Ana Sayfa / Yazarlar / Cenazemi Kastamonu’ya Götürün, Diyorum

Cenazemi Kastamonu’ya Götürün, Diyorum

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İnsanlık uzayın boşluklarını keşfetmeye çabalarken yanında, yanıbaşında var olan, kayıp giden yıldızları, yıldızlar gibi ve dünyaya bedel insanları, hayatları kaybediyor, es geçiyor, ıskalıyor hiç farkında olmadan.

Dün, yarım saatlik bir telefon konuşmasıyla yeni bir dünya keşfettiğimi itiraf etmeliyim.
Ahşap oyuncak ustası, Kastamonu sevdalısı Haşim usta.
Kastamonulu mu? Hayır.
Peki nereden kaynaklanıyor Kastamonu sevdası?

Muş..
1950’li yılların sonu, 60’lı yılların başı..
Askerler ve polisler eşliğinde adeta tellallar bağırtılarak şehir, kasaba ve köylerde okuma bilen gençler aranıyor.
Koskoca bir kasabada okuma bilen sadece bir genç bulunuyor ve askerler tarafından nereye ve niçin götürüldüğüne dair hiç bir bilgi de verilmeden alınıp götürülüyor.

Aradan aylar geçiyor,  genç geri geliyor..
Meğerse devlet bu genci almış, eğitmiş ve Kastamonu’nun Taşköprü ilçesine polis olarak atamasını da yapmış..

Adı; Selahattin SÜZME
Okuma yazma bilenin az olduğu o dönemde resmi dairede işi olan herkesin işine, yardımına koşan, hatta adli işlerde bile insanlara yardımcı olan polis abimiz oradaki başarılı, özverili çalışmalarıyla dikkat çekiyor ve Kastamonu merkeze atanıyor.
“.. Kalabalık bir aile idik, vefat eden amcamın çocuklarının bakımını da babam üstlenince daha da kalabalıklaştık. Bir memur maaşı yetmiyordu, biliyorduk.

Kırkçeşme Yokuşu’ndaki Ermeni komşularımızdan kayık yapmayı öğrendim. Ama onlardan daha güzel yapıyor, onlara bile satarak para kazanıyordum.
Tornetler bıçaklar, kamalar, kılıçlar yapıyorduk kendi ellerimizle..

Okul bando takımının trompetlerinin çubukları kırılmış. Öğretmenim, bunu sen yaparsın diyerek beni cesaretlendirdi, onore etti, görev verdi.
Yaptım..
Bu benim hayatımı değiştiren, beni ahşaba, oyuncağa bağlayan bir görev oldu, bir daha kopamadım..
Ömrümü ahşaba adadım. Çalıştım, ürettim, kazandım, çocuklarımı büyüttüm, okuttum, evlendirdim..”

Antalya’da ahşap oyuncak sektöründe hizmet veren, ülkenin her köşesindeki okullara bedelsiz oyuncaklar gönderen çok değerli bir insanı, yine çok değerli bir insan, Nureddin Şöy sayesinde tanıma fırsatı buldum.
Kastamonu sevdası ortak paydası buluşturdu bizi aslında.

Ürettiği ahşap oyuncaklardan bir kısmını düzenli olarak fakir, engelli çocuklarımıza ve okullarına bedelsiz ulaştıran Haşim Ustamız çocukluğunun geçtiği ve sevdalandığı Kastamonu’nun çocuklarına bir hatıra bırakmak adına Nureddin abimizle sosyal medya üzerinden tanışmışlar, konuşmuşlar, anlaşmışlar ve hediyeleri iki okulumuza ulaştırmışlar bile..

Oyuncakların geldiğini, ihtiyacı olan okullara, öğrencilere dağıtıldığını öğrendikten sonra Haşim Usta ile tanışmak konuşmak istedim.
Aradım.
Tertemiz, billur gibi bir ses..
Muhtemelen kırklı yaşlardaki birinin sesi. Ama ustamızın yaşı daha büyük.
Sanatın, emeğin, çalışmanın, üretmenin insanı yaşlandırmayan bir iksir olduğuna dair inancım yeniden kuvvet buldu ustamız sayesinde.
Haşim Usta az bir zamanda hayatını, sanatını, Kastamonu ile bağını, sevdasını o kadar güzel anlattı ki..
“Çocuklarıma benim cenazemi Kastamonu’ya götürün diyorum bazan” ifadesini duyunca “abi, önce bi canlı gelin, tanışalım, konuşalım, hatıralarınızı yadedelim.

Burası ahşabın başkenti, ama ormanlarımız hammadde olarak ırmak gibi akıyot, biz ardından bakıyoruz.
Biz bu ağaçları sanayi ürününe, sanata dönüştürmeyi terkettik, üretmiyoruz, pazarlamıyoruz artık..
Burada ahşap oyuncak sektörü kurulsun, siz de buna öncülük edin, sayenizde Kastamonu’nun tanıtımına, kalkınmasına yönelik bir adım daha atılmış olur dedim.
Bunu çok istediğini ama kolay olmadığını ifade etti.
Öncelikle Kastamonu’da bir oyuncak müzesi kurulması gerektiğini söyledi. Olursa ben elimden gelen tüm desteği veririm dedi.

Bir sektörün bu günden yarına kurulamayacağını, bilinç, emek ve zaman gerektiğini söyledi.
Kastamonu turizmle gelişecek, diyenlerin hediyelik eşya, ahşap hediyelik eşya konusuna hiç eğilmediklerini konuştuk..
İlginç de bir anısını anlattı;

“Bir şehrimizde, ahşap oyuncak kursunu meslek liselerimizin birinde açtık.
İşleri bu olduğu, eğitim altyapıları olduğu için, çocuklara, geniş kitlelere daha kolay ulaşılır, çabuk yaygınlaşır diye meslek lisesini ve öğretmenleri tercih etmiştik. Fakat kursiyer öğretmenlere üç ayda bir oyuncağı tamamlatamadık.
Memurlar neticede, maaşları var, uğraşmak, sahiplenmek istemediler..”
Sanat ve meslek okullarımızın başarı/başarısızlık durumunu özetleyen, sebeplerini gösteren küçük ama çok önemli bir anekdot olduğu için aktarmadan geçemedim.

Haşim Usta’nın Kastamonu sevdası çok büyük. Mekan olarak çok uzak düşmüş olsa da kalbi bizden daha çok bağlı bu şehre.
“Buralarda Kastamonulularla irtibatım devam ediyor. Ama halen “daş düşebülü..” kafasındalar. Bırakın bunları diyorum onlara..”
“Kastamonu ile ilgili her işe, her projeye destek olmak isterim, ben varım..

Kastamonu’da uluslararası uçurtma festivali yapabiliriz. Bunu daha önce Mardin’de yaptık, çok zor oldu ama çok güzel neticeleri oldu.
Haşim Usta son zamanlarda Facebook hesabını kapatmak zorunda kaldığını idade etti.
“Korona sonrası tüm dünya gibi, tüm sektörler gibi zor günler yaşadığımızı itiraf etmeliyim.
Her yıl, ülkemizin dört bir yanındaki okullara, binlerce çocuğa ücretsiz ahşap oyuncaklar gönderiyorduk, bu sene çok zor.
Sosyal medya hesabıma Türkiye’nin her yerindeki okullardan her gün ücretsiz oyuncak talepleri geliyor. Onlara mahcup olmamak için hesabımı kapatmak zorunda kaldım” diyor.

Kastamonu’da özel eğitim okullarına, huzurevine ahşap kursları, ahşap atelyeleri açılabileceğini, başka şehirlerde bunu yaptıklarını, üretilen oyuncakları ücretsiz olarak ihtiyacı olan okullara, öğrencilere dağıttıklarını da ifade etti..
Ben de kendisine Kastamonu’nun son dönem hattatlarından merhum Emrullah Demirkaya’nın sözünü hatırlattım: “bu memleket beni sanatkâr yapmadı”
Neden?
Ya hep bedava işler istediler, ya emeğinin karşılığını vermediler, hakettiğinin çok çok azını verdiler.

Haşim Usta, ta Antalya’dan belki kendi çocukluğuna, belki bizim çocuklarımıza çam sakızı çoban armağanı hediyeler gönderdi. Ama sadece o kadar değil,
çok önemli mesajlar gönderdi, selamlar gönderdi.
“Şu zamanda, çok uzaklarda da olsa bizi çocukluğumuza, geçmişimize, kültürümüze bağlayan, bizi ahşaba, sanata bağlayan sizin gibi bir değerin var olduğunu bilmek çok güzel, beni çok mutlu etti” dediğimde, “dahası, Kastamonu’yu çok sevenler var..” sözü, ömrüm oldukça yüreğimde yankılanacak sözlerden biri olarak hafızama kazındı bile..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bariyerci Başı

HAYATIN püf noktasının karşılıklı gereklilik olduğunu anladım: “Ben sana lâzımım, sen bana lâzımsın!” Cehalete düşüp kibir …

Kapat