ALAMESCİD KÖYÜNDEN İBRAHİM EDHEM…
46 sene önce bugün, 2 Şubat 1971 tarihinde Afyon/Sandıklı’da vefat eden, Risale-i Nur hizmet kervanının az bilinen gizli kahramanlarından, İbrahim Edhem Talas hoca efendiyi rahmet dualarımızı göndererek anıyoruz…
Emirdağ Lâhikası’nda “Sandıklı Alamescid Köyü Hocası İbrahim Edhem” şeklinde Hz. Üstad’ın sena ile dört yerde ismini ve hizmetlerini zikrettiği bu Nur Hâdimini hep merak ediyordum… İstanbul’dan İsmail Yazıcı ağabeyimiz de: “Ömer kardeş, bu zat fazla bilinmiyor, araştırmanı tavsiye ederim” deyince…
Sonunda karar verip, Afyon/Sandıklı yollarına düştük… Temmuz 2010…
NOT: Hatıralar Ağabeyler Anlatıyor-5 kitabımızdan derlenmiş olup; tamamı değil, bazı bölümleridir… (Ömer Özcan)
GÖZLERİMİZİ KAMAŞTIRAN EFSANEVÎ KAHRAMAN
Hiç mübalâğa etmeden hemen belirtmeliyim ki; Sandıklı ve köylerinde yaptığımız araştırmaların her aşamasında, her adım atışımızda gözlerimizi kamaştıran efsanevî bir şahsiyetle karşılaştık… Hz. Üstad’ın “Himmetiyle tek başına bir millet’ tarifini tam anlamak isteyenler, bu kahraman Hoca Efendiye aid hatıraları dikkatle okumalıdırlar… İyi ki gitmiş ve gezmiştik Sandıklı ve köylerini…
Bir bölge halkını tek başına ayağa kaldıran bu efsane Hoca Efendi, ölümünden kırk sene sonra bile, Sandıklı köylerinde “İbrahim Edhem Hazretleri” diye anılmakta ve hasretle yâd edilmektedir. O kadar ki; adı geçtiğinde insanlar oturuş şekillerini bile saygı ile şöyle bir değiştirmektedirler. Köylülerle yaptığım ilgili sohbetler okununca bunun mübalâğa olmadığı görülecektir.
1948 Afyon hapishanesinde Bediüzzaman hazretleriyle beraber hapis de yatan Hoca Efendinin Nur Postacılığı dâhil, Risale-i Nur’dan yazı, neşir, irşad ve tebliğ konusunda ders vermediği Sandıklı köylüsü yok gibi…
İbrahim Edhem Talas ile ilgili araştırmalarımızın ana kaynağı; bizleri Sandıklı ve köylerini karış karış gezdiren, uzun yıllar hoca efendinin yanında ve hizmetinde bulunmuş olan talebesi emekli imam Hasan Hüseyin Erol ile Sandıklı köylüleridir…
Hasan Hüseyin Erol Anlatıyor
1943 senesinde Sandıklı’nın Koçgazi köyünde doğmuşum. Emekli imamım, hafızım, şimdi Sandıklı’da ikamet ediyorum. Üstad Bediüzzaman hazretlerini 1957 senesinde arabasıyla Sandıklı’dan geçerken görüyordum.
İbrahim Edhem Talas Hocaefendi benim hocamdır. Her şeyi; Kur’an’ı, Risale-i Nur’u, hizmeti ondan öğrendim ben. Çocukluğumdan itibaren vefatına kadar kendisini çok iyi tanırım. Vefat ettiğinde vasiyetine binaen cenazesini ben yıkadım, namazını ben kıldırdım… Bıraktığı vasiyet mektubunu cenazesinin başında ben okudum cemaate…
KÖYLERDEKİ GENÇLERE İSLAMİYET’İ, KUR’AN’I, RİSALE-İ NUR’U O ÖĞRETMİŞTİR
İbrahim Edhem Talas hoca efendinin aslı Makedonya Üsküp’tür. Babası muhacir olarak gelmiş… 93 (1877) Osmanlı-Rus Harbinde Balıkesir’in Balya ilçesinin bir köyüne yerleşiyor. Oradan evlenmiş, sonra ayrılmışlar, bir kızı olduğunu biliyoruz… Sonra bu taraflara gelmiş… Burada hiç kimsesi yoktu… Her sene kızına gidip-gelirdi… Babası Mevlevî tarikatı mensubu imiş… Kendisi bir şekilde Hz. Üstad’la tanışıyor…
İbrahim Edhem Hocaefendi Sandıklı’nın Alamescid, Kızılca, Macıl, Koçgazi, Celiloğlu, Damlan, Menteş köylerinde imamlık yapmıştı. Çivril’in köylerinde de yapmış. Daha önce Uşak köylerinde de imamlık yapmış. Ancak en çok Sandıklı köylerinde yapmıştı. 1950’den önce civar köylere, ilçe ve şehirlere gidip Bediüzzaman’ın Risale-i Nur postacılığını yapmış, heybesinde taşıdığı eserleri muhtaçlara ulaştırmıştır.
Kur’an’ı, Osmanlıca yazıyı, Risale-i Nur’u her şeyi İbrahim Edhem hoca efendiden öğrendim ben. Sadece ben değil, umumen bu bölgedeki bütün köylerdeki çocuklara, gençlere İslamiyet’i, Kur’an’ı, Risale-i Nur’u yazmayı ve okumayı o öğretmiştir. Burada mahalli dille ‘Dalaz Hoca’ diye soyadıyla bilinir daha çok.
1948 Afyon hapishanesinde Üstad’la beraber bulunmuşlar. Tarihçe-i Hayat’taki fotoğrafta da Üstad’la beraber görülüyor.
BEDİÜZZAMAN’IN NUR POSTASIYDI
Talas Hoca Sandıklı ve köylerinde Risale-i Nur hizmetlerini başlatan ilk nur şakirdidir. Hem yazan hem de postacılığını yapan, çok büyük hizmeti olan, çok büyük fedakârlıklar yapan, çok sevilen birisiydi. Isparta’yla, Bediüzzaman’la devamlı irtibatı vardı, değişik insanları Üstad’a götürüp tanıştıran biriydi.
1950’den önce uzun müddet, O, risalelerin şiddetle yasak olduğu dönemlerde eserlere postacılık yaparmış. Nasıl götürürdün hocam dediğimde, “Torbalarda, heybelerde götürüyordum” demişti bana.
BİR KEDİ DÜŞTÜ ÖNÜME, BENİ BİR KAPININ ÖNÜNE KADAR GÖTÜRDÜ
Kedileri çok severdi. Genç zamanlarında uzun müddet kedilere bakmıştı. Bilhassa hasta ve zayıf olanlara…
Bir keresinde Balıkesir’e risale götürüyor orada bir inayetle karşılaşıyor. Bunu bana şöyle anlatmıştı:
“Balıkesir’de trenden inince gecenin saat üç’ü olmuştu. Hava çok soğuktu. Bir bekçi, bir de tren memuru vardı. İkisi de resmî adamlar. Onlara gideceğim evi sorsam, o adamın Risale-i Nur talebesi olduğunu bildikleri için, getirdiğim kitaplar da biz de yakalanacağız. O mahalleye gittim fakat evi bilemedim. Baktım bir kedi düştü önüme, beni bir kapının önüne kadar götürdü. Bunda bir hikmet var deyip, bu bahaneyle bu ev sahibine sorayım dedim ve kapıyı çaldım. Kapıyı açan adama sorunca, ‘İşte burası, aradığın ev burası, aradığınız adam da benim’ dedi.” Hizmet-i Kur’an’iyenin inayet altında olduğunu anlatmak için bunu bize böyle devamlı anlatırdı rahmetli.
İBRAHİM EDHEM KARDEŞİM, SEN KÖYLERE GİT, ÇOCUKLARA KUR’AN DERSLERİ VER
Posta hizmetlerine 1950’den sonra ihtiyaç kalmayınca Üstad Bediüzzaman Hazretleri, hoca efendiye: “İbrahim Edhem kardeşim, sen köylere git, ehl-i imanın çocuklarına Kur’an dersleri ver, onların ve ailelerinin imanlarını kurtar!” diyerek onu Sandıklı civarındaki hizmetler için vazifelendirmiş.
TALEBELERİNİ CUMA GÜNLERİ CİVAR KÖYLERE HUTBE OKUMAYA GÖNDERİRDİ
İbrahim Edhem hoca efendi köylülere hem imamlık yaptı, hem Kur’an öğretti, hem de Risale-i Nur dersleri verdi. Risale-i Nur’u yazdı ve yazdırdı, postacılığını yaptı. Yazıyı çok hızlı, şimşek gibi yazardı. Biz bir satırı yazıncaya kadar o bir pusulayı bitirirdi, çok seri yazısı vardı, çok hızlı yazardı. Risale-i Nur’u yazmayı o öğretti bize. Gençlere çok pratik bir şekilde Elif-Ba öğretir… Kur’an’ı, yazıyı üç-dört ay içersinde öğretir ve talebelerini Cuma günleri civar köylere hutbe okumaya gönderirdi. Kendisi hutbeyi yazar gönderirdi. Böyle bir insandı…
EĞİTİM USULÜ ACAYİPTİ, MESELA BİR ÖRNEK VEREYİM:
Bir de onun eğitim usulü çok acayipti. Yediden yetmişe herkesi camide toplardı. İlmihali ve namaz surelerini mealleriyle öğretir, Risale-i Nur’dan ders verirdi. Peygamberimizi, sahabeyi anlatırdı.
Camiye gelmeyenleri sorar kim kaldı diye, haydi onlara gidelim der onları da alıştırırdı. Sohbet arasında namaz kılmayan adama “Utanmıyor musun sen, geçen camiye gelmiş, caminin kibritlerini çalmışsın?” der. Köylü, “Valla hocam ben bayramdan beri camiye hiç gelmedim” diye cevap verdi mi, tamam… Kendi ağzıyla söylettiriyor önce, sonra gönlünü alıp onu da götürüyordu camiye. Namaza camiye gelmeyenleri asla dışlamaz severdi, samimi olurdu onlarla. İkna eder namaza başlatırdı onları.
KÖYDEKİ ÇOCUKLARA ANA VE BABALARINDAN DAHA ŞEFKATLİ VE CÖMERTTİ
Maddî ve manevî bütün varlığını hizmet ve eğitime harcıyordu. Ben iyi biliyorum, bir yıllık ücretinden sadece üzerine bir kat elbise yaptırır, diğer gelirini ise hep hizmete harcardı.
Çoluk çocuğu yoktu, fakat köydeki çocuklara karşı ana ve babalarından daha şefkatli ve cömertti. Şehre pazara gittiğinde, köy çocuklarına şekersiz, lokumsuz dönmezdi.
Yetiştirdiği talebeleri hep bir yerlere geldi. Ben yüzlerce hoca gördüm, ama onun kadar Kur’an-İslâm davasına gönül vermiş bir insan görmedim. Ondaki hâl çok başkaydı. Sanki sadece “İslâm’a hizmet” için yaşayan birisiydi. Melekvârî bir hâli vardı. Nefsini tam ıslah etmişti. Bu köyden Üstad’ın elini öpen birisine Üstad üç defa, “İbrahim Edhem kahramandır” diye taltif etmişti. Bunu herkes bilir…
ÇOK DA CESURDU
Ufak-tefek yapılıydı, fakat fevkalade cesur bir insandı. Ezanın yasak olduğu zamanlarda, 1940’lı yıllarda o Arapça ezan okurdu. Bir gün Sandıklı’nın Hüdai Kaplıcaları’ndaki camide ezanın yasak olduğu dönemde aleni olarak ezan okuyor. O sırada orada bulunan Mal Müdürü, “Susturun şu gerici yobazı” diye bağırınca, “Hoşt k. Hoşt” diye karşılık veriyor. O kadar cesur bir insandı.
YOL KALDIRIMINI, ÇİÇEKÇİLİĞİ, PARK YAPMAYI, AĞAÇLANDIRMAYI ÖĞRETİYORDU
İbrahim Edhem hoca efendi imamlık yaptığı köylerde sadece manevi hizmetler yapmıyor, maddî olarak da hizmet veriyordu. Gittiği köylerde ilk defa yol kaldırımını, çiçekçiliği, park yapmayı öğretiyordu köylülere. Camileri yağlı boya ile boyuyor, çevreyi yeşillendirip, ağaçlandırıp düzenliyordu. İnsanları boş durdurmaz devamlı hareketli tutardı.
Mesela Alamescid Köyü, ovada kurulmuş bir köydür. Onun için kışın yağmur ve kar yağınca her taraf çamur deryası olurdu. Hoca efendi bu köye imam olduktan sonra, büyük bir gayret ve çalışmanın neticesinde o köyü çamurdan kurtardı. Bütün bu hizmetlerine karşı, hiçbir karşılık beklemezdi.
HER ŞEYİN KARŞILIĞINI VEREREK PARASIYLA ALIRDI
Bugünkü şartlarla düşünüyorum da, onlar çok yokluk içindeydiler. Tatmin edici bir ücret falan da yok… Mübarek zatı herkes çok severdi, istese her gün, üç vakit onu yemeğe götürürlerdi, fakat o gitmezdi. Yalnız bizim köyde iken bize gelirdi.
Yanında bulunduğum zamanlar gördüm; ekmeğini kendisi yapar, hamurunu yoğurur, yemeğini kendisi yapar, biz sadece bulaşık yıkardık. Hâlbuki köyde kime dese onun yemeğini, ekmeğini yapar yollarlardı. Çok ihlâslı bir hocaydı. Sahabe hayatı yaşayan Üstad’ı Bediüzzaman’ın yaşayış şeklini taklit etmeye çalışan bir hâli vardı. Her şeyin karşılığını vererek parasıyla alırdı.
Bizim gibi hocalar, onun gibi o sıkıntıları, o meşakkatleri katiyen katlanmamız mümkün değildir.
Cömertliği de fevkalade idi. Biz bu adamda bitmez para var galiba diye düşünürdük. Sandıklı’ya Pazar günleri gelirdi, pazartesi Sandıklı’nın pazar yapıldığı gündü. Sandıklı’da akşamdan ders yapardı. O zaman dersane, otel filan yok, Badilerin Han diye bir handa yapardı dersleri. Dersten sonra, “Hacı, herkese benden birer kahve yap parası benden” derdi. İbrahim Edhem Hoca Efendi herkes tarafından sevilen ve saygı duyulan birisiydi.
KADINLAR ÇAMAŞIR YIKARKEN AYAKLARINI GÖRÜNCE…
Kızılcaköy diye yakında bir köy vardır, orada da imamlık yapmıştı. O zamanlar köyler perişandı malum; camilerin tuvaleti yok, odası yok…
Dalaz hoca oraya ilk varıyor, evvela kendini çok sevdiriyor. Köylü de aman bu hocayı kaçırmayalım diye her şeye çok dikkat ediyor, ne derse “he” diyorlar…
Hoca efendi bir gün bakıyor, kadınlar -bol suyu akan bir çeşme vardı orada- çamaşır yıkıyorlar. Tabi kadınlar çamaşır yıkarken paçalarını biraz kıvırmışlar, onları görmüş. “Eyvah öldüm ben” deyip hemen geri dönmüş. “Ben artık durmam burada” demiş köylülere. “Aman hocam, yapma hocam” diye yalvarmış köylü. “Ben durmam giderim buradan, öldüm ben, mahvoldum ben” dermiş mütemadiyen. “Ne oldu hocam?” demişler. “Ben o kadınların ayaklarını gördüm” demiş. “Aman hocam…” “Orayı kapatırsanız, çamaşırhane yaparsanız, camiye tuvalet yaparsanız, bir de ders odası yaparsanız kalırım” demiş. “Tamam, hocam yapalım…” demişler anlaşmışlar ve istediklerini yapmışlar.
Sandıklı Hüdai Kaplıcalarında bir yaz kalmıştı, beraberdik. Ben orada imamdım. Benim evim vardı… O, caminin odasında kalırdı. Hoca efendi kadın olan evde kalmak istemezdi, böyle bir özelliği vardı. Çok dua etti bana ve çocuklarıma. Biz o ne derse evet derdik.
TAKVA VE KERAMET SAHİBİDİYDİ
Sandıklı’nın ilk nur talebelerinden rahmetli Şekerci Rifat Akşit ağabeye Üstad Hazretleri, İbrahim Edhem için, “Yedilerden birisidir, bunu kendisini bilmiyor” demiş. Bunu Üstad’tan bizzat böyle duymuş.
Rahmetli fevkalade takva sahibiydi aynı zamanda. Namaza çok düşkündü. “Evladım, üç basamak merdivene çıkmak bana zor geliyor, fakat sabaha kadar namaz kılsam beni yormuyor” derdi.
Yine Kızılcaköy’de Ramazan ayı, yaz günüymüş. İkindi namazından sonra bizim burada mukabele okunur. Mukabeleyi okumuşlar, caminin avlusundaki ağaçların altına oturmuşlar. Köylüler: “Hoca Efendi şimdi şehir helvası olsa da akşama orucumuzu onunla açsak?” demişler. O zamanlar tatlı falan yok tabi. Bu, hadi Allahaısmarladık deyip yürümüş, iki saat içinde helvayla dönmüş. Hâlbuki Sandıklı’ya yayan gidiş üç saat, üç saat da dönüş. Yolda görenler de olmuş. Böyle halleri vardı rahmetlinin…
Merhum İbrahim Edhem Talas Hoca Efendinin vefatından yedi ay önce daktilo ile yazdırdığı ve tabutunun başında okunmasını istediği ibret ve derslerle dolu vasiyeti şöyle başlıyor:
“Esselamü aleyküm aziz din yolunda kardeşlerim. Bakın benden ibret alınız, ben de sizin gibi yaşayan bir insan idim…”
- “Ne Hürriyeti, Ne Hürriyeti!” - 16 Şubat 2024
- “Bediüzzaman’a İlk Ziyaretimi Yeis İçinde Yaptım” - 22 Ekim 2023
- O Fakir Nurcuların Kalpleri Öylesine Zenginleşmiş ki… - 21 Ağustos 2023
- Bediüzzaman Said Nursi’nin bir prensibini bozan aşure - 28 Temmuz 2023
- Kastamonu İnebolulu Son Şahitlerden Said Nur Çelebi - 13 Haziran 2023
- 27 Mayıs Sonrası Erzuurum’da “Tuhfetür Reddiye” Davası - 27 Mayıs 2023
- Hasan Basri SARIÇAM Ağabey - 25 Ocak 2023
- Hüseyin BÜLBÜL: Çamdağı’nda Üstad’la 12 Gün Kaldım (Video – Hatıra) - 30 Ekim 2022
- İnebolulu Gülcü Hüseyin Ağabeyin Hatıralarından (Video) - 4 Haziran 2022
- Bediüzzaman Hapisteyken Camide Göründü mü? Av. Hüsameddin AKMUMCU Anlatıyor (Video) - 15 Nisan 2022