Ana Sayfa / Yazarlar / Bediüzzaman’ın Sorgulayıcılığı

Bediüzzaman’ın Sorgulayıcılığı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.
Sanatta, dinde, felsefede, yenilik yapanlar ve eskimiş yolları yenileyenler, yeni bir nefes getirenler hep sorgulayıcı dehalar olmuştur. Bediüzzaman’ın daha çocukluk yıllarında medrese arkaşalarıyla anlaşamaması, hatta abisiyle kavga etmesi, gerek medrese eğitiminin gerekse eğitim tarzına karşı bir tepki olduğu görülmektedir. Daha sonraki yıllarda neden böyle sorgulayıcı bir yol izlediğine dair beyanlarını bu çalışmamız içinde bulmağa çalıyacağız. Bediüzzaman medrese eğitiminin çağın bilimin ve fennin, felsefenin olumsuz tesirlerine cevap verecek bir nitelikle olmadığını görmüş.

Medreseyi eleştirmemiş, ana yeni bir  yol izlemiş. Onlar orada devam ededursunlar, o ise kendi yolunu ve tekniğini belirlemiş. Nereden böyle bir sorgulayıcı ve yeni bir yol açmak zarureti doğmuş, buna dair beyanları vardır muhakkak. Medrese eğitimine karşı tavırlarında bir gerekçe yok, ama o sıralar sanki bu böyle olmaz, der gibi bir tutumu var. Daha sonraki yıllarda sorgulamak bütün eserlerinin vücut bulmasında önemli bir unsur, hatta sorgulama olmasa eserleri de olmaz. Bediüzzaman’ın çocukluğundaki bu anlaşamamanın bir yenilik hareketinin ipuçlarını taşığını söylemek yerinde midir bilmem. Ama kısa bir süre sonra kendisine kimseden soru sormamak şartı ile ilim verileceği sözü verilir. Muhalefetten kendisine ilim için söz verildiği döneme kadar böyle bir isteği zorunlu kılan tavırlar görmüyoruz.

Kur’an’da sorgulayıcı ayetler var, sürekli farkındalık meydana getiren. “Bakmıyor musunuz, görmüyor musunuz?” Peygamberler tarihindeki olaylara, tabiatın, kainatın işleyişindeki ülfet edilen mutad akışa yeniden bakmayı örgütleyen ayetler var. Elemtere kelimesi ile kadim tarihteki fil ashabına yapılanlara dikkat çekiyor, aynı kelimeyi birçok olaya kullanıyor, ulûhiyette ve mukaddes değerlere tavır koyanların akıbetlerine ve benzeri tutum ve tavırlara girenlerin de aynı âkıbetlere dûçar olacaklarını söylüyor. Öyle ki bu elemtere kelimesi ile yeniden bakmaya örgütleyen çok ayetler var. Bu bir yerde sorgulayıcılık.

Bediüzzaman ulûm-u şettâyı, medresenin büyük eserlerini kısa bir sürede okumuş. Acaba onlar da sorgulayıcı mı idiler, ama geleneksel din anlatımında sorgulayıcılık yok. Bediüzzaman daha sonra felsefe ve ilim tarihini okumuş. Daha sonraki asırların bütün sapık fikirleri eski yunandan eski yunan felsefesinden geliyor, onların karışık olduğunu söylüyor. Nihilizm ve ateizm, deizm gibi sapık bakışların kaynağı eski Yunan büyük oranda. Bediüzzaman ilim eleştirmeni astronomi, fizik, kimya, fizyoloji, anatomi, konusundaki fikirleri hep eleştirel ve sorgulayıcı. Küçük örnekler vermek suretiyle bu prototiplerin genişletilebileceğini teklif ediyor. O ilimden ziyade ilimlerin felsefesini yapıyor; fizik, kimya, astronomi, fizyoloji, anatomi ve diğer ilimlerin felsefesini yapıyor. Özellikle astronomi felsefesini çok yapıyor, ilmin cansız, soyut, harikalıkları gizleyen, öznesiz anlatımlarını canlandırıyor. Kitaplı dinlerin “neden, niçin, nereye” gibi sorulara verdiği cevapları yetersiz görüyor.6Özellikle varlıkların ve hareketlerin neden ve niçinleri özerinde duruyor.   

Bugün Bediüzzaman’ın “neden – niçin”e dayanan, aklı esas alan değerlendirmeleri göz ardı edildiğinden ateizm, nihilizm, şüphecilik, inkar büyük oranda yaygındır. Şayet bunları dini ve siyasi otorite gereğine inanarak teşvik etseydi, toplumdaki dejenerasyon ve inkarcılık bu kadar yaygınlaşmazdı.

Marks, Epiküros ve Demokritos’un felsefelerinde Tabiat diye doktora tezi yayınlamış, varlığın inşasını ve hareketini kendine verip en büyük özne olan Allah’ı inkar ettiği için, tesadüf ve oluşum gibi kelimelerle ateizmi örgütlediğinden Bediüzzaman bu kitaba bir antitez olarak Tabiat Risalesini yazmıştır. Sorgulayıcı bakış açısının en önemli örneği  bu eseridir. Eğer bu eser öğrencilerin elinde olsa  çocukların itikadları sağlamlaşacaktır. Dinsizlik ve ateizmin bu derece yaygın olduğu bir cemiyette bu harekete bir islami tavır olmayınca muhafazakar iktidarların çektiği sorunlar ve çıkmazlar da bu yüzden olabilir.

“Şu notada, Tabiiyyunun münkir kısmının gittikleri yolun iç yüzü ne kadar akıldan uzak ve ne kadar çirkin ve ne derece hurafe olduğu, lâakal doksan muhali tazammun eden dokuz muhal ile beyan edilmiş. Sair risalelerde o muhaller kısmen izah edildiğinden; burada gayet muhtasar olmak haysiyetiyle, bazı basamaklar tayyedilmiştir. Onun için, birdenbire, bu kadar zâhir ve aşikâre bir hurafeyi nasıl bu meşhur âkıl feylesoflar kabul etmişler, o yolda gidiyorlar, hatıra geliyor. Evet onlar, mesleklerinin iç yüzünü görememişler. Hem hakikat-ı meslekleri ve mesleklerinin lâzımı ve muktezası odur ki; yazılmış herbir muhalin ucunda beyan edilen o çirkin ve müstekreh ve gayr-ı makul (Haşiye) hülâsa-i mezhebleri, mesleklerinin lâzımı ve zarurî muktezası olduğunu gayet bedihî ve kat’î bürhanlarla şübhesi olanlara tafsilen beyan ve isbat etmeye hazırım”

Öyle ki ifadelerin devamında bu tabiuyyun denilen güruh-ı mefsedeti aşağılar, çünkü bunlar milattan bugüne devam eden bir inkar topluluğu .Diyanetin hala klasik anlatımı bunlara bir çözüm değil. Ama siyaset gözleri kararttı, asıl meseleyi değil başka şeyleri esas ittihaz etmek yüzünden başımız dertte.

“İşte tabiiyyunların fikr-i küfrîleri, ne derece daire-i akıldan hariç saptığını kıyas et. Ve tabiatı mûcid zanneden insan suretindeki ahmak sarhoşlar “mütefennin ve akıllıyız” diye dava ettikleri halde, akıl ve fenden ne kadar uzak düştüklerini ve mümteni’ ve hiçbir cihetle mümkün olmayan bir hurafeyi kendilerine meslek ittihaz ettiklerini gör, gül ve tükür” 

Bu eser yazılalı yüz yıl geçmiş hâlâ nerelerde olduğu ortada. Bunun izahı bizim tembelliğimizdir. Sağlam bir itikad olmadan ibadet aşkı olmaz, gençlerin ibadethanelerdeki yetersizliği  bu yüzden değil mi?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bunları Unutanlara Bin Teessüf…

Osman Nuri Topbaş'a bir sual: "Muhterem Efendim, İmam Hatip’te okuduğunuz yıllardaki İstanbul’un mânevî ve tarihî …

Kapat