Ana Sayfa / KASTAMONU / İz Bırakanlarımız / Çanakkale’nin Kastamonulu kahramanları

Çanakkale’nin Kastamonulu kahramanları

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Çanakkale’nin Kastamonulu kahramanları  

Yazar: Hüseyin Akın

Kurtuluş Şavaşımızın şanlı destanında en anlamlı satırları yazan memleketimizin asil evlatları, sadece tarihe adlarını altın harflerle yazmakla kalmamış, aynı zamanda ülkemiz üzerinde emelleri olan sırtlan sürüsüne unutulmayacak dersler vermişlerdir. Bunu küçük bir nişanesi olarak Maraş’a Kahraman, Antep’e Gazi, Urfa’ya Şanlı unvanı verilmiştir. Hiç kuşkusuz bu soyut madalyayı en az bu illerimiz kadar hak eden illerimiz arasında Kastamonu gelmektedir. Kastamonu, Çanakkale savaşında en fazla şehit veren illerin başında gelir.

Kastamonu ve Kastamonuluların Çanakkale ve Kurtuluş savaşında gösterdiği katkılar, vatan sevgisine örnek gösterilecek niteliktedir. Özellikle Kurtuluş savaşında cephane naklinde Kastamonu kadınlarının gösterdiği fedakârlık ve başardıkları büyük işler tam anlamıyla bir destan oluşturacak vasıftadır.

Türkiye’nin en kahraman köyü, Kastamonu’nun Güzlük köyü, tam 25 kişiyi Çanakkale’de şehit vermiş. ‘Çanakkale Türküsü’ olarak bilinen ve “Çanakkale içinde vurdular beni” diye başlayan türkünün Kastamonu kaynaklı olması, Kastamonulu şehit sayısının fazlalığını belirten diğer bir göstergedir. Kastamonu demek, erliğin cinsiyet tanımadığı, yiğidin ve yiğitliğin zor günde ortaya çıktığı harmanlandığı bir memleket demektir.

Kastamonu ve Kastamonulunun Çanakkale’de gösterdiği yiğitlik ve kahramanlığı tescil etmenin bilgi ve belgeden ziyade, en somut ifadesi Kastamonu’nun her karış toprağı ve Kastamonu insanının yüzüne sinmiş manevi coğrafyasıdır.

Bundan bir süre önce Kastamonu’nun Çanakkale şehit ve gazi haritasını çıkarmak gayesiyle yola düştüm. Araç, Devrekâni, Daday, İnebolu, Cide, Taşköprü, Azdavay ve Çatalzeytin’i dolaştım. Çanakkale’de şehit düşmüş Kastamonulularla ilgili bir belge ya da bilgi bulurum umuduyla, özellikle yaşlıları konuşturmaya çalıştım. Her konuştuğum yaşlıdan aynı cevabı aldım: “Köyümüzde filancanın Ahmet ya da falancanın Ali Çanakkale’ye gitti, bir daha dönmedi.”

Gidip de gelmeyenler şehit olsalar bile, sanki bir gün gelecekmiş gibi uzun süre yakınları tarafından beklenir olmuşlar. Bu gidip de gelmemeye dair çok dramatik hikâyeler de var. Safranbolu’da aslen Kastamonulu bir aileden dinledim: Demirci Ali namıyla anılan dedeleri Çanakkale’ye savaşmaya gitmiş. Uzun zaman geçmesine rağmen ailesi Demirci Ali’den haber alamamış. Bunun üzerine oğullarının öldüğüne hükmetmişler. Evli olan Demirci Ali’nin karısını himaye etmek maksadıyla yine evli olan kendinden bir yaş küçük kardeşine ikinci eş olarak nikâhlamışlar. Birkaç yıl sonra öldü sanılan Demirci Ali çıkagelmiş. Köye girer girmez durumu öğrenmiş ve bir daha dönmemek üzere arkasına bakmadan çıkmış gitmiş. Demirci Ali’den bir daha haber alamamışlar.

Çok gezdik, çok dolaştık, çok insanla konuştuk Kastamonu’da. Hepsi, “Yaman olur Kastamonu uşağı / Salıvermiş ince belden kuşağı” türküsünce dilden dile dolaşan insan hikâyeleri anlatsalar da, bunun somut belgesini istediğimizde “Daha ne belgesi istiyorsunuz, Kastamonu’yu gezip dolaşmadınız mı” diye şaşkınlıklarını gizlemediler. Biz de bu kadar insanın tevatür derecesinde üzerinde birleştikleri Çanakkale’ye dair hikâyeleri dinlemekten bıkmadığımız gibi, aynı zamanda bu hikâyeleri zamanın sicilinden geçmiş sağlam belge niteliğinde gördük.

Kastamonu İl Kültür Müdürlüğü’nün bu meyanda bir çalışması var mıydı acaba? Araştırmalarımız neticesi bu anlamda bir çalışmanın olmadığı, böyle bir çalışmaya kaynaklık edecek bir bilgiye de sahip olmadıklarını gördük. Aradan geçen yaklaşık 92 yıllık bir tarihin şu ana dek kayıt altına alınmaması kuşkusuz bir eksiklik. Şehitlerden geriye kalan ve tanıklık eden birinci kuşaktan neredeyse yaşayan hiç kimse kalmamış durumda. Birinci kuşağın ikinci kuşağa şifahen aktardıkları arasında zihinde zapt edilen ya da hatıra cinsinden muhafaza edilen herhangi bir şey yakalamak ise nerdeyse mucize… Zira görsel kültür anlatı geleneğini ortadan kaldırmış, dededen toruna ya da babadan oğula akan şifahi aktarımın yerini alarak böylesine zengin bir kaynağı kurutmuştur. Modern zamanlarda insanların ne bu türden canlı hatırları vardır, ne duyarlı kulakları, ne de bu hatıralara ayıracak vakitleri.

1297 doğumlu, Daday’ın Bolatlar Köyünden Tüfenk lakaplı Ahmet Oğlu Ahmet, Birinci Dünya Savaşında, Çanakkale’de 5. Kolordu 42. Alay 1. Tabur 4. Bölük piyade sınıfında er olarak savaşırken yaralanmış ve 29 Haziran 1915 tarihinde Cenup Grubu Sevk Mecruhin Hastanesinde şehit olmuştur. İşte Halil Serdar Bıyıklı’nın “Daday Kültür -Sanat” kitabında anlattığı Kastamonu Dadaylı Ahmet oğlu Ahmet’in hikâyesi:

Daday Askerlik Şubesi o gün dolup taşıyor, gelenler oğullarının, yakınlarının, kocalarının akıbetini öğrenmek için çabalıyor, cephedeki yakınlarından bir haber bekliyorlardı. Çanakkale Savaşında şehit olanların listesi gelmişti

Bolatlar köyünden Cemile Hanım da askerdeki eşinden bir haber alabilmek için sabah erkenden yola çıkmıştı. Ürkek adımlarla Şube binasından içeri girdi. Komutan; “Buyur bacım bir şey mi istedin?”

– Kocamdan bir haber var mı? diye soracaktım.

– İsmi nedir?

O anda, Cemile Hanım kocasının ismini bir türlü hatırlayamadı. Şube Komutanının önündeki liste gözüne ilişti. İçerisi kor gibi yanmaktaydı. Çünkü dışarıda figan edenler vardı.

– Siz listeyi bir okuyun, ben şu derim.

Liste bir hayli kabarıktı. Komutan listeyi okumaya başladı: “Bolatlar köyünden Ahmet oğlu Ahmet. Çanakkale Gravüz Deresinde şehiden vefat…” dediğinde, Cemile Hanım olduğu yerde donup kaldı. Hiçbir şey söyleyemedi.

Acısını içerisine gömmüş, eliyle yüzünü kapatmıştı. Büyük bir acıyla Askeri Şube’den ayrıldı. Çarşının içerisindeki tahta köprüye geldiğinde sağ elinin avucundan ve bileğinden akan kanın sıcaklığını hissetti. Cemile Hanım ağlamamak için elinin tabanını ağzına bastırmış, bu esnada dişleriyle elinin tabanını ısırmıştı. Farkında değildi. 

***


Ecel kumaşları gelmiş satılır 

Yazar: İbrahimTenekeci

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı devletine tam teçhizatlı altı milyon (6.000.000) düşman askerinin saldırdığını öğrendiğim an, derin bir ürperti hissetmiştim.

Nüfusumuzun yirmi milyon civarında olduğunu düşünürseniz, neredeyse her üç kişiye (çocuklar, kadınlar, yaşlılar, sakatlar dâhil) bir düşman askeri düşüyor.

İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener, “Türkiye’yi mahvedinceye kadar savaşa devam edeceğiz” diyordu.

Buna rağmen, mütarekenin ilan tarihinde, Osmanlı’nın cephelerde ve kışlalarda bir milyon askeri vardı. (Kaynak: Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Ordusu, Edward J. Erickson)

Nasıl bir şeydi bu?

Bu gerçeği öğrendikten sonra, Birinci Dünya Savaşı’nı anlatan kitapları başka bir gözle okumaya başladım.

Artık, İstiklâl Harbi’ni Birinci Dünya Savaşı’nın devamı olarak görüyorum. Asıl kırılma, Cumhuriyetin ilanıyla ya da inkılâpların başlamasıyla değil, her iki savaşa da katılan muhafazakâr ve nüfuzlu subayların tasfiye edilmesinden sonra başlamıştır.

Peki, Balkan Savaşı ile başlayıp Birinci Dünya Savaşı ve İstiklâl Harbi ile devam eden bu büyük mücadele ve yıkımın illere, ilçelere, köylere yansıması nasıl olmuştur? Sözgelimi Çanakkale’de çeyrek milyon askerimizin şehit olduğunu biliyoruz. Ortalama bir Anadolu kasabasında iki bin kişinin yaşadığını düşünürsek, çeyrek milyon şehidin anlamı, iki yüzden fazla kasabanın nüfusuyla birlikte tamamen haritadan silinmesi demek.

Olaya böyle bakınca, insana bir titreme geliyor.

Bu uzun girizgâhtan sonra, masamızın üstünde duran kitabı elimize alalım.

Şair Hüseyin Akın, farklı alanlarda eser vermeye devam ediyor.

Son eseri, Kastamonu’nun Çanakkale Kahramanları adını taşıyor. (Yarımada Yayıncılık)

Çanakkale Savaşı’nı anlatan ya da orada şehit düşenler için yakılan türküleri araştırırken, karşıma şu üç dize çıkmıştı:

Akşam oldu, yine toplar atılır

Topun şiddetinden ay gün tutulur

Ecel kumaşları gelmiş satılır.”

Evet, Çanakkale’nin bendeki, bizdeki karşılığı bu…

Öncelikle şu bilginin altını çizelim: Kastamonu’nun tarihimizde özel bir yeri var. Kayıtlara göre; İstiklal Harbi’nde olduğu gibi, Birinci Dünya Savaşı’nda da en çok şehidi Kastamonu vermiş. İlçelerinden de Cide ve Taşköprü… (Hiç işgal görmemiş bir vilayetin bu kadar şehit vermesi, ancak tek kelimeyle açıklanabilir: Vatanseverlik…)

Mesela bölücü terörü lanetlemek için yurt çapında düzenlenen “şehitler ölmez, vatan bölünmez” mitinglerinin en büyüğü de yine Kastamonu’da gerçekleştirildi.

Kitaba dönelim.

Hüseyin Akın, gerçekten de esaslı bir iş çıkarmış. Önce Çanakkale Savaşı ile ilgili genel bilgiler, sonra da Kastamonu bahsi.

Kitapta o kadar çok ayrıntı, daha doğrusu ince bilgi var ki, bütün bunları bulup bir araya getirmek, hakikaten maharet istiyor.

Mesela Kerevizdere mevkiinde 186 Kastamonulu asker şehit düşmüş. Bu rakam Arıburnu’nda 280’e, Seddülbahir’de ise 330’a yükseliyor.

Sadece Araç ilçesine bağlı Güzlük köyü, Çanakkale’de 25 şehit vermiş. Çatalzeytin’in Hamidiye köyü de 18. Yine Küre ilçesinin Dere köyü, Çanakkale’den sonra Ersizler köyü adını almış. Köyün bütün erkekleri cepheye gitmiş ve hiç dönen olmamış.

Denir ki, “bin kişinin ölümü istatistiktir, bir kişinin ölümü ise trajiktir.”Hüseyin Akın, genel bilgilerden sonra, işte bu “bir kişilere” eğilmiş. Mesela Demirci oğlu Ali’nin, Ahmet oğlu Ahmet’in, Cideli Mehmet Çavuş’un, Hacıoğullarından Gazi Molla Mehmet’in, Şehri ile İshak’ın hikâyelerine… Her biri, oldukça dokunaklı…

Yine, Kastamonu’nun sembollerinden olan Nasrullah Camii ve Abdurrahman Paşa Lisesi de kitapta yerini almış. Akın, Nasrullah Camii için “şehrin görünmeyen surları” diyor. Mehmet Akif de “kalp karargâhının komutanı…”

Bir de ‘Cuma Talimleri’ bahsi var. Kastamonu halkı, Cuma namazından sonra, topluca eğitime çıkıyor. “Asker millet” dedikleri bu olsa gerek…

Kitabın üçte birini, Çanakkale’de şehit düşen Kastamonuluların listesi oluşturuyor. Liste, alfabetik sıraya göre hazırlanmış.

Bir Taşköprülü olarak, hemen ilçemizin olduğu bölümü buluyorum.

İsimlerin hepsi tanıdık gibi: Mesela Tepedelik köyündeki Sülekoğullarından Mehmet oğlu Kadir, Seddülbahir muharebesinde şehit olmuş. Karacakaya köyünden Nuri oğlu Mustafa da aynı yerde şehit olanlardan…

Büyük hikâye işte bu: Aynı köyden savaşa katılan gençler, aynı siperde şehit düşüyor.

İsimlere baktığımız zaman, Taşköprü ilçesi, Çanakkale’de 11 Ahmet’ini, 20 Ali’sini, 23 Hasan’ını, 32 Hüseyin’ini, 19 İsmail’ini, 31 Mehmet’ini, 22 Mustafa’sını, 16 Osman’ını, 12 Süleyman’ını bırakmıştı…

Toparlayacak olursak;

Yenilgiyle sonuçlanan Türk-Rus Savaşına katılan bir askerimiz,“onurumuzdan başka her şeyimizi kaybettik” demiş.

Kastamonu’nun Çanakkale Kahramanları isimli kitabı okuyunca, onurun da gerçek anlamda ne olduğunu öğreniyoruz.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Sultanların Hocası Kastamonulu Safiye Hanım

SULTANLARIN HOCASI (Muallime-i Salâtîn) KASTAMONULU SAFİYE HANIM Kastamonulu Safiye Ünüvar hoca hanımın “Saray Hatıralarım” isimli …

Önceki yazıyı okuyun:
Din Hizmetleri ve İhlas Sempozyumundan önemli tespitler

DİN HİZMETLERİ VE İHLÂS SEMPOZYUMUNA SUNULAN TEBLİĞLERDE ÖNE ÇIKAN HUSUSLAR Adıyaman Valiliği, Adıyaman Belediyesi, Risale …

Kapat