Ana Sayfa / Yazarlar / “Bütün Âlem-i İslâm Türkiye’ye bağlıdır..” / Ömer ÖZCAN
Hâfız Mehmed Gül

“Bütün Âlem-i İslâm Türkiye’ye bağlıdır..” / Ömer ÖZCAN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Savlı Hâfız Mehmedlerden biri de bundan 73 yıl önce, 1944 senesinde, çok sevdiği şehid hafız Ali’den 15 gün sonra vefat eden, merhum Mustafa Gül Ağabey’in de kardeşi olan Hafız Mehmed Gül’dür. Isparta’nın Sav Kasabasındandır.

1890 doğumlu olup 31 Mart 1944’de vefat etmiştir. Az bir kısmını bu yazıda paylaşacağımız, Ağabeyler Anlatıyor’daki hatıraları hazırlarken bize büyük yardımları olan, Hâfız Mehmed Gül’ün kızı tarafından torunu olan Abdülkadir Zeybek şu bilgileri vermiştir:

“Sav Köyünden Hâfız Mehmed Gül benim dedemdir. Annemin babasıdır. 1890 doğumlu olup kendisi Çanakkale Zaferinden gazidir. Cephede yerde sürünerek ilerlerken üzerine bir şarapnel isabet ediyor. Bacağında büyük bir yara açılıyor. Hastaneye kaldırıyorlar. Doktorlar bacağını kesip kesmeme müzakereleri yaparlarken; bir tanesi: “Bu askerin eti sıkı, bu yarayı kavuşturur” diyerek bacağın tedavisine bakıyorlar. Ve tedavi oluyor. Lâkin dedem topallayarak yürüyordu.”

Hâfız Mehmed Gül’ün rahmetli oğlu Tevfik Gül’den 1999’da yaptığımız kayıtlara göre ise: İlk defa 1938 de Fihrist Risalesini yazarak hizmete başlamıştır. Bu Risalenin aslını yetmiş senedir saklayan Tevfik Ağabey hâtıra olarak bize hediye etmiştir. Hâfız Mehmed Gül, bir zaman sonra münzevi bir hayata geçerek, evini dersane-i nuriye olarak kullanmış, matbaa gibi kalemiyle, Risalelerin yazılıp çoğaltılmasına hizmet etmiştir. Çok da talebe yetiştirmiştir. O devirde bütün bunlar kolay yapılmamış, kendisi ve ailesi defalarca takibata ve baskınlara maruz kalmıştır. 1944’te üzerine bir ağacın devrilmesiyle Sav’da şehid olmuştur. Hem de 17 Mart 1944 de Denizli Hapishanesinde vefat eden Hâfız Ali (r.h.) den tam on beş gün sonra.

HÂFIZ MEHMED’İN OĞLU TEVFİK GÜL ANLATIYOR

Üstad: Babanın makamını biliyor musun?

Rahmetli Tevfik Gül Ağabey, Hâfız Mehmed Gül’ün oğludur. Kendisini 1999 da Sav’da ziyaret ettiğimiz zaman çok hâtıralarını kaydetmiştik. Daha önce yayınladığımız için sadece babası ile alakalı kısmı buraya alıyoruz:

“Bir gün Sav’a bir mektup geldi. Amcam ‘Mustafa Gül’ mumlu kâğıda yazıp teksir makinesinde çoğalttıktan sonra Üstad’a göndermek istedi. Üstad Isparta’da, Hüsrev ağabeyin kaldığı evin üst katında kalıyor. Mevsim kış, çok soğuk var, her tarafta kar ve yollarda buz var. Komşu komşuya çıkamıyor. “Bunları Üstada kim götürecek?” dedi. ‘Ben götürürüm amca’ dedim ve bir kardeşle yola çıktık. Köye (Sav) gelen bir kamyon varmış, onunla gidelim dedik, kamyona bindik. Fakat hava o kadar soğuk ve buzlu ki, kamyon biraz gittikten sonra kaydı ve yolda kaldı. O gün Üstad’a gidemedik. Ertesi gün çorapları çizme gibi ayağımıza çektik, altımızda çarık, o zaman çizme yoktu. Ellerimizde eldiven, kafayı da sardık, yayan olarak Isparta’ya vardık.

Bizi Hüsrev Ağabey karşıladı, mektupları aldı, üst kata Üstadın yanına çıkmadan, biz: “Ağabey, malûm ya, buralara kadar gelmişken Üstadı bir ziyaret edelim” dedik. “Üstad hasta konuşamıyor” dedi. Biz de, “biz konuşturmayız sâdece elini öpsek yeter” dedik. “Peki söyleyeyim, eğer müsaade ederse ziyaret edersiniz” dedi ve yukarı çıktı. Başka kimse yok. Üstad “hasta olduğunu kimseyi kabül edemeyeceğini” söylüyordu. Biz alt kattan hafifçe duyuyorduk. Hüsrev ağabey gelenlerin Sav’lı olduğunu ve hizmet için geldiklerini söyleyince Üstad hemen kabül etti.

Üstadımız şahsı için gelenleri kabül etmiyordu. Yukarı kata çıktık. Hüsrev ağabey: “Üstadım, bunlar Sav kahramanları” diye bizi takdim etti. Üstad Hazretleri bizi ayakta karşıladı. “Mâşaallah-Bârekallah!!, Mâşaallah-Bârekallah!!, Mâşaallah-Bârekallah!!” diyerek bizlere iltifatlar etti. (Bu sözleri Tevfik ağabey güzel ve pürüzsüz sesiyle öyle heyecanlı ve tecvitli söylüyordu ki, bizleri de heyecanlandırıyordu. Ö.Özcan)

Üstad Şark – Kürdî şivesiyle konuşuyordu. Şu Risalelerdeki belâgat, yüksek edebiyat ve ifadeler, bu zatın mı? diye düşünülürdü. Üstadımızın vazife başında apayrı bir şahsiyeti vardı. Şark şivesiyle konuşmaya devam etti. “Hüsrev bunlar Savlidir?” Yanımdaki arkadaş, benim “Hâfız Mehmed”in oğlu olduğumu söyleyince Üstad: “Hangi Hâfız Mehmed’in oğli?” dedi. Ben “Savalı Hâfız Mehmed’in oğlu” deyince “Haa! Savali Hâfız Mehmed’in oğli?” Sonra bana “gel gel gözlerinden öpeyim seni” dedi, çekti gözlerimden öptü. Arkadaşımı da “gel gel senin de gözlerinden öpeyim” dedi.

Oturun bakalım deyip oturttu bizi. “Babanın makamını biliyor musun?” diye bana sordu. “Ben ne bileyim Üstadım” dedim. “Hacı Hâfız, baban Hâfız Muhammed, Savalı Hâfız Ahmed, onları ismen ecdadımla beraber duamın içine alıyorum” dedi. (Bu üçü burada vefat etmişti. Babam 1943 de Üstad Denizli Hapsinde iken vefat etmişti.) “Siz de onlar gibi olmalısınız, onlar az zamanda çok vazife yaptılar, o merâtibe yetiştiler, siz de onlar gibi olmalısınız” dedi. “Baban aktapların içindedir. Hâfız Ali ve Mehmed Zühtü ile beraber Aktap ve Kutuplarla bir çizgide geçiyorlar” diyerek gökyüzünde eliyle şöyle bir yay çizdi.

Sonra Üstad: “Kardeşlerim! Bütün Âlem-i İslâm Türkiye’ye bağlıdır; Türkiye Isparta’ya bağlıdır; Isparta SAV’a bağlıdır; Sav Risale-i Nur’a bağlıdır; Risale-i Nur Kur’an-ı Azîmüşşân’a bağlıdır; Kur’an-ı Azîmüşşan da Arş-ı Âlâya bağlıdır.” diyerek bin kalemle yazan Sav’a verdiği ehemmiyeti belirtti.

Allah rahmet eylesin. Amin!

Hatıralar, Ağabeyler Anlatıyor’dan kısa bir bölümdür.

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Sünnete Göre Kur’ân-ı Kerîm’i Öğrenip Öğretmenin ve Okumanın Faziletleri, Okuma ve Hatmetme Usûlü

Kur'ân-ı Kerîm'i Öğrenip Öğretmenin ve Okumanın Bazı Faziletleri Peygamberimiz Aleyhisselam, hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır "Sizin …

Kapat