Ana Sayfa / Yazarlar / Bediüzzaman, kemâl kelimesi ile kemâl derecesinde bir arkadaşlık kurmuş

Bediüzzaman, kemâl kelimesi ile kemâl derecesinde bir arkadaşlık kurmuş

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bediüzzaman, kemal kelimesi ile kemal derecesinde bir arkadaşlık kurmuş. Kemal, bir şeyin olması gerektiği gibi olmasını ifade ediyor, zarfı ile mazrufu bir demek. Bediüzzaman da kâmil bir zat, mükemmeliyetçi, hayatında sıradan ve gereksiz hiçbir şeye ilgi duymamış, hayatında mükemmel olmayan  davranışı yok, en sıradan fiilleri bile mükemmel. Kemal kelimesini de üslubunda çok kullanıyor, adeta her fiili, her davranışı, her temayı, her şahsı, her sıfatı kullanırken kemal kelimesi ile bir terkip meydana getiriyor. 

En başta Allah’ı anlatırken “nihayet kemalde bir cemal ve nihayet cemalde bir kemal” diyor. Yani güzelliği de olması  gerektiği gibi, kemali de nihayet kemalde bir güzellik. 

Sonra “Bütün kemalatın esası ve madeni olan iman-ı billah  hakikatı” Bütün olgunlukların ve yerindeliklerin, herşeyin yerli yerinde olmasının nedeni yine onun kemali, ama bütün kemallerin kaynağı da madeni  de Allah’a iman hakikatı.

Sonra Allah’ın tarifi “cemal, kemâl ve celâl sıfatları ile muttasıf olan Rabbül Âlemîn”

Sıra bu kelime ile kurduğu terkiplerde; azamet-i kemal, kemal-i rububiyet, kemal-i iştiyak, kemal-i neşe, kemal-i aşk, kemal-i metanet, kemal-i intizam, kemal-i muvazene, kemalat-ı insaniye, kemal-i mizan, kemal-i haşmet, kemal-i suhulet, kemal-i aşk, kemal-i iştiyak, kemal-i hüsün, kemal-i vahdaniyet, kemal-i ulviyet. Her yerinde olanını, yerli yerinde olanını, eksizsiz olanını görmüş, anlatırken de onları kemal sıfatı ile tavsif etmiş. Bir yazar “Büyük yazarlar kelimelerin arkasında gizlidir” diyor, ne kadar haklı. Biz ise kelimelere bakmadan “oku oku anlarsın” teranesiyle gidiyoruz, güle güle.

Bir yazara kelimelerin cihangiri denmiş, asıl cihangir Bediüzzaman, Türk edebiyatı bu dili bu kadar felsefî , kelamî ve Kuranî, edebî kullanan bir başka edibimiz yok, gelemezler, çünkü mekr-i ilâhî var, mekr-i ilâhî bir kapandır, anlamayan ona tutulur, “Allah peygamber yapacaktı da bu öksüzü mü seçti” Mevlana iyi de hep Konya’nın sıradan insanları ile düşüp kalkıyor. Asalet ruhlarda, maden-i kalp ve imanda hey hey hey…

Allah’ın sevmesininin muhabbetinin çeşitleri 

KENDİ KEMALAT VE GÜZELLİKLERİNİ SEVMESİ 

“İşte Cenab-ı Hakk’ın bütün kemalatı ve Esma-yı Hüsna’sının  bütün meratipleri ve bütün faziletleri, hakiki kemalat olduklarından bizzat sevilirler. Mahbubetin Lizatihadırlar. Mahbub-ı Bilhak, ve Habib-i Hakiki olan Zat-ı Zülcelal, hakiki olan kemalatını ve sıfat ve esmasının güzelliklerini kendine layık bir tarzda sever, muhabbet eder.

SANATINI SEVMESİ 

Hem o kemalatının mazharları ayineleri olan sanatını ve masnuatını ve mahlukatının mehasinini sever, muhabbet eder.

HABİBİNİ (AŞAĞIDAKİ ALTI CÜMLEDE ÖZNE HABİB) kelimesidir. Peygamberini ne kadar farklı fiillerinden dolayı seviyor.

1-Enbiyasını ve evliyasını, hususan Seyyid ül Mürselin ve Sultan ül Evliya olan Habib-i Ekrem’ini sever.(peygamberlerini seviyor, çünkü onlar ile insanlığı eğitiyor, başlarına çok felaketler gelmesine rağmen, görevin tehlikeye girdiği zamanlarda yardımlarına koşuyor. Hz Yusuf’u kuyuya atma olayında şayet dibine düşse ölebilir, Cebrail’e “kuluma yetiş” demesi, onun da onu kuyunan yarında tutması onun sevgisidir. Peygamberimize suikast düzenlerler, Onu haber verir, meydana gelmeden tasarım halinde iken. Mağarada endişelenen Hz Ebubekir’e (ra) “korkma Allah bizimle beraberdir” Bunun örnekleri çok.

2-Yani  kendi cemalini sevmesiyle, o cemalin ayinesi olan Habibini sever. (Bütün varlıkları güzelleştiren güzelliğin mutlak kaynağı olan cemalini sever, çünkü onun mahlukatı güzelleştirme boyası bu mutlak hazine. Bir de güzelliğinin en büyük yansıması, aynası olan Habib’ini, sevgili peygamberini sever.

3-Ve kendi esmasını sevmesiyle, o esmanın mazhar-ı Camii ve zîşuuru olan Habib’ini  ve ihvanını sever. Esmaları mahlukatı inşa ettiği kaynaklar, isimlerinin en cami yani en kapsamlı aynası olan Habibini sever, bir de onun arkadaşlarını. Bunlara tarihten örnekler bulmalı, olaylarla tezyin etmeli. Ah kütüphanem, dağın başında ne ruhunla arkadaş ne kafanla arkadaş yok, Allah’ım sen yardım et. Dünyada öksüzlük buymuş, herşey maddi, herşey çıkar, bundan ne çıkar.

4-Ve sanatını sevmesiyle o sanatın dellal teşhircisi olan o Habibini ve emsalini sever. (bütün büyük sanatcılar eserlerini severlerler, özellikle şahaserlerini. Bunun sanat tarihinde çok örnekleri var. Hz Sinan Selimiye’yi bitirdiğinde ne hissetti, yanında olmak isterdim. Mikelanj Musa heykelini bitirdiğinde o kadar önensemiş ki “konuş ya Musa” demiş. Hasan ile Hüseyin’ini ne kadar severmiş Resulullah, namazda boynuna biner, o da uzun süre kalkmazmış. Sevgide bizden davacı olur ahirette, “ben senden neler bekledim sen nelere sap oldun” Türkleri Rumeline geçiren Şehzade Süleyman atını bile yanında istemiş yanına gömmüşler. Peygamberimiz Allah’ın sanatlarını teşhir eden gösteren, güzelliklerini başkalarına anlatan bir müze görevlisi gibi, onun sevdiği şeylerle olan ruhsal irtibatının örnekleri olmalı. Bir ağacı zerafetsiz silkeleyen adama “biraz daha nazik olamaz mısın” der. Peygamberin hayatının uzmanı olmak her müminin görevi, ama nerede.

 5-Masnuatını sevmesiyle  masnuata karşı Maşaallah, Berakallah, ne kadar güzel yapılmışlar, diyen ve takdir eden ve istihsan eden o Habib’ini ve onun arkasında olanları sever.(Allah mahlukatını seviyor, çünkü onları yaratmış, bir sineği bile güzellikte ihmal etmiyor, çiğneyip geçtiğimiz bitkilerin geometrisi ne kadar harika, o sanatı ve yarattığı herşeye onları güzel yarattığı için ilgili. Sanat takdir iledir, büyük sanatçıların eserlerini görmek için seyahat düzenleyen insanlar.. Aslında din sanatçı tabiatlı insanlar yetiştiriyor, her güzel ve hakikat olan şeylere hayran olsun istiyor, çünkü âlem hayran olunacak nesnelerle dolu, ama çoğu insan bakmadan geçip gidiyor bu güzel sanatlar galerisi olan dünyadan. Beceremedik  senin istediğin gibi yaşamayı, kimimiz koltuğa, kimimiz bolluğa kendimizi helâk edercesine bağlandık.

6-Ve mahlukatının mehasinini sevmesiyle, o mehasin-i ahlakın umumunu câmi olan Habib-i Ekrem’ini ve O’nun etba ve ihvanını sever, muhabbet eder.(yine Habibini seviyor, bu sefer de onu ahlak güzelliklerinin hepsini fiillerinde gösterdiği için seviyor. En kötü durumlarda bile en güzel olanı seçmek ona has bir şey. Peygambere çok benzeyen insanları da seviyor. Ama bizim anlamadığımız, sevdiklerini çok trajik durumlardaki davranışlarından dolayı da sever.

Senden hoştur bize gelen 

Ya goncadır ya da diken

Ya hayattır ya da kefen

Narın da hoş nurun da hoş

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bir illetin teşhisi!

Tarih 1911 Haziran’ı. Osmanlı Devleti, elde kalan Balkan topraklarında birtakım huzursuzluklarla yüz yüzedir. Arnavutların bir …

Kapat