Bediüzzaman Said Nursi, “Medresettüz Zehra” adı altında Doğu Anadolu’da bir darül fünun yani üniversite kurulmasını istiyordu. Bu maksatla 1907 yılında başkent İstanbul’a geldi. Sultan Abdülhamid Han’a, Van Valisi Tahir Paşanın meselenin önemine dair mektubunu arz etmişti.
“Şarkı ayağa kaldıracak dindir” diyerek manevi değerlerin önemine işaret ediyor bu maksatla eğitim kurumlarının açılması için büyük çaba sarf ediyordu. İnşa edilmesini arzu ettiği üniversitede fen ilimleri ile beraber din ilimlerinin de beraber okutulmasını gerekli olduğunu düşünüyordu.
Bir başka husus da Vali Tahir Paşa’nın “Şark ulemasını ilzam ediyorsun (üstün geliyorsun), fakat İstanbul’a gidip o denizdeki büyük balıklara da meydan okuyabilecek misin?” diye kışkırtıcı sorusuna muhatap olmuştu. Çünkü ne kadar ulema gelip soru sorsa; hepsi de ikna olmuş bir şekilde Bediüzzaman’ın yanından ayrılıyordu.
İstanbul’a gelir gelmez Fatih Camiinin yanında bulunan Şekercihan’a yerleşmiş ve şöyle bir levha asmıştı: “Burada her müşkül halledilir, her suale cevap verilir; soru sorulmaz”.
Bunun üzerine İstanbul’daki meşhur alimler gurup gurup Şerkercihan’a gelerek sualler soruyor ve hepsinin de cevaplarını doğru bir şekilde alıyorlardı. İşte Müslümanlar arasında çok az sayıda bulunan “Bediüzzaman” ismi, kendisinin bu özelliğinden dolayı verilmiştir.
Bediüzzaman’ın maksadı gösteriş yapmak ve kendisini büyük göstermek değildi. Çünkü herkes çok iyi biliyordu ki enaniyet ve kendini beğenmekten, riyakarlık diyerek nefret ederdi. Onun gayesi, o tarihlerde çok küçümsenen Şarki Anadolu’daki ilim ve irfan derecesini göstermek ve üniversite açılmasına teşvik etmekti.
Bu durumu gören bazı zatlar; Mısır’ın meşhur Camiül Ezher Şeyhi Bahid Efendi’den yardım isteyerek Bediüzzaman’ı susturmasını isterler. O zat da Ayasofya’da namazdan sonra Bediüzzaman’a “Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?”diye bir soru sorar.
Bediüzzaman, “Avrupa bir İslam devletine hamiledir, günün birinde onu doğuracak. Osmanlılar da Avrupa ile hamiledir; o da onu doğuracak” demişti. Bu cevaptan pek memnun olan Bahid Efendi; “Bu gençle münazara edilmez. Ben de aynı kanaatteyim. Fakat bu kadar veciz ve beliğane bir tarzda ifade etmek; ancak Bediüzzaman’a hastır” demiştir.
Ne yazık ki Bediüzzaman’ın üniversite talebi yerine getirilmez. Kendisine sus payı olarak para verilmek istenir. Kabul etmeyince de hapse ve tımarhaneye atılır. Sonra döner Van’daki medresesinde eğitim faaliyetlerine devam eder.
Bir müddet sonra Birinci Dünya Savaşı çıkar. Süvari Alay Komutanı olarak savaşa katılır. Çok cephede başarılar kazanır fakat yetiştirdiği talebelerinin neredeyse tamamı şehit düşer. Nihayet Bitlis’in kuşatılması esnasında kendisi de yaralı olarak Ruslara esir düşer. Bundan sonraki hayat macerası çok ibretli olaylar ile devam eder. Devamını bir başka yazıya bırakarak İstanbul’a geldiğinde kaldığı Şekercihan’dan bahsetmek istiyorum.
İşte bu tarihi mekan hala ayaktadır onlarca işyeri ile doludur. Fakat harabe durumdadır. Hatta deprem riski nedeniyle yıkılma tehlikesi bile vardır. En az 120 yıllık bu binanın devletimiz tarafından restore edilerek “Bediüzzaman Kültür Merkezi” olarak açılması milyonlarca vatandaşımızın bir arzusudur. Nice tarihi mekanları aslına uygun olarak onarıp hizmete sokan hükümetimizden bu çok geç kalmış işi de yapmasını bekliyoruz.
Tarihi Şekercihan’ın hemen yanında “Şekercihan Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği” adı altında hayatını Bediüzzaman’ın eserlerini neşretmek adına kurulmuş bir sivil toplum örgütü bulunmaktadır. Devletten hiçbir maddi destek almadan yıllarca iman ve Kuran eğitimi vermektedir.
Hem oğlum hem de kızım; kadınlar ve erkekler için ayrı kolları bu dernekten hizmet aldılar. Allah’a şükürler olsun ikisi de namazlarını kılıyorlar. Bazı dini konularda benden daha iyi bilgilere sahipler. Bu nedenle kendi çocuklarım gibi binlerce genci yetiştiren dini ve imani konularda güçlü hale getiren bu derneğe minnettarım. Çünkü dünyanın bir ucunda denizlerde rızkımızın peşindeyken hep onlar destek oldular. Allah, hem burada hem de bütün Türkiye’de emeği geçen hocalarımızdan razı olsun, vesselam…
- Kayıt Dışı Ekonomi ve Çözümleri Kitabı - 23 Ağustos 2020
- Hani Avrupa Ayağa Kalkacaktı? - 20 Ağustos 2020
- Şimdi Sıra Birinci Maddeye Geldi - 15 Ağustos 2020
- Yalancının Mumu 51 Senedir Yanıyor - 13 Ağustos 2020
- Kadına Şiddet Şapka İle Başladı - 11 Ağustos 2020
- Fuat Sezgin’in Arapçanın Üstünlüğüne Dair Görüşleri - 8 Ağustos 2020
- Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar - 3 Ağustos 2020
- Ölümü Unutmuş İnsanlara Bir İbret Dersi - 28 Temmuz 2020
- Kelam-ı Ezelî ve Hutbenin Arapça Okunması - 25 Temmuz 2020
- Böyle Anayasa Olmaz - 20 Temmuz 2020