Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Bir Müslüman nasıl beslenir? / Kemal Özer

Bir Müslüman nasıl beslenir? / Kemal Özer

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İslam, insan hayatının her alanını kuşatan bir din, Hz Peygamber (s.a.v.) ise o dinin yaşayan yegâne örneği. Bir Müslüman, Rasülullah(s.a.v.)’den nasıl inanması, nasıl ibadet etmesi gerektiğini öğrendiği gibi, nasıl beslenmesi ve sıhhatini nasıl koruması gerektiğini de en iyi şekliyle O’ndan öğrenebilir.

Yine İslam, Müslümanların her konuda bâtıla karşı mesafeli olmayı, etkisi altına girmemeyi ilkesel bir ölçü olarak koyar.

Bir Mü’min beslenme hususunda da hem içerik, hem de şekilsel açıdan, Rasülullah (s.a.v.) gibi benzersiz bir örnek varken, İslam dışı örnekleri tercih edemez.

Batıl(ı) düşünce, insana özellikle de çocuklara ölçüsüzce yemeyi telkin ediyor. Bu sayede hem inancından uzaklaştırıyor, hem de sıhhatinden ediyor. Müteakiben de bozulan metabolizmayı tedavi için sayısız araç ve ilaç… Canlıların ölçülü ve sağlıklı beslenmesi, endüstrinin amaçlarıyla uyuşmuyor. Varlığı ifsat için önce ürünlerdeki lezzeti ve hazzı artırıyor, sonra da farklı araçlarla bilincimize saldırıyor.

Mutfağın inançla kopmaz bir ilişkisi varsa (ki var), o inancın mensuplarının kendi mutfağından ya da dininin sınırlarını çizdiği mutfaktan, ortaya koyduğu şekil, şart ve ölçülerde yararlanabilir.

Modern zamanlarda bu hususta az sayıda kafa yoranlardan biri de, Prof İbrahim Canan hocadır.‘Kâmil manada Müslüman kalmak için, İslam’ın mutfağından yemek şart’ olduğunu belirten merhum hoca, tezini şöyle sürdürüyor: “Gayr-i Müslim mutfaktan beslenerek Müslüman kalmak zordur veya kendi kendimizi aldatmaktır!”

Malum, İslam, en küçük uygulamada bile ‘ehli kitap’ olarak tanımladığı dinlerin mensuplarına dahi benzemeyi reddeder. Başka bir ifadeyle bir Müslüman, Gayr-ı Müslim mutfaktan beslenmeyi kabul etmez. İslam mutfağında sarhoş ediciler, domuz, leş, yırtıcı hayvanlar ile yenilmesine izin verilenlerin şartlarına uygun yetiştirilip kesilmeleri hâli hariç, diğer hayvan etlerinin ile böcek ve haşerat gibi haramlar ve de şüpheli yiyecek ile içeceklere yer yoktur.

Bunlar İslam’ın helâl dairesinde kalan kesinler. Bunun yanı sıra şüpheliler ve tayyib şartını taşımayan fesada uğramış ürünler vardır. Bu yüzden her Müslüman, Kur’an-ı Kerim’in bu husustaki hükümlerini ve Hz Peygamber (s.a.v.)’in sünnetini en ince ayrıntısıyla bilmekle mükelleftir.

O (s.a.v.)’in sünnetinde, helâl, haram ve tayyiblerin yanı sıra; yeme içme adabı, miktarı gibi her türlü ölçüye de yer verilir. Yani İslam, kendi mutfağını inşa eder, mensuplarını da yalnızca ve yalnızca bu mutfaktan, koyduğu sınırlar çerçevesinde beslenmelerini ister. Bu mutfağın en önemli unsuru; kişinin ve toplumun beden, ruh, akıl ve inanç sıhhatini sağlamaktır.

Dünyayı bir imtihan alanı olarak yaratan ve niteleyen Allah (c.c.), kullarının bu dünyadaki her türlü davranışından hesaba çekeceğini belirtir. Hiç kuşku yok ki, insanlar yaptıkları ve yapmadıklarından hesaba çekilecekleri gibi, yedikleri ve yemediklerinden de hesaba çekilecekler. Yani helâli varken harama tenezzül etmekten de, helâli aramamaktan da, helâlde olsa ölçüsüz tüketmekten yani israftan da hesaba çekileceklerdir. Aynı zamanda bedenin hakkını vermemekten de…

İslam’ın mutfağa verdiği önem, hem ‘Mâide/sofra’ isimli özel surede, hem de Nisa, En’am, Bakara, Lokman ve Kehf gibi pek çok surede de gerektiği kadar işlenir. İslam herkes için hayatın, sıhhatin, aklın, neslin, dinin ve servetin korunmasını da şart koşar. Allah (c.c.), insana bedenini, dinini ve kâinatı ‘emanet’ olarak vermiş ve bunları korumasını emretmiştir. Bize düşen emanete sahip çıkmak! Bu ancak Rasülullah (s.a.v.)’in yapığı gibi davranarak sağlanabilir.

Bir Müslüman hatta bütün insanlar için, Hz Peygamber örneğinde olduğu üzere, yemek öncesi ve sonrasında el ve ağzını temizlemesi sıhhi bir şart. Başta besmele, sonra ise o nimetleri Yaratan’a şükür kaçınılamaz bir vecibe. Ama bunlar yeterli değil. Kişi “az”, “öz” ve “akıllı” beslenmek zorunda.

‘Az’ olmalı; çünkü çok yemek sağlık değil; hastalık, kötü ve kalitesiz bir hayata yol açar! ‘Öz’ olmalı, çünkü nitelik yerine niceliğe önem verilmesi, yani seçmeden önüne geleni tüketmek, elem verici sağlıksız bir hayata yol açar. ‘Akıllı’ olmalı, çünküakıllı ve mükerrem bir varlık olan insan, kendi bedeninin korunmasına gayret eder ve bunun gereğini yerine getirir.

Az olmalı; sık sık değil 2 öğün, tıka basa değil midenin 3’te biri kadar, zevk için değil zaruret kadar beslenmek demektir.

Öz olmalı; haramlar ve şüphelilerden tümüyle uzak durmak, ‘tayyib’ olanlardan yiyip içmek, GDO ve Hibrit’le fıtratı bozulan tohumları reddetmek, fıtratlarının dışına çıkarılıp, zulüm ve işkenceye maruz bırakılarak beslenen hayvanların etlerinden yememek, tarım kimyasalları kullanılan, katkı maddeleri eklenmiş ve radyasyon verilmiş ürünlerden sakınmak demektir.

Akıllı demek; pişirme yöntemine, gıdaların vücut ısısına yakınlıklarına, hararet yapıcılık ve serinleticilik dengesine, yiyip içme süre ve sırasına, bedenin ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığına riayet etmek demektir.

Hz Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: “Senin iştah duyduğun her şeyi yemen israftandır. Âdemoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Âdemoğluna belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. Ancak ille de -mideyi dolduracaksa- bari onu üçe ayırsın: Üçte birini suya,

üçte birini yemeğe, üçte birini de nefesine.”

İbn-i Ömer (r.a.) Efendimiz (s.a.v.)’in huzurunda yaşanan bir hadiseyi şöyle nakleder: “Bir zat Rasülullah’ın (s.a.v.) yanında öğürmüştü, ona: ‘Öğürtünü bizden uzak tut. Zira dünyada insanların en çok doymuş olanları, Kıyamet günü en çok aç kalacak olanlardır’ buyurdular.”

Lokman (a.s.), nasihatlerinin birinde “Miden dolu iken sakın yeme! Zira tokken yiyeceğin şeyi köpeğe atman, senin için onu yemekten daha hayırlıdır!” derken, İbn-i Sina ise şu ölçüyü getiriyor: “Tıp ilmini iki satırda topluyorum: Yediğin vakit az ye! Yedikten sonra dört beş saat hiçbir şey yeme. Çünkü şifa, hazımdadır. Yani kolayca hazmedeceğin miktarı ye.

Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hâl, yemek üstüne yemek yemektir.”

Netice itibariyle, beslenmede en temel ölçü, Hz Peygamber’in ölçüsüdür ve buna riayet eden şüpheli ve haramlardan sakınmakla kalmaz, aynı zamanda bu dünyada da sıhhi bir hayat sürer.

 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Önceki yazıyı okuyun:
Şeyh Hasan Efendi

Şeyh Hasan Efendi (d.?/?-ö.1105/1694) 17. yüzyıl âlim, şeyh ve şairlerinden Şeyh Hasan Efendi, Kastamonulu olup Yassıköylü Osman Efendi’nin oğludur. Eğitim için İstanbul’a gitmiş ve kürsü şeyhi...

Kapat