Ana Sayfa / Yazarlar / «Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde» / Oruzgül Koychumankızı

«Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde» / Oruzgül Koychumankızı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mekandan öte mekan olmaz.
Nereye gitmeyelim, nerede yaşamayalım, ayaklarımıza dünyayı serseler bile, dünyanın tüm güzelliklerini gittiğimiz yerden görsek de kendi memleketimiz kadar olamaz.

Ben biraz da gurbetten bahsetmek istiyorum, onun içinde yaşadıklarımı, hissettiklerimi, anlatmaya çalışacağım. Gurbet havalimanına indiğin yerde başlıyor. Yabancı insanlar, başka bir dil, hatta onların davranışları bile yabancı geliyor.

«Her şey bana yabancı»

Başkalarına nasıl bilmem ama bana hep böyle geliyor ilk başta, havalimanın’da çalışanların davranışı daha sert ve resmi. Çünkü binlerce insan ordan yolculuğa çıkıyor, farklı insanlarla karşılaşıyor, herkesin davranışı ve konuşması doğal olarak farklı oluyor. Bu yüzden dolayı çalışanlarında sert olması pekte şaşırtıcı değil aslında. Ama o bulunduğunuz memleketin insanlarını asla o bir kaç işçinin davranışına göre yargılamayın. Fakat insanlarla yakından ilişkiler kurdukça ve kaynaştıkça bambaşka fikirlere sahip olacaksınız ve seveceksiniz.

Yola çıkarken bir hüzün kaplar beni. Gurbette yaşayan insanlar bunu daha iyi anlarlar. Sabah uyandığında yabancı bir mekanda, yabancı insanlar arasında, gözlerini açarsın, her gün yabancı hayata yeniden başlarsın. Tekrardan çaresizce kendi yoluna devam edersin. Ne kadar zor olsa bile, kendi, amaçlarına ulaşana kadar, sessizce ağlayıp sızlamadan, önüne bakarak, geleceği düşünerek, arkaya dönmeden, işini gücünü yarı yolda bırakıp dayanamadım diyip gidemeyiz . Sonunda başarıyla muradına erişirsin.

Bu hayatı yaşarken günler uzadıkça uzar, aylar, seneler geçmez olur, sanki saatler durmuş gibi. Memlekete gideceğin güne yaklaştıkça her dakikayı bile sayarsın. Bulunduğun yere alıştığın sürece zor olur. Bazıları dayanamadan dönerler. Ailesine çok düşkün duygusal insanlar için zor olur bence. Birden direkt sevdiğin ailenden, bağlandığın şehirden ayrı kalması gerçekten zordur. Eğitim her ne kadar önemli olsa bile kendi memleketin gibisi yoktur. Herkese kendi yurdu cennet derler ya… Yediğin yemek lezzetli mutfaklara ait olsa tadı tuzu eksik gelir. Köydeki annemin pişirdiği yemek, evdeki ekmek gibi ekmek olmuyor. Benzetmeye çalışırız işte. Özellikle bizim köyün suyuna bayılırdım. Dünyanın en güzel şehri bile bizim toz toprağı çıkan, sokaklarında ayaklarımın izleri kaldığı, çocukluğumun en güzel günlerini geçirdiğim Ata yurduma benzemez. Yeri gelir vatanın bir avuç toprağı, bir damla suyunu bile özlersin. Biz o dağlarda, tarlalarda, yaylalarda gençliğimizin izlerini bırakıp uzaklara gitmedik mi?

Gurbette olunca özlem ne demek olduğunu o kadar derinden anlarız ki kimseye gözyaşlarını göstermeden, yakınların arayıp sorduğu zaman «Nasılsın?» sorusuna «iyiyim ben, merak etmeyin» dersin. Hemen gözlerin dolar, sesin kısılır belli etmemeye çalışırsın. Ama anne baba hissetmez mi çoçuğunu tanımaz mı…

Bazen öyle bir gün olur ki içinde varını yoğunu dökmek istersin, duygularını anlatmak, sırlarını paylaşmak, gönülden dertleşmek istersin, öyle durumlarda yanında ne arkadaşın ne de başkası olur… Genelde bu konularda biz kızlar biraz duygusal oluruz. Tek başına seçimler yapmakta zorlanırsın, birilerinden tavsiye almak istersin, maalesef kimseye ulaşamazsın.

Gurbet insana başladığı işi bitirmeyi öğretir. Gurbetlik insanı hem çok acıtır, hem de alışana kadar ağlatır, yıpratır, bir yandan ise acıttığı kadar da büyütür. Ayakta durmak için yıkılmadan o üzüntülere boyun eğmeden dimdik durmak zorundasın. Sabretmeye, memleketinin kıymetini bilmeye yakınlarını daha çok düşünmeye, önceden önemsemediğimiz şeylere değer vermeye hayatı, insanlari daha çok tanımaya, Dünyaya başka bir göz ile bakmaya, kimin kim olduğunu dostu düşmanı ayırt etmeye, insanlara farkında olmayı öğretir, o anları yaşatır. Bir Atasözümüz der ki; çok yaşayan değil, çok gören bilir. Başınıza geldikçe ders alırsınız. Yanlış adımları düzeltmeye, adım adım doğruları bulmaya çalışırsınız.

«Alışmaya çalışmak diye bir şey yok, alışmak zorundayız». Şansın, zamanın varken elinde fırsatı kaçırmadan bir şeyler öğreneyim diye, o milletin dilini, kültürünü, gelenek ve göreneklerini, hayat tarzlarını kendine örnek alırsın.

Hayat her zaman bizim istediğimiz gibi olmuyor. «Kader satılmıyor ki iyisini alalım» dediklerini duymuştum. Bazen ne kadar istersen iste ne kadar çabalarsan çabala olmayınca olmuyor, tabi bu pes etmemiz gerektiği anlamına gelmez. Elimizden geldiğince hayallerimiz için çabalamalıyız.

Zaman geçtikçe hayatın göstermiş olduğu yol ile seçtiğimiz yol, verdiğimiz kararlar birbirini tutmuyor. Kendimden örnek verecek olursam, memleketimden ayrı kalmayı düşünmezken eğitimim için yurt dışına çıktım. Herkes farklı amaçlar için hayatını gurbette devam ettiriyor.
Dünyanın neresine gidersek gidelim, yine dönüp dolaşıp geleceğimiz yer kendi memleketimizdir. Gurbet ağır gelse de, sabretmek zorunda kalırız bazen. Çünkü biz yarınlar için gelecek nesillerimiz için, devletimizin gelişmesi için, vatanımıza milletimize hayırlı olmak için buralara geldik. Kendimiz her ne kadar uzak olsakta, gönlümüz ilelebet vatanımız ile iç içe olacaktır. Sizlerin de uzak yakın akrabalarınız, kardeşleriniz belki de kızınız oğlunuz uzaklardadır. Hepimize sağ salim kavuşmak dilegiyle…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Keşke babam beni köyümüzün çobanı Sümüklü Hasan Efendi’ye verseydi de…” / Misbah Eratilla

Hâkime Hesna Şener ve Bediüzzaman İkinci Dünya Savaşı başlayalı üç yıl olmuştu. Kırk yaşına bastığım …

Kapat