BİR ADIM ÖTEYE…
Garip bir dünyada yaşıyoruz. Azıcık kımıldamak, birazcık depreşmek çokça yol almamıza yetiyor.
İnsanın hayat macerasına bakalım. Basit bir maddeden kan pıhtısına, ondan bir parça ete, ardından et ve kemikten ibaret olan insan yumağına doğru yaptığı yolculuğuna dikkat edelim.
Ana rahmindeki sıkıntılara katlandık, çilelere dayandık. Bunun bir mükâfatı olmalıydı. İşte Rabbimiz, bizi şu uçsuz bucaksız âlemin seyircisi yaptı. Dar bir mekândan uçsuz bucaksız bir dünyaya gönderdi.
Karanlık kuyudaki elemlere tahammül Yusuf’u (as) Mısır azizi yaptı. Ateşin şiddetine katlanmak İbrahim’i (as) bir gül bahçesinin misafiri etti. Küçücük gayretler insanı bazen saadete, Cevizin kabuğunu zorlamak, lezzetin özüne ulaştırıyor.
Tohumu, toprakla buluşturuvermek yeterli dev ağaçların göklere dal budak salması için…
İlimle buluşmanın, cehaletin gayyasından kurtulmanın yolu, “kitap”ın kapağını aralamaktan, “kalem”e yapışmaktan geçer.
Cehaletin boğucu atmosferinden kurtuluşumuz, imanın nur deryasına ulaşmamız; akıl, kalp gibi duygularımızın yönünü inançtan yana çevirmek ve dilimizle de terennüm etmekle mümkün.
Ceddimizin elini kılıcının kabzasına atması, “cömert Nil” ve “yeşil Tuna”nın ezan sesleriyle buluşması demekti.
Dünyayı atlarıyla sarsan ulu İslâm mücahitlerinin gayretiyle Endülüs çiçek çiçek açmadı mı?
Bir Çin sözü var: “Karanlığa küfretmektense bir mum yakmak daha iyidir.”
Bugün biz, olumsuzluklardan dem vuruyor; kötü sözlerle dolduruyoruz konuşmalarımızı… Oysa kendi kendimize sorabilseydik: “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, nedir bu dünyada işim?” Keşke kendimizi bir komutan bilseydik. Âlemimizde nefis ve şeytanla mücadeleye hazır bir asker olarak tanısaydık…
Çoğu zaman hayal kırıklığına uğradığımız olur. Nefis ve şeytanın beraberce saldırısına maruz kaldığımızda Yüce Sultan’ın (asm) ruhaniyetinden medet umarız.
Adaletin unutulduğuna şahit olur, o ulu Faruk’u (ra) özleriz.
Göz pınarlarımız kuruduğunda büyük Nebi’nin biricik yârânı Sıddık-ı Ekber’i (ra) arar gözlerimiz.
Avrupa kapılarından terslendiğimizde, “Nerdesin Fatih’im, Yavuz’um?” diyesimiz gelir.
Deli gönül gamlanma, dertlenme…
Bir adım daha ileri: Nefisten ırağa, cehilden öteye yürü…
Dünyayı kurtarma cinnetinden önce, kendini “İlâhi Mesaj”la kurtarma cennetine koş…
Zehirli bir böceğin eliyle sana balı yediren, elsiz bir kurdun marifetiyle ipeği giydiren, dallarındaki en nadide hediyeleri sunmak için el-pençe divan duran ağaçları düşün…
Bir adım daha ilerle…
Gece sayfasında, pırıltılı yıldızlarla yazılan Tevhid ayetlerini okumadın mı? Ayaklarının altına serilen şu bahar halısını hatırla…
Gel, dilin O’nu zikretmek için dönsün.
Bir nefes daha öteye…
Mevlâna ne demişti:
“Körler çarşısında ayna satma,
Sağırlar pazarında gazel atma…”
Ey serkeş nefis, dikkat et! Günlerin, dün olmakta… Hayallerin serap renkli…
Yıllar öncesine ait şu hikâyeye bakın: Afrikalı avcılar, kurdukları tuzaklara cevizler koyarlarmış. Ellerini bu kapanlara sokan maymunlar, ceviz dolu avuçlarını tuzaklardan çıkaramazmış. Cevizleri bırakmayı da akıl edemeyen maymunlar tıpış tıpış yakalanırlarmış.
Deli gönül; bir cevize, bir gülücüğe, bir kuruşa kanma…
Bir hamle daha… güzele, iyiye…
Ramazan sofralarımızı süsleyen ekmeği, mis kokulu ekmeğimizin nimet oluşunu sanki yeniden keşfettik. Bu nimetle buluşmamız için çiftçinin bir adım atması, tohumu toprağa serpivermesi kâfi.
Ay’a, ayak basmanın yolu “A”yı öğrenmekten geçer desek yeridir.
O halde her küçük davranışımız, her minik kıpırdanışımız sonsuzluğun, mâveranın kapılarına sokulan bir anahtardır.
Haydi, bir adım daha ileriye, mâveraya…
Mahir DUMAN
- Mal – Mülk - 6 Haziran 2024
- Kulluk - 19 Mayıs 2024
- Konuşma - 16 Nisan 2024
- Kitap - 4 Nisan 2024
- Kibir – Tevazu - 21 Mart 2024
- Kardeşlik – Yardımlaşma - 9 Mart 2024
- Kahramanlık – Korkaklık - 21 Şubat 2024
- Kadın – Erkek Dünyası - 12 Şubat 2024
- Bir Adım Öteye… - 1 Şubat 2024
- İnsan Olmak - 27 Ocak 2024