Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Bediüzzaman'ın Talebeleri / Bediüzzaman'ın Yakın Talebeleri / Bediüzzaman’ın Yakın Talebe ve Vârislerinden Mustafa Sungur

Bediüzzaman’ın Yakın Talebe ve Vârislerinden Mustafa Sungur

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

MUSTAFA SUNGUR


Risale-i Nur muhabbetinin ilk tohumları Kastamonu’da kalbine düşen ve hizmet dairesi olarak da Kastamonu ve civarı nur talebelerinden sayılan Eflânili Mustafa Sungur, Bediüzzaman hazretlerinin en yakın talebelerinden – vârislerindendir.

Mustafa Sungur, 29 Eylül 1929’da Eflâni doğumludur. Kastamonu Göl Köy Enstitüsü mezunudur. Evli ve yedi çocuk babasıdır.

Mustafa Sungur ağabeyi, kendi ifadeleriyle tanıyalım:


“Henüz Köy Enstitüsünden yeni mezun olmuştum”


“Biz o Nur’un, o İlâhî ve Kur’anî Nur’un, hayat-ı maneviye bahşeden feyiziyle tecellisine ilk önce 1946 yılında nail olduk. Henüz Kastamonu Gölköy Enstitüsü’nden yeni mezun olmuş, kendi köyümde muallimlik vazifesine almıştım. Gerçi okul sıralarında iken 1942 yılında, ‘Kastamonu’da bir hoca varmış, Cennet, Cehennemi görerek kitap yazıyormuş…’ diye okul arkadaşlarıma söylediğimi hatırlıyorum.

“1944 senesinde mezuniyetten bir sene önce stajyer olarak Kastamonu’nun Oğul köyünde bir ay kalmıştım. Oranın muallimi Şevket Bey (merhum) 23 Nisan tatili için Kastamonu’ya gelirken yolda mütemadiyen Hz. Üstad’dan, büyük bir hocadan bahsediyor, uğradığı zulümleri bana anlatıyordu. Demek Rahmet-i İlahiye bu suretle ruhumuzda ilk tohumlarını ekiyordu. Mezuniyetten sonra Eflânili muhterem Ahmet Fuat Efendi (emekli muallim) ve Safranbolu’da mukim esnaftan muhterem Mustafa Osman ve Hıfzı Bayram ve Kastamonu’da ziyaret ettiğim Mehmet Fevzi Efendiler benim ilk ağabeylerim, Nur yolunda öncülerim, uzun yıllar ve daima da istifade ve istifaze ettiğim büyüklerim olarak Rahmanü’r-Rahim’in rahmetine nâiliyetime vesile oldular. Allah onlardan razı olsun.

Ceddinle iftihar etme’

Babam tarafına Abdüsselamoğulları derler. Köyümüzün yarısı da öyledir. Dedem Hacı Ahmet, Yemen’de harbe gitmiş ve Mekke-i Mükerreme’ de bir sene müezzinlik yapmış. Dedem anlattı, bir gün Mekke’de birisi gelmiş ve ‘Ya Hacı Ahmet, sen’ demiş ‘Bursa’ya giden Abdüsselamoğulları’ndan mı yoksa Kastamonu’ya gidenlerden misin?’ O zamanlar Eflani Kastamonu’ya bağlı, Zonguldak da köy gibi bir yerdi. Babam da ‘Kastamonu’daki Abdüsselamoğulları’ndanım’ demiş ve ‘Peki beni nereden tanıdın?’ diye sormuş. Adam da ‘Simandan tanıdım. Abdüsselam’ın üç oğlu varmış, biri burada (Mekke) kalmış, biri Bursa’ya, diğeri de Kastamonu’ya gitmiş’ demiş. Yani oradan gelmiş bizimkiler. Hatta Üstad Bediüzzaman bana sordu ve ben bunu anlattım. Böyle anlatınca, Üstad’ın yanında bulunan Ceylan (Çalışkan) kardeş dedi ki ‘Ceddinle iftihar etme. Allah indinde en mükemmeliniz takva sahibi olanınızdır. Soy sop falan değil.’ Üstadımız da ‘Doğru’ dedi.” Mustafa Sungur’un ana tarafı ise aslen Buharalı’dır: “Bize ‘Şıhlar’ derler. Köyde bir türbe vardır. Aslı Buhara’dan gelmedir. Türkistan’dan gelmiş Şıhlar’dır.”

“Üstaddan gelen mektuplar”

“Haret-i Üstaddan ve Nur talebelerinden mektuplar, lahika olarak her tarafa neşroluyordu.

“Lahikalar, evvelâ, yeni yazı ile geldi. Sonra hatt-ı Kur’ânî kısa zamanda lillahilhamd öğrendikten sonra eskimez harfle gönderilmeye başlandı. Sonra biz Hazret-i Üstadı ziyaret edip de Afyon Hapsine girinceye kadar bu lahikalar devam etti. Mustafa Osman Ağabey gönderdiği. Onlara da Isparta’dan gelirmiş. Böylece bizi beslemeye, gıdamızı tam zamanında yetiştirmeye ihtimam gösterdiler.

“En büyük emelimiz Nur talebesi olabilmekti”

“Lahika mektupları, bize, Anadolu’da kurulan ve etrafa Nurlu mahsuller dağıtan manevi bir fabrikanın varlığını bildiriyordu. Görseniz ne kadar seviniyorduk. Âlemimiz genişliyordu. Hiç itiraz konusu gelmeden Üstadımızdan ve talebelerinden gelenleri, yazılanları kabul ediyorduk. Sanki onları hep içiyor, içiyor, susuzluğumuzu gidermeye çalışıyorduk. O günlerde en büyük emelimiz Nur talebesi olabilmekti. Nur dairesine girebilmeyi, ebedi kurtuluşa giden bir gemiye binmek gibi, necat ve kurtuluş vesilesi telâkki ediyorduk. Ruhumuz öyle hissediyordu. Bu lahikalarda o muazzez Nur Üstad, ´Seni de Nur talebesi kabul ettim´ dese, ben de o câmiaya dâhil olsam, diye büyük iştiyak ve arzu, ruhumuzda çağlıyordu. Hz. Üstadın bahsi, teveccühü ve yâdı, bizim için rahmet-i İlâhiye’nin bir in’ikasıdır biliyorduk. Filvaki bütün bunlarda şüphe yoktu. Zaman ve hadiseler, bunu ispat etti. Ekilen Nur tohumları, kısa zamanda kesretli sümbüller verdi, çiçekler açtılar. Biz de Hasan Feyzi (r.a.) gibi,

“Bir zerrecik olsun bulayım der de ararken, “Düştüm yine derya gibi bir Nur’a bugün ben’ demek isteriz… Ama daima Cenab-ı Hakkın rahmetini dileyerek, yalvararak… Çünkü bütün hayırlar, iyilikler daima O yüce Rahman ve Rahîmdendir.

“Validemin, çocukluğumda okuduğu Envarü’l-Âşıkîn gibi kitaplardan, son asırda gelecek ve dine büyük hizmet edecek ve Deccal’a karşı savaşacak, muzaffer olacak bir büyük hakikatın ve manânın hükmettiği bir zamanda yaşadığımızı ve Deccalizmin, komünizm gibi dinsizlik cereyanları olduğunu, bu Nur-u Kur’an’ın da ona mukabele eden bir hidayet rehberi olduğunu idrak ediyordum.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hasan Yeğin Ağabey Vefat Etti Hasan Yeğin (rha) Kimdir?

Bediüzzaman’ı Ziyaret Etmiş Risale-i Nur Talebelerinden Kastamonulu Hasan Yeğin Vefat Etti  Üstad Bediüzzaman Said Nursi …

Önceki yazıyı okuyun:
KERPİÇTEN CAMİ YAKIŞMAZ / Yunus MÜREBBİ

  K Ü R S Ü Yunus MÜREBBİ KERPİÇTEN CAMİ YAKIŞMAZ Nasrullah Camii… Kastamonu’nun simge …

Kapat