Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Bediüzzaman Said Nursi’de Kur’an Belâgatına Dâir Kavramlar

Bediüzzaman Said Nursi’de Kur’an Belâgatına Dâir Kavramlar

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bediüzzaman Said Nursi’de Kur’an Belâgatına Dâir Kavramlar

Yazar: Ömer KURT

GİRİŞ

Belâgat, بلُغَ – یبَْلُغُ – بلاغََة – بلَاغاً kelimesinden çıkan mastar bir kelimedir. غلاب, “arzu edilene ulaşmaya vesile olan şey; bir yere, bir maksada, bir zamana, bir seviyeye ulaşmak; yeterlik; ulaştırmak anlamına gelen تبلیغ kelimesinin eş anlamlısı”, البلاغة ise fesahat anlamındadır. Belâgat, terim olarak açık ve makama uygun söz söylemeyi konu alan bir ilim dalıdır. Bediüzzaman Said Nursi belagatın hakikatını şöyle tarif eder: “(Kur’an) hakikat-ı belâgat olan mutabık-ı mukteza-yı hale mutabakat ediyor.”1

Belagat3, sözün anlaşılır olması, garip veya dile ağır gelen kelimeler bulundurmaması ve cümle içerisindeki sözcüklerin düzenli olmasıdır. Bir kelamdaki belagat, makama uygun olacak şekilde, lafız veya anlamda bir kapalılık ve karışıklık kalmaması için belâgat elemanlarının yerinde ve yeterince kullanılması ile mümkün olur. Çünkü kelamın kıymeti ve güzelliği makama uygun olmasıyla ziyadeleşeceği gibi,4 aksi durumda azalacaktır.

Belagat ilmi, Meâni, Beyan ve Bedî’ bölümlerinden oluşur. Meâni, muhatabın bilgi seviyesine ve durumuna en uygun olan ifadelerle ona hitap edilmesidir. Meramın anlatılması için mukteza-yı hâle riayet edilmesidir.

Beyan, bir manayı değişik söz ve yöntemlerle anlatmayı ders veren belirli esasları 6 Bedî‘ kişiye ve mekana uygun sözlerin lafız ve kuralları olan belagatın alt birimidir. yönünden kusursuz, mana bakımından akla uygun ve ahenkli olmasının kurallarını inceleyen ilimdir. Arapçanın üst noktası olan belâgatın

1 er- Râğıb el-İsfahânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’an (nşr. Safvan Adnan Davudî), ed-Dâru’ş-Şâmiyye, Beyrut 1992, 144. 2 Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, (5.Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2006, 191; Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, (5.Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2006, 160. 3 Hulûsi Kılıç, “Belâgat”, TDVİA, İstanbul 1992, V, 380. 4 Sa‘du’d-Din Mes’ud b. Ömer et-Taftazânî, el-Mutavvel, -Şerhu Telhisi Miftahi’l-Ulûm- (2. Baskı) (nşr. ‘Abdulhamid Hindavî), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut 2007, 15. 5 Nusrettin Bolelli, Belagat Beyan-Me’ani-Bedi’ İlimleri Arap Edebiyatı, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 2012, 9. 6 Ali el-Carim ve Mustafa Emin, el-Belâgatü’l-Vâzıha ve Delilu’l-Belâgati’l-Vâzıha, Dâru’l-Fikr, Beyrut ts. 7 Bolelli, 405. 8 el-Cârim- Emin, 115.

Şimdi de Kur’an’ın belagat ile alakadar yaptığı işarete bakalım. Öncelikle Kur’an’ın işaret ettiği medeniyet harikalarından bahsederek başlayalım.

Bediüzzaman Said Nursi, Kur’an’ın Peygamberlerin mucizelerinden bahsetmesi ile, insanların sanat ve fen noktasındaki ilerlemelerinin neticesinde vücuda gelen medeniyet harikalarına işaret ettiğini söylemiştir.9 Mesala: Havada kısa sürede bir yere gitmeye vesile olan araçlara işaret eden, Süleyman(A.S.)’ın bir mucizesi, havada uçmak suretiyle iki aylık bir mesafeyi bir günde gittiğini ifade eden şu ayettir.10
ْشَھٌر َو َرَو ْشَھٌر ُ اح َھا ُغ ّ الر دُُّو َھا ِ ِل ُسل َ یح َ ْی َمن َو
“Rüzgarı da Süleyman’a boyun eğdirdik ki, sabahtan bir aylık, öğleden sonra da bir aylık yol giderdi.”11

فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْناً

“Vur asanı taşa´ buyurduk. Asasını vurduğu yerden on iki pınar fışkırıverdi.”12

Bu ayetin de Hz. Musa(A.S.)’ın mucizesi olan; asası ile taşlardan su çıkarmasının, zeminin altında Rahmet hazinesi gibi, gizli olan suların basit aletlerle çıkartılabileceğine işaret ettiğini ders vermiştir.

Bu Peygamberlerden başka; Hz. İsa (A.S.)’ın ölüleri diriltmesi ile en derin hastalıkların da şifasının olabileceğine, Hz. Davud(A.S.)’ın demiri eritmesi ile insanları sanat cihetinden ileri götüren ve maddi güç noktasında önem arz eden madenlerin çıkartılıp işlenmesine, Hz. İbrahim (A.S.)’ın Nemrut tarafından ateşe atıldığında, ateşin onu yakmadığı gibi elbisesini de yakmaması mucizesi ile ateşe dayanıklı kıyafetlerin bulunacağına işaretler ettiğini söylemiştir. Yine bunların haricinde birkaç medeniyet harikasına daha işaret etmekle beraber, Hz. Adem(A.S.)’a “Talim-i Esma” mucizesi ile insanların ilim ve fen ile ilerleyerek ulaşacakları son noktanın Cenab-ı Hakkın isimleri olduğuna işaret ettiği gibi Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın en büyük mucizesi olan Kur’an-ı Hakîm’in mucizelik yönlerinin en parlaklarından olan hak ve hakikata dair

9 Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, (5.Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2006, 252. 10 Nursi, Sözler, 254. 11 Sebe: 34/12. 12 Bakara: 2/60.

ifadesindeki cezalet, beyanlarındaki belâgat, manalarındaki câmiiyet, üslûblarındaki ulviyet ve tatlılığını ifade eden

قُل لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَن يَأْتُواْ بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لاَ يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا

“De ki: And olsun, eğer bu Kur’an’ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler.”13 ayeti gibi kuvvetli ve açık çok ayetlerin insanların ve cinlerin nazarlarını Kur’an’ın en parlak mucizelik yönü olan belagatına çevirdiğini ve şöyle işaret ettiğini söyler: “Elbette nev’-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir.” Hem o Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan, cezalet ve belâgat-ı Kur’aniyeyi mükerreren ileri sürdüğünden remzen anlattırıyor ki: “Ulûm ve fünunun en parlağı olan belâgat ve cezalet, bütün enva’ıyla âhirzamanda en mergub bir suret alacaktır. Hattâ insanlar,kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için, en keskin silâhını cezalet-i beyandan ve en mukavemet-sûz kuvvetini belâgat-ı edadan alacaktır.”´14

İşte Said Nursi bu şekilde bir işaret çıkarması ile Kur’an’ın belagatını anlamaktaki derecesini göstermiştir.

Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatının gayesi olarak gördüğü şeylerden en önemlisi Kur’an’ın doğru anlaşılması ve yaşanmasıdır. Kur’an’ın doğru anlaşılması için Kur’an’a Arap belagatının penceresinden bakmak gerektiğini şu cümle ile ifade etmiştir: “Âyâtın delail-i i’cazının miftahı ve esrar-ı belâgatın keşşafı, yalnız belâgat-ı Arabiyenin madenindendir. Yoksa felsefe-i Yunaniyenin destgâhından değildir.”15

İşte eğer belagatın sırları bilinmezse Kur’an’ın mucizeliğine dair delilleri açacak anahtarlara ulaşılamayacaktır.

Arap saltanatının cazibesi ile acemlerin (Arap olmayan milletlerin) Araplar’la karışık halde yaşamaya başlaması Kur’an’ın belagatının madeni diye tarif edilen “Kelâm-ı Mudarî16’nin melekesi”’nin düzenini bozmuştur. İşte Araplarla başka milletlerin birbirlerine karışmaları neticesinde belagatın zamanla, manadan lafza yöneldiğini Bediüzzaman şöyle söylemiştir: “Acemlerin ve acemîlerin belâgat-ı

13 İsra: 17/88. 14 Nursi, Sözler, 264. 15 Bediüzzaman Said Nursi, Muhakemat, (5.Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2006, 84. 16 Mudar Kabilesi’nin konuştuğu Arapça’nın bir lehçesidir., Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Mudar”, TDVİA., İstanbul 2005, XXX, 358.

Arabiyenin san’atına girdiklerinden fikrin mecra-yı tabiîsi olan nazm-ı maânîden, zevk-i belâgatı nazm-ı lafza çevirmişlerdir.” Bu durumun neticesi olarak Arap milletinden olmayan kimseler Arap belagatında yüksek edebiyatçılar sırasına geçmek istemişlerdir. Halbuki bir milletin mizacı o milletin duygularının esası olduğu gibi, kullandığı dil de hislerinin aynasıdır. Milletlerin tabiatları farklı olduğu gibi dillerindeki belagat kabiliyeti de başkadır. Hususan “Lisan-ı Nahvi”17 olan Arap dilinin belagat kabiliyeti, bu meselenin uzmanlarınca malumdur. Yani belagata istidadı zayıf olan milletler manadan ziyade lafza önem verdiklerinden “lafz, manaya hizmet etmek” hükmü tersine dönüp mana lafza hizmet eder bir duruma gelmiştir. İşte Said Nursi belagatın sırlarından birisini bu şekilde tarif etmiştir.18

Bütün bunların yanı sıra Kur’ân’ın belâğatı insanların yetişemeyeceği bir seviyededir. Bunun tafsilli olarak anlaşılması için “İşarat-ül İ’caz” tefsiri ve benzeri eserlerin ve “Yirmibeşinci Söz” olan “Mu’cizat-ı Kur’aniye” risalesinin zeyilleriyle beraber mütalaa edilmesi fakat icmalî bir bilgiye ulaşmak isteyenler de “Abdülkahir-i Cürcanî”19, “Zemahşerî”20, “Sekkakî”21, “Cahız”22 gibi belagat dâhilerinin beyanlarından yeterli derecede bilgi alabileceklerdir.23

Bir fende veya bir sanatta tartışmaya sebep olmuş bir mesele için o fennin ve o sanatın dışındaki kimseler çok büyük ve âlim ve sanatkâr da olsalar, sözleri o mesele de geçmez, verdikleri hükümler delil olmaz. Meselâ; büyük bir mühendisin, bir hastalığı teşhis ve tedavi etmek noktasında bir küçük doktor kadar hükmü geçmeyecektir.24

Bizim Kur’an belagatı ile alakadar bu meselemizde, yukarıda geçen belagat fenninde uzman olan kimselerin verdikleri hükümlere, başkalarının itiraz etmesi bir kıymet ifade etmez. Hatta o itiraz edenler başka fenlerde uzman olsalar bile!25

17 Bediüzzaman Said Nursi, Asa-yı Musa, (6. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2010, 71. 18 Nursi, Muhakemat, 87.
19 Nasrullah Hacımüftüoğlu, “Abdulkâhir Cürcanî”, TDVİA., İstanbul 1988, I, 247. 20 Nuri Yüce, “Zemahşerî”, MEB, İslam Ans., Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1986, XIII, 509. 21 İsmail Durmuş, “Sekkakî”, TDVİA., İstanbul 2009, XXXVI, 332. 22 Ramazan Şeşen, “el-Cahız”, TDVİA., İstanbul 1993, VII, 20. 23 Bediüzzaman Said Nursi, İşarat-ül İ’caz, (1. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2003, 121. 24 Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, (3. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2004, 101; Nursi, Muhakemat, 18; Nursi, Lem’alar, 121. 25 Nursi, Şualar, 102.

BİRİNCİ BÖLÜM

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ’NİN BELİĞ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ

1.1. BEDİÜZZAMAN’IN BELİĞ YÖNÜ
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki Bediüzzaman Said Nursi gibi bir dâhinin beliğ yönünü anlatmak için bir cilt eser de yazılsa yine kafi gelmeyecektir. Biz ise burada onun beliğ yönüne sadece işaret etmeye çalışacağız.

Malumdur ki belagat üç kısma ayrılmaktadır: “Beyan, Me’ani, Bedi.”26 İşte Said Nursi, belagat ilminin üst düzeylerinde olduğundandır ki daha on beş, on altı yaşlarında iken o zamanın alimleri tarafından27 kendisine “BEDİÜZZAMAN” lakabı verilmiştir.

Bu “BEDİÜZZAMAN” lakabını Said Nursi’ye, hocalarından olan Molla Fethullah’ın 1892 tarihinde verdiğine dair bazı bilgiler de bulunmaktadır. Molla Fethullah’ın bütün kitaplardan sorduğu sorulara doğru cevap alması ve Said Nursi’nin Makamat-ı Haririyeden bir yaprağı bir defa okumakla hıfzetmesi üzerine bu lakabı vermiştir.28

Daha sonradan Said Nursi, kendisini bu isme layık görmeyip, kendisinde emaneten durduğunu Risale-i Nur eserlerine iade ettiğini söylemiştir.29 Hem Bediüzzaman ezberlediği doksan cilt kitaptan beş tanesi de belagat ilmine dairdir.30

Bu eserler de şunlardır:
* Siraceddin Sekkaki’nin(ö. 1228) Miftah’ul-Ulum’u
* Kadı Celaleddin Kazvini’nin(ö. 1294) Telhis’ül Miftah’ı
* Kadı Celaleddin Kazvini’nin(ö. 1294) El-izah isimli eseri
* Abdulkahir Cürcani’nin(ö. 1079) Esrar’ül-Belağa’sı
* İmam Ebulleys Semerkandi’nin(ö. 983) El-Feride (Mecaz Bahsi)

Bediüzzaman, hayatının hemen her safhasında etrafındaki insanlar tarafından ikna edici, beliğ ifadeleri ile tanınmıştır. Yine bunlardan birisi de Mısır Cami-ül-Ezher Üniversitesi reislerinden Şeyh Bahit(ö. 1935) Efendidir. Bu zat İstanbul’a bir seyahat

26 Bolelli, 9. 27 Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat,(3. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2004, 53. 28 Ahmet Akgündüz, Bediüzzaman Said Nursi ve İlmi Şahsiyeti, (1. Baskı), Osmanlı Araştırma Vakfı Yayınları, İstanbul 2013, 233. 29 Nursi, Şualar, 414. 30 Akgündüz, 284.

için geldiğinde Bedîüzzaman Said Nursî’yi ilmen mağlup edemeyen İstanbul alimleri Şeyh Bahit Efendi’ye Bediüzzaman’ı ilzam etmesini teklif ederler. Bir gün Ayasofya Câmiinden namaz kılıp çıktıktan sonra çayhaneye oturulduğunda, bunu fırsat bilen Şeyh Bâhit Efendi, yanında âlimler de hazır iken Bedîüzzaman’a şöyle söyler:

اْلاَوْرُوبَا وَ ال ْ عُث ْ مَانِي َّةِ
Yani: “Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?” der. Bediüzzaman bu soruya şu cevabı verir:

      اِنَّ اْلاَوْرُوبَا حَامِلَةٌ بِاْلاِسْلاَمِيَّةِ فَسَتَلِدُ يَوْمًا مَا وَاِنَّ الْعُثْمَانِيَّةَ حَامِلَةٌ بِاْلاَوْرُوبَائِيَّةِ فَسَتَلِدُ يَوْمًا مَا

Yani “Avrupa, bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak. Osmanlılar da Avrupa ile hâmiledir, o da onu doğuracak.”
Bu cevabın karşısında Şeyh Bahit Efendi şöyle demiştir:
“Bu gençle münazara edilmez, ben de aynı kanaatteyim. Fakat bu kadar veciz ve beligane bir tarzda ifade etmek, ancak Bedîüzzaman’a hastır.”31

Büyük şâirimiz, edebiyatımızın medar-ı iftiharı merhum Mehmed Âkif Ersoy (ö. 1936), edebiyatçıların toplandığı bir meclisde “Viktor Hügo’lar, Şekspirler, Dekartlar; edebiyatta ve felsefede, Bedîüzzaman’ın bir talebesi olabilirler.” demiştir.32

1950’li yıllarda Batı Pakistan’da Sind Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı olan Seyyid Ali Ekber Şah, Bediüzzaman ile görüşmüş ve Pakistan’a döndüğünde Bediüzzaman’ın ilmi seviyesini gösteren ve etkisi altında kaldığını ifade eden şu cümleyi kullanmıştır: “Ben iki adamın tesiri altında kaldım: Biri Mevlâna, diğeri de Said Nursî.”33

Bediüzzaman, Nisa Suresi’nin mirasta kadına bir, erkeğe iki hisse verilmesini söyleyen;

لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۜ

Erkeğe iki kız hissesi vadır.´34 ayetini tefsir etmesi Eskişehir Mahkemesinde yargılanma sebeplerinden birini teşkil etmiştir. Bediüzzaman da mahkemeye karşı

31 Nursi, Tarihçe-i Hayat, 54. 32 Nursi, Sözler, 764. 33 Nursi, Tarihçe-i Hayat, 716. 34 Nisa: 4/176.

mahkemeyi susturan şöyle beliğane bir cevap vermiştir. “Ben de adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üçyüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon insanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsî ve hakikatlı bir düstur-u İlahîyi, üçyüzelli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üçyüzelli sene zarfında geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidaen tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adalet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir.”35

Üniversite Nur Talebeleri Bediüzzaman’ın Risale-i Nur eserlerinin belagatına hayran olmuşlardır. En meşhur eserlerle bile kıyası mümkün olmayan ve başlı başına bir ayrıcalığı bulunan üslûbunda yüksek bir belâgat, fesahat ve selaset ve îcazın varlığını ifade etmişlerdir. Bedîüzzaman’ın eserlerini Arap olan Müslümanların okuyup istifade etmek için ısrarla arzu etmeleriyle, Arapçaya tercüme edilmesi için büyük İslâm âlimlerine “Asâ-yı Musa” eseri götürüldüğü zaman, okumuşlar ve şöyle demişlerdir:
“Bedîüzzaman’ın eserlerini ancak kendisi tercüme edebilir. Risale-i Nur’daki yüksek belâgatı ve misilsiz olan fesahat ve îcazı tercümede muhafaza etmekten ve onun ilmini ihata etmekten âciziz!”36

Muhakemat adlı eserine bakılacak olursa; orada bulunan on iki meseleden meydana gelen ikinci makale “Unsuru’l- Belagat” olup belagatın ruhu ile alakadar ince meselelerin anlatıldığı görülecektir.37

1.2. BEDİÜZZAMAN’IN ESERLERİ
Bediüzzaman’ın eserleri denilince akla ilk olarak Risale-i Nur külliyatı gelmektedir. Risale-i Nur külliyatı birçok yayın kuruluşu tarafından tekrar tekrar basılmış ve birçok yabancı dile de tercüme edilmiştir. Hatta Risale-i Nur’ların yabancı dillere yapılan tercümesi son dönemde elli dilden fazla olmuştur. Bu şekilde dünya çapında tanınan ve okunan eserler haline gelmiştir.

Risale-i Nur bu asrın ve gelecek asırlardaki bütün insanların imani, ruhi, kalbi, akli birçok ihtiyaçlarına cevap verecek Kur’an hakikatlarını içinde bulunduran bir külliyattır. Kur’an’ın hakikatlarını müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat

35 Nursi, Lem’alar, 196. 36 Nursi, Tarihçe-i Hayat, 697. 37 Nursi, Muhakemat, 86.

eden bu eserler her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatları nedir?” gibi soruların cevabını geniş izahlarla kesin bir şekilde cazip ifade tarzlarıyla beyan eden ilmi kitaplardır.38

Şunu da söylemek yerinde olacaktır ki Risale-i Nur eserlerinin kıymetini anlamak için Risale-i Nur Külliyatının tamamını okumak gerekir.

Risale-i Nur Külliyatı Bediüzzaman’ın Isparta’nın Eğridir İlçesine bağlı olan Barla nahiyesine sürgün edilmesi ile 1926 yılından itibaren telif edilmeye başlanmıştır. Bediüzzaman1926 yılından önce de bazı eserler kaleme almıştır.39 Daha sonra bu eserlerin bazılarını yine kendisi Risale-i Nur Külliyatına dahil etmiştir.40 Buradan hareketle Bediüzzaman’ın eserlerini, “Risale-i Nur’ların telifinden önceki eserler” ve “Risale-i Nur adı altında telif ettiği eserler” şeklinde iki dönem halinde sınıflandırmak eserleri tanımaya daha çok yardımcı olacaktır.

1.2.1. Risale-i Nur’un Telifinden Önceki Eserler
Kızıl İcaz:

Abdurrahman Ahdarî41 tarafından (ö. 1575) nazım şeklinde kaleme alınan es-Süllemü’l münevrak fi ilmi’l-mantık isimli Arapça mantık kitabına Bediüzzaman’ın yine Arapça yazdığı haşiyelerden oluşan eser, 1899 yılında42 telif edilmiş, 1923 yılında da yayınlanmıştır.

Ta’lîkât âla burhâni’l-Gelenbevî fi’l-mantık: İsmail el-Gelenbevi’nin43 (ö. 1790) Bürhân-ı Gelenbevi isimli mantık kitabına Bediüzzaman’ın Arapça olarak yazdığı genişçe ek ve haşiyelerden oluşur. Telif tarihi kesin olarak bilinmeyen eserin 1907’den önce telif edilmiş olabileceği söylenmektedir.44

38 Nursi, Tarihçe-i Hayat, 680. 39 Nursi, Tarihçe-i Hayat, 160. 40 Bediüzzaman Said Nursi, Münazarat, (1. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2003, 6. 41 Naci Bolay, “Ahdari”, TDVİA., İstanbul 1988, I, 508. 42 Risale-i Nur Enstitüsü, “Risale-i Nur Külliyatı’nın Telif Kronolojisi”, Köprü Dergisi, Bahar 2000, Sayı:70. 43 Metin Yurdagür, “Gelenbevî”, TDVİA., İstanbul 1996, XIII, 552-555. 44 Abdülkadir Badıllı, Risale-i Nur’un Kudsi Kaynakları (Tespitleri, Delilleri, Mealleri), (3. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2011, 130.

Nutuk: Meşrutiyet ve hürriyet kavramlarının İslâm’a uygun olduğunu, hürriyetin nasıl anlaşılması gerektiğini, geri kalmışlığın sebep ve çarelerini anlatan eser, Bediüzzaman tarafından II. Meşrutiyetin ilanından sonra ya önce bazı gazetelerde yayınlanıp sonra herhangi bir topluluğa hitap edilmiş ya da önce bir kısım insanlara hitap edilip daha sonra gazetelerde yayınlanmış metinlerden oluşmaktadır.45

Divân-ı Harb-i Örfî: Bediüzzaman’ın 1907 yılında İstanbul’a gelişinden sonra 31 Mart Olayı’nda tutuklandıktan sonra mahkemede yaptığı savunma ve milletin içinde bulunduğu sosyal problemler gibi mevzuların bulunduğu küçük çaplı bir eserdir.

Münazarât: Bediüzzaman’ın kendisi bu eserini şöyle tarif eder: “Azametli bahtsız bir kıt’anın, şanlı tali’siz bir devletin, değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi.”

Doğudaki aşiretlerin suallerine cevap olarak hazırlanıp 1911’de telif edilen bu eser, daha sonra Bediüzzaman Said Nursî tarafından tekrar gözden geçirilerek neşredilmiştir.46

Hutbe-i Şâmiyye: Bediüzzaman’ın otuz beş yaşında iken, Hac niyeti ile yola çıkıp Şam’a geldiğinde Şam’da bulunan alimlerin ısrarı üzerine Emeviyye Câmii’nde verdiği bir hutbedir. Bu hutbesinde Müslümanları Avrupalılardan geri bırakan, İslam âleminin içinde bulunduğu altı tane hastalıktan ve bu hastalıkların çarelerinden bahsetmiştir.47

Muhakemât: Kısa bir tefsir başlangıcı olan bu eser ağır bir üsluba sahiptir. Müslümanların geri kalış sebepleri ve bunları gidermenin çareleri, mantıklı ve sağlam düşünmenin, doğru konuşup doğru yazmanın ölçülerinin verildiği bu eser, “unsur-u hakikatin veyahut bazı mukaddemat ve mesail ile İslamiyet’e saykal vurma”, “unsur-u belagat”, “unsur-u akide ile ecvibe-i Japoniyye” adlı üç makaleden meydana gelmektedir.48

İşârâtü’l-İ’câz Fî Mezâni’l-İ’caz: Birinci Dünya Savaşı’nda cephede Arapça olarak yazılan ve sonradan külliyata dahil edilen bir eserdir. Külliyatın içerisinde “Otuzuncu mektub” olduğunu Bediüzzaman şöyle söylemiştir. “Otuzuncu Mektub pek parlak tasavvur ve niyet edilmişti; fakat yerini başkasına, İşarat-ül İ’caz’a verdi.

45 Bediüzzaman Said Nursi, Asar-ı Bediiyye, (2. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2010, 443. 46 Nursi, Münazarat, 5-6. 47 Bediüzzaman Said Nursi, Hutbe-i Şamiye, (3. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2010, 5-80. 48 Nursi, Muhakemat, 12.

Kendisi meydana çıkmadı.”49 Bu eser, Fatiha Suresi ile Bakara suresinin otuz üç ayetinin nazmındaki mucizeliğini beyan eden bir tefsirdir. 1918 yılında ilk kez Arapça olarak basılmış, daha sonra Bediüzzaman kendisi hayatta iken kardeşi Abdülmecid Nursî (ö. 1967) tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Şimdi de hem Arapça orijinalinin hem de bahsedilen bu tercümenin içinde bulunduğu şekliyle Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılmıştır.50

Sünûhat: Bediüzzaman’ın Osmanlı’nın son dönemlerinde kaleme aldığı İslam dünyasının problemleri, Doğu ile Batı’nın çeşitli usullerle karşılaştırılması, sosyal hayatta düzen ve istikameti sağlayan düsturların incelendiği bir eserdir.

Tulûat: Bu eserde Bediüzzaman daha ziyade toplumsal mevzuları işlemektedir.

İşarat: Kur’an’ın gençliği, tazeliği; iktisat; ölüm gibi görünüşte birbiriyle irtibatı olmayan imani bazı meselelerden bahseder.

Nokta: İman esaslarının ispatını konu edinen küçük ebatlı bir eserdir.

Lemaat: Bir Ramazan ayı içerisinde telif edilmiş Risale-i Nur’lardaki mevzuların özetleri mahiyetindedir.

Şuaat: Hz. Peygamber’in (A.S.M.) peygamberliğinin ispatı konu edilmektedir.

Rumuz: Kur’an’ın mucizeliğini ispat eden bir eserdir.

Hutuvât-ı Sitte: Bediüzzaman’ın 1920 yılında İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine kaleme aldığı, İngilizlerin hilelerini dile getiren halkı onların aleti olmaktan kurtarmak için yazılmış bir eserdir.

Hakikat Çekirdekleri: Risale-i Nur’daki çok meselelerin özünü oluşturacak nitelikte veciz sözlerden oluşmuş bir eserdir.

Mesnevi-i Nuriye: Manevi, ahlâkî, toplumsal ve ilmî pek çok konunun yanı sıra tevhid ahiret konularını da içinde bulunduran bu eser Bediüzzaman’ın ilk yazdığı eserlerdendir. Risale-i Nur Külliyatı’nın bir fidanlığı mahiyetindedir. Külliyatın bütününde ele alınan konuların pek çoğu bu eserde özet halinde sunulmuştur. Bu eserin çoğunluğu Arapça olarak kaleme alınmış, daha sonra, İşaratü’l- İ’caz eserinin

49 Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, (3. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2004, 182. 50 Bediüzzaman Said Nursi, İşaratü’l-İ’caz, (1. Baskı), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2014,32

tercümesini yapan Abdülmecid Nursi(ö. 1967) bu eseri de Türkçe’ye tercüme etmiş ve Bediüzzaman tarafından Risale-i Nur külliyatına dahil edilmiştir. Mesnevi-i Nuriye eseri Lem’alar, Reşhalar, Lasiyyemalar, Katre, Hubab, Habbe, Zühre, Zerre, Şemme, Onuncu Risale, Ondördüncü Reşha, Şûle ve Nokta ismindeki çeşitli bölümlerden oluşmaktadır. Mesnevi-i Nuriye’nin “Otuzüçüncü Lem’a” olarak Külliyata girmesini Bediüzzaman şöyle söylemiştir: “Yeni Said’in en evvel hakikattan şuhud derecesinde kalbine zahir olan ve Arabî ibaresinde Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hubab, Zühre, Şu’le ve onların zeyillerinden ibaret büyükçe bir mecmua Otuzüçüncü Lem’a olması ihtar edildi.”51.

Bediüzzaman Said Nursi’nin buraya kadar bahsedilen eserlerinden İşarat-ül İ’caz ve Mesnevi-i Nuriye’nin haricindekiler Said Nursi’nin talebelerinden birisi olan Abdulkadir Badıllı (ö. 2014) tarafından “Asar-ı Bediiyye” isimli eserde toplanmıştır.

1.2.2. Risale-i Nur Adı Altındaki Eserler
Bediüzzaman Said Nursi, 1925 yılındaki Şeyh Said Hadisesinden sonra birçok tanınmış kimseler gibi sürgün edilmiştir. İşte Bediüzzaman’ın sürgün edildiği Barla’ da telifine başladığı bu eserleri hiçbir zaman kendisine mâl etmemiştir. Kendisine bu yönde teveccühte bulunanlara; “Risale-i Nur benim değil, Kur’an’ın malıdır”52, “ilham ve istihracdır.”53 gibi ifadelerle eserlerin kaynağının Kur’an olduğunu göstermiştir.

Sözler: Risale-i Nur Külliyatı’nın temel eserlerinden biridir. Bu eserde Allah’ın varlığı ve birliği; Ahiretin vücudu; insanın yeniden dirilişi; insanın saadet ve huzuru nasıl elde edeceği; Kur’an ayetlerinin ışığı altında, Allah ve sıfatları; iman ve küfrün mukayeseleri; imanın insana dünya ve ahirette vereceği faydalar; ibadet; kader; içtihad; hadis usulü; namazın hakikatı; yaratılış sebepleri; mucizeler, gibi bir çok konunun ele alındığı bu eser otuz üç kısımdan oluşmaktadır. İşte bu kısımlar içerisinde Kur’an’ın belagatı ile alakadar olan ve üzerinde en çok durulan en geniş hacimli “Mu’cizat-ı Kur’aniye” namındaki yirmi beşinci kısımdır.54

51 Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağı Lahikası-1, (2.Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2004, 42. 52 Nursi, Mektubat, 368. 53 Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 83. 54 Nursi, Sözler, 365-463.

Mektûbat: Çeşitli mektupların yer aldığı bu eser, müellifin, kendisi izahını uygun gördüğü konuları ve değişik konular hakkında talebeleri tarafından sorulan sorulara vermiş olduğu cevapları içermektedir. Bu eser de otuz üç kısımdan meydana gelmiş olup, “Mu’cizat-ı Ahmediyye” (A.S.M.) namındaki on dokuzuncu mektub en tafsilli kısmıdır ki Peygamber Efendimizin üç yüzü aşkın mucizesini göstermektedir.55

Bediüzzaman bu eserinde Kur’an’ın harflerindeki bazı sırlardan bahsettiği “Rumuzat-ı Semaniye” diye isimlendirdiği ancak Osmanlıcadan Latinceye çevrilmesine izin vermediği bir risalede mevcuttur.

Lem’alar: Genç, yaşlı, sağlıklı, hasta, kadın, erkek… bir çok sınıfların her birine ayrı ayrı hitap eden parçaların toplandığı bir eserdir. Bu eserde bilhassa Allah’ı inkar eden kimselere hitap eden “Tabiat Risalesi” mevcuttur. Manevi bir eczane gibi olan “Hastalar Risalesi” kadınların örtünmelerinin onlara bir esaret olmayıp yaratılışlarının bir gereği olduğunu ispat eden “Tesettür Risalesi” gibi risalelerin içerisinde bulunması bu Lem’alar eserinin önemini daha da artırmaktadır.56

Şualar: İman esaslarından bahseden “Ayet-ül-Kübra” olan yedinci kısım ve “Meyve Risalesi” olan on birinci kısım bu eserin içerisindeki en önemli parçalardır. Bediüzzaman’ın Afyon ve Denizli Mahkemelerine karşı yaptığı müdafaaları, talebeleriyle birlikte hapiste kaldıkları süre boyunca yazılan teselliye dair mektupları da içinde bulunduran bu eser bazı ebced ve cifir hesaplamalarına ait bazı konuları da kapsamaktadır. Özellikle ilim ehli kimselerin kafasını karıştıran ahirzaman alametleriyle ilgili hadislerin tevillerinin yer aldığı beşinci kısım dikkat çekicidir.57

Asâ-yı Mûsâ: Genel itibarıyla diğer eserlerde geçen çeşitli konuların toplanması ile vücuda gelmiş bir eserdir. Bu eserde Allah’ı tanıma, ibadet, gençlere yapılan hitaplar, ölümüm hakikatı, ahiret inancının özellikle dünya hayatına bakan faydaları anlatılmaktadır.58

Sikke-i Tasdik-i Gaybî: Risale-i Nur talebelerinin iman hizmetinde gayretlerini artıracak, yapılan hizmetin makbuliyetine ait parlak mektuplarında içinde bulunduğu ve büyük bir bölümünde Hz. Ali (R.A.) (ö. 662), Abdülkadir Geylani(K.S.) (ö. 1166)

55 Nursi, Mektubat, 88-222. 56 Nursi, Lem’alar, 5-450. 57 Nursi, Şualar, 5-760. 58 Nursi, Asa-yı Musa, 5-268.

İmam-ı Rabbani(K.S.)(ö. 1624) gibi zatların Risale-i Nur’u haber veren işaretlerin yer aldığı bir eserdir. Ayrıca Risale-i Nur’a işaret eden ayetlerin mana ve cifir hesabı yer almaktadır.59

Barla Lâhikası: Risale-i Nur’ların Barla’da yazılmaya başlandığı günden Eskişehir hapsine kadar geçen süre içinde Nur talebelerinin Bediüzzaman’a yazdıkları mektuplar ve Üstadlarının verdiği bazı cevaplar yer almaktadır.60

Kastamonu Lâhikası: Eskişehir hapsinden Denizli hapsine kadar geçen süre içinde Bediüzzaman’ın Isparta’daki talebeleri ile arasında yazılan mektuplardan oluşmaktadır. Bu mektuplar genelde iman hizmetinin nasıl yapılacağını anlatan manaları içermektedir. İşte Risale-i Nur hizmetinin düsturları olan siyasetten uzak durmak, iman hizmetini maddi, dünyevi şeylere alet etmemek, musibetler karşısında sarsılmamak, gibi meseleleri içinde bulunduran bu eser adeta bir hizmet rehberi makamındadır.61

Emirdağ Lâhikası: İki bölümden oluşan eserin ilk bölümünde Bediüzzaman’ın Denizli hapsinden tahliye edilmesinden sonra Afyon hapsine kadar geçen dönemde talebelerinin hizmetle alakalı sordukları sorular ve cevapları içeren mektuplar yer almaktadır. Özellikle bu iman hizmetinde şahsiyetin ortaya konulmamasını, bir “Şahs-ı Manevi” oluşturulmasını gerektiren sebeplerin ve hikmetlerinin bulunduğu mektuplar vardır.62 İkinci bölümde ise 1948’den 1953’e kadar olan süre içinde Bediüzzaman’ın talebelerine bazı vasiyetleri, devlet adamlarına bir kısım tavsiyeleri ve yine bazı talebelerinin Bediüzzaman’a yazdıkları mektuplar bulunmaktadır.63

Tarihçe-i Hayat: 1958’de müellifin talebeleri tarafından hazırlanan ve kendi düzeltmelerinden geçen bu eserde daha ziyade Risale-i Nur hizmeti ile alakadar kısımlar alınmış, Bediüzzaman’ın arzusu ile şahsına ait meseleler çok izah edilmemiştir. Zira o, zamanın cemaat zamanı olduğunu, bir şahsın ne kadar dahi de olsa zamanın dinsizliğine karşı mağlup düşeceğini söylemiştir. Hem bu esere diğer eserlerde de bulunan “Ayet-ül Kübra”, “Münacat” gibi imani risaleler de konulmuştur.64

59 Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 5-270. 60 Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikası, (2. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2004, 4-384. 61 Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, (3. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2004, 5-268. 62 Nursi, Emirdağ Lahikası-1, 5-280. 63 Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, (2. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2004, 5-248. 64 Nursi, Tarihçe-i Hayat, 5-739.

İman ve Küfür Muvazeneleri: Aynen “Asa-yı Musa” adlı eserde olduğu gibi Külliyatın temel eserlerinden imanla alakadar bölümlerin derlenmesinden meydana getirilmiş bir eserdir. Bu eserde imanın insana kazandırdıkları, imanın zıddı olan inkarın zararları karşılaştırılmış, iman etmenin iki cihanda saadete vesile olacağı ispat edilmiştir.65

Bunların yanında bizzat Bediüzzaman Said Nursi tarafından veya uygun bulmasıyla talebeleri tarafından bazı ilavelerde yapılarak Risale-i Nur’dan derlenen eserler ise şunlardır: Küçük Sözler, Haşir Risalesi, Gençlik Rehberi, Yirmi Üçüncü Söz, Otuz Üç Pencere, Nur Aleminin Bir Anahtarı, Uhuvvet Risalesi, Ramazan İktisat-Şükür Risalesi, İhlas Risaleleri, Tabiat Risalesi, Hanımlar Rehberi, Hastalar Risalesi, Zühretü’n-Nur, Ayetü’l-Kübra, Meyve Risalesi, El-Hüccetü’z-Zehra, Hakikat Nurları, İman Hakikatleri, Miftahü’l-İman, Sirâcü’n-Nûr, Tılsımlar Mecmuası, Zülfikar Mecmuası, Fihrist Risalesi, Müdafaat, Nurun İlk Kapısı, Mucizat-ı Kur’aniye Risalesi, Mucizat-ı Ahmediyye Risalesi, Esma-i Sitte Risalesi, Rahmet ve Şefkat İlaçları, Nur Çeşmesi, Bediüzzaman Cevap Veriyor, Münacat, Ene ve Zerre Risalesi, İçtihad Risalesi, Mi’rac ve Şakk-ı Kamer, Konferans, Mirkat-üs Sünnet. Hizmet Rehberi, Bediüzzaman’ın vefatından sonra talebelerinin uygun bulması ile düzenlenmiş ve bastırılmıştır.

65 Bediüzzaman Said Nursi, İman ve Küfür Muvazeneleri, (11. Baskı), Envar Neşriyat, İstanbul 2013, 5-268.

Devamı (Tamamı) İçin alttaki başlığı tıklayınız

Bediüzzaman Said Nursi’de Kur’an belagatına dair kavramlar

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri)

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri) Doç. Dr. Murat Sarıcık   “Dâru’s-Siyade”, “Nakîbu’l-Eşrâflar”(1) ve Seyyidler için, ilk kez …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Sekiz Mesele” namıyla sekiz risaledir / Mektubat; 28. Mektub

Yirmi Sekizinci Mektup Şu Mektup sekiz meseledir. Birinci Risale Olan Birinci Mesele بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ …

Kapat