Vehbi KARA |
BİNBAŞI ASIM BEY
Risale-i Nurdan tam ders alan ölümü bir su gibi içer…
Birtek yalan söylememek için binbaşı Allah’tan ölüm ister…
Binbaşı Asım bey, Bediüzzaman’a talebe olan bahtiyar bir askerdir. Asım bey, Üstadla Burdur’da tanışır ve sonra Üstada ve nurlara duyduğu alakayı şu veciz ifadelerle dile getirir;
Evvelki güldüklerime şimdi ağlıyorum…
“Otuz dört sene olan hayat-ı askeriyemde muktezâ-i beşeriyet, az ve çok masiyet, fırtına ve dalgalarına tutulmuş, vazife-i diniye-i uhreviye ve ubudiyet ciheti pek çok noksan kalmış ve hâb-ı gaflet perdesine bürünmekle imrâr-ı hayat olduğumu şimdi anlıyorum ve kusurlu geçmiş zamanlarıma pişman ve nadim olup evvelki güldüklerime şimdi ağlıyorum. Bu da siz Üstadıma ve Risalelerinize kavuşmakla hasıl olmuştur ki, yüzbinlerce şükür Cenab-ı Hak sizi bu fakire ihsan buyurdu.”
Üstad Bediüzzaman, Kur’ân dersleriyle şereflenen her bahtiyar insana şefkatle alakasını göstermiştir. Âsım Bey de ihlâsı ve sadakatiyle bu ilgiden nasibini almıştır.
“Hizmet-i Kur’aniyede kuvvetli arkadaşım ve tarîk-ı hakta ve ebed yolunda enis yoldaşım.”
“Kardeşim, sen [Re’fet], Hüsrev, Âsım, nazarımda çok kıymettarsınız.”
“Tahirî’de, bir Hüsrev, Bir Lütfi, bir Âsım gördüm.”
Ali Demirel, Üstadın yakın alâka duyduğu Âsım Beyle ilgili bir hatırasında şunları anlatmaktadır: “Üstad beni görünce ‘Sen nerelisin kardeşim?’ dedi. Ben de ‘Burdurluyum’ deyince, Üstad ‘Benim Burdur’da on bin talebem olması lâzımdı, Isparta’da on bin talebem vardır. Burdur’da kemiyete ihtiyaç yok, keyfiyet olduğu için sadece on tane vardır. Binbaşı Asım Bey, Mustafa Çavuş, Rasih Hoca, Abdurrahman Cerrahoğlu’ demişti.”
1934 ve 1935 senelerinde emniyet çok sıkı tedbirler alıyor, Bediüzzaman ve talebelerini yakından takip ediyordu. Bir gün Binbaşı Âsım Bey’in Burdur’daki evinde bir grup (Nasuhizade Mehmed Balkır, Sadık Ermiş Hoca, berber Mehmed Güler ve Âsım Bey) Nur Risâlelerini okurken, polisler baskına gelmişti. Âsım Bey, komisere, hanımının içeride abdest aldığını ifade ederek, biraz beklemelerini söyledi. Bu arada misafirlerin kitaplarla birlikte arka kapıdan sessizce çıkıp gitmelerini sağladı. Fakat buna rağmen, aramalarda polisler bazı kitapları yine de bulmuşlardı. Bu olaydan sonra Binbaşı Âsım Bey tutuklanıp Isparta’ya götürüldü.
Âsım Bey 1935 Nisan ayında Isparta’da sorgu hâkimliğinde ifade verirken, “Yâ Rab, canımı al!” diyerek vefat etti. İfadesini alan hâkim Hikmet Bey de olay karşısında şaşırıp kalmıştı. Binbaşı Âsım Beyin cenazesini yıkayacak erkek bulunamamış olmalı ki, eşi Nigâr Hanım yıkamış, korkudan ancak beş-altı kişinin katıldığı cenaze namazından sonra, Isparta’nın Alâeddin Mezarlığı’na defnedilmiştir. Bu küçük olay bile ülkede estirilen korkunun ne kadar büyük ve dehşetli olduğunu göstermektedir.
8 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi, haberi manşetinden “Bir mürteci ifade verirken öldü!” diye vermiştir. Gazete ilk sayfada Nur Talebelerinin tutuklanmalarının boyutunu “Bursa’da, Isparta’da yeni tevkifler yapıldı, 30 mevkuf var!” şeklinde verip Binbaşı Âsım Bey’in vefatını da “Bir binbaşı mütekaidi suçlu ifadesi alınırken birdenbire düştü öldü” şeklinde duyurmuştur.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle “istikamet şehidi” olan Binbaşı Âsım Bey, “Kırk yıldır ellerimi kara ve kirli işlere bulaştırmadım, Cenâb-ı Hakk’a çok şükür” diyerek namuslu ve istikametli hayatını böylece noktalamıştı.
Bediüzzaman sorgulama meselesini mahkemede şöyle değerlendirir:
“Binbaşı merhum Âsım Bey isticvap edildi; eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir ve eğer yalan dese, kırk senelik namuskârâne ve müstakimane askerliğinin haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp, ‘Yâ Rab, canımı al!’ diyerek, on dakikada teslim-i ruh eyledi. İstikamet şehidi oldu. Ve dünyada hiçbir kanunun hata diyemeyeceği bir muavenet-i hayriyeye ve tasdike hata tevehhüm edenlerin çirkin hatalarına kurban oldu. Evet, Risâle-i Nur’dan tam ders alan, bir su içer gibi kolayca, terhis tezkeresi telâkkî ettiği ecel şerbetini içer. Eğer benden sonra dünyada kalan kardeşlerimin teellümlerini düşünmeseydim, ben de âlicenap kardeşim Asım Bey gibi ‘Yâ Rab! Canımı da al’ diyecektim.”
Vahdet Yılmaz beyefendiye bu güzel yazısından dolayı teşekkürü bir borç biliyorum…
- Kayıt Dışı Ekonomi ve Çözümleri Kitabı - 23 Ağustos 2020
- Hani Avrupa Ayağa Kalkacaktı? - 20 Ağustos 2020
- Şimdi Sıra Birinci Maddeye Geldi - 15 Ağustos 2020
- Yalancının Mumu 51 Senedir Yanıyor - 13 Ağustos 2020
- Kadına Şiddet Şapka İle Başladı - 11 Ağustos 2020
- Fuat Sezgin’in Arapçanın Üstünlüğüne Dair Görüşleri - 8 Ağustos 2020
- Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar - 3 Ağustos 2020
- Ölümü Unutmuş İnsanlara Bir İbret Dersi - 28 Temmuz 2020
- Kelam-ı Ezelî ve Hutbenin Arapça Okunması - 25 Temmuz 2020
- Böyle Anayasa Olmaz - 20 Temmuz 2020