Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Feyizli Sözler & Kıssalar & Dualar / Beşer Zulmeder, Kader Adalet Eder (Hatıra / Nazım AKKURT Ağabey)

Beşer Zulmeder, Kader Adalet Eder (Hatıra / Nazım AKKURT Ağabey)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Nazım AKKURT Ağabey Anlatıyor:

Nur talebesi olmaktan hapishanede mevkufen bulunduğum sırada, bizim Cuma cemaatinden 35 sene hüküm giyen bir mahkûm vardı. Bu zat bir kız kaçırmaktan hüküm giymişti.

Namazdan sonra, Risale-i Nur okuyorduk. O kardeş de bizimle beraber dersi dinledi. Fatiha’dan sonra bana dedi ki; “hocam, sen bugün yarın tahliye olursun. Bana bir yardımda bulun. Kızın babasıyla konuş. İcabında evlenmemizi temin et, ben bu cezadan kurtulayım” dedi.

Ben de imam olarak nazımı çeker diye latife ettim. Dedim ki; “ulan, hem namuslu bir ailenin kızını kaçırıp, dağda bir hafta tutarsın. Şimdi de af edilmeni ve kızı almayı istersin. Bu ceza sana tam adaletlidir. Yerinde dur” dedim. O anda mahkûm ayağa kalkarak, Kur’an-ı Kerim’i ayaklar altına attı ve Kur’an’ı çiğneyerek ağladı. Biz bu hadise karşısında titredik.

Tam o anda dedi ki; “bu Kur’an-ı Kerim beni çarpsın ve beni ömür boyu süründürsün ki, ben o kızı dağa götürmedim. Ve tekrar yemin ederim ki ben o kızı hiç görmemiştim. Tanımıyordum, mahkemeye gelip benim aleyhimde ifade verince tanıdım. O kız benim dünya ve ahiret anam, bacımdır” dedi, ağladı.

Ben hayret ettim. “Acaba Cenab-ı Hak bu zulme nasıl razı oldu? Ve bu adamı suçsuz yere 35 seneye mahkûm ettirdi” diye hem üzüldüm, hem ona döndüm ve sert bir ağızla; “Hasan doğru söyle. Allah zulümden münezzehtir. Sen ne yaptın? Adam mı öldürdün? Gasb mı yaptın? Köy mü yaktın?” dedim.

Adam ağlamasını kesti ve bir “ah” çekerek dedi ki; “ben başka çok namuslu ve tanınmış bir adamın kızını zorla kaçırdım. Ve dağda bir hafta tuttum. Sonra kızı götürüp köyün kenarına bıraktım. Kızın babası (bir şeyin şüyuu vukuundan beterdir) diyerek kimse bu hali bilmesin diye, kızının dayısının yanında olduğunu komşulara söylemiş ve kimseyi şikâyet etmemişti. Ben de rahat rahat o suçu işlediğim halde bıyıklarımı bükerek dolaştım” deyince, ben secdeye kapanarak “Cenab-ı Hak zulümden münezzehtir, adaleti mutlaktır” diyerek, o çocuğa da “sen bu cezayı hakk etmişsin. Adalet böyle tecelli ediyor. Sen başka namuslu adamın kızını kaçırdın. Adam şikâyetçi olmadı, sen cezadan kurtuldun. Ama âdil olan kader-i ilahi bu zulmü kabul etmedi. Aynı suçu işlemediğin halde işlemiş gibi ceza aldın. İşte kaderin adaleti güneş gibi görünüyor” dedim.

Şu anlattığım hadisede kader adalet etmiş, adam da cezalandırılmış. Ceza aldığı suçtan masumdur ama gizli kalan suçu da kader cezasız bırakmamış. Hâkim zulmetmiş, kader adalet etmiş

Salih OKUR cevaplar.org

Risâle-i Nur’da konuyla ilgili bahislerden:

Aziz kardeşlerim!

“Meyve”nin mes’elelerinin tekmil edilmesine meydan vermeyen manilerin zevali ile inşâallah yine başlanacak ki; birisi, soğuk; birisi, masonların onun kuvvetinden dehşet almalarıdır. Ben bu musibette, kader-i İlahî cihetini düşünüyorum. Zahmetim rahmete inkılab eder. Evet Risale-i Kader’de beyan edildiği gibi, her hâdisede iki sebeb var: Biri zahirîdir ki; insanlar ona göre hükmederler, çok defa zulmederler. Biri de hakikîdir ki; Kader-i İlahî ona göre hükmeder, o aynı hâdisede beşer zulmünün altında adalet eder. Meselâ bir adam, yapmadığı bir sirkat ile zulmen hapse atılır. Fakat gizli bir cinayetine binaen, kader dahi hapsine hüküm verir, aynı zulm-ü beşer içinde adalet eder.

İşte bu mes’elemizde elmaslar, şişelerden; sıddık fedakârlar, mütereddid sebatsızlardan; ve hâlis muhlisler, benlik ve menfaatini bırakmayanlardan ayrılmak için bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var:

Birisi:

Ehl-i dünya ve siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli bir tesanüd ve ihlasla fevkalâde hizmet-i diniyedir; zulm-ü beşer buna baktı.

İkincisi:

Herkes kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlas ve tam tesanüd ile tam liyakat göstermediğimizden, kader dahi buna baktı.

Şimdi kader-i İlahî, ayn-ı adalet içinde hakkımızda ayn-ı merhamettir ki; birbirine müştak kardeşleri bir meclise getirdi, zahmetleri ibadete ve zayiatları sadakaya çevirdi. Ve yazdıkları risaleleri her taraftan nazar-ı dikkati celbetmek ve dünyanın mal ve evlâdı ve istirahatı pek muvakkat ve geçici ve herhalde bir gün onları bırakıp toprağa girecek olmasından, onların yüzünden âhiretini zedelememek ve sabır ve tahammüle alışmak ve istikbaldeki ehl-i imana kahramanane bir nümune-i imtisal, belki imamları olmak gibi çok cihetle ayn-ı merhamettir.

Fakat yalnız bir cihet var ki, beni düşündürüyor. Nasıl bir parmak yaralansa; göz, akıl, kalb ehemmiyetli vazifelerini bırakıp onunla meşgul oluyorlar; öyle de: Bu derece zarurete giren sıkıntılı hayatımız; yarasıyla kalb ve ruhumuzu kendiyle meşgul eder. Hattâ dünyayı unutmak lâzım olduğu bir zamanımda, o hal beni masonların meclisine getirdi, onları tokatlamakla meşgul eyledi. Cenab-ı Hak bu gaflet halini de bir mücahede-i fikriye nev’inden kabul etmek ihtimaliyle teselli buldum.

Risale-i Nur’un kıymetdar muallimi Hâfız Mehmed’in kardeşi Ali Gül’ün selâmını aldım. Ben hem ona, hem bütün hemşehrilerine ve Sava’nın bütün ahya ve emvatına binler selâm ve dua ederim.

(Şualar)

***

(Birden hatıra gelen bir mes’eledir)

Herşeyde, her musibette, hususan beşer eliyle gelen zulümlü musibetlerde, Risale-i Kader’de beyan edildiği gibi, iki sebeb var:

Biri:

Zahiren esbaba bakan beşerdir.

Diğeri:

Kader-i İlahîdir. Beşer zahirî esbaba bakar, bazan yanlış eder, zulmeder. Fakat kader başka noktalara bakar, adalet eder. İşte bugünlerde elîm bir endişe ile Risale-i Nur dairesine temas eden üç mes’ele, adalet-i kaderiye noktasında manevî suale cevaben ihtar edildi.

Birinci Sual:

Neden fedakâr, yüksek bir şefkatı taşıyan vâlide; bu zamanda veledinin malından irsiyet almasından mahrum edildi? Kader müsaade eyledi?

Gelen cevab şu:

Vâlideler bu asırda, bir aşılama suretinde şefkatlerini yanlış bir tarzda sarfetmeleridir ki; evlâdım şan, şeref, rütbe, memuriyet kazansın diye, bütün kuvvetleriyle evlâdlarını dünyaya, mekteblere sevkediyorlar. Hattâ mütedeyyin de olsa, Kur’anî ilimlerin okumasından çekip dünya ile bağlarlar. İşte bu şefkatin bu yanlışından, kader bu mahrumiyete mahkûm etti.

İkinci Sual:

Risale-i Nur’la münasebetdar bazı zâtlara acıdım. “Neden pederinin malından hakkı iki sülüs iken, o haktan kısmen mahrumiyete kader-i İlahî neden müsaade etti?”

Gelen cevab:

Şu asırda öyle acib bir aşılamakla, ebeveynine hürmet ve peder ve vâlidesinin şefkatlerine mukabil bilâ-kayd u şart kemal-i hürmet ve itaat lâzım iken; ekseriyetle o hakikî hürmet ve itaat bozulduğundan, iki sülüs almaktan zulmen mahrum edildiler. Kader, onların kusuruna binaen müsaade etti. Kızlar ise; gerçi başka cihetlerde kusurları çok, fakat za’fiyetlerine binaen, himayetkâr ve şefkatkâr ellere ziyade muhtaç bulunduklarından hürmetlerini,

Üçüncü Sual:

Bazı mütedeyyin zâtların, dünyadar haremleri yüzünden ziyade sıkıntı çekmeleri nedendir? Bu havalide bu nevi hâdiseler çoktur.

Gelen cevab:

O mütedeyyin zâtlar, diyanetlerinin muktezası, böyle serbestiyet-i nisvan zamanında öyle serbest kadınların vasıtasıyla dünyaya girişmeleri hatalarından, o kadınların eliyle tokat yemelerine kader müsaade etti. Mütebâkisi, bir mübarek hanımın şuursuz müdahalesiyle geri kaldı.

(Kastamonu Lâhikası)

www.kastamonur.com

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Âyet ve Hadislerle İsrâ ve Miraç Mucizesi

İSRA VE MİRAÇ MESELESİ İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER İsra ve Miraç ile ilgili ayet …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İslâm Tarihinden Birkaç Yaprak

İSLÂM TARİHİNDEN BİRKAÇ YAPRAK Dilimize Çeviren: M. Tâlat KARAÇİZMELİ Din İşleri Yüksek Kurulu Raportörü Müşriklerin …

Kapat