“Her söylediğin hak olmalı ama her hakkı söylemek senin hakkın değildir. Çünkü bazen senin gibi niyeti halis olmayan birinin sözleri aksulamel yapar.”
“Aksulamel”in neticesi ne? O insanın “amel”inin bozulması. Zaten “amel” kelimesinin tamlamada bulunması bile meseleyi açıyor.
Demek oluyor ki “doğruyu” bazen – kimi zeminlerde- dememek amelle alâkalı bir fiildir.
Yoksa bu “umde”yi itikadî olarak anlamak Bekri Mustafa’nın Süleymaniye’ye müezzin olmasını kabullenmek gibi bir garabet olurdu.
İtikadi bir meselede , çok namüsait zeminlerde olmamak kaydıyla, sesiz kalmak mümine yakışır bir sıfat değildir. O zaman ÜSTAD o muazzam iman hizmetini niçin yapmıştır.
Çünkü “sükut ikrardan gelir.” Mevzuya neden temas ihtiyacı duydum?
Efendim, her doğru her yerde denmeyeceğinden bir kısım hoca yanlışlıklarına , “müsbet hareket” diye sükut gerekirmiş!
Yahu böyle diye diye bu “yapıları” bunca şişirmediniz mi? O kadar dallandırıp budaklanmasına göz yumdunuz ki devlet bile kısa zamanda bu kumpasçı yapıyı çözemiyor.
Ellerini her işe ata ata işi camii duvarına siymelere kadar vardırdılar ve başlarına devletin balyozu inmeden önce bu fakire dedirttiler:
“Allah onlara öyle bir vuracak ki darbenin nereden geldiğini bilemeyip şaşkın tavuğa dönecekler.”
Risale-i Nur Camialarının içini karıştırma ameliyelerinin ayyuka çıkması bir yana, Risale-i Nurları sadeleştirme adıyla tahrif etmeler, Kur’an-ı Kerim hizmeti gören dini gruplara kumpaslar kurmalar.
Öyle ki bu haller şefkatiyle sebkat etmiş Sungur Ağabey’i bile feveran ettirip o meşhur bedduayı yapmasına yol açtı.
“Her doğru her yerde söylenmiz”miş!
Adam İslam alemini bırakıp Yahudi zalimine dua edecek, kader hakikatını inkar edecek, Hz. Aişe validemize dil uzatacak… Biz yine susmalıymışız! Ne adına? Efendim, “müsbet hareket”miş!
Üstad’ın her doğruyu dememe” emri demek ki Müslüman’dan yana olmakla veya itikadla alakalı değildir. Nasihatladır; nasihatta üslubu ayarlamakla alâkalıdır.
Bulunulan normal bir zeminde Kur’anî itikada muhalif bir söz dense, sükutla karşılasan bunu, diğer insanlar bu sükutu ıkrar olarak kabul etmezler mi?
Bu vebali sırtlamayı kim ister?BEKRİ MUSTAFA VE SÜLEYMANİYE
“Her söylediğin hak olmalı ama her hakkı söylemek senin hakkın değildir. Çünkü bazen senin gibi niyeti halis olmayan birinin sözleri aksulamel yapar.”
“Aksulamel”in neticesi ne? O insanın “amel”inin bozulması. Zaten “amel” kelimesinin tamlamada bulunması bile meseleyi açıyor.
Demek oluyor ki “doğruyu” bazen – kimi zeminlerde- dememek amelle alâkalı bir fiildir.
Yoksa bu “umde”yi itikadî olarak anlamak Bekri Mustafa’nın Süleymaniye’ye müezzin olmasını kabullenmek gibi bir garabet olurdu.
İtikadi bir meselede , çok namüsait zeminlerde olmamak kaydıyla, sesiz kalmak mümine yakışır bir sıfat değildir. O zaman ÜSTAD o muazzam iman hizmetini niçin yapmıştır.
Çünkü “sükut ikrardan gelir.” Mevzuya neden temas ihtiyacı duydum?
Efendim, her doğru her yerde denmeyeceğinden bir kısım hoca yanlışlıklarına , “müsbet hareket” diye sükut gerekirmiş!
Yahu böyle diye diye bu “yapıları” bunca şişirmediniz mi? O kadar dallandırıp budaklanmasına göz yumdunuz ki devlet bile kısa zamanda bu kumpasçı yapıyı çözemiyor.
Ellerini her işe ata ata işi camii duvarına siymelere kadar vardırdılar ve başlarına devletin balyozu inmeden önce bu fakire dedirttiler:
“Allah onlara öyle bir vuracak ki darbenin nereden geldiğini bilemeyip şaşkın tavuğa dönecekler.”
Risale-i Nur Camialarının içini karıştırma ameliyelerinin ayyuka çıkması bir yana, Risale-i Nurları sadeleştirme adıyla tahrif etmeler, Kur’an-ı Kerim hizmeti gören dini gruplara kumpaslar kurmalar.
Öyle ki bu haller şefkatiyle sebkat etmiş Sungur Ağabey’i bile feveran ettirip o meşhur bedduayı yapmasına yol açtı.
“Her doğru her yerde söylenmiz”miş!
Adam İslam âlemini bırakıp Yahudi zalimine dua edecek, kader hakikatını inkar edecek, Hz. Aişe validemize dil uzatacak… Biz yine susmalıymışız! Ne adına? Efendim, “müsbet hareket”miş!
Üstad’ın her doğruyu dememe” emri demek ki Müslüman’dan yana olmakla veya itikadla alakalı değildir. Nasihatladır; nasihatta üslubu ayarlamakla alâkalıdır.
Bulunulan normal bir zeminde Kur’anî itikada muhalif bir söz dense, sükutla karşılasan bunu, diğer insanlar bu sükutu ıkrar olarak kabul etmezler mi?
Bu vebali sırtlamayı kim ister?
- Cemaat Değil Cemaattan Yana Olmak - 19 Eylül 2024
- Müzeden Ayasofya-yı Kebir’e… - 12 Eylül 2024
- Romancı Olmak – Olmamak – Olamamak - 25 Ağustos 2024
- Vâizler Neden “Etkisiz Eleman”? - 22 Ağustos 2024
- Nur Üstad ve Abdülhamid Meselesi - 11 Ağustos 2024
- Bahardan Sonra Yaz (Öykü) - 5 Ağustos 2024
- Sahabe Bir Sıfat; Hataları İse Ferdidir. - 4 Ağustos 2024
- İsmail Tohumu Fidana, Ardından Ağaca Duracaktır. - 31 Temmuz 2024
- Bazı Dikkatler-2 - 30 Temmuz 2024
- Adem-i Îtimat Meselesi - 29 Temmuz 2024