Aziz Kardeşlerimiz ve Hizmet-i Nuriyede Sebatkâr Arkadaşlarımız,

Dâhilde ve hariçte kemal-i ciddiyet, samimiyet, sebat, sadakat ve feragat ile devam edegelen hizmetlerinizi tebrik eder, ihlas ile muvaffakiyetiniz için dualar ederiz.

Üstadımız,

“Şark husumeti İslam’ın inkişafını boğuyordu, zâil oldu ve olmalı. Garp husumeti İslam’ın ittihadına, uhuvvetine, inkişafına en müessir sebeptir, bâki kalmalı…” manası Şark ile tevhid noktasında ittihad-ı İslam için çalışmak ve Garbın sefih medeniyeti, emperyalist müstemleke efkârına husumetin devamıdır, demektir.

Bu zâviyeden Reis-i Cumhurumuzun İslam İşbirliği Teşkilatı âzâlarını Kudüs meselesinde bir araya getirmesini ittihad-ı İslam’ın vücud bulması noktasından fevkalâde ehemmiyetli görüyor devamını bargâh-ı Kibriya’dan niyaz ediyoruz. 

Bizi sevindiren bir husus ki son ziyaret ettiğimiz Latin Amerika ülkelerinde bilhassa Arjantin, Şili, Brezilya gibi ülkelerde ki İslam cemiyetlerinde bizzatihi müşahede ettiğimiz ve Güney Asya’dan kardeşlerimizin bildirdiklerine göre Malezya’dan Filipinlere, Endonezya’dan Kamboçya Müslümanlarına kadar, ittihad-ı İslam’ın müjdecisi ve hilafet-i İslamiyenin manen teâlisi manasında Reis-i Cumhurumuzun şahsında tüm Anadolu halkına ve Türk milletine medyųn u şükran olduklarını ifade ve ilanlarıdır.

Üstadımız Hazretlerinin hayatının bütün devresinde en mühim bir maksat olarak takib ettiği şu ittihad-ı İslam maksadıdır. Sultan Abdulhamid-i Sâni devrinde, İttihad ve Terakki’nin istibdadında, Meşrutiyet’te, tek parti cumhuriyetinde ve nihayet Demokrat Parti devrinde yer yer bu gayeye mâtuf lâhikalar yazdırmış, alâkadar makamları ihtar edip ikaz etmiş ve ittihad-ı İslam’a vesile olacak çalışmaları da desteklemiş, tebrik etmiştir. Ezcümle işte Bağdat Paktı münasebetiyle Celal Bayar ve Başvekil Menderes’e şu mektubu yazmıştır;

“Sizlerin Pakistan ve Irak’la gayet muvaffakıyetkarane ittifakını, bu millete kemal-i samimiyetle, sürur ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Bu ittifakınızı, inşaallah dört yüz milyon İslamın sulh-u umumiyesine ve selamet-i ammenin te’minine kat’i bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim. Ve namaz tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmağa mecbur kaldım.

Otuz-kırk seneden beri dünyayı ve siyaseti terkettiğim halde, şiddetli bir alaka ile bu ihtar-ı kalbinin sebebi:

Elli seneden beri imanı kurtarmak için gayet kısa bir yolu bulan ve Kur’an’ın bu zamanda bir mu’cize-i maneviyesi olan Risale-i Nur’un Arabistan ve Pakistan’da her yerden daha ziyade tesiratı olduğu ve makbul olması, hatta aldığımız habere göre, mahkemece tesbit edilen miktarın üç misli Risale-i Nur’un talebelerinin o havalide bulunmalarıdır.

Bu sır için ahir hayatımda kabir kapısında bu netice-i azimeyi görmek ve beyan etmeye ruhen mecbur oldum.” (Emirdağ Lahikası)

İslam devletlerinin İslam kahramanı Reis-i Cumhurumuzun davetiyle İstanbul’da İslam’ın namusu, ümmetin meselesi, Efendimizin miracı, ecdadımızın mirası için bir araya gelmesi medarı sürur ve iftiharımızdır.

Devr-i Meşrutiyet’te Üstadımız yine şu hususatı nazarlara arzetmiş;

“Biz ki, ekseriz, muvahhidiz. Tevhidle mükellef olduğumuz gibi, ittihadı te’sis edecek muhabbet-i milliye ile de muvazzafız. Eğer unsur lazım ise, unsur için bize İslamiyet kâfidir.”

“İhfa, havf, riyadandır. Farzda riya yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi, ittihad-ı İslam’dır. İttihadın hedef ve maksadı; o kadar uzun, münşaib, muhit merâkiz ve meâbid-i İslamiyeyi birbirine rabtettiren bir silsile-i nuraniyi ihtizaza getirmekle, onunla merbut olanları ikaz ve tarik-i terakkiye bir hâhiş ve emr-i vicdani ile sevketmektir.”

Elhâsıl: Hazreti Üstadımız İttihad-ı İslam’ın programı hükmünde Hutbe-i Şamiye eserini bizzat kendisi tercüme edip “Benden hayat-ı içtimaiye-yi siyasiye için ders istiyorlar, işte bu Hutbe i Şamiye bizim siyasi ve içtimai hayatımıza dair proğramımızdır” diyerek, Münazarat ve Divan-ı Harbi Örfi gibi kadim eserleri gibi Tashih edip neşrettiriyor.

Bütün üstadımızın bu gibi faaliyetleri ittihad-ı İslam konusuna ne kadar ehemmiyet verdiğini gösteriyor. Daima tazelenen ve hükmünü daima isbat eden bir dersimiz olan Hutbe-i Şamiye Risalesi baştan sona zamanımıza bakıyor;

“Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şuradır. Yani, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şurayı yapmaları lazımdır ki, üç yüz, belki dört yüz milyon İslam’ın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak, meşveret-i şer’iye ile şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, adab-ı şer’iye ile süslenip garp medeniyet-i sefihanesindeki seyyiatı atmaktır.

İmandan gelen hürriyet-i şer’iye iki esası emreder:

اَنْ لاَ يُذَلِّلَ وَ لاَ يَتَذَلَّلَ مَنْ كَانَ عَبْدًا لِلّٰهِ لاَ يَكُونُ عَبْدًا لِلْعِبَادِ لاَ يَجْعَلْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ نَعَمْ اَلْحُرِّيَّةُ الشَّرْعِيَّةُ عَطِيَّةُ الرَّحْمٰنِ  

Yani, 

• İman bunu iktiza ediyor ki, tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek, ve zalimlere tezellül etmemek… 

• Allah’a hakiki abd olan, başkalara abd olamaz. 

• Birbirinizi, Allah’tan başka kendinize Rab yapmayınız. Yani, Allah’ı tanımayan, herşeye, herkese nispetine göre bir rububiyet tevehhüm eder, başına musallat eder.

Bu risalenin ve hutbenin nihayetinde beyan buyurdukları şûrânın bir numunesini ifaya muvaffak olan Reis-i Cumhurumuz ve sair rüesaları tebrik ediyor, âlem-i İslam’ın bahusus Kudüs-ü Şerif’in esaret zincirlerinden ve Yahudi tasallutundan ve müstemlekecilerin tahkiratından bir an evvel azade olmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Talebesi ve Hizmetkârı

Hüsnü Bayramoğlu (rha)