(Salahaddin’in bir fıkrasıdır.)
Her zaman yeni doğan bir güneş gibi Risale-i Nur altun ziyalı hakikatlarını etrafa saçıyor. Mâşâallah, bârekâllah, sübhanallah, elhamdülillah.
Ey Risale-i Nur! Seni anlayarak dinleyen kimseler ve muannid dinsizler de sözlerini kabul ediyorlar.
Ey Risale-i Nur! Seni anlayarak okuyan şahıslar ve asrî gençler de terbiye-i Muhammedîye (a.s.m.) giriyorlar.
Ey Risale-i Nur! Seni anlayarak yazan ferdler ve münevverler yirmi senelik medrese tahsili elde ediyorlar.
Ey Risale-i Nur! müellifi bu eseri anlayarak neşredenler Hâfız-ı Hakikî’nin hafîziyetine sığınarak cemalullahı arz-ı ubudiyetle bekliyorlar.
Büyük bir ordu ile yaptığım savaşta az kaldı mağlub oluyordum. Tekrar kurtarıldım. Üç aya yakın Ankara’dayım. Her taraf gül ve gülistan olmuş. Binlerce rengârenk câzibedar gonca ve çiçekler güzel rayihalar saçıyor. Arılar arzu ettiği çiçeklere konmuşlar, bal alıyorlar ve beni de teşvik ediyorlar.
Nefsime baktım, iştiyakla koşuyor. İhtar ettim: Dur! Bunlar bâki değil, dikkat et! Nasılki terakki eden, yaşayan ve eğlenen Avrupa’da medeniyet mahvoluyor. Güzeller çirkinleşiyor, gençler ihtiyarlaşıyor, sağlamlar sakat oluyor, bankerler milyonerler iflas ediyor. Aklını başına topla, günler geçiyor, ömrün gidiyor. Saçların aklaştı. Mezara yaklaştın. Haram-helâl bil, terbiye-i Muhammediyeye gir. İhlâsla Risale-i Nur’a sarıl, çalış. Rabıta-i mevti kazan!” dedim. Ders tam aldı. Gül-gülistanlık birer mayın tarlası, cazibedar çiçekler birer mıknatıslı, güzel rayihalar muhtelif zehirli gazlar olduğunu hissettim. Efendimin işaretiyle فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ لا إِلَهَ إِلا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
dedim. Bu defa Ankara meydan muharebesini kazandım.
Demek anlaşılıyor ki, her şahıs Risale-i Nur’a çalışması derecesine göre Cenab-ı Hak tarafından muhafaza edilecektir. Her Esmâ-i Hüsnâya mazhar olanlar, mazhariyetleri dairesinde istediklerini meratib-i beşeriyenin en yüksek mevkiine geçiyorlar, dilediğini maddî ve manevî in’am ve ihsana müstağrak ederler. Fakat Risale-i Nur âhiret meyvelerini dünyada yedirmiyor, mecbur kalmayınca.
Selahaddin Çelebi
***
(Hâfız Emin’in bir fıkrasıdır.)
Üstadım! Şurasını da arzedeyim: Gönenli Mehmed Efendi, seksen yaşında İstanbul’un meşhur ediblerinden ve âlimlerinden Ahmed Şirvanî’ye “Bediüzzaman’ı nasıl bilirsin?” dedi. Dedi ki:
“Hazret-i Yusuf’la Zeliha’ya iftira olunca, Zeliha Yusuf’u sakladı. İftira eden ve kendini tahtie eden kadınları davet etti. Ondan sonra Hazret-i Yusuf’u meydana çıkardı ve onlara sordu. Onlar da şu cevabı verdiler.” dedi. “إِنْ هَٰذَا إِلَّا مَلَكٌ كَرِيمٌ (Sadakallahü-l azîm.) İşte bu cevabdan başka bir şey diyemem.”
Risale-i Nur şâkirdlerinden
Hâfız Emin
Gayr-ı Münteşir
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024