Ana Sayfa / Yazarlar / Bediüzzaman’ın Din ve İlim Yorum Manifestosu

Bediüzzaman’ın Din ve İlim Yorum Manifestosu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Skolastik Hıristiyan dini ile Eflatun ve Aristo dogmalarının karışımından oluşan, muhakeme ve akla dayanmayan bir anlayış yerine göre bir telkin. Bu bakış açısı uzun dönemler İslâm dünyasını da işgal etmiş, bazı İslâm âlimleri bundan şikâyetçi, ama çözüm bulamamışlar. Bediüzzaman isim vermiyor ama İslamdaki bu doğmatik skolastiği bozan yani bütün itikad bahislerini aklın, mantığın ve muhayyilenin mizanlarıyla çözümleyen, ortaya bugüne dek atılmamış ve öne sürülmemiş itikadî çözümlemeler getirmiş, bütün eserler bunun örnekleridir. Bediüzzaman İslâm Hristiyan ortak itikadı manzumesini yani Allah Ahiret, melekler ve benzeri bahisleri bir ilim laboratuvarında gibi çözümlemiş.

Aşagıdaki paragraf onun ne yaptığını birkaç kitaba sığmaz bir muhtevada anlatır.

“Risâle-i Nur’u anlamıyorlar, yahut anlamak istemiyorlar. Beni skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hâzır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hattâ bu hususta da bâzı eserler telif eyledim. Fakat, ben öyle mantık oyunları bilmiyorum, felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem. Ben, cemiyetin iç hayatını, mânevî varlığını, vicdan ve îmânını terennüm ediyorum, yalnız Kur’ân’ın tesis ettiği Tevhid ve îman esâsı üzerinde işliyorum ki; İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur.

Şu cümlenin derinliğine bak, “Ben bütün ilimlerle -bak, şu bu değil, bütün müsbet ilimlerle- meşgul olmuş, eserlerindeki küçük kayıtlar sıralama bilgiler değil, ilmin can damarı gibi ifadeler, bunlar yukarıdan aşağıya okumakla elde edilmez, çok ciddi uğraşılarla elde edilmiş bilgilerin odak noktalarıdır. İkinci cümleye bak “asrı hâzır fen ve felsefesiyle meşgul oldum” diyor. Asrı hazır ortaçağ  dönemi değil, yeni ve yakın çağ, çünkü bu dönemler batıda ilmin Hristiyan skolastiğinden kurtulduğu dönemler; Nevton, Kant, Dekart, Schelling ve daha birçok şahıs, sonra fizyoloji, anatomi, biyoloji, zooloji, astronomi gibi ilimler, bu kapılara ve pencerelere arada bir bakan Bediüzzaman’ı en iyi anlayabilir. Yoksa dar bir dairede fahr ile yaşar, yazık. Bu adam bizim karihamıza göre değil, onun karihasına yaklaşmayla anlaşılır. Allah bizi onu anlamamız gibi anlayan insanlardan etsin.

Onun bilim ve din tarihi , ilim ve din bilgilerinin tevhid masasında yorumlayan en büyük ve azametli ve hayret-âmiz bahsi Kastamonu’da lise talebelerine verdiği derstir. O ders ilimin soğuk ve öznesiz dili yerine ilmin kaynağı olan Allah’ın ve onun mukaddes kitabının bakış açısı doğrultusunda yorumlarıdır. İlmi ciddi okumuş, onunla dinin hakikatlerini mezceden bir dilin tezahürüdür. Bütün İslâm dünyasına verilmiş müteammim bir derstir, hâlâ bugün biz öznesiz ilim dersleri ile öğrencilerimizi zehirliyoruz, sahibi var gibi görünen ama mütefennin olmayan insanlardan terekküp eden samimi, ama eli kısa ilmi kısa insanlarla bunlar olmaz, bir ilmin, hakikatın, dinin, İslam’ın bir Bekir Berk’i olmalı.

Bir hakikatı taşıyacak omuzunuz yoksa, mutlu olabilirsiniz ama öyle mi? Uhuvvet ve ihlasın düsturlarının kağıt üzerinde olduğu bir mantıkta adam ileri gelmez ve gelemez. Kağıttan gemilerle okyanuslar aşılmaz.

Kastamonu’daki tevhid bahsi su soru ile başlar: “Bize Hâlikımızı tanıttır, muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” Bu soru hâlâ öğretim kurumlarında icabıyla amel edilmeyen bir sorudur. Yıllardır, batının fuhuş romanlarını realist ve natüralist romancılarını okuturuz herkesin ağzının suyu akar, ama Bediüzzaman’dan bahsetsen internetlerde dolaşırsın, en az yüz yıl geçti, bu sorunun sorulduğu yıllarla geldiğimiz nokta fen bilimlerinin tabiat bilimlerinin hâlâ batının ateist tanzimine göredir.

Bediüzzaman büyük bir fen ve ilim yorucusudur, şu cümlesine hiçbir yerde rastlayamazsınız, “Sizin okuduğunuz fenlerden her fen kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’dan bahsedip Halık’ı tanıttıyorlar. Muallimleri değil onları dinleyiniz.” Her ilimin Allah’ı anlatan kısmını görmek çok büyük ilim tarihçileri ve yorumcularıyla olabilir. Bediüzzaman astronomi yorumcusudur. Eserlerinde çok yerde gezegenlerin İlâhî programla hareketlerini anlatır, Kur’an’ın en çok tekrar ettiği imaj gözyüzü ve yıldızlarla ilgilidir. Kur’an sanat gibi bakmayı öğretir, ve düşünmeyi örgütler. Ondokuzuncu Pencere’de “Tusebbihu lehu’s-semâvâtu’s-seb’u vel-ardu vemen fîhinne ve-in min şey’in illâ yusebbihu bihamdihi” sırrınca Sâni-i Zülcelâl (o azametli semavat, azametin hâkim olduğu isim ile yaratılır, Zülcelâl) ve yine bir sanatçı tarafından yaratılır Sâni-i Zülcelal)

Semavatın ecramına (cümleye bak semavatın ecramına, büyük varlıklarına cirm demiş ecram demiş) o kadar hikmetler (sayısız, gezegenlerin hikmetini ancak bilenler bilir) manalar takmış ki güya celâl ve cemâlini ifade etmek için semavatı güneşler, aylar, yıldızlar kelimeleriyle söylettirdiği gibi cevv-i semâda olan mevcudata dahi öyle hikmetler ve manalar ve maksatlar takmış ki güya o cevv-i semayı berkler, şimşekler, raadlar, katreler kelimeleriyle intak ediyor. Ve kemâl-i hikmet ve cemâl-i rahmetini ders veriyor. 

Bitkiler dünyasından, Bediüzzaman’ın en yakın arkadaşları sünbül, çiçek, ağaç; bu kısım bir kaside gibi yazılmış, Allah’ı okutturan ilâhî bir kaside. Bediüzzaman bizim hayret ettiğimiz şeylere dönüp bakmamış bile. Ama bak nasıl hayret ediyor. “Evet herbir nebat, herbir ağaç pek çok lisan ile Sâni’lerini öyle gösteriyorlar ki ehli dikkati hayretlerde bırakır” Gelin Yunus, gelin ey ehli hakikat çıkalım dünyadan, özge yerler gezelim, özge safalar bulalım”

“ehli dikkati hayretlerde bırakır” kimmiş bu ehl-i dikkat, kimmiş hakikaten ehli dikkat, hayrette değil çoğul, hayretlerde bırakır, insan çok paraya, lüks apartmana, gösterişe debdebeye hayret eder, bizim halimize hayret. Hayret eden ne diyormuş “Subhanallah, ne kadar güzel şehadet ediyor” dedirtirler. Bana ahirette, sen de okudum diyeceksin keçeli, diyecekler.

On Dokuzuncu Mektup ölüyü diriltecek bir bahis, işitsen hiç şüphen ve vesvesen ve gafletin kalabilir mi? Eğer kalsa sana insan ve zîşuur denilebilir mi?” Bir ağaca kaç defa dikkatle baktın behey bakar kör, kim bakmamışsa… Risale-i Nur sanat mektebi mi sanatçı mektebi mi dikkat, hayret daha neler. Düşünce çukurlarında kaldık yarım asır geçti, elli yıl her gün karşılaştığımız azametli soru, nerelisen, Türk müsen Kürt müsen.. gelişmeyen toplumun kör gözü. 

Ondokuzuncu pencere semavat, ağaç, çiçek, nebattan bahsediyor.

Bediüzzaman gezegenlerden sonra milletten bahseder, Kürt Türk değil, onun dikkatini çeken millete bak” Dörtyüzbin millet içinde bulunan ve her milletin istediği erzakı ayrı ve istimal ettiği silahı ayrı ve giydiği elbisesi ayrı ve talimatı ayrı ve terhisatı ayrı olan bir ordunun  mucizekâr bir kumandanı”

Gördün mü millet kelimesine getirilen genişliği?

Sonra ordu-yu Sübhanî sıradadır. Kumandan-ı azam, fenn-i askerî gibi imajlarla beşeri tasarımlar arasına sokar. Kumandan-ı akdes. Sonra elektrik lambalarına dikkat çeker, yanmak maddeleri tükenmez. Fevkalâde kuvvetli bir elektirikci. Dünya sarayının damındaki elektirik lambaları. Kozmografya yani astronomi. Meşher-i azamı kâinatın Sultanı, cümleye imaja bak, meşher-i azamın kainatın Sultanı. Sonra kainat kitabı, yani kitab-ı kebîr-i kâinat ne kadar bize maledilmemiş, ilimleri bizim dilimizle kitabımızın dili ile bize akraba yapıyor. Lenin “bir yıl bana dünyanın okullarını verseler dünyayı komünist yaparım” demiş, bana da verseler ben de mümin yaparım, heyhat.

Bitiş closing cümlesi baş cümle gibi zengin muhtevalı “işte bu fenlere kıyasen yüzer fünundan her bir fen geniş mikyasıyla ve hususi aynasıyla ve dürbinli gözüyle ve ibretli nazarlarıyla bu kainatın Hâlik-ı Zülcelâl’ini esmasıyla bildirir, sıfatını kemalatını tanıttırır”

Sonra bir insan tarifi yapar bahsin sonunda;

Son cümle “Onu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu unutan saraylarda da olsa zindandadır,  bedbahttır.

İşte İslâm skolastiğini yani muhakeme ve akliyat ve zihne maletmeye dayanmayan klasik din öğretisini Bediüzzaman değiştirmiştir, ama anlayana… Bediüzzaman’ı okumayan ve anlatmayan ehli diyanet ahirette hesabını verir, bizden haber vermesi… Kötüleri yadederek iyilik artmaz, önemli olan iyiyi iyi anlatmaktır.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Miraç Gecesi Hakkında

Mi'rac Kandili Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, …

Kapat