Ana Sayfa / Yazarlar / Besmelenin Terkibindeki İsimler

Besmelenin Terkibindeki İsimler

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“BESMELE HER KİTABIN ANAHTARIDIR”

– çiçekle suyun hikayesi-

Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar.

İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder birliktelikleri,

tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için.
Gel zaman, git zaman çiçek,
o kadar mutlu olur ki, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki, suya aşık olmuştur.

İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar,

“Sırf senin hatırın için ey su” diye…

Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştır.
Zanneder ki, çiçeğe aşıktır ama, su da ilk defa aşık oluyordur.
Günler ve aylar birbirini kovalar ve çiçek acaba

“Su beni seviyor mu?” diye düşünmeye başlar.

Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle…
Halbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz.

Çiçek, suya “Seni seviyorum” der.

Su, “Ben de seni seviyorum” der.
Aradan zaman geçer ve çiçek yine “Seni seviyorum” der. Su, yine “Ben de” der.

Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler…
Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez suya “Seni seviyorum.” der.

Su da ona “Söyledim ya ben de seni seviyorum.” Der. Ve gün gelir çiçek yataklara düşer
Hastalanmıştır çiçek artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin.
Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler, çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine…

Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki;
“Seni ben,gerçekten seviyorum.”

Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak
bir doktor çağırır, “nedir sorun” diye…

Doktor gelir ve muayene eder çiçeği.
Sonra şöyle der doktor:

“Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden bir şey gelmez.”

Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora.
Doktor, şöyle bir bakar suya ve der ki:

“Çiçeğin bir hastalığı yok dostum… Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için” der.
Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece
“Seni seviyorum” demek yetmemektedir…(-Mevlana-)

Su çiçek için ne kadar elzem ise, çiçek ağaç için ne kadar önemli,

insan da kainat için o kadar gerekli.

Çiçek olmadan meyve, meyve olmadan çekirdek olmaz.

Çekirdek olmadan ağacın devamı gelmez.

İnsan olmadan kalp, kalp olmadan iman ve muhabbet vücuda gelmez.

İman olmadan ne insanın ne de kainatın bakiyeti –ebediyeti- olmaz!..

Fani alemin fani varlıklarının, fani işlerinin, fanilik perdesinde bir oyundan ibaret kalıp,

bir çiçek gibi solup, ölmemesi için;

her fani işin, her fani aşın, her fani eşin başına ab-ı hayat kaynağı olan bir besmele gereklidir.

“Böylece kudretin tesir ve kişiye yardıma gelmesi, kulun besmeleyi söylemekle, kendi çalışmasına yardım eden o işin ruhu olsun.O iş fani olsa bile, o işin ruhu olan besmele o kişinin ihlasının ve imanının baki bir şahidi olsun.
Öyleyse, hiç kimse hiçbir işini besmelesiz bırakmasın.” (işaretü’l İcaz)

BESMELE İLE İLGİLİ HÜKÜMLER

Besmele’nin Farz Olduğu Yerler:
1-Mushaf yazarken,berae dışındaki sure başlarında, Bismillahirrahmanirrahim yazmak farzdır.
2-Hayvanı keserken veya civa silah atarken sadece “bismillah” demek FARZDIR.

Bile bile terk edilirse o hayvanın eti yenmez. Ama unutulmuşsa (unutulursa),sakıncası olmaz.

En’am suresi 121.ayette emredildiği üzere;

“Üzerine Allah’ın adı anılmamışlardan yemeyin”

hükmünce yenilmesi haramdır.

Sadece bismillah demek sünnet,

Rahman-ı Rahim’i eklemek icmaya göre vacip’tir.

Okumaya sure başlarından değilde,

ortasından, ahirinden veya son başlarından başlanırsa, hem “Euzu” hemde “besmele”okumak
mendup’tur.

Namazda Hanefilere göre, Fatiha’dan önce gizli olarak “Euzu Besmele” çekmek sünnet,

Şafiilere göre gizli ve sesli olarak “Besmele” farz,

Malikilere göre okunmaması mendup’tur.

Ve yine iki sure arasında Hanefilere göre”Euzu besmele” çekmek yine mendup’tur.

Besmele Çekmenin Sünnet, Mendup ve Vacip Olması;

Kur’an okunması dışında, diğer önemli ve meşru işlere

“Bismillah” veya “Bismillahirrahmanirrahim”

diye başlamak için, o işin gereklilik derecesine göre ya sünnet, ya mendup veya vaciptir.

Mesela;
Kur’an okurken sünnet,Kur’an’ın son ayetlerinden başlarken mendup,hayvan kesilirken farz.
İstiaze(euzu) meselesi; Nahl suresi 98.ayet

“Kur’an okunduğunda Allah’a sığın” hükmünce “besmele”den önce söylenmesi gerekir.

İmam Şâfiî hazretleri ve talebelerinin görüşleri Fâtiha’nın yedi âyetinden birincisi besmeledir.
Ve “en’amte aleyhim” bir âyet başı değildir. Bunun için Şâfiîler namazda besmeleyi yüksek sesle okurlar.

Çünkü Şâfiîler diyorlar ki; selef (ilk dönem alimleri) bu besmeleleri Mushaflarda yazmışlar, bunun yanında Kur’ân’ın âyet olmayan şeylerden tecrid etmesini tavsiye etmişlerdir.

Ve hatta Fâtiha’nın sonunda “âmîn” bile yazmamışlardır.

Eğer sûrelerin başındaki besmeleler Kur’ân olmasaydı onları da yazmazlardı.

Kısacası Mushaf’ın iki kapağı arasında Kur’ân’dan başka birşey bulunmadığında İslâm alimlerinin ittifakı vardır.

Ve bunu destekleyen özel hadisler de rivayet edilmiştir. O hadislerden birisi İbn Abbas (r.a.)’dan:
“Besmeleyi terk eden Allah’ın kitabından yüz on dört âyet terketmiş olur.”

Ebu Hüreyre (r.a.)’den: “Resulullah efendimiz ﷺ ‘Fâtihatü’l-Kitab (Fâtiha sûresi) yedi âyettir, bunların başı “Bismillahirrahmanirrahim”dir buyurdu.

Ümmü Seleme (r.a.)’den: “Resulullah ﷺ Fâtiha’yı okudu ve “Bismillahirrahmanirrahim elhamdülillahi rabbil âlemîn”i bir âyet saydı.
O halde Fâtiha’dan bir âyet değilse, âyetin bir kısmıdır. Bundan dolayı namazda okunması farzdır ve yüksek sesle okunur.

Hanefîlere gelince, bu mezhebin en sıhhatli görüşü şudur: Sûrelerin başındaki besmele başlı başına bir âyet olarak Kur’ân’dandır.

Ve sûrelerin hiç birinin bir parçası olmayarak sûreleri birbirinden ayırmak ve sûre başında teberrük olunması için inmiştir.

Madem ki, yukarıda açıklanan şartlar gereğince mushafın her iki kabı arasında Kur’ân’dan başka birşey yazılmadığına dair ittifak vardır;

o halde sûre başlarındaki besmeleler de Kur’ân’dandır.

BESMELE’NİN NÜZUL SEBEBİ;
Azameti,pek yüce,lütuf ve keremi kainatı kuşatan Allah-u Teala Habibi ve Şanlı Nebisi olan Muhammed ﷺ’e Kalem suresi 4.ayet-i kerimede ;
“Ve herhalde sen pek büyük bir ahlak üzerindesin”.

ve yine Enbiya suresi 107.ayet-i kerimede

“Seni sadece bütün kainata rahmet olarak göndermişizdir”.

kelam-ı celilesinin yüksek mazhariyetiyle şereflendirmek için;

Ruhu’l-Emini olan Cebrail(a.s) ile hakkı ve batılı bir birinden ayıran

hakk-ı mübin olan kitabını indirirken,

herşeyden önce kullarına Rabbani yardımı göndermek,

sebepten ilahi olan adını önce geçirerek Rabbaninin adını anmakla,

herşeye onunla başlamak gibi kutsal edebini öğrettiği,

bunu uygulamak içinde,

bütün gönülleri

umudun başlangıcı

ve emellerin son noktası olan Rahmaniyet, inayeti ve Rahimiyet sıfatına özgü,

Rahmeti varlığın bütün tecelilerinin en büyük kanunu bulunan,

Uluhiyet ve ubudiyet kapsamlığında, olağanüstü akıcı

ve açık bir açıklama üslubu içinde özetleyen;

“Bismillahirrahmnirrahim” düsturunu herşeyin anahtarı gibi lütfetmiş,

sonra bu düsturu,bu edep ve eğitimi bütün ümmetin kitaplar, yazıtlar, okumaları, nutukları vs. önemli

işler ve ihtiyaçların başında uygulayacakları değerli bir başlangıç sözü olarak

“Bismillahirrahmanirrahim”i sünnet kılmıştır!..

Peygamber Efendimiz ﷺ:”BESMELE HER KİTABIN ANAHTARIDIR”

buyurmuşlardır.

Ve yine:”Besmele ile başlanmayan her iş güdüktür”.diye ifade etmiştir

Nisa suresi 82.ayet-i kerimede:

“Hala Kur’an’ı gerektiği gibi düşünmezler mi,eğer o Allah’tan başkası tarafından olsaydı,elbette içinde bir çok ahenksizikler bulacaklardı”

gibi ayet-i kerimeler bize şu hakikati gösterir ki:

Mesela; güneşin dünya ile,ayın güneş sistemi ile öyle bir düzeni ve oranı,

fen ve teknoloji ilmiyle mükemmel bir şekilde sistematik bir uyumu var ki;

ilim dışı mantık dışı orjinallik dışı bir tek nokta bulunmadığı gibi

güneş sisteminde ve binlerce güneş sisteminin bulunduğu kainatında içinde,en ufak ahenksizliği

gösterecek bir noktada bulunmaz…

Aynen bunun gibi,kainatın yaratılışının üzerinde görünen bu düzen nasıl böyle zahir ve batın ise;
Kur’an sureleri ve ayetleri arsındaki bilimsel ve estetik düzende onun gibi ve hatta ondan daha fazla açık /zahir ve ondan daha fazla gizli/batındır!..

Açık olması mükemmelliğinden, gizli olması sonsuzluğundandır.!..

Kur’an’da zevki okuyanlardan çok yaşayanlarda yani gerekenlerini yerine getirenlere(ilmiyle amil olanlara) ihsan etmek için Muhsin olan Rabbimiz yine Kur’an’la seslenecek,

“-Kur’an’-Takva sahipleri için rehber “ diyecektir!..

Kur’ân da bize yüce Allah’ı önce isminin tecellisi ile anlatıyor: v.d.

Bundan dolayı Kur’ân’a başlarken doğrusu hiçbir düşünce ile meşgul olmayarak önce Allah’ın ismini bir zat ismi (özel isim) olarak alacağız.

Râhman ve Rahim vasıflarını da bu ismi kısaca yorumlayarak

bu iki vasıfla“Bismillahirrahmanirrahim”diyerek,

ona bir genişlik kazandırıp mânâsını zikredeceğiz ki, bu mânânın kısacası,

en mükemmel ve katmerli bir rahmetin alanı ve yayılma noktasının başlangıcı olacaktır!..

Sonra yavaş yavaş bu isimler ile bu mânâyı açıklayarak ortaya çıkaracağız ve o zaman yerlere,
göklere sığmayan Allah’ın Zatî İsmi’nin kalbimizde yaratılıştan saklı olan tecellilerini görmeye başlayacağız.

İsimlerin tecellisinden eserlerin tecellisine geçeceğiz,
kâinatı dolaşacağız,

eserlerin tecellisinden sıfatların tecellisine ereceğiz,
görünmeyenden görünene geçeceğiz!..

Görünen alemle ilgili zevkimiz arttıkça artacak, o vakit zatın tecellisi için sevgi ve neşe ile çırpınacağız,

bütün zevkler, lezzetler, bütün ümitler, bir noktada toplanacak; bazen gözyaşlarını döküp yüreklerimizi ezen günah yükünü yıkacağız!..

Bazen vuslat rüzgarı esecek, mutluluk ve hoşnutluk ile kendimizden geçeceğiz!..

Nihayet “Ey huzura eren nefis! Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş olarak Rabbine dön!.. (Benim sevgili kullarım arasına sen de gir ve cennetime gir!..)” (Fecr, 89/27-30)

daveti gelecek, yüce Allah’ın ziyafetinde sonsuza dek O’nun cemalini seyretmeye dalıp kalacağız.

“O gün bazı yüzler ışıl ışıl parlar, Rabbine bakar.” (Kıyamet, 75/22-23).

O halde her şeyden önce;

gafletimizden,

vesvesemizden,

nefsi ve şeytani heveslerimizden sıyrılarak,

bütün şuurumuzla Allah’a sığınarak;

”Euzubillahimineşşeytanirracim” (kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım) diyelim,

“Bismillahirrahmanirrahim”anahtarına yapışalım

ve bir şükran duygusuyla Fatiha’sına başlayalım!…(Derleme-Elmalılı)

BESMELE’NİN TERKİBİNDEKİ İSİMLER;-1

“Bismillah” bu kelâm, güneş gibidir.
Yani, güneş başkalarını gösterdiği gibi, kendini de gösterir;
Ruhlar hava ve su gibi her nefes ve her dakika ona muhtaç olduğu için onun hakikatini herkesin ruhu hisseder. Kalp ve ruh bilmesede önemsizdir. Onun için tarif edilmeye muhtaç değildir, başka bir güneşe ihtiyaç bırakmaz.
“Bismillah” başkalarına yaptığı vazifeyi, kendisine de yapıyor, ikinci bir “Bismillah” daha lâzım değildir. Evet “Bismillah” öyle müstakil bir nurdur ki, bu nur hiçbir şeye bağlı değildir.
Hattâ bu nurun “câr ve mecrur”u bile hiçbir şeye muhtaç değildir.” -(İşarat-’ül İcaz)

Şöyle ki: Besmelenin harflerinden ve parçalarından olan

“be” nin gramer ilmince bir manası “İSTİANE=YARDIM İSTEME”dir.

Örfteki manası da “TEBERRÜK=BEREKET İSTİYORUM” fiillerine bağlanıyor.

Veya “bismillah perdesine sarılı “kul=de ki”nin gerektirdiği

“EKREU=OKUYACAĞIM” fiiline bakar.

Yani; “YA RAB ! BEN SENİN İSMİNİN YARDIMIYLA VE ONUN BEREKETİYLE OKUYACAĞIM.

HERŞEY SENİN KUDRETİNLE, YARATMANLA VE YARDIMINLA OLDUĞU İÇİN,
SADECE VE SADECE SENİN İSMİNLE BAŞLIYORUM…

Demek “Bismillah =Allah’ın ismiyle” nin sonunda “okuyorum” lafzı takdir edilmiş olduğundan, HEM İHLASI HEM TEVHİDİ ifade ediyor.

“Besmeledeki; “ اَللهُ- Lâfza-i Celâl, ‘Zât-ı Akdese’ delâlet eder.
Besmeledeki; “اَللهُ- Lafza-i Celâl bütün kemal sıfatları içine alan, içi dışından dışı içinden görülebilen bir sadeftir.

Çünkü lafza-i Celâl, Zat-ı Akdes’e delildir. ( O’ mukaddes Zatı ifade eder.)

Zât-ı Akdes de, bütün mükemmel isim ve sıfatları kuşatır, hepsini tek başına ifade eder.

Çünki lafza-i celal, Zât-ı Akdes’e (zamandan, mekandan ve mahlukattan münezzeh olan) hiçbir şeye muhtaç olmayan ama herşeyin kendisine muhtaç olduğu Samed olan Allah’a delalet eder;

Mesela “bismillah” taki “ism” kelimesi varlığı zorunlu olan Zatın, Zatî isimlerinden bir kısmını bize bildirir.

Allah, Ehad, Samed, Vâcîbü’l-Vücud gibi çok isimler her bakımdan her türlü kusur ve noksandan uzak olan Zat’ı gösteren isim ve unvanlardır!..

Başka diğer İsimlerde bu kuşatıcılık ve kapsama yoktur.” -(İşarat-’ül İcaz’dan-)

Aynî sıfatlar Allah’ın tenzihi ve selbi sıfatlarına denir.
Bunlar Vücûd, Kıdem, Beka, Muhâlefetün lil-havâdis, Kıyâm Bi-nefsihî, Vahdâniyetdir.
1. Vücut (Var olmasıdır.),
2. Kıdem (Ezeliyet, evveli ve ya öncesi olmamasıdır.),
3. Bekâ (Ebediyet, ahiri – sonu olmamasıdır.),
4. Vahdaniyet (Bir olması, şeriki bulunmaması ve Birlik sahibi olmasıdır),
5. Kıyam binefsihî (Varlığının devamının zatından olmasıdır. başkasın yardımıyla olmamasıdır.),
6. Muhalefetün-lil-havâdis (Zatının mahlukatın zatlarına ve sıfatlarında mahluk-yaratılmışların- sıfatlarına benzememesidir).

Bu tenzihi sıfatlar iş ve icraat yapmazlar, onun için Allah’ın Zât-ı Akdesi’nin aynı kabul edilmişlerdir. (ayn-zati-selbi, adıyle zikredilen sıfatlardır.)
Kainatın genelinde ve kainat içinde bulunan unsurlar arasında muazzam bir yardımlaşma, dayanışma, kenetlenme, iletişim bulunuyor.
İşte kainattaki bu muazzam dayanışma ve yardımlaşma; kainatı bölünmez ve parçalanmaz bir bütün haline getiriyor.
Bu bütün ise bir tek Alemlerin kudretini elinde bulunduran İlah-i İsimlerin sahibi olan Allah’a aittir. Çünkü bir çekirdeği icat etmek, bütün kainatı bir fabrika gibi çalıştırma kudretindedir!..
Çekirdek kiminse çekirdeğin oluşmasında fabrika gibi çalışan kainat da O’nun demektir.
İşte bu mana sikke-i kübra-yı Uluhiyet oluyor.

BESMELE’NİN TERKİBİNDEKİ İSİMLER;-2
(اَلرَّحْمٰنِ – ER RAHMAN
اَلرَّحْمٰنِ dahi, ne ayn ne gayr olan sıfât-ı seb’aya remizdir. Ne ayni, ne de gayri olan sıfatlar ise, Allah’ın Zâti ve SÜBÛTİ olan sıfatlarına denir.
Bunlar Hayât İlim, İrâde, Kudret, Tekvin, Sem, Basar ve Kelâm’dır.
Bu sıfatlar kâinatta iş ve icraat gören ve tasarruf ve tecellileri olan hakîki ve etken sıfatlardır.

Allah’ın subûtî sıfatları şunlardır:
a. Hayat: Allah’ın diri olmasıdır.
b. İlim: Allah’ın her şeyi ezelde bilmesidir.
c. İrade: Allah’ın yapmak istediği her şeyde özgür ve bağımsız olmasıdır.
d. Kudret: Allah’ın her şeye gücünün yetmesidir.
e. Semi / işitme: Allah her şeyi işitir.
f. Basar / görme: Allah her şeyi görür.
g. Kelam / konuşma: Allah organa, sese ihtiyaç duymaksızın konuşur.
h. Tekvin / yaratma: Allah yoktan yaratır.

– Allah’ın sübûti sıfatları, zati sıfatları gibi diğer bütün varlıklardan tamamen ayrı ve şahadet alemindeki varlıkların tamamen ötesinde değildir.
Mesela, hayat sıfatı, mahiyeti ve hakikatı itibariyle çok farklı olmakla beraber, canlılarda da vardır.
Diğer bütün subûti sıfatlar da aynı şekilde melek, cin ve insanlarla tecelliler olan sıfatlardır.
Canlıların bir kısmı da Bu sıfatların tecellileri ile zekâ derecelerine göre konuşur,
görür,duyar,bilir, tercih eder, bir derece beceri, marifet, sanaat gibi eserler ortaya koyabilir.

Tenasüp, intizam, insicam, lûtuf ve merhamet fiilleri de benzer bir mantıkla Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eder.
Kâinatın yüzünde görünen mükemmel uyum ve ahenk mükemmel bir irade, kudret ve ilme işaret eder. İntizam, intizamı tesis eden Nazım ismine bakar…
Ki bu da Rahman ve onun arkasındaki, Zatî ve Selbi sıfatları ifade eden,
ZÂT-I AKDES’e işaret eder.

BESMELE’NİN TERKİBİNDEKİ İSİMLER;-3
الرَّحِيمِ –ER RAHİM-
اَلرَّحِيمِ de, fiilî olan sıfât-ı gayriyeye îmadır. ‘ESMA-İ HÜSNA’ya bakar..
Gayri sıfatlar, Allah’ın fiili olan sıfatlarına denir.
Ancak Cenab-ı Hakk’ın zâtî isimleri olduğu gibi, fiilî isimleri de vardır.

Bu fiilî isimlerin, Gaffar ve Rezzak, Muhyî ve Mümit gibi pekçok nev’leri vardır.

الرَّحِيمِ –Er Rahim-Bu fiili sıfatların ise sayısı ve sınırı yoktur.
“Bu fiili sıfatların çokluğu ise, Allah’ın kudret sıfatının muhtelif mevcudattaki muhtelif tecelliyatından ibarettir.!..” (işaretü’l İcaz)

Bu isimlerin çeşitlenmeleri ve çoğalmaları, Ezelî Kudretin varlığın cinsleriyle olan münasebetlerinin çokluğundan ve çeşitliliğinden ileri gelmiştir.
(Rızka muhtaç varlıklar olduğu için rızık verici, hastalar olduğu için şifa verici,
terbiye edici, hayatın başını, devamını ve neticesini takdir edici gibi…).

Mesela;
Allah’ın kudret sıfatı bir çekirdeğin açılmasında tecelli ederken Fettâh nâmını alıyor,
bir canlının ölümünde Mümit ismini alıyor,
bir hayat bahşederken Muhyî ismini alıyor,
canlılara rızık verirken Rezzâk nâmını alıyor ve hâkeza..
Kısaca; Sayısını, sosuz Kudret sahibi ,Allah (C.C.)bildiği
Bütün ESMA-İ HÜSNA’sı- Güzel isimleri-dir

ESMA-İ HÜSNA’ denilen bu sıfatlar, kâinat ve mahlûkatın yaratılması ile açığa ve meydana çıktıkları için, Sünnet’e göre hâdis’tirler.
Ama bu isimlerin arka cephesinde asıl iş gören ve icra eden Kudret sıfatı ezelî ve ebedîdir.
İnsanın yüzündeki göz, kulak, burun, dil, gibi cihazlar Rahim isminin en somut ve katılaşmış şeklidir.
Mesela, insana takılan göz ve bu göze ait sayısız görsel nimetler,
şefkat manasının en zahir bir tecellisidir. İnsan bu şefkat ve nimetleri elli yüz gramlık et parçası olan gözle tartıp tadabiliyor.

“İnsanın mahiyet-i câmiasının simasındaki letâif-i refet ve dekaik-i şefkat ve şuâât-ı merhamet-i İlâhi…”(14.Lem’a)
Bu tabir insanın mükemmel duygu ve cihazlar ile donatılıp bütün kainatın insana bir sofra şeklinde takdim edilmesine kinayedir.
Yani Allah sonsuz re’fet ve şefkati ile bütün kainatı insana bir sofra şeklinde takdim etmiş
ve ediyor ve insan sahip olmuş olduğu her bir cihaz ile bir nimet alemine bakıyor
ve o alemden istifade ediyor. Bütün bunlar Rahim isminin özel ve hususi bir tecellisidir.

“Demek, Bismillâhirrahmânirrahîm, alemlerin sahifelerine yazılmış nurani bir satırını teşkil eden üç ehadiyet mühürünün kudsî ünvanıdır
ve kuvvetli nurani bir imzası ve parlak bir hattıdır!..
Yani, Bismillâhirrahmânirrahîm, yukarıdan nüzûl ile,
semere-i kâinat ve âlemin küçük bir numunesi olan insana ucu dayanıyor.
Ferşi Arşa bağlar, insanî arşa çıkmaya bir yol olur.” (14.Lem’a)

“Demekki buna göre; “bismillah” sözü adeta kudretin tesir ve tasarrufun inmesini isteme sebebidir.
Böylece kudretin tesir ve kişiye yardıma gelmesi, kulun besmeleyi söylemekle, kendi çalışmasına yardım eden o işin ruhu olsun. O iş fani olsa bile, o işin ruhu olan besmele o kişinin ihlasının ve imanının baki bir şahidi olsun.
Öyleyse, hiç kimse hiçbir işini besmelesiz bırakmasın”.(İşaratü’l İcaz)

BESMELE’NİN, ÇOK MANASINDAN BİR MANASI ŞUDUR Kİ

“Ey insan! Aklını başına al. Hiç mümkün müdür ki:

Her çeşit mahlukatı sana yönlendirip yardım ellerini uzattıran ve senin ihtiyaçlarına

“Lebbeyk-başüstüne!” dedirten Zât-ı Zülcelal seni bilmesin, tanımasın, görmesin?.. .(lem’alar)
(Bu konu da bazı ayeti kerimeler şunlardır:

“Allah O (yüce) zâttır ki, emriyle içinde gemilerin seyretmesi, sizin de O’nun lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için denizi emrinize vermiştir.
Göklerde ve yerde bulunan herşeyi kendinden bir lütuf olarak sizin hizmetinize vermiştir.
Şüphesiz bunda düşünen topluluklar için ibret ve deliller vardır).
Allah öyle bir Allah’tır ki; gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirdi,
onunla size rızık olarak çeşitli meyveler çıkardı;
emri gereğince denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi,
ırmakları da emrinize verdi.”(Casiye suresi)

“Sürekli olarak yörüngelerinde hareket eden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verdi.”
(ibrahim suresi)

“Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır.
Ve siz onlardan bir kısmını da yersiniz.
O hayvanları, akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken,
onlarda sizin için bir güzellik ve zevk vardır.
Bu hayvanlar, ancak güçlükle varabileceğiniz bir memlekete yüklerinizi taşır.
Rabbiniz, şüphesiz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
Hem kendilerine binesiniz, hem de zinet olsun diye atları, katırları, ve merkepleri yarattı.
Ve şu anda bilemeyeceğiniz daha nice şeyler yaratacak.”(Nahl suresi)

“Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor.
Sen de O’nu bil, hürmetle bildiğini bildir ve kat’iyyen anla ki:

Senin gibi sınırsız derecede aciz, fakir ve ölümlü küçük bir yaratığa şu koca kainatı boyun eğdirmek , ve senin yardımına göndermek, ihtiyacına sevk etmek;

O Zat-ı Zülcelal’in, elbette hikmet ve inayet ve ilim ve kudretini( kapsayan sonsuz rahmetinin gereği ve hakikatidir.) .(lem’alar’dan)

Elbette böyle bir rahmet, senden, Sana ihsan edlmiş olan bütün nimetler adedince ve bütün hasselerinle, toplu, çok yönlü ve devamlı bir şükrü , ciddî ve safî bir hürmeti ister!..

“İşte o hâlis şükrün ve o safî hürmetin tercümanı ve ifadesi olan

“Bismillahirrahmanirrahîm”i söyle!.. O rahmete ulaşmaya vesile

ve o Rahman’ın dergâhında şefaâtçı yap!..” (lem’alar)

“Ey insan! Bil ki: O rahmetin arşına yetişmek için bir mi’rac var.

O mi’rac “Bismillahirrahmanirrahîm”dir.

Ve bu mi’rac ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen,

Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın yüz on dört surelerinin başlarına

ve hem bütün mübarek kitabların başlarına ve umum mübarek işlerin başlanğıçlarına bak.

Ve Besmele’nin kıymetinin azametine en kesin bir delil şudur ki:

İmam-ı Şafiî (R.A.) gibi çok büyük müçtehidler demişler:

“Besmele tek bir âyet olduğu halde, Kur’anda yüz on dört defa nâzil olmuştur.”

İşte ey insan! Bu rahmeti bulan, ebedî tükenmez bir nur, bir rahmet hazinesi buluyor.

O hazineyi bulmasının çaresi:

Rahmetin en parlak bir misali ve mümessili ve o rahmetin en muhteşem bir lisanı ve dellâlı olan ve

“Rahmeten-lil-Âlemîn” ünvanıyla Kur’anda adlandırılan

Resul-i Ekrem ﷺ ‘ın sünnetidir ve o sünnete tabi olmaktır.

Elhasıl: Hazine-i rahmetin en kıymettar pırlantası ve kapıcısı
Zât-ı Ahmediye ﷺ olduğu gibi,

en birinci anahtarı dahi “Bismillahirrahmanirrahîm”dir.

Ve en kolay bir anahtarı da salavattır.” (lem’alar)

Ey Rahman ve Rahim olan Allahım!..

“Bismillahirrahmanirrahîm”in sırları hürmetine,

Alemlere rahmet olarak gönderdiğin Zat’a, O’nun ﷺ bütün âl ve ashabına, ümmetine, Senin rahmetine ve O’nun şanına yakışır şekilde salat ve selam eyle!..

Ve bu salat ve selam hürmetine kardeşlerimize karşı kalplerimize ihlasa dayalı kuvvetli bir uhuvvet nuru ihsan eyle!..

Bizden öncekilere, bizden sonrakilere, ve bizim akranlanlarımız olanlara karşı kalbimizi haset ve husumete kaydırma!.. AMİN!..

 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Zandan Kaçının!

Yüce Allah Kur’an’da su-i zannı, tartışmayı, çekişmeyi, düşmanlığı, kin ve nefret beslemeyi çirkin ahlâk özellikleri …

Kapat