Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Bediüzzaman, Tevafuklu Kur’an ve Hattat Hamid – 2

Bediüzzaman, Tevafuklu Kur’an ve Hattat Hamid – 2

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bediüzzaman, Tevafuklu Kur’an ve Hattat Hamid -3

Hatt-ı Kur’an maalesef bir giyotinde başı vurulacak mahkûm ve mazlum bir halde iken iki mühim şahsiyetin O’nu ihya hareketiyle Anadolu’da muhafaza edilmişti. Birisi Bediüzzaman Said Nursi’dir. Kendisini yarım ümmi (yazması nakıs) tarif eden Bediüzzaman talebelerine başta Hüsrev Altınbaşak olmak üzere tefsiri olan Risaleleri Kur’an hattıyla yazdırmıştı, böylece 1926 ile 1946 arasında geçen yirmi senede altı yüz bin nüsha Risale el yazma çoğaltılmıştı. (14. Şua)[1] Bu imanın tekniğe meydan okumasıydı. (Osman Yüksel Serdengeçti, Sebil)[2] Bediüzzaman risaleleri yazdırmakla kalmamış Kur’an’ı da yeni bir usul ile -tevafuk mucizesini ortaya çıkaracak bir surette- talebeleri arasında taksim ederek yazdırtmıştı.[3] İkinci şahsiyet hiç kuşkusuz Hüseyin Kutlu’nun da dediği gibi “ciğerinden kalemine kan çekerek… Allah u Teala’nın Kuran Hattını muhafazası için intihab ettiği…” Hattat Hamid’dir.[4] İşte birisinin manada diğerinin madde planında, birisinin batında diğerinin zahir de zirve olduğu bu iki şahsiyet “Tevafuk” denen bir sır ile buluşturuldu. Böylece bir asırdır yaşanan Hatt-ı Kur’an’daki makus talih yenilmiş ve o karanlık devre kapanmış ve bu iki zirve birbirlerinin gıyabında birbirlerine tevafuk ederek Kur’an yazısının -Allahu A’lem- arş-ı aladaki bir suretini yazmaya muvaffak olmuşlardır. İmam-ı Rabbani “Melikin Atiyyelerini matiyyeleri taşır” diyor. Bediüzzaman’ın son Asr-ı İslamide keşfettiği “tevafuk” mucizesi ancak hat sanatının aşığı mütefekkir, mücahid Hamid tarafından ona layık bir gılaf ile sunulabilirdi. Hamid bunu yaptı! Hamid-i Amidi’nin hitamuhu’l misk’i hayatı ve hayat şiirinin sertacı Kur’an-ı Kerim oldu. Sanatının zirvesinde, yaşının kemalinde, ömrünün ahirinde Kur’an-ı Mecid’i Bediüzzaman’ın keşfedip talebelerine talim ettiği usul ve tevafuk mucizesini ortaya çıkaracak bir hat ile yazmıştır. İşte Hamid-i Amedi budur! Gerçi sanat, estetik, cemal ve Hüsn-ihat nokta-i nazarında Hamid’in tevafuklu Kur’an’ı Hamid’in kamet-i kıymetini tam manasıyla gösteremiyor. Neden? Bu soruya Hüseyin Kutlu şu cevabı veriyor “Zira yazıları sipariş üzerine yazardı. Rahatça kendi kendine eser veremiyordu. Gelen siparişler ise daha ziyade celi sülüs levha, cami kubbe yazıları gibi taleplerdi. Mesela Hoca tevafuklu Kur’an’ı yazdı. Ancak bu hocanın nesih seviyesini yansıtmaz. Bunun sebebi ise uzun süre celiyle yazan bir hattatın birden nesihe dönmesi yanıltıcı olur. Birinde iri kocaman harfler diğerinde ise ince kalem, küçük ölçüler vardır. Bu tip yazı dönüşlerinde biraz zamana ihtiyaç vardır. Hocanın böyle bir şansı maalesef olmamıştır.”[5] Bununla beraber yine Hüseyin Kutlu bir başka söyleşisinde ise Hamid’in Kur’an Hattını muhafazadaki yerini belirtir ve hakkını teslim eder; “Allah u Teala, Kur’an hattının kaybolmaması için Hamid Hoca’yı seçmişti.”

[1] Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Envar Neşriyat İstanbul 2016, 388.

[2] Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Envar Neşriyat İstanbul 2016, 618.

[3] Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikası, Envar Neşriyat İstanbul 2016, 321.

[4] M. Nursen Eriş, Hat Sanatında Bir Vazifeli Hattat Hamid Aytaç, İBB Kültür AŞ Yay. 2011, 85.

[5] Eriş, Hat Sanatında Bir Vazifeli Hattat Hamid Aytaç, 86.

BEDİÜZZAMAN, TEVAFUKLU KUR’AN VE HATTAT HAMİD-4

TEVAFUK; KUR’AN-I KERİM’İN GÖZE HİTAP EDEN EZELİ MU’CİZESİ

3.1. Tevafuklu Kur’an’ın Nur Talebelerince Yazılması

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (ASM)’ın en büyük mu’cizesi Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim’in de birçok vech-i i’cazı vardır. Bediüzzaman Yirmi Beşinci Söz’de Kur’an’ın kırk vecihle mu’cize olduğunu icmalen beyan ve kırk vücuh-u i’cazına işaret etmiştir. Yine 29. Mektubun 3. Risale olan 3. Ve 4. kısmında tevafukattan bahsederek “…kırk vücuh-u i’cazdan göz ile görülen bir vechini ve o vechin on cüz’ünden bir cüz’ünü Kur’an’ın nakş-ı hattında göstermeyi niyet ettik.”[1] ifadesiyle Kur’an’ın aksam-ı i’caziyesinden nakşî bir kısmını (yazılışındaki) ilk olarak keşfetmiş ve bizlere göstermiştir.

Her devrin her zamanın bir hükmü vardır. Gerçi Kur’an tüm zamanlara ve bütün beşeriyete indirilmiş kelamullahtır fakat 20. Asrın fen ve felsefe duruşu, materyalizm ve seküler yaklaşımlar, bilhassa pozitivizmin etkisi sosyal hayattan dini ve dinin hükümlerini kaldırma gayretini ehl-i dalalet ve bid’aya vermiştir. “Gevurlar top tüfek dedi, ilim bilim dedi uzaya gitti biz Allah Allah dedik geri kaldık” sözleri toplumu yönlendiren ve yöneten insanların dilinde pelesenk olmuş, iktidar kuvvet ve kudretini elinde tutanlar “şu Kur’an tercüme edilsin, (haşa yüz bin defa haşa) Arap uşağının ne yaveler yediği ortaya dökülsün, ne mal olduğu anlaşılsın” diyecek kadar ileri giden ilerici(!) muktedirler türemiş, “din zehirdir, din afyondur” sözleri adeta günlük hayatta duyulan, söylenen, konuşulan alelade kelimelerden addedilir olmuştu. Kur’an etrafındaki surlar yıkılmış, Kur’an i’cazıyla kendi kendisini müdafaa edecek bir duruma gelinmişti. Kur’an fevkalbeşer bir mucizey-i mütekellim-i ezeli olduğu i’cazının izharıyla mümkün olduğundan hayatını iman Kuran hakikatlerine feda eden Bediüzzaman Said Nursi ve bir avuç Müslüman tüm gayretlerini Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez bir güneş olduğunu isbata vakfetmişlerdi. Bediüzzaman; “ Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın iki yüz aksam-ı i’câziyesinden nakşî bir kısmını gösterecek bir tarzda  Kur’ân-ı Azîmüşşân’ı Hâfız Osman[2] hattiyle taayyün eden ve Âyet-i Müdâyene mikyas tutulan sahifeleri ve Sûre-i İhlâs vâhid-i kıyasî tutulan satırları muhafaza etmekle beraber  o nakş-ı i’cazı göstermek tarzında bir Kur’ân yazmağa dair mühim bir niyetimi; hizmet-i Kur’an’daki kardeşlerimin nazarlarına arz edip meşveret etmek ve onların fikirlerini istimzac etmek ve beni ikaz etmek için şu kısmı yazdım  onlara müracaat ediyorum.[3] diye bir mektup yazarak keşfini talebeleri ile paylaşmış, bu keşfi üzere aralarında taksim ile bir Kur’an yazılmasını emretmişti. Talebeleri başta Hafız Ali, Refet ve Hüsrev olmak üzere cüzleri yazmaya başlamışlar, bu faaliyette Cenab-ı Hakk’ın ikramı ile Hüsrev Efendi Bediüzzaman’ın varisi, vekili ve hayrü’l halefi olarak muvaffak olmuş ve Bediüzzaman hayatta iken kendisine bu Kur’an’ları arz etmiştir. Fakat matbaada neşri Bediüzzaman’ın vefatından sonra ancak kabil olmuştur. Şimdi Hayrat Vakfı Hüsrev Efendi’nin (r.aleyh) yazmış olduğu yedi Kur’an’dan birisini neşretmektedir.[4] Bediüzzaman’ın talebeleri Tahiri Mutlu, Mustafa Gül, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Zübeyir Gündüzalp, Hüsnü Bayramoğlu, Ahmet Aytimur, Said Özdemir ve Abdullah Yeğin başta olarak Nur Talebelerinin Bediüzzaman’ın arzusuna matuf tevafuklu Kur’an’ın neşrini arzuları ile Hattat Hamid Aytaç gibi hattın zirvesinde bir Zat’a bu teklifi yapmışlar O da maalmemnuniye bu Tevafuklu Kur’an’ı yazmış ve şimdi bu şaheser emsalsiz Kur’an Hizmet Vakfı tarafından yarım asra yakın bir süredir neşredilmeye devam etmektedir.[5]

Hattat Hamid- Amedi bu tevafuklu Kur’an nüshasını Hattat Hasan Rıza Efendi nüshasını takliden ve bakarak yazmış olduğu şahitler tarafından dile getirilmiştir.[6]

Şekil 1 Ahmed Ziya İbrahim’in Notu [7]

[1] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Envar Neşriyat İstanbul 2016, 440.

[2] Hafız Osman: 1052’de (1642) İstanbul’da doğdu. Babası Haseki Sultan Camii müezzini Ali Efendi’dir. Küçük yaşta hâfız oldu. Bu unvan âdeta onun ilk ismi gibi kabul edildi ve Hâfız Osman adıyla tanındı.

Hâfız Osman, 1069’dan (1659) ömrünün sonuna kadar yirmi beş mushaf yazmıştır. Bunlardan 1094 (1683) (İÜ Ktp., AY, nr. 6549) ve 1097 (1686) (TİEM, nr. 405) tarihli olanları ilk akla gelenlerdir. Fâzıl Ahmed Paşa için 1086 (1675) yılında yazdığı, bugün nerede olduğu bilinmeyen onuncu mushafının karşılığında kendisine 350 kuruş gibi o zamana göre büyük bir meblağ hediye edilmiştir. 1097 tarihli mushaf 1298’de (1881) Sultan II. Abdülhamid’in emriyle matbaacı Osman Bey tarafından bastırılarak bütün İslâm âlemine dağıtılmış, ayrıca birkaç mushafı daha basılmıştır. Aklâm-ı sitte ile kaleme aldığı birçok en‘âm, cüz, kıta ve murakkaı bulunmaktadır. Bazı kıtalarında ve bilinen iki kitâbesindeki celî sülüs hattı (Üsküdar Doğancılar’daki Şehid Süleyman Paşa Camii Çeşmesi ve Karacaahmet Tunusbağı Kabristanı’nda Siyavuş Paşa’nın mezarı) diğer yazılarıyla karşılaştırılacak seviyede değildir. Ancak celî sülüste inkılâp yapan Mustafa Râkım bu başarıyı Hâfız Osman’ın sülüs hattından aldığı ilhamla gerçekleştirmiştir. Bugünkü bilgilere göre hilye-i saâdeti geliştirerek levha halinde yazan, Türkçe meâlli ilk hilyeyi tertipleyen, Delâʾilü’l-ḫayrât metnini hüsn-i hattıyla sanat eseri haline dönüştürüp kitaplaştıran da Hâfız Osman’dır. (https://islamansiklopedisi.org.tr/hafiz-osman)

[3] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat Envar Neşriyat İstanbul 2016, 440.

[4] https://www.hayratvakfi.org

[5] https://www.hizmetvakfi.org/kurucu-mutevellimiz

[6] Bu şahitlerden birisi Merhum Ali Ulvi Kurucu’nun kardeşi Ahmed Ziya İbrahim Efendi’dir. Hattat Hasan Çelebi’den 1994’te icazet almış olan son devrin büyük hat ustası Hattat Mümtaz Seçkin Durdu (d.1958) Ahmed Ziya Efendi’den bu şehadetini yazıp imzalamasını istemiştir.

[7] Muhterem Üstadımız,

Merhum Hâmid Bey’in tevafuklu Kur’an-ı Kerim’ini yazar iken meşhur cihanşümul üstâz-ı a’zam Hattat Hasan Rıza Efendi’nin yazdığı ve İstanbul’da basılmış olan Kur’an-ı Kerim’den imlâ tarzını takib ettiğini çok defalar kendilerini ziyaretim esnasında müşâhid oldum.

Medîne-i Münevvere

16 Şaban 1427

Ahmed Ziya İbrahim

Dr. Mehmet Rıza Derindağ

Önceki bölüm:

Tevafuk’lu Kur’an ve Hattat Hamid Aytaç – 1

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Zulme Rıza ve Küfre Rıza Ne Demektir?

Zulme rıza ve küfre rıza ne demektir? Mehmed KIRKINCI (rha) Zulüm; başkalarının maddi ve manevi hukukuna …

Kapat