Ana Sayfa / Yazarlar / Benliğinde Öl ki Kurtulasın!…

Benliğinde Öl ki Kurtulasın!…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bir tacirin aşk derecesinde çok sevdiği, bir dudusu (papağanı) vardı,
kafeste hapsedilmiş, güzel bir duduydu.
Tacir, Hindistan’a gitmek üzere yol hazırlığına başladı.
Kerem ve ihsan dolayısıyla, kölelerinin, cariyeciklerinin her birine
“Çabuk söyle, sana Hindistan’dan ne getireyim?” dedi.
Her birisi ondan bir şey diledi. O iyi adam hepsine, istediklerini getireceğini vad etti. Duduya da
“Sen ne armağan istersin, sana Hindistan elinden ne getireyim?” dedi.
Dudu dedi ki:
“Oradaki duduları görünce benim halimi anlat.
Dedi ki: Sizin müştakınız olan filan dudu, Tanrı’nın takdiriyle bizim mahpusumuzdur.
Size selam söyledi, yardım istedi; sizden bir çare, bir kurtuluş yolu diledi.
Dedi ki: Reva mıdır ben iştiyakınızla gurbet elde can vereyim.
Sıkı bir hapis içinde olayım da siz gah yeşilliklerde,
gah ağaçlarda zevk ve sefa edesiniz.
Dostların vefası böyle mi olur? Ben şu hapis içindeyim, siz gül bahçelerinde.
Tacir, Hindistan’daki dudulara, dudusundan selam götürmeyi kabul etti.
Hindistan uçlarına varınca kırda birkaç dudu gördü.
Atını durdurup seslendi, dudunun selamını
ve kendisine emanet ettiği sözleri söyledi.
O dudulardan birisi, bir hayli titredi ve düşüp öldü, nefesi kesildi.

Tacir, bu haberi verdiğinden dolayı pişman oldu, dedi ki:
“Bir cana kıydım,
Bu dudu, olsa olsa o duducağızın akrabası olacak,
galiba bunların cisimleri iki, canları bir.
Bu işi neye yaptım, o haberi neye verdim? Bu münasebetsiz sözle biçareyi yaktım, yandırdım.”
Tacir alışverişi bitirip muradına nail olarak evine geri geldi. Her köleye armağan getirdi, her halayığa ihsan da bulundu.
Dudu “Bu kulun armağanı hani? Ne gördün ve ne dedinse söyle” dedi.
Tacir, “Söylemem, zaten elimi çiğneyip parmaklarımı ısırarak,
cahilliğimden,
akılsızlığımdan böyle saçma haberi niye götürdüm
diye hala pişman olup durmaktayım” dedi.
Dudu, “Efendim, pişmanlık neden, bu hiddete bu gama ne sebep oldu?” dedi.
Tacir dedi ki: “Şikayetlerini sana benzeyen dudulara söyledim.
İçlerinden biri senin derdini anlayınca ödü patladı, titreyip öldü.”
Ben “Ne yaptım da bu sözü söyledim” diye pişman oldum ama bir kere söylemiş bulundum.
Dudu, o dudunun yaptığını işitince titredi, düştü, kaskatı oldu.
Sahibi, onun böyle düştüğünü görünce yerinden sıçradı, külahını yere vurdu. Onu, bu renkte, bu halde görerek yerinden fırlayıp yakasını yırttı.
Dedi ki:
“Ey güzel ve hoş nağmeli dudu!
Sana ne oldu, niçin bu hale geldin?
Vah yazık, benim güzel sesli kuşum!
Yazık, benim güzel nağmeli kuşum; ruhumun neşesi, bahçem, çiçeğim!
Tacir ondan sonra duduyu kafesten dışarı attı.
Duducuk, uçup bir yüksek ağacın dalına kondu.
Güneş, ufuktan nasıl süratle doğarsa o dudu da, o çeşit uçtu.
Tacir, hiçbir şeyden haberi yokken kuşun esrarını bu işe şaşırıp kaldı.
Yüzünü yukarı çevirip
“Ey bülbül! Halini bildir, bu hususta bize de bir nasip ver! Hindistan’daki dudu ne yaptı da sen öğrendin, bir oyun ettin, canımızı yaktın!” dedi.
Dudu dedi ki:
“O, hareketiyle bana nasihat etti; “Güzelliği, söz söylemeyi ve neşeyi bırak; çünkü söz söylemen seni hapse tıktı” dedi.
Bu nasihati vermek için kendisini ölü gösterdi.
Yani “Ey avama karşı da,
havassa karşı da nağme
ve terennümde bulunan; BENLİĞİN de öl ki kurtulasın!..” (Mevlana-Mesnevi)
Ey benlik kafesinde esir olan gönüller;
BİZ okyanusunun, meltemli, serin sularında,
sahili selamete yelken açmak varken,
bu gaflet niye…
BEN’lik kafesinin bir kulaçlık meydanın da
çekişme ve çatışmayla parça parça olmuş
bir ömürlük hayatı hayat zanneden gafil nefisler,
kainatın burçlarını basamak yapan,
evliyaullah’ gibi,
isar ruhuna ulaşmak ve kazanmak için
evvelâ
benlik kafesini kırıp,
“BİZ” gömleğini giymek, gerek!..
“Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir.” (21. Lem’a)
Demek “biz” demenin; birinci adımı kardeşlerden tenkit nazarını kaldırmak gerek…
“Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.
Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder.
Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.” (21. Lem’a)
İşte bu hakikat içimde bulunduğumuz, vazife ve durumu açıkça gösterir,
Yani;
“İşte, ey Risale-i Nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları!
Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız.
Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.
Ve sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz.
Elbette, dört fertten bin yüz on bir kuvvet-i mâneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmakla tesanüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz.
Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var.
Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, – o vakit- ….mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır!…” (21. Lem’a)
Bu mânevi kıymet ve kuvveleri kazanmak için evvelâ,
“Biri, kâinatın heyet-i mecmuasındaki teavün, tesanüd, teânuk, tecavübden tezahür eden sikke-i kübrâ-yı Ulûhiyettir ki…” (14. Lem’a)
Hakikatine binaen, “kübrâ-yı ulûhiyet” mühründen nasiplenmek gerek…
kâinatın heyet-i mecmuasındaki görülen,
teavün-yardımlaşma-,
tesanüd-dayanışma-,
teânuk-sarılma-,
tecavüb-cevaplama, gerekli alışveriş-den
tezahür eden, mühr-ü Rabbani denilen, sikke-i kübrâ-yı Ulûhiyettir!..
“Yemin olsun incire ve zeytine;
Sînâ dağına; Ve şu emin beldeye!..
Biz insanı Ahsen-i takvim de yarattık!..” Tin,1-4)

buy project professional 2019

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Ötekileştirmemek, kaba ve sert olmamak

İslamiyete hizmet etmek her İslami STK’nin, cemaatin temel misyon ve vizyonudur. Bu gayeyle teşekkül etmiş …

Kapat