Ana Sayfa / Yazarlar / Cami Kürsüsünden Cemiyete, Ümmete

Cami Kürsüsünden Cemiyete, Ümmete

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İstiklal Marşı ‘nın iki muhatabı vardır, biri bayrak biri insanlarımız. Bayrağa hitab ederek henüz kazanılmamış savaş öncesi ona onun akabinde millete ümit ve cesaret telkin eder. Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, tarihin hiçbir devrinde düşmandan korkmamış bir millete bayrağa hitab ederek telkin eder.

Her fikir adamı, edip, yazar, sanatçı  topluma hayat görüşüne zevklerine uygun mekanlardan hitap eder, bu uzun bir bahistir, meyhaneden dahi hitap eder, kulüplerden hitab eder, kahvelerden hitap eder, Yahya Kemal İstanbul’un müntehib mekanlarından hitab eder, İstanbul onun hem kemal-i hahişle bağlı olduğu bir belde, hem de millete hitap kürsüsüdür. İstanbul’un tarihi ve dini mekanları onun kürsüsüdür, Süleymaniye’den hitab eder, bir tepeden hitap eder.

Ama Akif bir milletin en önemil mekanı  olan camiden  hitab eder milletimize çünkü bizim milli ve ananevi  hitap kürsümüz bu mekandır.Türk şiirinde cami yoktur desek yerinde olur, Akif bu gafleti bir nevi azaltmış iki büyük ibadet mekanından, tevhidi ilahinin haykırış mekanından Fatih ve Süleymaniye’den hitab eder, Yahya Kemal ile Süleymaniye’den hitapda birleşir biri Süleymaniye kürsüsüde, diğeri ise Süleymaniyede Bayram Sabahı’dır şiirlerin adı. Akif bir din sosyologudur, ama hayatı boyu itilip kakılmış, ondan sonra da hep bir iki şiire münhasır kalmıştır onu anmak. O hiçbir tarih kitabının yazamadığı kahramanlarımızın portresini iki şiirde çizer Çanakkale Şehitleri ve İstiklâl Marşı. 

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın, gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın

Bu imajı kim hayal edebilir, ne kadar muhit ve apokaliptik. Onu Kalvino ile kıyaslamam ama Calvino Gülün Adı romanında bir dini mekandan koca bir kitap çıkarmıştır, büyük bir kitaptır, sanki İslamı anlatır. Hugo yine kiliseden bir papazın dili ile ideal bir din adamı modeli çizer, Akif se yıkılışlak döneminin ruh halini ve trajedisini anlatır iki büyük şiirinde, Akif’in her eseri bir romandır özellikle bu son ikisi bir sinema olacak keyfiyettedir.

Süleymaniye Kürsüsünde Ocak Ağustos 1912 tarihleri arasında yayınlanmıştır. Gelen hürriyetin beklendiği gibi mümleketi kurtaramayacağı çünkü yanlış anlaşıldığı ve doğrusunu  anlamaya da aydınlar dahil olmak üzere  kimsenin niyeti olmadığı görülmüştür. Başta gazeteler, herkes birbirine sövüp, karalamakta particilik ve ırkçılık cereyanları milleti parçalamaktadır. Aydınlar dini, milli her şeyi bırakıp Avrupa’nın izinden gitmeyi istemekte, halk ise buna tepki olarak  faydalı da olsa bütün  yeniliklere karşı çıkmaktadır. Aydınlar dini yanlış anlayıp ortadan kaldırmaya çalışırken, halk da dinin aslını bırakıp  hurafelerle oyalanmaktadır. Edebiyat halkı iyiye  güzele sevkedeceğine bölünmeye ,eğlenceye ve fuhşa teşvik etmektedir.

Mehmet Akif hayatını İslamiyete adamış olan dostu (Sibiryalı Alim Seyyah) Abdürreşit İbrahim Efendi’nin ağzından, Süleymaniye Camiinde verilmiş bir  va’az şeklinde bütün bu yanlışlıkları  ve bu hal böyle devam ederse milletin başına gelecek felaketleri sayar. Önce bütün islam alemini dolaştığını söyleyerek Rusya, Türkistan, Hindistan’ı  sonra da Japonya’yı anlatan  buralardaki halkın iyi ve kötü hallerini  tasvir eden 1908 de Kanun-i Esasi’nin  ilan edildiğini duyunca sevinerek İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’u daha önce gelişinde gördüğünün aksine uyanmış ve çalışır bir halde bulmayı beklerken yukarıdaki fenalıklara bulaşmış görerek dehşete düşmüştür. Bütün bunları anlatan  ve tasvir eden vaiz sözlerini bu halin sebeblerini ve onlardan kurtulmak için tutulması gereken yolu gösterek bitirir.

Köprünün hali ile batıdaki benzerlerini  mizahi ve ironik bir üslubla anlatır, sonra Süleymaniye Camii’ni tasvir eder,

Sanki umman-ı bekanın ezeli bir mevcidir

Yükselirken göğe donmuş da kesilmiş inci

Dur da Mabuduna yükselmek için ilme basan 

Mabedin halini gör  işte serapa iman   

Yüce dağlar gibi afaka döşerken saye 

O bekadan daha cazib kesilen abideye 

Bir nazar-ı zevk-i bediini yeter tatmine 

Onu ila eden etmiş ebediyen ila 

Etse dünyaları tufan gii levs istila

Yine kürsi-i mehibinde  Süleymaniye 

Kalacak doğruluğun yerdeki tek yurdu diye 

Mehmet Akif bir sanat ve estetik nümunesi gösterir, Camiinin tarif ve tasvirini yapar.

Sonra kürsüdeki zatı anlatır, 

Kimdi kürsüdeki bir bilmediğim pir amma 

Hiç de bigane değil kalbe o cazip sima 

 Zat konuşur

Beni kürsüde görüp vazedecek sanmayınız

Ulemadan değilim  şeklime aldanmayınız

Dinin ahkamını zaten fukahanız söyler

Anlatırlar size bir müşkülünüz varsa eğer

İstanbul izlenimleri anlatır

Bir zamanlar yine İstanbul’a gelmiştim ben

Hale baktıkça fakat ümmetin atisinden

Pek derin yese düşüp  Rusya’ya geçtim  tekrar

Sığmıyor en büyük  endazeye  işler artık

Saltanat namına din namına bin maskaralık

Ne felaket ne rezaletti o devrin hali 

Başta bir kukla bütün milletin istikbali 

İki üç kuklacının keyfine mahkum olmuş

Bir siyaset ki dedikleri eminim karakuş

Nerde bir maskara sivrilse hayasızlara pir

Ümmetin haline baktımki, yürekler yarası 

Ne bir ekmek yedirir iş, ne de ekmek parası 

Kışla yok daire yok medrese yok mektep yok

Ne kılıç var ne kalem. Her ne sorarsan hep yok 

Sonra istanbul’a gelmiştir,

Bir de istanbul’a geldim ki bütün çarşı Pazar

Naradan çalkalanıyor öyle ya Hürriyet var

Galeyan geldi mi mantık savuşurmuş…Doğru 

Vardı aklından o gün her kimi gördümse zoru

Ne devairde hükümet ne ahalide bir iş

Ne sanayı ne maarif ne alış var ne veriş

Çamlıbel sanki şehir  zabıta yok rabıta yok

Aksa kan sel gibi bir dindirecek vasıta yok

Zevk-i hürriyeti onlar daha çok anlamalı 

Diye mekteplilerin mektebi tekmil kapalı 

İlmi tazyik ile talim  o da bir istibdad

Haydi öyleyse çocuklar ebediyyen azad

Nutka gelmiş ötedursun hocalar bir yandan 

Sahneden sahneye koşmakta bütün şakirdan 

Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan

Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan 

Siz bu davada iken yoksa iyazen billah

Ecnebiler olacak sahibi mülkün nagah 

Yok ki hiçbir işiten millet-i merhume sağır

Bir değil mahvedilen devlet-i islamiye 

Girmeden tefrika bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez

Müslüman yurdunu her yerde felaket vurdu

Bir bu toprak kalıyor dinimizin son yurdu

Bu da bir çiğnendi mi çiğnendi demek Şer-i Mübin

Hak sar eyleme ya Rab onu olsun…

                                                 Amin

Velhamdülillahi Rabbil alemin 

28 Ağustos 1912

 

Dördüncü Kitap Fatih Kürsüsünde 

Eser Haziran 1913 Temmuz 1914 tarihleri arasında S Müstakim’de yayınlanmıştır. İki arkadaş Fatih Yolunda ve Öaiz Kürsüde başlıklı iki bölümden meydana gelir.322 mısralık birinci bölüm Galata Kulesinde  vapurdan inen iki arkadaşın Fatih Camii’ne kadar olan yol boyunca konuşmalarıdır. Bu arada pek çok cemiyet  ve kültür meselesi, nükteli, akıcı ve cazip bir üslupla dile getirilmiştir. İkinci bölümde vaizin konuşması Akif’in Balkan Harbi günlerinde bu camiin kürsüsündeki konuşmasına benzer. Önce kainattaki ilahi nizam ele alınır, gökte ve yerde herşey çalışmaktadır. Küçük bir parçanın vazifesini  yapmaması kainatın alt üst olmasına sebeb olur. Netice

Beka yı hak tanıyan sayi vazife bilir

Çalış çalış ki beka say olursa hakkedilir

İnsanlar da aynı kanuna tabidir. İşte çalışan Garp yere göğe hükmediyor, işte tembel Şark miskinlik içinde sonunda leşini bir çukura atacaklar.” Ecdad da  böyle miydi?” diyerek mazideki büyüklükleri anan vaiz, milleti  bu hale getiren kötülükleri kader ve tevekkülün yanlış anlaşılmasına ve buna sebeb olan  cehalete bağlar. Tevekkül ve kaderin Hazreti Peygamber asm ve arkadaşları tarafından  nasıl anlaşıldığını misallerle gösterir.

Bütün bu hallerin sebebi cehalettir ve hemen ilkokullar açarak, onun giderilmesine başlanmalıdır. Bu bilgisizlik yüzünden birtakım cahiller, dinde ictihada kalkışmakta, ırkçılık taassubu yapılmakta müslümanlar birbirininin felaketinden habersiz ve hissiz yabancıların elinde esir yaşamaktadır.

Milleti hiçbir şeye aldırmayan avam, herşeyden ümid kesmiş bedbinler, Batı’nın rezillikleri peşinde olan züppe ve eğlenceden hoşlanan hiçbir şey düşünmeyen sefihler şeklinde sınıflandıran, vaiz eğlence düşkünlerine “Alın eğlenin” diye birkaç sahne gösterir.

Bunlar, üzerine Bulgar bayrağı çekilmiş Edirne kalesi Meriç’le Tunca’nın üstünde yüzen ceset kümeleri, aylarca kandan  kıpkızıl akan Arda nehri Gümülcine’de süngülerle karnı deşilen alnına haç çizilen müslümanlar ve sarıklarıyla asılmış din adamları “ Nesim-i safa gömülmüş  rical-i berhudar”dır.

Canlandırılan sahneler üzerinde sarhoşların tepindiği Kosova şeşihtiği, Vardar’da boğulan masumlar, kandan kızaran Selanik ovası, cesetler, cesetler, cesetlerle devam eder.Vaiz ağlayan cemaatle birlikte dua ederek vaazını bitirir. 

 Evelem yenzuru fimelekutussemavati vel ard

Araf suresi 185 ayetin başı ,”Onlar Allah’ın göklerdeki  ve yerdeki kudret ve hakimiyetini görmüyorlar mı ?”

Akif çalışmanın lüzumu ile ilgili uluhiyet ve astronomi karışımı bir uzun olayın felsefesini yapmıştır.Bu izah Safahat’da yer almıştır ama fikir tarihimizde gerektiği yeri almıştır denemez.

Konulsa rahle-i tedkike hangi bir mevcut

Olur tekasüfü bir say-ı daiminin meşhud

Ademle karşılaşan zıt vücud olur demeyin

Onun mukabil olan kutbu saydir, Say’in

Bu lücce lücce  tekasüf  bu say-i dehşetnak

Beliğ sayidir mumman-ı kudretin ezeli 

İrade hep ezeli sayidir bakılsa onun 

Kimin? O kudret-i mahzun o sırr-ı meknunun

Ne dinlenir ne de  atıl kalır velev bir an

Şuun-ı hilkati teksif edip yaratmaktan

Kamer çalışmadadır gökle yer çalışmadadır

Güneş çalışmada seyyareler çalışmadadır

Yabancı sanmayınız seyredip de ecramı 

Bir eski ailedir gökyüzünde aramı

Şu var ki merkez-i asumanda olsa bile 

Gelip  gelip bizi besler kemal-i minnetle 

Fakat bu aile hiç benzemez bizimkilere 

Bozuşmamış onun efradı belki bir kerre

Lisan-ı hal-i tabiat lisandır onlara da 

Bir ihtisas teatisidir dönen arada

Bir ihtisas ki  pek incedir …Fakat keskin 

Ne hasbihal-i semavi, nasıl beliğ-i Mübin 

Gelin şu aile efradının sevişmesini 

Küçük büyüklerin  ruhu kurret ül aynı 

Büyük küçükler için dayedir mürebbidir

Gider hayatını tanzim eder görür gözetir

Güneş ki ailenin mihriban reisi odur

Nücum-ı namütenahi bütün çalışmakta

Sükun tasavvuru kabil mi bud-ı mutlakta

Geçin nücumu …Sahabiyeler de hakkıyla 

Tekamül etmek için uğraşır döner didinir

Birer kabile birer kainat-ı vasidir

Bu kainat-ı semaviyenin ki bir takımı 

Demin ki aile şeklindedir kalan kısmı 

Henüz meşime-i hilkatte saklı efrada 

Hayat vermek için muttasıl çalışmakta

İnsana tariz

Bilirmisin ne kadar hiçimişsin en idrak

Bu ukdeler  edecek miydi böyle sineni çak

Ya sen ne aciz imişsin zavallı aklı beşer

Mücadeden çıkacak mıydı binetice heder?

Evet  avalimi şüphe yok ki bir kanun

İdare etmede …Lakin nedir meali onun

Nedir bu leyl –i serair açılmıyor Ya Rab? 

—İnsanın evren içindeki yerini tartışır

Unutma kendini hem bilmiş ol ki ey insan

Müebbeden kalacak hilkatin esası nihan

Semayı alması kabil mi bir avuç hakin

O sahalar yetişmez ziya-yı idrakin 

Gelip kenarına umman ı sermediyetimin 

Rüku eder ebediyyen kıyam eden idrak

Zeka sucuda varır vehm olur karin-i helak

Senin o sahada yoktur işin! O saha benim

Sonra milletin tenbelliğini meskenetini, hissizliğini, gayretsizliğini eleştirir.Mekabir-i islamı küfre çiğnetmesini, Deden ne türlü yaşamış  ..Adamsan öyle yaşa .Dilenci mevki-i milletlerde yerin , ne zevki var bana anlat bu ömr-i derbederin . Şimale doğru gidersin. Soğuk bir istikbal. Cenuba niyet edersin. Açık bir istiskal. Dilencilikle siyaset döner mi hey budala, siyasetin kanı servet, hayatı satvettir.

Bırak çalışmayı emr et oturduğun yerden, yorulma öyle ya Mevla ecir-i hassın iken, yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini, birer birer oku tekmil edince defterini, bütün o işleri Rabbim görür. Vazifesidir. Yükün hafifledi sen şimdi doğru kahveye gir. Çoluk çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak. Hüda vekil-i umurun değil mi ? Keyfine bak. Onun hazine-i inamı senin veznendir. Havale et ne kadar masrafın olursa ..Verir. Silahı kullanan Allah hududu bekleyen o, levazımın bitivermiş değil mi ? Ekleyen o ..

Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun

Onun hesabına birçok hurafe uydurdun

 Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya 

Zavallı dini çevirdin maskaraya 

 Ya sen nesin ? Mütevekkil yutulmaz artık bu 

Biraz da saygı gerektir.. ne saygısızlık bu 

Hüdayı kendine kul yaptı kendi oldu Huda

Utanmadan da tevekkül diyor  bu cürete ..Ha?

Tevekkül öyle tahakküm demek mi Yezdan’a 

Kimin hesabına inmiş düşünmüyor Kur’an 

Bütün evamire ilan-ı harb eden şu sefih 

Mükellefiyeti Allah’a eyliyor tevcih 

 Kader feraiz-i imana dahil Amenna 

Fakat yok onda senin sapmış olduğun mana

Kader şeraiti mevcut olup da meydanda 

Zuhura gelmesidir mümkinatın o yanda 

Niçin nasıl geliyormuş .. o büsbütün meçhul 

Biz ihtiyarımızın suretindeniz mesul 

 

Kader nedir sana düşmez o sırrı istiknah 

Senin vazifen itaat ne emrederse ilah 

O sokmak istediğin şekliyle kader 

Bütün evamiri Şeri olur bir anda heder

Bir beldede veba olduğunu duyunca Hz Ömer geri çekilelim der, ashabdan farklı sesler çıkar, sonunda Cenab-ı Ömer geri döner, Ebu Übeyde kaderden mi kaçıyorsun der, Hz Ömer bir kaderden bir kadere kaçıyoruz. Dağlık yola otlu yolu tercih etmek ikisi de kaderdir, ama biri hatar biri makuldur, Übeyde Hazretleri susar.

Tevekküle örnek verir. Zalamı şirki yarıp fışkırınca din-i mübin , Yayıldı sine-i Batha’ya  bir hayat-i nevin,  bu inkılabı henüz ruhu  duymadan Garb’ın , kuşattı satveti dünyayı bir avuç Arab’ın , dayandı bir ucu ta Sedd-i Çine  diğer ucu aşıp  bulut gibi binlerce yükselen burcu , uzandı ansızın İspanya’nın eteklerine  , Hicaz’ın Çin’i düşün nerdedir Prene , nedir bu harikanın sırrı hep tevekküldür, ki itimad-ı zaferden gelen tahammüldür.

Bir tevekkül örneği/

Sabah olunca herif bir dağ başında bir mağara , tasarlayıp  ebedi itikafa  niyyet eder, birinci gün bakınır, yok bir gelir ne gider, ikinci gün basar açlık, erir erir süzülür, üçüncü gün bir uyuşuk sinek olur süzülür. Ölüm mu uyku mu her neyse akibet uzanır, fakat işittiği bir sesle silkinir uyanır, dolaş yırtıcı arslan kesil behey miskin, niçin yatıp kötürüm tilki olmak istersin? Elin kolun tutuyorken çalış kazanmaya bak, ki artığında geçinsin senin de bir yatalak. 

Ömer elbette tevekkülü bilirdi bizden iyi 

Ne yaptı biz mütevekkilleriz diyen kümeyi 

Dağıttı kamçıya kuvvet  “Gidin ekin“ diyerek 

Demek tevekkül eden önce  mutlaka ekecek 

     Bakın ne hale getirmiş ki cehlimiz dini 

     Hurafeler bürümüş en temiz menabiini 

     Değil hakaik-i Şer’in bugün bedihiyat 

Toplumu eleştirir/

 Zavallı milletin idraki tarumar olalı 

 Muhit-i ilme giren yok diyar-ı fen kapalı 

Sanayiin adı batmış  ticaret öylesine 

Ziraat olsa da yine Adem nebi usülü yine 

Mevlana’dan örnek verir/

Bu fıkrasıyla hakikat Cenab-ı Mevlana 

Nigeh-ı ibrete açmış  cihan kadar mana 

Delik deşik evinin bir zavallı hane harab

Görürde halini hergün şu yolda eder hitap 

Yıkılma ha Beni evvelce etmeden agah

Çoluk çocuk biteriz sonra hep, maazallah 

Bu hasbihal ile yıllar gelir geçer …Derken 

Gelir bakar ki bir akşam  O aşiyan-ı kühen

Yıkılmış altına almış zavallı aileyi 

Görünce karşıdan ademceğiz bu haileyi 

Yığınla taş kesilen yurdunun harabesine 

Döner de der ki Meğer aldanmışım desene !

Ne oldu bunca niyazım , ey aşina-yı kadim 

O taş yığınları bir hatifi lisan  olarak 

Zavallı ademe der, “ Haksız infiali bırak 

Geçipde karşıma feryad eder misin  şimdi?

Haber mi vermedim amma kulak veren kimdi?

Duvarlarımda yarık sandığın ağızlarından 

Birer zeban-ı tazallüm uzattım ey nadan 

Fakat çamurla kapardın da her gün aızımı sen 

Ziyade söyleyemezdim artık susardım ben.

 Dua/

Kur’an ayak altında sürünsün mü ilahi ?

Ayatının üstünde yürünsün mü ilahi ?

Haç Kabe’nin alnında görünsün mü ilahi ?

Çöksün mü nihayet yıkılıp koskoca bir din ?

Çektirme ilahi bu kadar zilleti …

Velhamdülillahi Rabbül alemin

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Eski Değil “Eskimez” Said

İlk tahsilinizde üzerine adeta kapandığınız, harikulade zekânızla tedkik ettiğiniz kitaplarla kendinizi sınırlamadınız hiçbir zaman. Hamle …

Kapat