Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Nurdan Hatıralar / Bediüzzaman’ın Şahide Hanıma verdiği görev ve Şahide Hanım’ın şiiri / Ömer ÖZCAN
(Şâhide Yüksel ve eşi muallim Abdurrahman Yüksel)

Bediüzzaman’ın Şahide Hanıma verdiği görev ve Şahide Hanım’ın şiiri / Ömer ÖZCAN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Üstad Bediüzzaman’ın Şahide Hanıma verdiği görev!

Şâhide Yüksel Hanım, 1921 yılında Afyon’un İscehisar ilçesinin Selimiye köyünde dünyaya gelmiştir. Babası ünlü şair Posoflu Âşık Yusuf Zülâlî, annesi Bedriye hanımdır. Şâhide Yüksel’in Kastamonu Lâhikasında adı geçiyor ve “Hanımlar Rehberi”nde bir şiiri var. Aynı bölgenin evladı olan Bayram Yüksel ile Şâhide Yüksel’in nesebî bir akrabalıkları yok. Fakat damadı Kemal Ural ağabey; ‘Bayram ile çok iyi, çok yakın görüşürdük’ diyor.

Ege Bölgesinde hanımların gruplar halinde Afyon taraflarına bir ablaya ziyarete gittiklerini hep duyardım. Onun kemalâtından, faziletinden, velayetinden, Risale-i Nur’a vukufiyetinden, hizmetlerinden, Üstad Bediüzzaman ile ilgili hatıralarından hep bahsedilirdi. Kimdi bu hanım? Hep merak ederdim. Bu tecessüsüm hep devam etti… Tâ ki damadı Kemal Ural’ı tanıyıncaya kadar. 2009 Kasım ayında İstanbul’da evinde ziyaret ettiğim Kemal Ural ağabey bütün şifreleri çözdü.

Kendisi, Risale-i Nur’u ilk defa yeni harflerle matbaada tab ettiren kardeşi Atıf Ural ve kayınvalidesi Şâhide Yüksel hakkında yüzlerce sorumuza cevaplar bulduk. Bilgiler, hatıralar, fotoğraflar, kitaplar, dergiler aldık Kemal ağabeyden. Kendisine ve muhterem eşi Şâhide Anne’nin kızı Ülker Hanım’a çok teşekkür ediyorum.

5 Şubat 1984 tarihinde vefat eden Şâhide Yüksel ile ilgili hatıraların bir kısmını, vefatının 26. yıldönümü münasebetiyle Risale Haber’e gönderiyorum.
Kemal Ural’ın 1956 yılında Şahide Yüksel’in kızı Ülker hanımla yaptığı izdivaç, Bediüzzaman Hazretlerinin müsaadesi ve duasıyla oluyor. Böylece daha önce 16 kere talibi çıkan Ülker Hanım, Üstad’ın rızasıyla Kemal ağabeye nasip oluyor. Kemal Ural’ın, Üstad’la ilgili çok ilginç münasebetleri, Şâhide Anne’nin kızı Ülker Hanımla izdivacının hikâyesi ve kardeşleri Atıf Ural ile Ahmet Ural’ın hatıraları yakınlarda tab edilecek olan “Ağabeyler Anlatıyor-4” kitabı içinde kendi başlıkları altında okunabilir… 
(Ömer Özcan)

BEDİÜZZAMAN: SEN ŞÂHİDE MİSİN?

Şâhide Anne iyilik, sabır, tevazu, sevgi, misafirperverlik ve ibadet dolu bir hayat sürdü… Afyon, Bolvadin, Emirdağ, Şuhut, Eskişehir, Çifteler, Isparta ve İstanbul gibi merkezlerde ikamet etti… Hayatı boyunca ikamet ettiği yerler ile yakın il ve ilçelerde hanımlara rehberlik yaptı…

Bediüzzaman Hazretleri, Kastamonu’da iken yazdığı bir mektupta, Isparta’daki hanım talebelerini örnek göstererek, hanım hizmetlerinden bahsediyor. Mektupta adı geçen hanımlardan birisi Şâhide Hanım, diğeri de İslamköylü Hafız Ali ağabeyin zevcesi Ümmühan hanımdır. Şöyle diyor Üstad:

“Hâfız Ali’nin mektubunda yazdığı Ümmühan ve Şahide değerinde, burada Risale-i Nur’a bütün kuvvetiyle çalışan çok hemşirelerimiz var. Meselâ Âsiye, Sâniye, Ulviye, Lütfiye, Aliye gibi Risale-i Nur’un şakirdleri, oradaki hemşirelerine ve kardeşlerine selâm ve dua ediyorlar.” (Kast. L. 153)

Mektuptan anlaşılacağı gibi Şâhide Hanım’ın Risale-i Nur ile alakası Üstad daha Kastamonu’da iken başlamıştır…
1943 Denizli Mahkemesinden beraat eden Üstad Bediüzzaman, 1944 sonlarında Ankara’dan gelen bir emirle Emirdağ İlçesine ikamete mecbur edilir. O sırada Şahide annenin eşi Abdurrahman Yüksel Bey Afyon’un Bolvadin ilçesinde öğretmenlik yapıyordu. Bir ara Emirdağ’a tayini çıkar ve orada Şâhide hanımla ağabeyinin yanında tanışırlar ve sonra izdivaç gerçekleşir.

Şahide annenin içinden bir ses, bu büyük insanı, Bediüzzaman Hazretlerini görmek için fısıldar. Şahide hanım o sırada 26-27 yaşlarındadır. Saatlerce Bediüzzaman’ın geçtiği yollarda bekler. Fakat onu görmek bir türlü kısmet olmaz. Bu durum aylarca sürünce, sonunda eşi Abdurrahman Bey hanımına çıkışır ve onu ailesinin yanına Eskişehir-Çifteler’e gönderir. Ancak birkaç gün sonra garip bir şey olur; Bediüzzaman’ın bir talebesi Abdurrahman Bey’in öğretmenlik yaptığı okula gelerek Üstad’ın kendisi ve Şâhide Hanımla görüşmek istediğini bildirir. Abdurrahman Bey de Bediüzzaman’a muhabbet duyuyordu aslında. Şaşkınlık içinde Çifteler’den hanımını getirmek için garaja gider. Garajda bir kez daha şaşırır; elinde çantasıyla karşısında hanımını bulur.

Üstad’tan gelen bu haber üzerine, belirlenen günde Abdurrahman Bey ve eşi Şâhide Hanım, Eskişehir yolunda Bediüzzaman’ın gelmesini beklemeye başlarlar… Üstad’ın arabası gelir; Bediüzzaman inmeden: “Sen Şâhide misin?” diye sorar. “Evet” cevabını alınca: “Birkaç yıl önce bana ihtar edildin, haberini aldım, seni kız kardeşim Âlime Hanım’ın yerine kabul ediyorum ve senin sülaleni kendi sülalem kabul ediyorum. Sana hanımlar arasında yapacağın hizmetleri veriyorum” der. Ayrıca isminden dolayı “Sen Allah’ın şahidisin” diye iltifatta bulunur. Kur’an okumayı bilmediğini söyleyen Şâhide hanıma Üstad, “Bilirsin, öğrenirsin” diyerek teşvik eder. Şâhide Hanım Bediüzzaman Hazretlerinin elini öpmek ister fakat Üstad müsaade etmez. Son olarak, “Benimle görüşmek isteyen hanımlarla sen benim yerime görüşürsün” der.
Böylece, yirmialtı yaşlarında iken, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini gören Şâhide Yüksel’e Bediüzzaman tarafından, “Hanımlara irşad ve rehberlik” görevi verilmiş olur.

Şâhide Hanım bu vazifenin mesuliyetini nasıl taşıyacağını düşünür ve kendisini yetersiz görüp üzülür. O günlerde hissiyatını şu mısralara dökmüştür:

İnce ince ezilirim
Bir sıraya dizilirim
Yazı bilmem Nur Üstadım
Gayet ona üzülürüm

Gaflet ile çalışmadım
Haksız yere konuşmadım
Okumak bir büyük devlet
Bu devlete kavuşmadım

Arş-ı Âlâda gezeyim
Verin nefsimi ezeyim
Bana dua et Üstadım
Ben de okuyup yazayım

Şâhide Hanım zeki bir kadındır. İlkokul mezunu olmasına rağmen kısa sürede eşi Abdurrahman Yüksel’den Kur’an ve Osmanlıcayı öğrenir ve bilhassa Risale-i Nur Külliyatını okuyup kendini yetiştirir. Artık evi bir okul haline gelmiştir. Emirdağ, Bolvadin kadınları evini dolduruyor, dünyevî ve uhrevî, onlara derman olmaya çalışıyordu. Artık evi bir “Medrese-i Nûriye” olmuştu…

Bir süre sonra Abdurrahman Bey’in tayini tekrar Bolvadin’e çıkınca, “Emirdağ’ı değil, ömür dağıdır, Said-i Nursi’nin mesken bağıdır” dediği Emirdağ’dan ayrılmak ona çok zor gelir. Bediüzzaman Hazretlerinin Emirdağ-Isparta seyahatlerinde yol Bolvadin’den geçtiği için Şâhide Hanım Üstad’la yolda çok defa görüşür… Üstad arabadan inmez, Şâhide anneye söyler; o da sadece “Evet, evet, evet” diye cevap verirdi…

ZEKİ, MÜTEVAZI VE İKNA KABİLİYETİ ÇOK YÜKSEKTİ

Şâhide anneyi çocukları şöyle anlatmaktadırlar:

Şâhide annemizin âile içindeki en önemli vasfı, birleştirici oluşuydu. Yalnız eşi ve arasında değil, tüm akrabaları arasında birliği ve dayanışmayı sağlayan manevî bir etkiye sahipti. Çok zeki ve fikir üreten bir insandı. Ancak zekâsını ve düşüncelerini ailesinin yararına kullanırken, eşinin psikolojisini de dikkate alır, hiçbir şekilde onu rahatsız etmeyecek şekilde dolaylı olarak konuya yaklaşır, sanki kendi fikri değil de eşinin düşüncesi imiş gibi bir tavır takınırdı.
Eşine bir kusur etmezdi. Kırılsa bile karşılık vermezdi. Çocukları çok sever, onları sevindirmekten hoşlanırdı. Onlara dini hikâyeler anlatmaya bayılırdı.

Misafire ikram ve hizmette çabuk ve kusursuz olmaya dikkat ederdi. Ölüm döşeğinde bile olsa kendisini ziyarete gelenlere ikram için yakınlarını işaretle uyarmaya çalışırdı. Mütevazıydi, hep kendini kusurlu görür başkalarından dua isterdi.

O, sözleriyle kimseyi incitmez, kimsenin kusurunu ve günahını yüzüne vurmazdı. Vermek istediği mesajı, başka olaylar üzerinde durarak iletirdi. Her kültür düzeyinde kadınlarla diyalogu kusursuzdu. Herkesin seviyesine göre konuşurdu. Bilgili ve iyi bir hatipti. Ancak gururu hiç sevmez kendini diğer insanlardan daha günahkâr görürdü. İkna kabiliyeti çok yüksekti.

ŞÂHİDE ANNE EVLİYA İDİ

Ziraat Yüksek Mühendisi Kemal Ural ağabey, Şâhide Anne’nin kızı Ülker Hanım’la evlidir. Bu izdivaç, Ülker Hanım Bolvadin’de ailesiyle ikamet ederken, 1956’da Üstad Hazretlerinin rızası ve duasıyla gerçekleşir.
Kayınvalidesi Şâhide Anneyle ilgili bir hatırasını şöyle anlatıyor Kemal Ural:
Şahide Yüksel benim kayınvalidemdir. Aslında Üstad’a ziyaretlerinde köşe bucak kaçardı. Şahide hanım evliya idi herhalde. Bununla ilgili çok enteresan bir hatıramı anlatayım:

(Kemal Ural-Şâhide Yüksel’in damadı)

Görevim icabı Lâdik’teyim. Bizim orada bağlı olduğumuz şeker fabrikası Suluca’dadır. Fabrika yapılmış, fabrikayla birlikte bir de cami yapılmış, döşenmiş… Fakat nedense yıllardır ibadete açılmıyor… Kaç sene geçmiş onu bilmiyorum…

Çok sert bir kış günü oradaydım. Ziyaret maksadıyla, Bölge şefinden caminin anahtarını aldım… Belki de ilk defa ben açıyordum… Minareye çıktım… Şiddetli rüzgâr, sanki uçuracak beni. Orada ağlayarak, Bilâl-i Habeşi’yi hatırlayarak bir ezan okudum… Tahdis-i nimet tarzında anlatıyorum bunları. Ve sonra minareden indim, camiyi kilitleyip, anahtarı getirip verdim… Tekrar geldim Lâdik’e… 5-6 gün sonra Şâhide Anneden bir mektup geldi: ‘Kemal seni rüyada gördüm, Bilal-i Habeşi’nin oğlu olmuşsun’ diyordu… Yani… Bunlar izah edilemeyen şeyler…

Şahide anne, Emirdağ’da ikameti sırasında evinin avlusunda, sitem ederek tavuklara sesleniyor, diyor ki; “Yumurtlamıyorsunuz ki pandispanya yapıp Üstada götüreyim…” Tam o sırada  bir tavuk çığlık çığlığa odunların arasından fırlayıp çıkıyor… Bir de bakıyor ki, orada bir sürü yumurta birikmiş… Gereken yapılıyor, Üstada yetiştiriliyor ve tabii sembolik ücreti alınıyor.

Gelini Şerife Yüksel anlatıyor: “Bir gün salonda otururken aniden pencerenin etrafına çok sayıda güvercin doldu. Bu alışılmadık bir olaydı. Şâhide anne birdenbire mahzunlaştı ve fısıltı halinde “Urfalı Teyze’yi kaybettik, Allah rahmet etsin” dedi. Ertesi gün dostlarından Urfalı Hatice Yıldız Teyze’nin vefat ettiği haberi geldi.

ŞULE YÜKSEL ŞENLER DE ŞÂHİDE ANNE’NİN TEDRİSİNDEN GEÇMİŞTİR

Şâhide Anne’nin irşad çalışmalarına parlak bir örnek: Şûle Yüksel Şenler…
1969 senesinden itibaren bütün Türkiye’de seri konferanslarla hanımlara hitap ederek irşad vazifesi yapan, bilhassa başörtüsü hususunda öncü isim Şûle Yüksel Şenler Hanım da Şâhide Anne’nin tedrisinden geçmiştir. Hâdisenin hikâyesi şöyle:

Daha evvel Nur Risalelerini elde edip okumaya başlayan Şûle hanımın ağabeyi Üzeyir Şenler, bu kitapları okuduğu için hapse atılır. Hapishaneye ziyarete giden Şâhide Anne orada Şûle Hanım ve annesi ile karşılaşır. “Ne mutlu böyle imanlı bir çocuğunuz var” diyerek onlara sarılır, sıcak sözleriyle, samimiyetiyle onları etkiler… Şâhide Anne orada onları derslere de davet eder…
Şâhide Anne toplantıya gelmeleri halinde, Şûle Hanım ve annesine nasıl davranılması gerektiği konusunda diğer hanımları uyarmış; sevgiyle kucaklamalarını, kıyafetleriyle ilgili herhangi bir eleştiride bulunmamalarını, kendilerine değer vermelerini tavsiye etmiştir…

İMANA FEDAKÂRANE HİZMET EDEN BİR HANIMIN MANZUMESİDİR

Şâhide Hanım çocukluğunda babasından kendisine şiir yazmayı öğretmesini istemiş… Âşık Zülâli kızının bu isteğine şöyle cevap veriyor: “Kızım şiir öğrenilmez, o içten gelir.” Ve Şâhide Hanım pek çok şiir yazar. Yazdığı şiirler Allah aşkı ile doludur… İkâmet ettiği yerlerde şiirlerin çoğu kadınların dillerinde ilâhi olarak dolaşmaktadır. Bir şiirini Üstad Hanımlar Rehberine koymuştur. Şöyle ki:

(İmana fedakârane hizmet eden bir hanımın manzumesidir.)

Risale-i Nur Müellifi Üstadım Hazretlerine!

Manevî Nur kılıcını almış eline
Vuruyor münafıkların baş ve beline
Her söylediği hikmet olan Üstadımın
Mevlâm ilim vermiş o nur diline

Bu nasıl ateştir böyle yakıyor
Kavrulup dumanı göğe çıkıyor
İman, Kur’an dersi veren Üstadımın
Kaleminden âleme nurlar akıyor

İman yolunda canını feda eylemiş
Bu Şahide şimdiye dek neylemiş
Sahih olan hadîs ve işaretlerle
Resul onun geleceğini söylemiş

Talebelerine Üstad “Durmayın” diyor
“Münafık sözüne uymayın” diyor
Fâni ile fena ile ilgisi yoktur
“Bana fâni şeyler sormayın” diyor.

Şahide durma böyle
Hakk’ı her yerde söyle
Risale-i Nurlarla
İmana hizmet eyle

Nur definesi kazdır
Nurları okut yazdır
Vaktini boş geçirme
Çünkü ömür pek azdır

Okuduğun Nur olsun
Kalbine Nurlar dolsun
Nurlar’ı okumakla
İmanımız kurtulsun

Gözleri nur saçıyor
Kalblerde gül açıyor
Nur’un hakikatından
Münafıklar kaçıyor

Kardeşler hep ağlıyor
Üstad’a bel bağlıyor
Nurlardaki hakikat
Derya gibi çağlıyor

Kalblerimiz hep uyur
Üstadım dua buyur
Ömrümüz tükenmeden
Bize imanı duyur…

Nurcu Hanımlar Namına
Çok kusurlu
Şahide

VEFATI

Şahide anne, bir seher vakti 5 Şubat 1984’de saat 05.05’de İstanbul-Suadiye’deki evinde vefat etti. Tam o anda İstanbul’da, Afyon’da, Eskişehir’de bütün dost ve sevdiklerinin zilleri, telefonları bilinmez bir şekilde çalınıyor… Kapılar açılıyor ama dışarıda kimseler yok… Şâhide Anne’nin kabri Karacahmet Mezarlığındadır.
Şahide anne sabah namazlarından sonra uyumaz. Evinin küçük balkonunda güneş doğana kadar Kur’an okur ve zikir yapardı. Balkonun baktığı bahçede biri kavak diğeri ceviz iki büyük ağaç vardı. Kuşlarla dolu bu ağaçlar da adeta cıvıl cıvıl bu zikre katılırlardı.
Şahide annenin vefatından kısa bir süre sonra bu ağaçlar kurudu. Kavak ağacı kıble istikametine, ceviz ağacı ise Şahide annenin oturduğu apartman dairesinin üzerine devrildi.

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hattat Nûrî Korman

Kastamonu’nun Taşköprü Kazası’nın Kozluca Karyesi ahâlîsinden olup Sultan Mahmud Hân-ı Sânî’nin irtihâli eyyâmında İstanbul’a hicret …

Kapat