28 Şubat 1979 senesinde vefat etmiş olan, Risale-i Nur’a ve Üstad’a unutulmaz hizmetler etmiş Burdurlu Hafız Mustafa Hilmi Kocayaka Ağabeyimizi rahmet dualarıyla anıyoruz.
Ömer Özcan Bey’in kaleminden, merhum Hafız Mustafa Kocayaka’yı tanımaya çalışalım:
1893’te Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlık Kocayaka Köyü’nde dünyaya geldi. 1927 yılında 34 yaşlarında iken Denizli’nin Çardak ilçesine yerleşti. Bir yıl sonra da Denizli merkeze taşındı. Sosyal yönü güçlü ve ticarete yatkındı. Müteahhitlik ve inşaat işleri yanında un ve ekmek fabrikası, tekstil ve çırçır fabrikası kurmuş ve işletmeciliğini yapmıştır. Bütün bunların yanında zahire ticareti ve krom madeni eksperi olarak da çalışmıştır. Denizli halkı tarafından Yakalı Hafız Mustafa lakabıyla bilinen Hafız Mustafa Hilmi Kocayaka 28 Şubat 1979 senesinde 86 yaşında iken vefat etmiştir. Kabri Denizli Asri Mezarlığında 34. ada’dadır. Allah şefaatlerine nail eylesin. Âmin…
Risale-i Nur’un hizmet kervanında Hafız Mustafalar çoktur. Fakat bir Hafız Mustafa var ki, Üstad Hazretleri tarafından, Emirdağ Lâhikası’nda, Denizli şehriyle birlikte çokça anılmaktadır.
Emirdağ Lâhikası’nda bulunan, “Denizli tüccarı aslı Burdurlu Hafız Mustafa’ya hitaptır” şeklinde başlayan mektubu okudukça her nur talebesi gibi ben de hep merak ederdim. Bediüzzaman’ın Hazretleri’nin fevkalade iltifatlarına ve tebriklerine mazhar olan bu zat kimdi? Aslı Burdur’lu, Denizli tüccarı olan bu zatın, Denizli Mahkemesi sırasında ne gibi hizmetleri olmuştu ki bu kadar çok iltifata mazhar olmuştu?
Risale-i Nur’un serbestiyetine yaptığı hizmeti
Hafız Mustafa’yı daha iyi tanıyabilmek için önce Emirdağ Lâhikası’nda geçen bir mektubu okuyalım. Bu mektupta Üstad Hazretleri Hafız Mustafa’nın yaptığı hizmetlerin kıymetini ve büyüklüğünü minnet ve dualarla anlatmaktadır.
Ve kendisini ziyarete gelen bu kahraman zatı binler safalarla karşılamaktadır. Mektup aynen şöyledir:
Denizli tüccarı aslı Burdur’lu
Hâfız Mustafa’ya hitaptır
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
وَ اِـنْـ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَــاتُهُ بِعَدَدِ حُرُوفَاتِ رَسَٓائِلِ النُّورِ
Aziz, sıddık kardeşim ve hizmet-i Kur’aniye’de muvaffakıyetli arkadaşım, Sen binler safâlarla geldin, beni ebedî minnettar ettin. Ve sadık arkadaşlarınla Risale-i Nur’un serbestiyetine hizmetiniz o derece büyük ve kıymetlidir, değil yalnız bizi ve Risale-i Nur’un şakirtlerini, belki bu memleketi, belki âlem-i İslâm’ı mânen minnettar ettiniz ki, ehl-i imanın imdadına yetişmeye Risale-i Nur’un yolunu serbestçe açtınız. Ben, bir seneden beri seni ve seninle beraber bu serbestiyetine çalışanları, merhum Hafız Ali ve Hüsrev gibi Risale-i Nur’un kahramanlarıyla beraber mânevî kazançlarıma, dualarıma şerik etmişim; hem devam edecek… Buraya kadar herbir dakika, yoldaki bir gün, Risale-i Nur’un hizmetinde bulunduğun gibi beni minnettar eyledin. Hâkim-i âdil namını alan malûm zatı ve lehimizde onunla beraber çalışanları, bu hakikî adalete hizmetleri için âhir ömrüme kadar unutmayacağım. Altı yedi aydır onları da aynen mânevî kazançlarıma şerik ediyorum. Bana teslim ettikleri Risale-i Nur’un bir kısmını, kardeşlerime cevap vereceğim, bütününü yazsınlar, onlara hediye edeceğim. Çünkü onlar, Risale-i Nur’un bundan sonraki hizmetine tam hissedardırlar. Bu meselede ben Denizli şehrini kendi karyeme arkadaş edip bütün emvâtını ve ehl-i imanın hayatta olanlarını hem kendim, hem Risale-i Nur’un talebeleri, mânevî kazançlarımıza hissedar etmeye karar verdik. Denizli Hapishanesini de, bir imtihan medresemiz telâkki ediyoruz. Ve bizimle alâkadar hem Denizli’de, hem hapiste umumuna ve hususan tam adaletini gördüğümüz mahkeme heyetine çok selâm ve dualar ederiz.” (Emirdağ Lâhikası 46)
Bediüzzaman Hazretleri yine aynı kitabında, başka bir mektupta; Risale-i Nur’un tamamına beraat veren ve Hafız Mustafa ile dost olan, daha sonra da Üstad’a dost olan, Hâkim-i Âdil Denizli Ağır Ceza Reisi Muğla’lı Ali Rıza Balaban ile Hafız Mustafa’ya ve diğer hizmeti geçenlere şöyle dua etmektedir:
“Evet hâkim-i âdil, Muharrem ve Feyzi ve Hafız Mustafa, bir-iki senede, yirmi sene kadar hizmet-i Nuriye’yi yaptılar; Nur’un şakirdlerini ebede kadar minnetdar eylediler. Cenab-ı Hak onlardan ve beraberlerinde Nur’a hizmet edenlerden ebeden razı olsun, âmîn!” (Em. Lâhikası 139)
Murat Emin Kocayaka Dedesini Anlatıyor
Dedemin en büyük hizmeti, 1943 Denizli Mahkemeleri dönemind, Üstad Bediüzzaman Hazretleri’ne sahip çıkması olmuştur. Ekonomik olarak güçlü olduğu için bürokratlarla arası iyiymiş. O dönemde Denizli’de herkesin tanıdığı, itimat ettiği, nüfuzlu bir şahsiyettir. Hâkimlerle de dostlukları varmış. Bu dürüstlüğü ve güveni kullanarak bu masum insanların suçsuzluğuna kefil olmuştur. Böylece Denizli Mahkemesi’nin aldığı beraat kararında önemli roller üstlenmiştir.
İbrahim Fakazlı’nın Denizli Hapsi’nden çıktıktan sonraki hatıralarından biri
Akşam treniydi, akşama yakın biz terene bindik. Hava kararmak üzereydi. O adamcağız hala elinde içi para dolu o bohça mendille, istasyonda; bir o tarafa, bir bu tarafa geziniyordu. Belki de parayı veremedim diye, üzüntü ile ağlıyordu…
Yani bunu nakil olarak anlatmıyorum ben. Canlı olarak gördüm. Adam veriyor, bir deste para. Sen istersen “arkadaşım var” deyip, iki üç deste alabilirsin. Şimdi bu parayı kim almaz? Hapisten çıkılmış, ihtiyaç var. Paranın o kadar lüzumlu olduğu bir anda, o parayı neden kimse almadı? Demek ki, o fakir nurcuların kalpleri öylesine zenginleşmiş ki, paraya tenezzül etmiyorlardı. Bu işin içinde para olmasa ben bunu konuşmazdım. Bunlar yaşandı.
Ben o mendille para dağıtmak için uğraşan zatı sordum sonradan. Meğer Denizli’nin tüccarlarından Hafız Mustafa imiş. Allah razı olsun kendisinden.
Muzaffer Arslan anlatıyor
Ben Yakalı Mustafa Ağabeyi hiç tanımıyordum. Fırıncılık yapıyormuş, sora sora buldum. Bakınız Üstad onu hiç unutmamıştı. Üstad dokuz ay Denizli hapsinde yattığı zaman, evinden hep yemek götürürmüş, çamaşırlarını yıkatırmış. Üstadın tahliyesi için hâkimlerle özel görüşmüş, çok gayretler sarfetmiş o zaman. Bu hizmetleri için Üstad onu unutmamıştı.
Misafiri oldum, çok sevindi. Orada bir hatıra anlattı bana:
‘Ben Hicaz’a giderken, Üstadı ziyaret ettim. Bana bir takım Osmanlıca Külliyat verip: ‘Hacı Mustafa, bunları Mekke-i Mükerreme’ye bırak, okunsun…’ dedi. Sınırdan geçerken valizleri açtılar, kitapları gördüler, ellemediler. Fakat bulunduğum yerin emniyetine haber vermişler. Dönüşte Emniyete çağrıldım. Emniyet müdürü: ‘Hacı! Allah kabul etsin. İyi güzel de, giderken bu Said-i Kürdi’nin eserlerini niye götürüyorsun. Bunların zararlı olduğunu bilmiyor musun?’ dedi. Ben de dedim ki; ‘Eğer bunlar size göre zararlı eserler ise, memleketin dışına götürerek memleketi bunlardan kurtardım. Yok, faydalı bir İslamî eserlerse, bir İslam memleketine götürdüm, okunsun. Artık bunları bırakın. Bu tür şeylerle bizi rahatsız etmeyin. Memlekette demokrasi var…’ deyince, serbest bıraktılar beni.’ “Yakalı Ağabey çok demokrat, kahraman, korkusuz bir insandı.”
Ağabeyler Anlatıyor-2 eserinden alınan kısa bir bölümdür.
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024