Ana Sayfa / Yazarlar / Bu Oyunu Bozalım

Bu Oyunu Bozalım

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bu Oyunu Bozalım

Üzülerek ifade etmeliyim ki reklam sektörü son derece doyumsuz;
Doyumsuz olduğu için ve doyumsuzluğu kadar sorumsuz;
Sorumsuzluğu kadar da sorunlu sektörlerden biridir..
Elbette sektörde faaliyet gösteren çok değerli firmalar vardır ama reklamcılığın mantığı, sistemi, oturduğu zemin, düşünce sistemi sorunludur, çürüktür.
Bizim dini, milli, ahlaki değerlerimizle uyuşmaz, çelişir ve hatta çatışır..

Söz konusu para kazanmak, müşteri kazanmak, pazardan, pastadan daha fazla pay kapmak olduğu için hiç bir dini, milli, ahlaki, insani değerin önemsenmediği, her şeyin mübah sayıldığı bir sektördür..

En kutsal değerleri bile istismar etmekten çekinmeyen, istismar edemediği kutsallara savaş açan, yok sayan, yok etme azminde olan bir sektördür..

Reklam sektörü için vahşi kapitalizmin, sekülarizmin, sömürgeciliğin vs keşif kolu, öncü birliği, en sadık hizmetkârı, en etkili silahı hatta kitle imha silahı dense yeridir.

Uzaydaki kara delikler gibidir. Herşeyleri yutmaya hazırdır.. Ve kendisi gibi doyumsuz muhterislerin çok sevdikleri, beslendikleri ve besledikleri sektörlerden biridir.

Dünyada ve ülkemizde para kazanmak ve kazandırmak uğruna nelerin reklamının yapıldığını, bu reklamlarda kimlerin, nelerin, hangi değerlerin nasıl kullanıldığını bilseniz şaşarsınız.
Gerçi artık hiç birimiz hiç bir şeye şaşamıyoruz..

Ölümcül derecede zararlı ve bu gün bazılarının üretimi, bazılarının satışı, bazılarının kullanımı yahut reklamı yasaklanan yahut kısıtlanan onlarca şeyin onlarca yıl reklamları yapıldı, o reklamlara servetler harcandı..
Ve o reklamlar sayesinde milyarlarca dolar/lira servetler kazanıldı.
Hem de insanların sağlıklarının, huzurlarının, umutlarının, güven duygularının, emeklerinin, servetlerinin, milli/manevi, ahlakî degerlerinin sömürülmesi, yok edilmesi pahasına..

1950’li yıllardan 60’lı yolların ortalarına kadar Amerika’da afişler, broşürler, radyo ve gazete reklamlarıyla insanların atom bombası denemelerini izlemeye davet edildiğini duymuş muydunuz?
Evet ne yazık ki böylesi felaketler için bile reklamlar yapıldı, bu felaket tabloları insanlara canlı canlı izlettirildi, insanlar kendi paralarıyla, kendi ayaklarıyla ölüme gittiler, davet edildiler hem de yüzlerce kez..

Reklamı en çok ve en güzel şekilde yapılan pek çok ürünün, markanın, sektörün zararları bilindiği halde reklamları yapıldı..
Bir kısmının zararlı oldukları zaman içersinde ortaya çıktı, çıkmaya devam ediyor..
İçki, sigara gibi maddeler zararları oldukları bilindiği halde yakın zamanlara kadar reklam edildiler.
Bu gün reklamı en çok yapılan pek çok gıda ürününün, paket gıdaların, gazlı içeceklerin, temizlik kimyasallarının, kozmetik ürünlerinin de reklamlarının yasaklanması yahut sonırlandırılması sözkonusudur..
Zira bu ürünlerin zararlarına dair çok ciddi veriler, bilgiler, raporlar paylaşılıyor..

Reklam sektörünün bir şeyin zararlı yahut faydalı, günah ya da sevap, zehirli yahut şifalı olduğuyla ilgilendiğini varsaymak gülünç olur.
Yüzde yüz zararlı olduğunu bilse bile kanun zoruyla yasaklanmadığı sürece biz işimizi yapıyoruz diyerek o ürünün reklamını yapmaktan geri duracağını varsaymak komik ötesi bir algı yanılması olabilir..

Reklam sektörünü elinde tutanların sadece para için iş yaptıklarını varsaymak da doğru değildir..
Sektör çoğu zaman ürün reklamından çok bizim dinimize, imanımıza, irfanınıza, milli kimliğimize uymayan hatta taban tabana zıt, ayıp, haram, günah şeylerin reklamlarını propagandasını, misyonerliğini de yapmaktadır..
İsrafın, lüks hayatın, konforizmin, doyumsuzluğun, tüketim çılgınlığının, moda ve marka bağımlılığının reklamlarla tetiklenip beslendiğini inkar etmek de pek mümkün görünmemektedir?
Hokus pokus dercesine birden bire oluveren gerçek üstü olaylar, mucizevi sahnelerle çocukların zihin ve hayal dünyasının alt üst edilip gerçeklikle bağ kuramayışlarının, duygusal, zihinsel sorunlar yaşamalarının temelinde reklamlar olmadığını, reklam sektörü tarafından tetiklenmediğini kim iddia edebilir?

Film ve dizilere yerleştirilen reklamları da göz önüne alarak çocukluğumuzdan bu yana en çok maruz kaldığımız reklamları hayalimizde canlandırdığımızda;
✓ Piyango dahil kumarın her türlüsünün..
✓ Banker ve bankalar dahil faizin..
✓ Keyf, mutluluk – acı, keder, hüzün duyguları ambajına sarılarak sigara, alkol ve keyf verici maddelerin..
✓ Alakalı alakasız her reklamda kız-erkek, kadın-erkek yakınlaşmalarıyla, kadınların en mahrem, en özel uzuvları gösterilerek zinanın reklam edildiğini, masum ve meşru gösterilmeye çalışıldığını göremiyor olamayız sanıyorum.

Alakalı alakasız her ürün reklamında açık, hatta yarıdan fazla çıplak kadınların, cinsellik, şehvet içeren ifadelerin kullanılması; reklam sektörünün tüm insanlığın ortak değerlerinden olan edep, haya, utanma, arlanma, iffet, namus gibi değerlerini aşındırmaya, cinselliği yani zinayı sıradanlaştırmaya, meşrulaştırmaya, milletlerin kadim dini, milli, ahlaki değerlerini tümden yok etmeye çalıştığını düşündürüyor elbette..
Kadın ürünleri pazarlıyoruz gerekçesiyle kadında ve erkekte utanma, haya, mahremiyet gibi pek çok kutsal duvarların, kırmızı çizgilerin ağır bombardıman altına alınması ihtimali asla gözden kaçırılmaması gereken tehditlerden değil midir?
Reklam sektörü kozmetik ve giyim ürünlerini pazarlamak için mi çıplak kadınlar kullanmaktadır, çıplak kadınları ve çıplaklığı reklam edebilmek için mi kozmetik ve iç giyim sektörünü kullanmaktadır?
Sektörün bu soruya verilecek net ve dürüst bir cevabı var mıdır?

Türkçe konuşmaktan başka Türk kimliğiyle uzaktan yakından alakası olmayan davranış kalıplarının reklam ve tekrar edilmesi de reklam sektörünün, reklam filmlerinin sebep olduğu tehlikelerden bir baskasıdır.
Yani;
Genci, yaşlısı, orta yaşlısı, kadını, işçisi, memuru, az okumuşu yahut çok eğitimlisiyle Müslüman Türk insanının asla yapmayacağı şeyleri yapıyor, söylemeyecegi şeyleri söylüyor, düşünmeyeceği şeyleri düşünüyor gibi gösterilmesi reklam sektörünün sosyal mühendislik hizmeti vermek için de ustaca kullanıldığının göstergelerinden bir başkasıdır bana göre..
Reklamlarda Türk aile yapısını, Türk insan yapısını temelden çökertmeye, erkeği ve kadını dönüştürmeye yönelik senaryolara, ifadelere, hal ve hareketlere yer verilmesinin başka türlü izahı yoktur..
Sürekli yemek yapan, bulaşık yıkayan, temizlik yapan, eşinden emir alan, eşinin fırçasına tahammül eden, eşinden çekinen, ezik, pasif, edilgen erkek;
Buna karşın erkeğine baskın, güya erkeğinden daha akıllı, daha güçlü, daha cesur, evi ve kocasını idare eden, yöneten kadın tiplemelerinin gösterime sokulması dikkat çekici değil midir?
Ve bunun arkasındaki asıl niyet kadına saygı değil, doğrudan feminizm propagandasıdır..

Reklam film ve metinlerine Feminizm’in, Darwinizm’in, evrim fikrinin, Freudizm’in, Kapitalizm’in, Liberalizm’in, Ateizm’in, Deizm’in, Materyalizm’in ilke ve felsefelerinden bir şeylerin yerleştirilip ürünlerle birlikte pazarlanması akla şöyle bir soru getirmiyor değil;
Reklam firmaları tasarladıkları reklam filmlerinde ürün sahiplerinden başka feminist, ateist, deist, materyalist, laik vs yapılardan ayrıca para ve destek mi alıyorlar?
Asıl işleri propaganda olan kişi, grup ve yapılar reklam sektörünü maske ve paravan olarak mı kullanmaktadırlar?

Yazıyı okuyan dostlarımız yayınlanan reklamlara eleştirel gözle, biraz dikkatle baksalar tehlike sinyali veren, tehdit içeren onlarca örnekler bulabilirler eminim..

Şimdilerde LGBT’cilik ve LGBT’ciler de reklam sektörünü kullanarak topluma sızma, alan açma, masum görünme çabalarına yani kendilerini ve ideolojilerini pazarlama faaliyetlerine başlamış görünüyorlar.

Sinek ve farelerin ısıracakları bölgeye önce uyuşturucu salgı zerkedip uyuşturduktan sonra işlerini görmeleri gibi pek çok zararlı inançlar, ideoljiler, sektörler, şahıslar, gruplar, örgütler devletlere, toplumlara, zihinlere, kalplere sızabilmek, yerleşebilmek için reklamların gülen yüzünü, renkli dünyasını son derece etkin bir şekilde kullanıyorlar..

İzleyici görüntünün uyuşturucu etkisinden kurtulduğunda olup biteni farkedebiliyor belki ama farkettiğinde zaten iş bitmiş oluyor..

Film, reklam, medya, sosyal medya, yayıncılık, sanat, spor vb sektörlere eleştirel gözle bakmayı beceremediğimiz için savunma mekanizmalarımız o alanlara karşı çalışmıyor..
Ve ne yazık ki savunamadımız yerlerden sürekli gol yiyoruz..

Hasılı kelam;
Benim algılayabildiğim, hissedebildigim, farkedebildigim kadarıyla reklam sektörü ülkemizde resmen, alenen, fiilen dinî, millî, insanî, ahlakî ve zaman zaman hukûki/yasal değerlerimizle savaşıyor..

Devletimiz, devlet başkanımız “biz Lgbt’ci değiliz” diyor her fırsatta..
Ama bu ülke sınırları içersinde sanat, spor, magazin, dizi, eğlence vb programlarında, reklam filmlerinde Lgbt reklamları yapılıyor..

Toplumun bunları göremiyor, anlayamıyor, tepki veremiyor oluşunu bir derece anlayışla karşılamak mümkündür.
Peki ya RTÜK?
Peki ya uzmanlar?
Peki ya hukukçular?
Onlar da bunları göremiyorlar mı?
Gördükleri halde tepki mi veremiyorlar?
Denetleme, ceza kesme, engelleme güçleri, yetkileri mi yok?

Hadi diyelim devlet yani yetkili kurumlar, amirler, memurlar görevlerini yapmıyorlar.
Hiç bir yetkili görevini yapmıyor olsa bile bu milletin bir ferdi olan herkese görev düşmüyor mu?
Yanlış, yanıltıcı veya bizim değerlerimizle çatışan reklamlardan sonra o ürünlere boykot uygulayarak reklam sektörüne ders vermek, terbiye etmek, had ve hudut bildirmek mkun ve gerekli..
Bu bizim elimizde..
Reklam sektörü dusunmese bile reklam verecek firmalar kırk kere düşünmek zorunda kalırlar..
Yoksa tüm varlığımız ve tüm değerlerimiz reklam sektörünün, reklam şirketlerinin elinde oyuncak olmaya devam edecek gibi görünüyor..
Son olarak reklam sektöründe çok ciddi bir tekelleşme, kartelleşme var gibi görünüyor.
Devletin ilk önce bu oyunu bozması gerek..

Oğuz CANDARLI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar
    Erdoğan Baydar

    Gönlünüze kaleminize sağlık. Uzun zamandır kardeşimiz Orhan Salcı kardeşimiz tarafından yazılarınızı takip ediyor ve takdir ediyorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Çağımızda Bir Ebubekir: ‘Kahraman Tahiri’

Çağımızda Bir Ebubekir: 'Kahraman Tahiri' بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ Ahirzaman Türkiye'sinde 2 Kahraman: Tahiri ve Sungur rh …

Kapat