher, görsel bir kelimedir. Bugünkü anlamı ile panayır, sergi, teşhir yeri, galeri anlamına gelir. Bunların hepsi görmekle alakalı insanî sanat fiilleridir. Allah bu kâinatı sanat eserlerini teşhir etmek, insanlara göstermek ve onların düşüncelerini almak için yapmıştır. O bir Sanatkâr-ı Zülcelal’dir, kâinat onun büyük sanat eserlerinin galerisidir.

Picasso da, Şeker Ahmet Paşa da sanat eserlerini sergilerken eserleri hakkında seyircilerinin düşüncelerini merak etmişlerdir. Allah büyük sanatçıdır, sanatını teşhir ettiği gibi kullarına da sanatlarını teşhir etmek özelliğine sahiptir. Herkes sevdiğine iltifat eder, insan O’nun en güzel yarattığıdır.

Bediüzzaman, metnin içinde “Görmüyor musun ki” der. Bu ifade ironiktir, ona şu âlemdeki hareketleri hem iç gözü ile hem dış gözü ile görüp burasının kafilelerin gelip geçtiği, dolup boşanan, zamanla bir başka memlekete dönüşecek bir ara memleket olduğunu söyler. Bu basiret gözünün gördüğü bir durumdur. Daha sonraki paragrafta yine Bediüzzaman, gözü görmeyen adama ”Sana göstereceğim ki, bir mahkeme-i kübra, bir büyük mahkeme var” der. Birincide “Görmüyor musun ki”, ikincide “Göstereceğim” fiilini kullanır.

Onuncu Söz’ün İkinci Suret’i “Bu gidişata, icraata bak“ ile başlar. İcraattaki düzene, armoniye dikkat çeker. Üçüncü Suret, “Bak ne kadar âli bir hikmet ve intizamla işler dönüyor” der. İki göz birbirini tamamlar bu bakış ile. Gelişmemiş, itikadı tıfıl kalmış kahramanına sürekli “bak” fiili ile seslenir. Öldükten sonra dirilmenin büyük itikadının caddelerinde dolaştırır kahramanını. Olumsuz düşüncelere sahip kahraman, Bediüzzaman’ın Onuncu Söz isimli büyük şehrinde dolaşır, her mekân ve olaydan önce dış gözü ile görerek, sonra iç gözü ile yorumlayarak itikadını, cennetin anahtarı yapar.

Onuncu Söz, akıldan önce göz ile görülmüş olayların birleştirilmesinden oluşturulmuştur. Onuncu Söz’ü yazan, Bediüzzaman’ın kaleminden önce dış gözlemleri ve iç gözlemleri yani onun harika gözleridir.

Gözü Veren (c.c.) ve göz

İnsan; bakan, gören ve yorumlayan bir canlıdır. Allah da kâinatı, bakış ve görüşün manalar çıkaracağı bir kurguda inşa etmiştir. Gözü yapan, sarayı yapandır. Göz bilmediği ve anlamadığı bir nesneler topluluğu ile karşılaşmamıştır. Varlığa hem hikmet, hem intizam, hem adalet, hem mizan yüklenmiştir. Bediüzzaman Onuncu Söz’ün Üçüncü Suret’inin başında bütün bu şeylere “bak” derken basireti ve gözü birlikte düşünmeye çağırır. “Bak, ne kadar âli bir hikmet, bir intizamla işler dönüyor. Hem ne kadar hakiki bir adalet, bir mizanla muameleler görülüyor.“

Bediüzzaman, gözü, görmeyi geniş bir perspektif ve muhit ile şöyle izah eder: ”Bu sergilere bak ve şu ilanlara dikkat et. Ve bu dellallara kulak ver ki muciznüma bir padişahın antika sanatlarını teşkil ve teşhir ediyorlar. Kemalatını gösteriyorlar. Misilsiz, benzersiz, cemal-i manevîsini, manevî güzelliğini beyan ediyorlar. Hüsn-i mahfisinin letaifinden bahsediyorlar, gizli güzelliğinin inceliklerinden bahsediyorlar. Demek onun pek mühim ve hayret verici kemalat ve cemal-i manevîsi vardır. Manevî güzelliği vardır. Gizli kusursuz kemal ise takdir edici, istihsan edici, maşallah deyip müşahede edicilerin başında teşhir ister. Mahfi, nazirsiz cemal ise görünmek ve görmek ister. Yani kendi cemalini iki vecihle görmek, biri muhtelif ayinelerde bizzat müşahede etmek, diğeri müştak seyirci ve mütehayyir istihsan edicilerin müşahedesi ile müşahede etmek ister. Hem görmek, hem görünmek, hem daimi müşahede, hem ebedî işhad ister.“

Bak, dikkat et, kulak ver, muciznüma, antika sanat, teşkil ve teşhir, kemalat, gösterme, manevî cemal, gizli hüsün, hayret verici, gizli kusursuz kemal, takdir, istihsan, müşahede, görmek, görünmek. Bediüzzaman, küçük bir paragrafta gözle, görmekle ilgili on yedi kelime kullanır. Küçük yaşta kelimeler ile başlayan adamın vardığı nokta işte burası. Ömür boyu görmüş, düşünmüş sonra görmeyi ve düşünmeyi öğretmeye başlamış, milyonları sağırlıktan, körlükten kurtarmış. Varlık ötesine adam gibi adamlar göndermiş, bir postacı gibi varlık ötesine harikalar postalamış.

Bediüzzaman’ın gözü çok eğitilmiş bir gözdür. Bu söz nasıl onu ifade etsin. Hayret, teşhir, gösterme, istihsan hep eğitilmiş bir gözün göreceği şeylerdir. Yoksa sıradan insanlar ancak sıradan şeyleri görürler. Necip Fazıl otuz yıl hakikati göremediği için yakınır ve

Tam otuz yıl saatim çalışmış ben durmuşum,

Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” der.

Onuncu Söz’de bakmak, görmek fiilinin ihata ettiği alanları anlatmak onun gibi bir kitabı gerektirir. Şeyh Galip,

Hoşca bak zatına kim zübde-i âlemsin sen,

Medüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen” derken insana kendine bakmayı öğütler. Şeyh Galip, “hoşca bak” derken “değerine uygun kendine bak” der. “Çünkü sen âlemin özeti, âlemin parmağı ile işaret ettiği insansın, sen iyi bakmalı, iyi görmelisin” der.

Ama Bediüzzaman’ın bakışı ne kadar farklı… Görmek ve bakmak, harika tabiat levhaları seçip onlar üzerinde düşünmeye dayanır. Bediüzzaman burada güzel tasvirler anlatır. Bu tasvirler onun varlığı, Allah’a giden tevhit yolları ile nasıl yorumladığını gösterir. “Şu dünya gidişatına bakılsa görülüyor ki…“ der. Burada kâinattaki olayların akışına, armonisine dikkat çeker. Gösterdiklerinden şu sonuca varır: “Nihayetsiz keremle ziyafetler, ikramlar olunuyor ki nihayetsiz bir kerem eli içinde işlediğini bedaheten gösteriyor.“

Gözleri ile yorumladığı olayların ardından onun üzerine itikadı kurar: “Mesela, bahar mevsiminde, cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misal libaslarla giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla süslendirip hizmetkâr ederek onların latif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit, en tatlı, en musanna meyveleri bize takdim etmek; hem zehirli bir sineğin eliyle şifalı, en tatlı balı bize yedirmek; hem en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak ne kadar cemil bir kerem, ne kadar latif bir rahmet eseri olduğu bedaheten anlaşılır. Hem, insan ve bazı canavarlardan başka, güneş ve ay ve arzdan tut, ta en küçük mahluka kadar her şey kemal-i dikkatle vazifesine çalışması, zerrece haddinden tecavüz etmemesi, bir azîm heybet tahtında umumî bir itaat bulunması, büyük bir celal ve izzet sahibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor.“

Bediüzzaman, romancıların bağımsız, özneyi inkâr edip anlattığı kâinatı ve olayları O’na (c.c.) bağlayarak görsel malzemeyi yorumlar. Ağaçları hizmetçiler, süslü garsonlara benzetir ve bu şekilde O’nun (c.c.) rahmetinin canlı örneklerini verir, merhametini mahlûkatın görüntüsü ile gösterdikten sonra itikada giden yolları çizer.

Sanatçılar talebelerini önce görmeye alıştırır. Görmeyi öğretmek için Flaubert, Mauppasant’a ağaçları seyretmeyi ve yapraklardaki geometriyi çizmeyi tavsiye eder. Romancılar olayları ve insanları tipleştirmek için günlerce gözlem ve seyir gerçekleştirir. Ama Bediüzzaman’ın eserlerindeki görmekle ilgi yorumlarda Gözü Veren (c.c.) göze yorumlattırılır. Bediüzzaman, gözleri ruhun terakki, aklın yücelmesi için kullanır.


Moral Dünyası Dergisi-Editör

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Ramazan’dan Sonra

Ramazan’dan Sonra Fatma Bayram Bazı anları sonsuza kadar durdurmak istesek de zaman -iyi ki- bizi …

Önceki yazıyı okuyun:
Ergen davranışlarını anlamak / Mehmet Teber

Ergen davranışlarını anlamak Ergenlik, çocukların hem fizyolojik açıdan hem de duygusal açıdan büyük değişimler gösterdiği …

Kapat