Mustafa Cengiz Ağabey

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mustafa Cengiz Ağabey vefat etti.

Mustafa Cengiz Ağabey 15 Nisan 2021 tarihinde gece saat 24.15’te evinde vefat etti. Mustafa Ağabey 2 kere kalça kırığı ameliyatı olmuştu, tedavi görüyordu. Yarın Çay Kabristanına defnedilecek. Allah rahmet etsin

Mustafa Cengiz kimdir? 

Mustafa Cengiz Anlatıyor:

Afyon’un Çay ilçesinde 1929 yılında doğdum. İstanbul Yapı Sanat Okulu mezunuyum, inşaat teknikeriyim. 

BEDİÜZZAMAN’I İLK DEFA 1944’DE KAMYONDA GÖRDÜM

Üstad Bediüzzaman’ı ilk defa 1944 yılında Emirdağ’ına geldiği sırada gördüm. Şöyle oldu: Çay Orta Camide Kur’an dersi alıyorduk biz. Caminin imamı Hafız Ali Zayıf hocaydı. O bir gün, “Bediüzzaman kitap yazdığı için hapsediyorlarmış” dedi. İlk defa böyle duydum Üstad’ı. O zamanlar Kur’an Kerim okutmak yasaktı, camide hoca bize kaçak olarak okutuyordu. 

1944’ün yaz aylarıydı. Camide Kur’an dersini aldık, sabah saat 10 gibi dışarı çıktık. Bir arkadaşım vardı, o gitti, ben daha camideyim. Sonra o koşa koşa geri geldi, dedi ki: “Kalfa, Bediüzzaman Hazretleri belediyenin önünde bir kamyonda, ben gördüm, gel sen de gör” dedi. Kur’an-ı Kerimler koltuğumuzun altında gittik biz. Ama hizmetten haberimiz yok daha. Kamyonun kapısı açıktı, şoför mahallinde oturuyordu Bediüzzaman. Biz baktık ama cesaret edip yanına gidemedik. Şoför kamyonu Belediye’nin önüne park etmiş, pazara gitmişti herhalde, o gün Çay’ın pazarıydı. İlk defa böyle gördüm Üstad’ı. 

Sonradan öğrendik ki, Çaylı üç ortağın  -bunlardan birisi ablamın kocası, eniştemiz Ali Kızıloğlu idi-bir kamyonu vardı. Eskiden Emirdağ Isparta yolu ve Ankara yolu Çay’dan geçerdi. O kamyonla Afyon’a götürüyorlarmış Üstad’ı. Ali eniştem: “Emirdağ’ından telefon ediyorlar, Bediüzzaman’ı alıyorduk, Emirdağ’ından Afyon’a veya Isparta’ya götürüyor, tekrar Emirdağ’ına geri getiriyorduk” demişti. İşte o gün de böyle olmuş yine. 

ÜSTAD’I ZİYARET ETMEYE KARAR VERDİM

Memur oldum. 1952’de Bayındırlıkta fen işleri memuru olarak Ağrı iline tayin olundum. Ağrı’ya gittim,  yirmi sene orada kaldım. Bayındırlık o tarihlerde Milli Eğitim Bakanlığına bağlıydı, sonradan ayrıldı. Risale-i Nur’u, Ağrı’da dayım vesilesiyle tanıdım ben. Dayım Faik Özdemir de Ankara Yapı Sanat mezunuydu, o da fen işleri memuru olarak Ağrı’ya atandı, beraber gittik. Faik dayım hizmeti biliyordu, Sungur ağabeylerle görüşüyormuş. 

1955 yılında yedek subay olarak askerliğim İstanbul’a çıktı. Ağrı’dan İstanbul’a geçmek için önce Ankara’ya geldim. Abdullah Yeğin ağabey de Urfa’dan gelmişti, üç gün kadar beraber kaldık. Cebeci’de dersane vardı, ders yapılıyordu, oraya derse gidiyorduk. Mustafa Sungur, Atıf Ural, Mustafa Türkmenoğlu ağabeyler oradaydı. Bir gün Hulusi ağabey de geldi, çok güzel ders yapıyordu. Hatta Sungur ağabey ısrar etti, “Biraz daha devam et” dedi. Sungur ağabey, Hulusi ağabeye “Üstad’a gitmeyecek misiniz ağabey?” dedi. “Çağrılmadık” dedi Hulusi Ağabey. Ankara’dan İstanbul’a geçtim, acemilik bitince, dağıtım Aşkale’ye oldu.

Süleymaniye Kirazlı Mescid 46 numaralı dersanede Ahmed Aytimur, Mehmed Emin Birinci, Hakkı Yavuztürk kalıyordu, Cumartesi Pazar günleri oraya gidiyordum. Yılbaşı oldu, tatil verildi bize. Ahmed Aytimur ağabeye: “Ağabey ben Üstad’a ziyarete gideceğim, bana adres verir misin?” dedim. “Üstad Barla’da kış gününde bulamazsın, gitme” dedi. “Ağabey ben oradan memlekete geçeceğim, gideyim, bulamazsam döner giderim” dedim. Adres vermeyince dedi ki: “Zübeyir ağabeyi görürsen selamlarımızı söyle, elimizden geldiği kadar hizmetleri yapıyoruz de” dedi. 

(…)

CEYLAN AĞABEY ARAPÇA MESNEVÎ-İ OKUYOR, ÜSTAD DÜZELTİYORDU

Üstad’ın odasına girdik. Üstad hazretleri karyolanın üzerindeydi, yorganı üzerine almıştı. Karyolanın önünde Ceylan ve Bayram ağabeyler oturuyordu.  Zübeyir ağabey işaret etti, ben de Bayram ağabeyin yanına, Zübeyir Ağabey de benim yanıma oturdu. Dördümüz Üstad’ın karşısındayız. Ceylan Ağabey Arapça Mesnevî-i Nûriye’den okuyordu, uzunca devam etti, 45 dakika kadar okudu. Ceylan Ağabey Arapçadan okurken, bazı telaffuzlarda güçlük çekiyordu, Üstad tashih ediyor, tekrar okuyordu. 

BEDİÜZZAMAN AĞRI VE DOĞUBAYAZIT’I ÇOK SORDU

Ders bittikten sonra Üstad, hoş geldin kardeşim dedi. Sonra “Subhanallah, kardeşim ben seni ruhuma çok yakın hissediyorum” dedi. Daha evvel Çay’da gördüğümü söyledim. Aradan on sene geçmişti. Üstad onu hatırladı, ama üstünde durmadı. Ben Hüsrev ağabeyi de ziyaret ettim dedim. Gözlerine bakıyordum, Zübeyir ağabey bakmamam için uyardı. Sonra Ceylan ve Bayram ağabeyler çıktılar, Zübeyir Ağabey kaldı. 

Üstad’a Ağrı’da memuriyet yaptığımı söyledim. Bana Doğubayazıt’ı açtı. Orada üç ay tahsili var ya Üstad’ın, hocası Muhammed Celâlî hazretlerinin oğulları vardı; Molla Sıddık, Molla Nizameddin Üstad döndü, döndü bana onları sordu. Sonra Ağrı’da Ahmet Alpaslan vardı, menfilerden Burdur’da Üstad gibi sürgün olanlardan, onu sordu. Teker teker cemaati sordu. Bu şekilde epeyce devam etti bu konuşmalarımız. Üstad bana dedi ki: “Ben seni birkaç gün misafir etmek isterim fakat tarassut var, sen git, nereye gideceksin?” dedi. Ben: “Buradan memlekete (Çay) uğrayacağım, oradan İstanbul’a döneceğim Üstad’ım” dedim. 

TEVAFUKLU KUR’AN’IN 29 CÜZ’Ü SAATÇİ ŞÜKRÜ’DE BİR CÜZ’Ü AYTİMUR’DA 

Üstad’ın huzurundan çıkmadan Zübeyir Ağabey dedi ki: “Eskişehir’de Saatçi Şükrü var, Tevafuklu Kur’an’ın 29 cüz’ü onun yanında, bir cüz’ü de Ahmed Aytimur’un yanında. Onları sana versin, Ahmed’e ver, matbaada bastırsın.” Üstad’ın yanından ayrıldım. Zübeyir Ağabey Üstad’a çay demlemiş, bana da ikram etti. Eskişehir adresini aldım, Bayram ağabeyle beraber çıktık. Bayram Ağabey istasyona kadar geldi. Yolda giderken acayip bir gül kokusu vardı, insanın ruhunda, kalbinde inşirah yapıyor. Üstad’ımız Bediüzzaman’a ziyaretimiz bu şekilde kısmet oldu. 

Eskişehir’de saatçi Şükrü ağabeyi buldum. Dedi: “Akşam zaten ders yapacağız, sen de gece gideceksin, cüzleri orada vereyim, götür” dedi. Akşam ders oldu, üç astsubay bir de bir kardeş vardı, dört kişi ders yaptık. Kur’an cüzlerine baktık. Orada o astsubaylar işi değiştirdiler; “Bu hafta içinde uçakların bakımı için İtalya’ya gideceğiz, İtalya’da matbaacılık daha gelişmiş, bunun klişelerini İtalya’da yaptırırız, daha güzel olur. Mermi paketleri var, onların aralarına yerleştiririz, kimse anlamaz; sen git, biz sabahleyin Üstad hazretlerine haber veririz ” dediler. Ben geldim İstanbul’a Ahmed Aytimur ağabeyi buldum. Ahmed Ağabey gönderdi. Fakat olmadı bu baskı işi.

Hatıraların tamamı için Ağabeyler Anlatıyor – 8’e müracaat ediniz. 

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Gençlikten Yaşlılığa

GENÇLİKTEN YAŞLILIĞA    “Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler, otlayan hayvanlar olmasaydı, belâlar sel gibi …

Kapat