Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Cevdet Paşa Tarihinde Nusayrîlik – Nusayrîler

Cevdet Paşa Tarihinde Nusayrîlik – Nusayrîler

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

TARÎH-İ CEVDET’TE NUSAYRİYYE

Dr. Sayın DALKIRAN

Nusayriyye, aşırı Şiî kollarından birisidir. Pek çok hususta yukarıda da beyan edildiği üzere nasıl ki Dürziler Şii-İsmailiyye’nin aşırı görüşlerini benimsemişler ise, aynı şekilde Nusayriler de İsmailiyye’nin bir kısım görüşlerini almışlardır. Bir kısım araştırmacılar, Nusayrilerle ilgili olmak üzere onların İslam’dan sıyrılıp çıktıklarını, İslami mefhumları attıklarını, kendilerinde “İslam” adıının dışında bir şey bırakmadıklarını söylerler. Şia kaynaklarında verilen bilgilere göre Nusayriyye’nin kurucusu İbnü’n-Nusayr en-Nemirî, İsnâ Aşeriyye imamlarından Ali en-Nakî, Hasan el-Askerî ve Muhammed el-Mehdi’nin imamet zamanlarına ulaşmış ve 270/883-884 yılında vefat etmiştir. Ali en-Nakî devrinde (250-254/835-868) adı geçen imamın ilahlığını, kendisinin onun tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu ileri sürdüğü, gulüv ve tenâsühe yöneldiği, haramları helal saydığı nakledilmektedir. Bu hususta farklı rivayetler ve kanaatlar da bulunmaktadır. Ancak fırkanın İbn Nusayr’dan sonra asıl müessisi Hüseyin b. Hamdan el-Hasîbî olarak bilinmektedir (v. 957 veya 968). Görüşlerinin temelini ise, Hz. Ali’nin ilahlaştırılması teşkil eder.

Cevdet Paşa’nın Nusayriler hakkındaki verdiği bilgiler şöyledir: Nusayrîler Berrü’ş-Şam’da Lazkiye, Trablus ve civarındaki dağlarda oturmaktadırlar. Dımaşk ile Salihiyye’de dahi bulunurlar. Bunlar da Bâtınıyye’den bir fırka olup, Dürziler gibi takıyye yaparlar. Mezhep ve diyanetlerini gizleyerek Müslüman görünürler. Bunların da Ukkal ve Cühhal’ı olup, tenasüha inanmalarıyla da Dürzilere benzerler. Ancak inançlarının teferruat ve tafsiline girişildiği zaman aralarında büyük fark olduğu görülür.

Nusayriyye çeşitli fırkalara ayrıldığından bazıları kadınları diğer hayvanlar derecesinde itikat edip, nefs-i nâtıkadan mücerret olmalarına ve onların ceza ve mükafat da görmeyip, ölümle tamamen yok olacaklarına inanırlar.

Nusayriler insanların ruhlarının hayvanlar ve böceklere ve belki madenlere hulûlüne itikat ederler. Düşüncelerine göre, ölümün farklı oluşu kişinin hayatındaki itaat ve isyanından kaynaklanır. Mesela misafırperver ve garipleri koruyan kimselerin ruhları mertebelerine göre insan cesetlerine hulûl  eder. Kişi, iyilerin yüksek tabakasından ise, melikler ve sultanlar; eğer iyilerin düşük tabakasından ise ona göre onların daha altına, eğer kötü ise vefatı zamanında köpek, domuz gibi hayvanların yavrularından hangisinin doğumu tesadüf ederse onun cesedine intikal eder. Eğer pek büyük azaba müstahak olmuş ise, ateşte yanmak için demir gibi bazı madenlere hulûl eder. Fakat ruhun bu devri ceza ile terbiye içindir. Temizlenmeye kadar böyle tekrar eder ve nihayet olgunluğa eriştiginde bir yıldız olur.

Cevdet Paşa’ya göre, Nusayrîlerin ulûhiyyet ve nübüvvet hakkındaki bâtıl düşünceleri hiçbir milletin inancına benzemez. Şöyle ki onlara göre, öncelikle ulûhiyet Hâbil’e ve ondan Şit’e hulûl eder. Âdem ise bir peygamberdir. Sonra ulûhiyet İsmail’e ve nübüvvet İbrahim’e intikal eder. Sonra nübüvvet Musa’ya ve ondan İsa’ya ve ondan Hz. Muhammed b. Abdillah’a intikal eder. Ulûhiyyet de Harun’a ve ondan Hıristiyanlar arasında Butrus diye bilinen Şemün’a ve ondan Ali b. Ebi Talib’e intikal eder. Ali, âsumânî hulleye bürünüp gökyüzüne yükselir. Güneş’te yerieşinceye kadar orada kalır. O, hâlâ Güneş’te bulunmaktadır. Semadaki büyük yıldızlar Nusayrilerin Ukkali’nin ruhlarıdır. Bu nedenle Nusayriler, Güneş’in doğuşu ve batışı zamanında Güneş’e secde ve yıldızlara hürmet gösterirler. Dualarında ihtiyaçlarını, göıünen yıldızlar hüımetine en iyisinden isterler. Ashâb-ı Kiram’dan Mikdad b. Ebi’l-Esved’e “Rabbu’n-Nas = İnsanların Rabbi” diyerek, “Ali Muhammed’i, o da Mikdad’ı ve Mikdâd diğer kulları yarattı” derler.

Nusayrilerin cami ve kiliseler gibi özel mabetleri olmadığından, her zaman evlerinde toplanırlar. Bu toplantılara Ukkal ve Şeyhler gelerek bir mikdar kıssalar, hurafeler ve ahbar okuyup, buna “bayram” derler. Bu tarzdaki bayram cemiyetleri için, her zaman evlerinde özel birer gizli yerleri olup, oraya yabancılar giremez ve ne yaptıklarını bilemez. Eğer kazara girecek olsa, derhal onu gizlice öldürüp yok etmeğe çalışırlar. “Îd-i Mîlâd” ve “Yıl Başı” gibi kendilerine mahsus bayram günleri de vardır. En büyük bayramları Nisan’ın dördüncü günüdür ki, buna Nusayriler “Nevrûz” adını verirler.

Cevdet Paşa ‘nın ifadelerine göre Nusayriler, pek çok yönden Dürzîlere benzedikleri gibi, Güneş ile yıldızlara tapmalanyla Mecûsilere de benzerler. Butrus’a ta’zîm ve dinî toplantılarında şarap içmek, içkiyi helal görmek ve Hıristiyanlar ile bayram yapmak gibi şeylerle de Hıristiyanlara benzerler. Hz. Ali’ye ve Oniki İmam’a tazîm etmeleriyle Rãfızîlere benzerler. Ancak gerçekte bunların bütününe zıt olup, dinlerin bütününden ayrıdırlar. Cevdet Paşa, “Hafazanallâhu min şurîri akâidihim” şeklinde dua ederek, konuyu tamamlar. Bu tarzı genellikle klasik kaynaklarda görmek mümkündür.

SONUÇ
Cevdet Paşa’nın Tarih-i Cevdet’inde kaydettiği bu bilgiler diğer kaynaklada genel anlamda bire bir örtüşmektedir. Buna göre, Dürzîlik ve Nusayrilik Şiî karakteristik özellik taşıyan iki aşırı fırkadır. Bunların ortak noktaları fâni insanlara tanrılık atfediyor olmalandır. Dürzilik altıncı Fatımî halifesi el-Hâkim bi-Emrillah’a, Nusayrilik ise Ali b. Ebi Talib’e ulûhiyet nisbet etmektedir. Her iki fırka da Tanrı’nın insanlara hulûlüne inanmanın yanında, İslam’ın üç temel esasından birisini teşkil eden haşri inkâr eder ve insanların ölümleri ile birlikte tenasüh yoluyla bir başka bedene geçeceğine inanırlar. Ayrıca, bu fırkalar çok değişik dinden, mezhepten ve felsefi görüşlerden etkilenmişlerdir. Mesela Paganizm, Hıristiyanlık, Mecûsilik, Mazdekîlik, Yeni Eflatuncu felsefe, aşırı Şii görüşler bunlardan bir kısmıdır. Her iki fırka da, Kur’an’ı gerçekte kabul etmedikleri halde, işlerine geldiği yerlerde hiç ilgisi olmayan tarzlarda yoruma tâbi tutup, kendilerine delil olarak getirebilmektedirler.

Cevdet Paşa, Dürzîlerle ilgili daha çok bilgi verirken, Nusayrîlerle ilgili özet halinde bilgi vermiştir. Kaldı ki, Nusayrilerle ilgili coğrafyadan söz ederken Türkiye’nin Hatay ve civarından bahsetmemesi bir eksiklik olarak görülebilir. Ancak her iki fırka ile ilgili vermiş olduğu bilgiler ve değerlendirmesinde isabet kaydettiği söylenebilir.

Buna da bakınız:

Nusayrîlik Nedir?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hizbü’l-Envâri’l- Hakâikı’n-Nuriye (Büyük Cevşen) Dinle

Büyük Cevşen Dinle Cevşen’ül Kebir Bünyamin Topçuoğlu Evrâd-ı Kudsiye Bünyamin Topçuoğlu Delâilün Nur Bünyamin Topçuoğlu …

Kapat