Ana Sayfa / Yazarlar / Bir İslam Kahramanı: Abdullah İbn Zübeyr (r.a.)

Bir İslam Kahramanı: Abdullah İbn Zübeyr (r.a.)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bir İslam Kahramanı

Abdullah İbn Zübeyr (r.a.) Abdullah ÖZTÜRK

İbn Zübeyr Abadileden, abid, mücahid ve cesur bir sahabe idi. Mısır’ın fethinde büyük kahramanlıklar göstermiş idi. İbn Zübeyr’in ilmine, cesaretine ve dirayetine bakılınca, onun Ebu Bekir’in torunu, Zübeyr’in oğlu ve Aişe’nin yeğeni olduğu kolayca anlaşılır.

Namazın rüku ve secdesinde iken saatlerce hareketsiz kalırdı. Bu yüzden sırtına kuşlar (serçeler) konardı. (İbnü’l- Esir, El- Kamil Fi’t- Tarih 4. Cilt, 325. Sh.) (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları 8. Cilt, 531. Sh.)

Namaz kılarken, Haşim isimli oğlu yanında yatıyordu. Tavandan bir yılan düştü ve yerde yatan oğluna sarıldı. Çocuk feryat etmeye başladı. Ev halkı yetiştiler bir gürültü koptu, yılanı öldürdüler. İbn Zübeyr namazını sükunetle kılmaya devam etti. Selam verdikten sonra:

-Gürültüye benzer bir şeyler işittim, neydi o? diye sordu. Hanımı:

-Allah sana acısın! Çocuğun ölüyordu. Senin haberin olmadı mı? dedi.

Buna karşılık İbn Zübeyr (r.a.) şöyle cevap verdi:

-Allah hayrını versin! Eğer namazda başka bir şeyle ilgilenseydim, namaz nerede kalırdı? (Fazailu’l- A’mal- Zekeriya Kandehlevi 5. Bölüm 69. Sh.) (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları 8. Cilt, 533. Sh.)

Çocukluğunda arkadaşları ile oynarken yolun başında bütün heybetiyle ve ihtişamıyla Halife Hz. Ömer (r.a.) göründü. O’nun geldiğini gören çocuklar kaçıp saklandılar. Abdullah ise orada öylece durup bekledi. Onun sakin, vakarlı, cesur ve edepli tavrı, Hz. Ömer’in dikkatini çekti.

Abdullah’a sordu:

–Onlar gibi sen niye kaçmadın?

Abdullah şu cevabı verdi:

–Suç işlemedim ki korkayım. Yol dar değil ki sana yol vereyim. (İbnü’l- Esir, El- Kamil Fi’t- Tarih 4. Cilt, 326. Sh.) (Edebü’d- Dünya Ve’d- Din, İmam Maverdi 71.- 72. Sh.)

Bir sel gelmiş ve Beytullah’ı örtecek kadar yükselmişti. İbn Zübeyr yüzerek tavaf etmeye başladı. (İbnü’l- Esir, El- Kamil Fi’t- Tarih 4. Cilt, 326. Sh.)

Rasulullah (s.a.v.) hacamat yaptırmıştı. İçinde kanının bulunduğu kabı, henüz sekiz yaşındaki Abdullah’a vererek toprağa gömmesini istemişti. Abdullah ise oradan ayrılıp tek başına kalınca, kanı gömmek yerine içiverdi. Oradan geçen Selman-ı Farisi (r.a.) bunu gördü. Abdullah döndüğü zaman Allah Rasulü (s.a.v.):

–Ne yaptın ey Abdullah?” diye sordu.

Cevap kinayeliydi:

–Onu kimsenin ulaşamayacağı bir yere döktüm.

Selman-ı Faris (r.a.) o anda az evvel gördüğü şeyi arz etti:

–Ya Rasulallah, Allah’a yemin ederim ki, bu çocuk elindeki tastan bir şey içiyordu.”

Peygamber Efendimiz:

–Herhalde onu içtin. Neden böyle yaptın? diye sordu. Abdullah (r.a.) şu cevabı verdi:

–Vücudumda Rasulullah’ın kanı bulunsun istedim.

Peygamber Efendimiz tebessüm ederek şöyle buyurdular:

–Kanı kanıma karışana ateş temas etmez. Lakin yazık ki, insanların senden, senin de insanlardan çekeceğin var. (Tarihul-Hamis, I, 354; el-Askalani, el-Metalibu’l-Aliye, 4/21; el-Heysemi, Mecma’u’z-Zevaid, 2708; el-Hakim, 3/554; Ebu Nuaym, Bezzar, Ebu Yala, İbn-i Ebu Hayseme, Beyhaki, Taberani) (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları 8. Cilt, 531. Sh.)

Şehid olmadan bir gün evvel taraftarları dağıldı. Aralarında oğulları Hamza ve Hubeyb’in de bulunduğu on bin kadarı Haccac’a teslim oldu. Yalnız Zübeyr ismindeki oğlu yanında kaldı. Yanındakiler; Allah’ın evine, Kabe’ye sığınmışlardı. Abdullah şehadetinden birkaç saat önce duasını almak ve helalleşmek maksadı ile âmâ olan annesini ziyaret etti. Ana ve oğulun bu son görüşmesi, adeta bir izzet ve şeref levhasıydı:

–Ey Abdullah! Zalim Haccac’ın mancınıkları Harem’deki askerlerinin üzerine taş fırlatırken, senin bu vakitte buraya gelmene sebep nedir?

–Seninle istişarede bulunmak için geldim.

–Benimle mi! Hangi konuda?

–Muhterem validem, ordum dağıldı. Can korkusu veya dünyalık arzusu için, beni terk ettiler. Hatta çocuklarım ve akrabalarım dahi benden ayrıldı. Yanımda sebat edip kalanlar da çok az dayanabilirler. Ümeyyeoğullarının elçileri, eğer teslim olup İbn-i Mervan’a biat edersem, ne istersem vereceklerini söylüyorlar. Sen ne dersin?

Ebu Bekir Sıddık’ın kızı Esma (r.a.)’nın verdiği cevap, adeta Allah’ın rızasını talep ederek yaşayan bir annenin, oğlunu şerefli bir ölüme göndermesiydi:

–Oğlum, senin için düşünülecek tek bir nokta vardır. Sen Hak üzere misin, yoksa batıl üzere mi? Mühim olan budur!

Eğer şimdiye kadar olan mücadelende dünyayı kastetmiş isen; senden fena bir evlat, benden de bedbaht bir anne yok demektir. O takdirde hem kendini, hem de seninle çarpışan bunca insanları heder ettin. Eğer hak yolda ve Hakk’a hizmet ediyorsan, tereddüt ve vesveseleri bırakıp bütün gayretinle yolunda devam et. Senin sancağının altında öldürülen arkadaşlarının sabrettiği gibi sen de sabret. Ben senin ya zafere kavuşup müslümanları kurtardığını, ya da inandığın davada şehid olduğunu işitmek istiyorum! Böylece yarın Huzuru İlahi’de bir mücahid annesi olarak seninle iftihar edeyim.

Annesinin bu mütevekkil halini gören Abdullah memnuniyet içinde şöyle dedi:

–Muhterem validem, ne mübarek hasletlerin ve nasihatlerin var. İşte ben, bunları senden işitmek için geldim. Allah biliyor ki; ne gevşedim, ne de gücümü kaybettim. Yaptıklarımı dünya ve ziyneti için yapmadığıma Rabbim şahittir. Hiçbir şey; Aziz ve Celil olan Allah’ın rızasından daha üstün değildir. Öldürüldüğümde cesedimi asacaklar! Buna üzülme!

–Ey oğlum! Ben sana ancak batıl uğrunda öldürülürsen üzülürüm. Seni, kendisinin ve benim istediğim şey üzerinde kılan Allah’a hamdolsun.

Abdullah, annesinin ellerini öptü. Annesi de oğlunun başını kokladı ve öptü. Kollarıyla vücuduna sarıldı. Sonra ellerini çekip şöyle dedi:

–Abdullah! Bu giydiğin nedir?

–Zırhım!

–Yavrum! Bu, şehid olmak isteyenin elbisesi değildir. Onu çıkar. Böylesi senin hamiyetin ve cesaretin için daha sağlam ve hareket etmen için daha hafiftir.

Abdullah İbn Zübeyr (r.a.) zırhını çıkardı. Harbe devam etmek için Harem’e giderken annesinden dua istedi. Annesi ellerini semaya kaldırıp şöyle yalvardı:

“Allah’ım! Gece karanlığında insanlar uyurken onun namaz kılmak üzere uzun süre ayakta kalmasına ve ağlamasına acı. Mekke sıcaklarında oruç tutarak aç ve susuz kalmasına acı. Onun anne ve babasına itaat etmesine acı. Allah’ım! Onu Sana emanet ettim. Onun için takdir ettiğine razı oldum. Bana ondan dolayı sabredenlerin sevabını ver.”

Annesinin hayır duasıyla hücum ettiği düşman kuvvetlerini darmadağın ediyordu. Bir aralık Makam-ı İbrahim’de iki rekat namaz kıldı. Sonra yeniden harbe girdi. Tam bu esnada alnına isabet eden bir mancınık taşı ile ağır yaralandı. Yüzünden kanlar akmaya başladı. Her tarafını saran Şamlılar üzerine atılıp onu şehid ettiler. O gün henüz akşam olmadan arzu ettiği şehadete nail olmuştu. (İbnü’l-Cevzi, Sıfatu’s-Safve, I; İbn-i Hacer, el-İsabe, IV; İbnü’l-Esir, el-Kamil fi’t-Tarih.)

Büyük mücahidin tahmini doğru çıktı. Haccac uzun müddet onun mübarek cesedini asılı bekletti. Bir gün Hazreti Esma (r.a.) oğlunun asılı olduğu yere geldi. Uzun boyuyla oğlunun karşısında eğilmeden dağ gibi dimdik durdu. Haccac alçakça ona yaklaşıp şöyle dedi:

–Anneciğim! Mü’minlerin emiri Abdülmelik bin Mervan sana iyi davranmamı tavsiye etti. Bir ihtiyacın var mı?

Hazret-i Esma (r.a.) ona şöyle haykırdı:

–Ben senin annen değilim. Ben ancak şu tepede asılı olan süvarinin annesiyim.

Haccac:

–Abdullah’ı nasıl mağlub ettiğimi gördünüz mü? dedi.

Esma (r.a.), zalime boyun eğmedi ve bu müstehzi sualine şu mukabelede bulundu:

–Hayır, vallahi mağlub olan o değil, sensin. Sen onun dünyasını mahvettin, o da senin ahiretini. Ben Sakif Kabilesi’nden bir yalancı, bir de fesatçı iki şerir adamın çıkacağını Rasulullah’dan işitmiştim. Yalancı olanın Muhtar Sakafi olduğunu gördük. Bozguncunun da sen olduğundan artık şüphem kalmadı.” (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları) (İbnü’l-Esir, el-Kamil fi’t-Tarih.)

Tefsir ilminde önemli bir konuma sahip olan Abdullah İbn Zübeyr (r.a.) kurra hafız olması sebebiyle Hazreti Osman (r.a.) tarafından Kur’an-ı Kerim’in nüshalarının çoğaltılması ve muhtelif beldelere gönderilmesi maksadıyla teşkil edilen dört kişilik ilmi heyetin içinde yer almıştı.

Ömer bin Abdülaziz bir gün İbn Ebi Müleyke’ye; “Bize Abdullah İbn Zübeyr’i tarif et.” demişti. O da şöyle söyledi: “Vallahi, onun gibisini görmedim. O, namaza başlarken dünya ile alakasını keserdi. Rükuda sırtına ve omzuna kuşlar konardı. Secdeye kapandığında sanki yere atılmış bir kumaş parçası gibi olurdu. Bir gün mancınıktan atılan bir gülle, namaz kılarken onun sakalıyla göğsünün arasından geçtiğinde, onu hissetmedi. Bu yüzden ne sarsıldı, ne de okumasını kesti.”

(Sahabe Hayatından Tablolar) (İbn Kesir, El Bidaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları)
(BİR ŞAHIS BİR OLAY)

Yazar : Abdullah ÖZTÜRK

1963 miladi ve 1383 hicri senesinde, Ankara’da dünyaya geldi.
Gazi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu.
Memleketi Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin yaşadığı ve medfun olduğu Şeyhler beldesidir.
Huccet, Hulasa, Fıkhul Kebir, Fıkhul Evsat, Fıkhul Asgar, Hıristiyanlara Mektuplar, Yol, Bir Şahıs Bir Olay, Cevher İnci Altın, Suristan, Kalbimin Aydınlığı 40 Hadis, isimli eserlerin yazarı, halen ilmi araştırmalarını devam ettirmektedir.

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    allah razı olsun .

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Dikkat Edin Hukuk Virüs Kapmasın.

Dün bir kahvehanenin önünden geçiyorum.. Uzun bir kuyruk.. Kapıda görevliler var, içeri girmek isteyenlere sorular …

Kapat