Ana Sayfa / Yazarlar / ‘Bir numara’ ve ‘Üst akıl’a dair / Mustafa H. KURT

‘Bir numara’ ve ‘Üst akıl’a dair / Mustafa H. KURT

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

ÇOK ÖNEMLİ ve gizli bir gündemle toplanan liderler, o gün mutlaka bir çözüme ulaşmak istiyorlardı. Zira ortak ‘düşmanlarına’ karşı belirleyecekleri bu son hareket planıyla ‘mesele’ kökünden halledilmeliydi artık!.

Ne var ki, bu reisler uygulamak istedikleri planın tehlikeli bir plan olduğunun da farkındaydılar. Çünkü hayatına kastettikleri Muhammed-ül Emîn aleyhissalatü vesselam, Hâşimoğullarının bir üyesiydi ve aralarından hiç kimse bu sülaleyle bir düşmanlıkları olsun istemiyordu.

Ancak girişecekleri suikastın şeklini ve (daha da önemlisi) bunun sorumluluğundan kurtulabilmenin yollarını kararlaştırmak üzere -modern zamanlar ifadesiyle- bir ‘beyin fırtınası’ gerçekleştiren o reisler, getirilen hiçbir tekliften hoşnut kalamıyor ve ileri sürülen o çözüm önerilerininde kendileri için tehlike oluşturabilecek yönleri hemen fark edebilmekteydiler.

İşte tam da umutların tükenmeye yüz tuttuğu bir anda, Ebu Cehil’in önerisi, Necidli bir ihtiyarın da büyük teşvik ve akıl hocalığıyla ortak hareket planı olarak kabul edilecekti.. Çünkü önerilen bu plan oldukça pratik ve de şeytanî bir ‘zekîlikteydi’ gerçekten de: Her kabileden seçilecek bir savaşçıyla özel bir suikast timi oluşturulacak ve de cinayetin sorumluluğu tek bir kabilede kalmamış olacaktı böylece!.

Evet, plan şeytanî bir zekilikteydi; zira o yaşlı adam insan kılığına bürünmüş olan şeytanın ta kendisiydi! (1)

. .

İşte bu ibretli kıssanın da bizlere işaret ettiği üzere, insanlık tarihinin önemli kırılma anlarında “şeytanın bizzat devreye girmiş olması” hiç de yadsınamayacak bir gerçekliktir kanımca.

Dahası, şeytanın bunu ehl-i hayra vesvese ve şüphe vermekten çok, şerde etkili olabilecek yetkili ve yetenekli kimselere ‘parlak hainliklikler’ telkin etmek suretiyle uygulamaya koyduğunu düşünmekteyim.

Nitekim şeytanın (başta Peygamberler aleyhimüsselam olmak üzere) insanlığı hayra sevk edecek pek çok zatın maddî-manevî başarısızlığını amaçlaması ve bu uğurda ‘dâhiyane’ çalışması, inananlar için hiç de sürpriz değildir zaten. (Hem şeytanın, insanlığın o iftihar kaynaklarının “küllî hayırda” nasıl etkili olabildiklerini bilmemesi de imkansızdır zaten.)

Örneğin, iblisin Hz.Adem’in (a.s) cennetteki imtihanında aldığı rolü ve Hz. İsa’ya (a.s) çölde vesvese vermeye çalışması gibi Peygamber kıssalarında yer alan müdahale teşebbüslerinden tutun da; A.Geylanî, C.Bağdadî, İ.Gazalî gibi pek çok zatın hayat hikayelerindeki kimi kritik noktalarda yine sahneye çıkması da, bu “küllî hayrı engelleme” sırrındandır en çok da. O melun ve yardımcılarının tıpkı “hayırdaki küllî neticelere” vesile olabilecek kimselere engel olmaya çalışmaları gibi, “şerdeki küllî neticelerle” insanlığa zarar verecek kuklalar bulma arayışında olmaları da, yine şu sırrın farkına varmış olmalarından kaynaklanmaktadır yani: İnsanları küllî şerre ve kitleleri zehirleyecek ‘geniş yollara’ sevk edebilecek yetenekleri keşfedip, onlara bu yolda elden gelen her türlü desteği ve taktiği vermek!. İşte, iblis ve askerlerinin insanlığa vurduğu/vurmakta olduğu en önemli darbelerden birisi de bu metotla gerçekleşmektedir tam olarak!.

Öyle ya, tahribin kolaylığından da destek bulan bu şer güçlerin; (hırs, zevk, şöhret, benlik, dünyalık gibi zafiyetlere fıtraten zaten meyilli olan) insan ırkı arasından kendilerine yardımcılar bulmakta hiç zorlanmamaları, bu şeytanî taktiğin etkisinde gayet önemli bir paya sahip olmalıdır mutlaka.

Yoksa dehşetli ve küllî bir etkiye sahip nice ‘ince’ fikrin, (hevasına meyilli olsa da)  sadece insan ırkından çıktığına inanmak çok zor olacak.

Neden mi?

Mesela tarihin iktisat veya ırk odaklı yorumlarına bir bakın isterseniz; ya da Evrim’in ‘kırk dereden su getirmedeki’ azimli çabasına… Aynı şekilde Heraklitos’a, Aristo’ya, Mazdek’e ya da Freud’a, Nietsche’ye, Engels’e…

Yahut Kapitalizm’e, Materyalizm’e, Deizm’e, Ateizm’e ya da insanı tanrılaştıran Antropomorfizm’e ve bilmem daha ne menem izmlere…

Dehriyyunlara, Haşhaşîlere, Ferisîlere, Paulus’a ve saireye ya da…

Olmadı, İslam’ı ‘çekip-çevirip, modernleştirmeye’, ya da kavmiyetçilik ve dünyevîlik gibi unsurlarla ‘sentezleyerek’ sunmaya kalkışanlara… Veya insanlığın önüne seçenek olarak, her defasında ve illa da “İslam’ın gayrı olan” düzenleri sunmayı yaşama nedenleri sayan ‘mütekebbirlere’…

Bakalım bunlara bir.

Zekâlarıyla orantısız kitlesel-küllî etkileri yönüyle şeytanın hesabına çalıştıkları ve başlangıçtaki ilhamlarını kısmen veya tamamen ondan aldıkları, ya da fikir babalarının o melunca desteklendiği aşikâr değil midir yeterince?

Özellikle de son asırlardaki kimi zehirli düşünceleriyle veya hazcılıktaki ‘icatları’ ve kitlelere verdikleri yönlendirmeleriyle, “nev-i beşerin ve belki cinnîlerin de netice-i efkârları olan medeniyet-i hâzıra”(2) tanımlamasını haklı çıkarmıyorlar mı acaba?

Hem bu tanımlamasının devamında yine aynı medeniyet-i hâzıra için:“Kur’ân’a karşı muâraza vaziyetini almıştır” derken Bediüzzaman, haksız mıdır sizce?..

İşte bu gibi sebeplerden dolayı, şeytanın ve askerleri olan “ervâh-ı hâbisenin” insanlar arasındaki oyuncaklarına/temsilcilerine şer yolunda fikir ve telkinler vererek “direkt müdahil” olmamalarını düşünemiyorum hiç.

Zalimlerin, maneviyat karşıtı düşünürlerin veya sureten tarik-i haktan gözüken münafıkların o şer iklimlerdeki yolculukları esnasında şeytanın bazen direkt bir şekilde yönlendirici pozisyonuna geçtiğine siz de emin olabilirsiniz yani…

Diğer türlü, insanların canına okuyan böyle bir “medeniyet-i hâzıra”, sadece insanların ‘becerisiyle’ tesis edilmiş olabilir miydi hiç?.

Eğer öyle olmasaydı, ait oldukları zekalarla uyuşamayacak bir ustalıkla tasarlanmış nice fitne-fücür fikrin ve en ince detaylarıyla nice ‘hareket planının’ memleketin manevî, sosyal ve siyasal gündeminde ara ara faaliyete geçirildiğine de şahit olamazdık galiba.

İşte şimdi biraz da bu yüzden, öylesi fikirlerin, düzenlerin ve planların şeytanî kökenlerini hep göz önünde bulundurmamız gerekmekte. Zira nefis bunlara kanacak olduğunda, ona bu yolun devamında kimlerin oyuncağı durumuna düşeceğini de hatırlatmış oluruz belki bu sayede!..

Evet yaşanmış, yaşanmakta olan ve üzerindeki şeytanî izleri kolayca ele veren o vakıaları düşününce, ‘gel de şöyle deme!’ diyorum bazen kendi kendime: “Derin komitelerin, gizli-fasık hiyerarşik yapılanmaların ve vicdandan yoksun topyekûn düzenlerin tepesindeki o ‘bir numara’ ya da ‘üst akıl’, aslında o Necidli ihtiyarın da ta kendisidir!” diye…

Demem o ki, bu yolda şerrin ‘mütekebbirlerine’ dışarıdan-işin uzmanlarından her an pek mühim direktifler ve kopyalar veriliyor, haberimiz olsun!.

Ama şükürler olsun ki, Ferman-ı İlâhi’de: “Akıbet, muttakînin olacaktır” buyurulmakta!.. (3)

_____________________

  1. Taberi Tefsiri (Enfal S., 8/30).
  2. Sözler, Envâr Neşr., İst,1996, s.407.
  3. Kasas S., 28/83.

Yazar : Mustafa H. KURT

Mustafa H. Kurt: 1974 yılında Gaziantep'te doğdu. Cumhuriyet Lisesi (1992) ve Gaziantep Üniversitesi Tarih bölümünden mezun oldu (2000). Türkiye’de ve Almanya’da eğitimcilik yanında farklı iş kollarında çalıştı. Yazarımız, kastamonur.com yanında hâlihazırda çeşitli dergi ve haber sitelerinde yazıyor.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Zındık, zındıklık hakkında

ZINDIK (الزنديق) Âlemin kadîm olduğunu ileri süren, Allah’ı yahut Allah’ın birliğini ve âhireti inkâr ettiği halde …

Kapat