Ana Sayfa / Yazarlar / Bediüzzaman’ın Tetebbuat Muhiti / Prof. Dr. Himmet UÇ

Bediüzzaman’ın Tetebbuat Muhiti / Prof. Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bu yazı bir hissetme, anlamaya çalışma yazısıdır, objektif bakış açıları ile bakılmayabilir. Bediüzzaman felsefe tarihinin veya daha doğrusu felsefi akımların, filozofların fikirlerini gördüğüm okuduğum kadarı ile ayrıntılı olarak biliyor. Hatta buna ayrıntı demek dahi yetmez, beni asıl ilgilendiren onun ömrünün sürgünlerde hapishanelerde geçmesinden dolayı bu bilgilere nasıl ulaştığını merak ediyorum. Mesela 32. Sözün Birinci Mevkıfı’nda hücre ve atom ve molekül konusundaki fikirlerini daha doğrusu bir dramatik anlatı metni içinde anlattığı bahisleri bir biyoloji profesörüne sordum. Oradaki ayrıntıyı kendisi dahi ifade edemeyeceğini söyledi. Sonra bir haşiyede “Sâni-i Hakîm beden-i insanı bir şehir suretinde yaratmış” cümlesinden sonraki kısım insan bedenini muhayyirü’l-ukûl bir boyutta bir tiyatrocu netliğinde anlatmış. Sonra melekler bahsinde natüralist, materyalist, işrakiyyun ve meşşaiyyunun fikirlerini nakletmesi insana hayret veriyor.

Eskişehir’de heyeti hâkimeye, otuz yıldır felsefe ve filozoflarla meşgul olduğunu onlara vurduğunu söylüyor. Hapishanede sürgünde bir insan nasıl oluyor da otuz yıl felsefe ile meşgul oluyor, onun bizim bildiğimizin dışında bilgi kaynakları mı var? Bir hapishanede hapishane müdürü savcının Bediüzzaman’ı ziyaret etmek istediğini haber alır. Üstadın odasına gider bakar ortada birçok kitap görür. İçinden “birazdan savcı gelecek bu kitapları görürse burası kütüphane olmuş, der, beni suçlar.” Birazdan savcı gelir, odaya girdiklerinde kitaplar ortada yoktur. Şimdi ben soruyorum kendime; o kitaplar nasıl geldi ve nasıl gitti. Benim zâhirperest aklım ve görgüm bunu düşünür, haydi haydi düşünür. Bediüzzaman kitaplı dinlerin temel temalarına karşı saldırıları yıkmayı hedeflemiş, Kur’an’ın zımnında diğer kitaplar da var. Üstelik ben Hristiyan ilim adamları gördüm, dindar Hristiyanlar gördüm, onlar da hatta bir kilisede papazların Haşir Risalesi, Sözler’i okuduğunu duydum. Çünkü Haşir Risalesi bütün ehli kitaba veya şüphedeki din sâliklerine göre yazılmış, yani klasik bir okuyucu muhatabı yok; anonim bir okuyucu kitlesine hitap ediyor. Eğer sadece Müslümanlara hitap etseydi, dünyanın birçok kitap fuarında okuyucuya sunulmazdı, onlar; “bunlar bize hitap etmiyor” derdi. Bediüzzaman evrensel bir yazar, onun evrenselliği ile baş eden, onu aşan bir kitap da yok zaten. Bediüzzaman’ın eserlerinin muhatabı Nurcular değil ki. Sefiller bir Hristiyan’a yazılmış, Büyük Umutlar İngilizlere yazılmış, Dickens yazmış. Umberto Eco Gülün Adı romanını Hristiyanlara hitap ettiği gibi bize de hitap eder, ama mekân bir Hristiyan mekânı, eserin yaşandığı mekân. Kahramanlar Hristiyan uzmanları. Haşir’de mekân dünya, Ayetül Kübra’da dünya. Kitaplar dünyaya yazılmış. Zaten dünya da okuyor ya?

Bediüzzaman’ın tetebbu muhitine bir örnek de Marks’dır. Marks ile ilgili bir kitap okumuştum, kitabın dipnotunda Marks before marks diye bir kayıt vardı, orada Marksizm doğmadan önce Marks’ın “Epiküros ve Demokritos’da Tabiat Fikri” diye bir doktora çalışması olduğunu okudum. Sonra o kitabın çevirisi bana rastladı, Ayraç yayınlarından çıkmış, o kitabı savunurken kilise eserin dinsizlik yaydığını düşünüp Marks‘ın üniversiteden atılmasını sağladığını, ama tezin kabul edildiğini görüyoruz. Çünkü Marks bu eserde atomun bir dıştan irade ile varlığı inşa ettiği fikrini kabul etmez. Kilise bu dinsizlik fikrinden dolayı Allah’ın kudret ve iradesini inkâr ettiğinden onu üniversiteden atarlar. Ondan sonra Marks işçi sorunlarıyla ilgilenir ve işçilerin babası olur, burada Marks haklıdır, çünkü onun işçileri savunduğu yıllarda işçilerin işverenlerin elinde köle olduğunu, hayvan muamelesi gördüğünü görür. İşçiler o ölünce “işçilerin babası öldü” diye bir heykel yaparlar zannedersem.

Şimdi bu atom konusu Bediüzzaman’ın eserlerinde külliyetli yer işgal eder, çünkü atomcular felsefe ve bilim tarihinin iki bin yıllık sorunudur. Hâlâ biyoloji, fizik ve benzeri ilimlerde bu atom nazariyesi geçerlidir, Marks’ın inkârı uluhiyet fikri hakimdir ona. Hâlâ aynı yoldayız yazık bize… Yaptı, demez, yapıldı der bilim tarihi ve muakıpları.

Bediüzzaman bu felsefe ve bilim tarihi bahsini yazdığından Barla’da sürgündedir. O şartlarda nasıl bu bilgilere vardı, hayret etmek hakkım değil mi? Diyorum ki bu tevhid savunucusu bizim bilmediğimiz güçleri olan bir insan, Allah onun tevhid savunuculuğunda neye ihtiyacı varsa ona getirmiş veya onu bir yere götürmüş. Büyük velilerden biri müridine “seninle Mekke’ye gidip orda namaz kılalım” demiş, o da “evet efendim” demiş bir iki dakika sonra Kabe’deler. Sonra tekrar geri dönmüşler. Abdülkadir Geylani bazı müritlerine bazen uçma sağlar, onlar bir mektubu çok uzak iklimlere götürür gelirlermiş, sonra o özellik ellerinden gidermiş.

İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez

Zîrâ bu terâzî o kadar sıkleti çekmez

Kusur ettikse affola

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Şirk ve küfür yolunun muhaliyetine, sırr-ı ehadiyete ve vahdete gelen teşkikat ve evhamı izâleye, ehl-i dalâlet ve ehl-i hidayet hakkında hayat-ı dünyeviyenin neticelerine dair; 32. Söz / Sözler

Otuz İkinci Söz Şu Söz üç mevkıftır. Yirmi İkinci Söz’ün Sekizinci Lem’a’sını izah eden bir zeyldir. …

Kapat