Cevher ve Yol’dan Seçmeler

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“CEVHER, İNCİ, ALTIN” VE “YOL”DAN SEÇME YAZILAR:

Yazar: Abdullah ÖZTÜRK

 Tevhid Bürhanları

Birisi der ki: “Ben Allah’ın varlığına binbir delil buldum!” Diğeri şu cevabı verir: “Demek senin binbir şüphen var!”

Ateistin sığınacağı son hikaye budur. Ne gerek var delil aramaya. Tamam, inan fakat kimseye delil gösterme.

Tevhid delillerini görmeden kim iman etmiş? Nebiler, deliller ve mucizeler getirmeden kimlerin hidayetine vesile olmuş? Bu konuda susmak veya kişinin kendi kabuğuna çekilip ferdi ibadetleri ile meşgul olması, meydanı ateist fitnecilere bırakmak demek olur.

Kainata baktığımızda her bir mevcudda görünen ve her yerde izlerini gösteren insanı tasdik edip iman etmeye sevk eden tevhid delilleri var.

Tevhid bürhanları olan külli hakikatler, bütün kainatı ihata ediyor. Şualarda ve bilhassa 2. 7. ve 15. Şuada geçen şu hakikatlerin bütün mevcudata ıtlakı var.

Rahmet, rızık, şefkat, merhamet, hikmet, ihya, hayat, memat, kıyam, cemaller, güzellikler, şifalar, gıdalar, it’am ve in’am ve ikram ve ihsan, hıfz, himaye, inayet, nizam, mizan, tanzim, tevzin, tezyin, takdir ve tasvir, sanat, teavün, tavzif, terhis, halk ve icad, ibda ve ihtira, inşa ve terkip, tebeddül, faaliyet hakikati içinde tezahür eden Rububiyet hakikati; tahavvülat, teşahhus, vahdet, tefrik, kasd ve irade, kudret, ilim, harekat, sekenat, ef’al, idare, terbiye, tedbir ve tedvir, ıtlak, nezafet, adalet, temyiz, imkan, hudus, tekvin, tahvil ve tebdil ve tenzil ve tekmil gibi şuunatiyle ve tasarrufatiyle kendini gösterir ve tanıttırır. (Şualar)

Sadece tekmil hakikati bile bütün ilimlerin tasdik ettiği bir gerçektir. Evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistemler, zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gider. Bu gerçek “Entropi Kanunu” olarak da ifade edilir. Entropi, fizikte bir sistemin içerdiği düzensizliğin ölçüsüdür. Bu kanun “Bütün bilimlerin birinci kanunu” olarak tanımlanmıştır. Entropi kanunu, materyalizmi kesin biçimde geçersiz kılar. Çünkü evrende çok belirgin bir düzen vardır ve bu düzen tekmil hakikatini gösterir.

Kendi haline bırakılan tüm sistemler düzensizliğe ve bozulmaya doğru gider, dağılıp bozulur. İki ayrı sistemin birbirine uygun bir şekilde bir maksada doğru faaliyet göstermesi ve faydalı neticelerin meydana gelmesine sebeb olması ancak geniş ve şumullü bir irade ile ve akıllı bir tasarım ile açıklanabilir. Canlılarda üreme sistemi dişi ve erkek olarak iki ayrı sistem iken bir faaliyete dönüşmesiyle türün devamı ve çoğalmanın meydana gelmesi en ifrad ateistleri bile imana getiriyor. İddialarını çürütür.

İnsanın kanında bulunan maddeler tevzin (ölçü) hakikatinin tezahürü ve Hakim isminin tecellisidir. Hassas bir ölçü içinde ve referans değerleri arasında bulunur. Demir, şeker, yağ, sodyum, kalsiyum, potasyum, magnezyum gibi maddeler ne çok fazla ne de çok az sayıda bulunur. Gerekli olduğu hassas miktar kadardır. Hastalar hariç bütün insanlarda en uygun ölçüde olması gayet hikmetli ve çok manidardır. Tevzin hakikati gibi nizam ve tanzim hakikatini de her yerde görmek mümkündür. İnsanın dişlerinin düzenli ve hikmetli dizilimi, mısır tanelerinin düzenli sıralanması, portakal dilimlerinin sıralı dizilimi tanzim hakikatinin ne kadar şumüllü olduğunu ve dişinden tırnağına ve kemiklerine kadar her şeyi ihata ettiğini gösteriyor.

Cevher İnci Altın İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Tesadüf Testi

Her insanın eline 32 taş verelim ve bu taşları yere atmalarını isteyelim. Atılan taşların 16 tanesi bir tarafa 16 tanesi diğer tarafa sıralı olarak dizilme ihtimali kaçtır?

Şimdi 7 milyar insanı, 7 milyar odaya koyalım. Onlardan bu taşları yere atmalarını isteyelim. Atılan taşlara bakalım. Tabii ki hiçbirinde taşlar aynı hizaya gelmeyecek! Sonra bütün insanların ağızlarındaki 32 dişine bakalım. 7 milyarda 7 milyar isabet. Hepsinde dişler aynı hizada sıralı duruyor.

Bu insanlar 32 adet taşı sıralı yerleştiremiyorlar. Dişler onların ağzında 32 adet düzenle yerleştirilmiş. 16 yukarıda 16 aşağıda bir hizada sıralanmış. Mısır tanelerinin bir hizada sıralanışı gibi iki elimizdeki ve ayaklarımızdaki on parmak sıralı dizilmiş. Bu testi teyid eden çok numuneler var insan vücudunda ve evrende. Milyarlarca insanın herbirinde bir milyon sahifelik DNA bilgilerinin hatasız yazılımı tesadüfü imkansız kılıyor. Gözün arkasında 1 milyon sinir lifi var. Gözlerini kapat, ellerini aç, evren senin ellerine bir milyon işlevsiz ip tutuştursun. Halbuki gözün arkasında bir milyon sinir lifinin işlevi var. Retinada oluşan görüntüyü bir milyon sinir lifi (optik sinir) beyne taşır ve görmeyi sağlar. Akıllı tasarımı inkar etmek için aklı inkar etmek gerekir.

***Milyonlarca yıldır dünya var. Tesadüfen yazılmış bir tane tesadüf yazısı yok.

Tesadüfen tesadüf yazılması 17 milyarda bir ihtimal.

***Milyonlarca yıldır dünyaya kar yağıyor. Tesadüfen olmuş bir kardan adama rastlanmadı.

***Milyonlarca yıldır denizin dalgaları kıyıya vuruyor. Tesadüfen oluşmuş kumdan bir adama rastlanmadı.

***Milyonlarca yıldır rüzgar esiyor. Tesadüfen rüzgarın toprağı savurmasından oluşmuş bir adam suretine rastlanmadı.

Cevher İnci Altın İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Akla Ziyan Hezeyanlar

Türkçe yazılı bir kağıt görsek, bunun Türkçe bilen biri tarafından yazıldığını anlarız. Yazı İngilizce ise bu yazıyı yazanın İngilizce bilen biri olduğunu anlarız.  DNA daki bir milyon sahifelik yazıyı görünce ortada bilen, yazan biri yok demek akla ziyan bir hezeyandır.

***Rengarenk çiçek, hoş kokusuyla, canlılığıyla, üremesiyle,  kendi kendine olsun da bezden, kumaştan dikilen yapma çiçeğin mutlaka yapanı olsun.

***Ölmüş insanın bedeni ile vitrin mankeni yan yana konsun da birini yapan bulunsun diğerini yapan olmasın.

***Pilotu olmayan uçaklar çarpmadan, düşmeden gidemesin de yıldızlar ve gezegenler çarpmadan hareket etsin.

***Kullandığımız her eşyayı yapan bir usta olsun da hayvanları, bitkileri, insanları, göğü ve yeri yapan olmasın.

***Her şeyin nedeni olsun da varlığın nedeni olmasın.

***Her şeyin sonu olsun da varlığın sonu olmasın.

***Evrende her şey insana faydalı ve insan için olsun da bunları irade eden bulunmasın.

Cevher İnci Altın İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Tecelliyat

*Arş dört ismin halitasıdır.

Evvel, Ahir, Zahir, Batın.

İnsanın kalbi dört ismin halitası olmalıdır.

Mukaddim, Muahhir, Kabid, Basit.

Böylece kalb de arş gibi tecelliye mazhar olur.

Mazhariyet her kalbin kabiliyeti nisbetinde olur.

*Ya Mukaddim, Ya Muahhir, Ya Kâbid, Ya Bâsit,

Bu dört isimden insana kalacak olan suhuletle İlim, Tevazu, Ciddiyet ve İnşirah. Bunlarla terakki mümkün olur.

*Ahiret yolcusu olan insanı yolculuğu esnasında dört hâlet yalnız bırakmaz. Yolculuğu süresince ya genişler ya daralır ya yavaşlar ya hızlanır. Bu haller, Mukaddim, Muahhir, Kabid, Basit isimlerinin tecellileridir. O halde suhuletle maksada varmak isteyen kimseye gerekli olan esmaya müteveccih olmak ve zikretmektir. Bu tecellilerden doğru ve yerinde istifade edenin yolculuğu kolay ve emniyetli olur.

Cevher İnci Altın İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

 Şeytanı Büyütme

Menfi hadiselerin şeytandan kaynaklandığını sanarak, onları güçlü tasavvur etmek yanlıştır. Şeytanı gözümüzde büyütmemeliyiz. Bayramın ilk günü Mina’ya varan hacı Akabe Cemresine yedi adet nohut büyüklüğünde taş atar. İnsanın gözünde şeytan hakir ve kıymetsiz olduğu için taşlar nohut kadar küçüktür. Çakıl taşını sağ elin başparmağı ile şehadet parmağı arasında tutup cemreye doğru fırlatılır. Şeytanı tahkir bu şekilde olur.

Ona karşı “E’ûżu besmele” kâfi gelir. Sövmek ve kızmak onun işine yarar.

Ebu’l-Müleyh’den (r.a.) rivayetle: Ravi, bir adamdan naklen demiştir ki: “Ben Rasulullah (s.a.v.)’in terkisinde idim. Hayvanın ayağı kaydı, Ben: “Burnu sürtülesice şeytan!” dedim. Bana: “Böyle söyleme, zira böyle söylersen o büyür, hatta ev kadar olur ve “kendi gücümle onu yere attım!” der. Fakat sen: “Bismillah!” de, zira böyle söylersen o küçülür ve sinek kadar olur.” (Ebu Davud- Edeb 16. Cilt, 224.- 225. Sh.- Hadis No: 4982) (Ahmed b. Hanbel V, 59, 71, 365.)

Şeytanı bir ev kadar büyütmek de senin elindedir. Sinek kadar küçültmek de senin elindedir.

Günahlar ve gaflet insanı şeytana yaklaştırdıkça artık O’nun sözcüsü gibi davranmaya başlar. Hayırlı bir iş olduğu zaman, şeytan destekli insanlar buna engel olmaya çalışırlar. İnsi şeytanlardan oluncaya kadar şeytanın tasallutu devam eder. Şeytan olmayanlarda şeytana dost olur. Bunların durumu ayette şöyle bildiriliyor: “Şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar.” (En’am: 121.)

Onlar, şeytan adına sizinle mücadele eden varlıklardır. Bunların tesbiti çok kolaydır. Bir hayra niyet et başla, onları karşında bulursun.

Cevher İnci Altın İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Mâide ve Matta Farkı

Arius ve taraftarları tevhide inanıyor, Hz. İsa’nın yoktan yaratıldığını ve ezeli olmadığını savunuyorlardı.

İskenderiye Piskoposu Alexander Matta İncil’indeki bir ayetten hareketle Arius ve taraftarlarını aforoz etti.

 

***Oğuldan başka hiç kimse babayı bilemez. Babadan başka hiç kimse de oğulu bilemez. (Matta: 11/ 27.) (Luka: 10/ 22.)

Bu ayeti delil getiren İskenderiye Piskoposu Alexander, Arius ve taraftarlarını 321 yılında topladı. Görüşlerinden vazgeçiremeyince aforoz etti. (Socrates, II, 32. )

(İslam Ans. 23. Cilt, 550. Sh.)

Halbuki, Maide Suresi 116. Ayet bunun tam aksini söylüyor. Oğulun babada olanı bilemeyeceği Hz. İsa’nın lisanı ile açık bir şekilde ifade ediliyor.

***Allah dedi ki: “Ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara: “Beni ve annemi, Allah’dan başka iki ilah edinin” dedin?” “Haşa, dedi, sen yücesin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben senin nefsinde olanı bilmem, gaybları bilen yalnız sensin.” (Maide: 116.)

***İncil profesörü Bart Ehrman diyor ki:

İncildeki değişiklikler İncil’in kelimelerinden daha fazladır.

***Bugün İncil nüshaları arasındaki farklılıklar 250 bine çıkmıştır. (İslam Ans. 1. Cilt. 502. Sh.)

Cevher İnci Altın İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Sual: İncilde tanrı birdir diye ayet var mı?

Elcevap: Evet var.

 

Sual: O halde Hıristiyanlar neden teslis inancındalar?

Elcevap: Aklı iptal edip, ruhbanı taklit ettikleri için.

 

Sual: Tevhid ayetleri hangileri?

Elcevap: Tevhidle ilgili İncil ayetleri:

***Ve tanrı birdir. (Galatyalılara Mektup 3. Bab 20. ayet)

***Tanrımız Rab, tek Rab’dir. (Markos 12. Bab 29. ayet)

***İsa ona, “Neden bana iyi diyorsun?” dedi, “Tanrı’dan başka kimse iyi değildir.” (Markos 10. Bab 18. ayet)

***Hiç kimse iki efendiye uşaklık edemez. Çünkü ya birine kin besler, öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü küçümser. (Matta 6. Bab 24. ayet)

 

Sual: Sapmanın bir sebebi dil farkı olabilir mi?

Elcevap: İsa Aramice konuşurdu. Fakat en eski İncil metinlerinin tamamı Grekçedir. (İslam Ans. 1. Cilt. 501. Sh.)

***Kur’an’ın Arapça nüshaları olmasa, en eski bulunan metin Türkçe meal olsa Kur’an’a itimad nasıl olurdu?

Cevher İnci Altın İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Şakk-ı Kamer’in Tahkiki

Ay’ın ikiye bölünmesi, semavi bir tasdik ve bir mucize olarak gerçekleşti. Bu mucizeyi kabul etmeyen inkarcı ateistler ve iman zaafı nedeniyle inkar edip küfre düşenler şu tahkikli izah karşısında belki insafa gelirler.

Evet, ay ikiye bölündüğünde bunun belli izleri kalmış olabilir veya mucize olarak aynen eski halini almış olabilir. Kudret-i ilahiden ve hikmet-i ilahiden her ikisi de beklenir.

Biz birinci ihtimali düşünerek nasıl bir iz veya izlerin kalmış olabileceğine bakalım.

İlk olarak; Ay’da bir yarık ve çizgi olabilir. Yani Ay’ın etrafını saran uzun bir çizgi veya yarık, şakk-ı kameri isbat eder. Bununla ilgili bazı açıklamalar yapıldı. Sonradan bu olay ört bas edildi.

Zafer Dergisi’nin Temmuz 1991 sayısında ortaya koyduğu bir delil, astronomi sahasında daha önceleri gözlerden saklanmıştır. Bu delil, İtalyan gök bilimci Cassini tarafından günümüzden tam 311 sene önce çizilmiş olan bir Ay haritasıdır. Bu haritada, dünyamızdan görülen Ay yüzeyinin tamamını kuşatan ve cetvelle çizilmiş gibi muntazam olan bir çizginin varlığı, son derece açık ve net olarak görülmektedir.

İkinci olarak; bir gezegen veya bir gezegenin uydusu uzayda yörüngesinde hareket ederken ikiye ayrılsa ve tekrar birleşse bu şekilde ikiye ayrılan gezegen, içinde ve çekirdeğinde bulunan mayi mağma tabakasını uzaya döker. Tekrar parçalar birleştiğinde içinde boşluk oluşur. Yüzeyindeki yoğunluk, içindeki yoğunluktan daha fazla olacaktır. İçi boş olduğu için dönerken gong sesi gibi bir ses çıkaracaktır.

Bilim adamları bu konuda şöyle diyor:

-Ay’ın içinin yoğunluğu yüzeyinden farklıdır. Ardından şu ihtimali dile getiriyorlar: “Ay’ın içi boş olabilir?” Bu söz üzerine Ay’ın yapay uydu olduğu ve uzaylılar ve UFO yorumları başlıyor. Kimse şakk-ı kamer demiyor, diyemiyor veya bilmiyor.

-NASA’nın Lunar Prospector uzay aracı 1999 yılında Ay’ın çekirdeğinin, Ay’ın yoğunluğunun yaklaşık yüzde 2’si ile 4’ü arasında olduğunu tespit etti. Dünya’nın çekirdeği ise Dünya’nın yoğunluğunun yaklaşık yüzde 30’una denk geliyor.

-Ay çekirdeği volkanik faaliyetlere yol açacak kadar büyük ve sıcak değil. (Mayi mağma tabakasını uzaya döktüğü için.)

Yine bilim adamları şu açıklamayı yapıyorlar:

Ay dev bir gong sesi çıkarmaktadır ve yörüngede dönerken titreşmektedir.”

Bu durum güneş sistemi içinde sadece Ay’da olan bir hususiyettir.

Üçüncüsü; bir gezegenin ikiye ayrılmadan önce kendi etrafındaki dönüşünün durdurulması gerekir. Yoksa ayrılan iki parça uzaya savrulur. Bu mucize gerçekleşmeden önce ay diğer gezegenler gibi kendi etrafında dönüyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) parmağını kaldırıp işaret edince ayın dönüşü durdu. İkiye ayrıldı. Sonra tekrar birleşti. Bu sefer ayın kendi etrafındaki dönüşü ile dünyanın etrafındaki dönüşü aynı sürede oldu. Yani 27,32 gün. Bu sebeble ayın bir yüzü o zamandan itibaren dünyadan görünmüyor. Ay kendi etrafında dünya etrafında döndüğünden daha hızlı dönseydi ya da tam tersi olsaydı yine Ay’ın bütün yüzünü görebilirdik. Buna tesadüf diyen akıldan uzak kalır. Güneş sistemindeki gezegenler ve uydular arasında bu hususiyetlerin sadece ayda olması nasıl açıklanabilir? Bunlar apaçık bir şekilde şakk-ı kamerin izlerini gösteriyor.

*Nasa Ay’ın tuhaf bir şekilde asimetrik bir doğaya sahip oluşunu ve Dünya’ya yakın ve uzak olan bölgelerin birbirinden çok farklı oluşunu açıklayamıyor. Çünkü şakk-ı kamerden bihaber.

*Şakk-ı kameri isbat eden tarihi bir delil daha var: Asırlar önce yapılan bir heykel bu mucizeyi teyid ediyor. Hindistan’da bulunan bir heykel üzerinde “Ay’ın ikiye ayrıldığı sene yapılmıştır.” yazısının bulunması bu delillerden biridir. (bkz. Ömer Nasuhi Bilmen, Müvezzah İlm-i Kelam, 3. Baskı, s.161.)

*Şakk-ı Kameri gören, Hindistan sahillerindeki Malabar ülkesinde Çakravati Farmas adındaki kral Mekke’ye gelir. Hz. Peygamber ile görüşür. İslama girer. (Rasulullah Muhammed- M. Hamidullah 196. Sh.)

Cevher İnci Altın İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Tebliğ

Tebliğ görevi, nebileri insanlığın zirvesine taşıdı.

Şehadet, sadakat ve ilim. Hiçbiri tebliğin faziletine yetişemez.

Şehid, sıddık, âlim. Hiçbiri nebilere yetişemez.

Tebliğ, tekliftir, çağrıdır, davettir.

Cihad, tebliğ ile anlam kazanır.

Sadakat, tebliğ ile kıymeti yükselir.

İlim, tebliğ ile değeri artar.

Tebliğe mani olmak büyük bir hasarettir.

Bunu temsil eden Ebu Leheb’dir.

Tebliğe yardımcı olmak büyük bir kazançtır.

Ebu Talip imansız ölmesine rağmen Rasul’ün tebliğine yardımcı olduğu için en az azab görecek kimsedir.

Kafirin en aşağısı Ebu Leheb. Tebliğe mâni oldu.

En az azab göreni Ebu Talip. Tebliğe yardımcı oldu.

Ashabın efdali Hz. Ebu Bekir.

Tebliğe en çok yardım eden oldu.

Kadınlardan en üstün sahabe Hz. Hatice.

Bütün mal varlığını tebliğ için harcadı.

Rasulü gördü O’na yardım etti. Ebu Bekir oldu.

Rasulü gördü O’nu engelledi. Ebu Leheb oldu.

Rasulü gördü O’na rekabet etti. Müseylime oldu.

Nebilerin tebliğ görevi için vahyi getiren Cebrail (a.s.)’da meleklerin en efdalidir.

*Müslümanların nikâhla çoğalması cihadla çoğalmasından daha fazladır.

Müslümanların tebliğle çoğalması da nikahla çoğalmasından daha fazladır.

*Altmış yıllık ömründe imtihanın on dakika olabilir.

Bir gün karşına bir tebliğ edici çıkar. Yol çatallaşır. İki yoldan birini tercih edersin. Tercih ettiğin yol seni ya cennete veya cehenneme götürür. Ebedi aleme gidince o on dakikayı ya lanetle ya da iftiharla yad edersin.

*Tebliğ o kadar mühimdir ki, Veda haccında Rasulullah (s.a.v.) ümmetine: “Tebliğ ettim mi?” diye sorar. Oradakiler: “Tasdik” edince, üç defa: “Şahid ol Ya Rab!” der. Bu kadar ehemmiyetli olmasa üç defa söylemezdi.

*Tebliğ, ay ve güneşle değişilmeyecek kadar değerlidir.

*Nebilerin özelliğinden, güzelliğinden ve görevlerindendir tebliğ.

*El Hâsıl: İstikamet ve necat, tevhid, tenzih ve tebliğ ile olur.

*Herkesi affet, fakat tebliğe mani olanı affetme.

Cevher İnci Altın İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Mezara Konduğunda

Mezara konduğunda çirkin yüzlü bir adam yanında belirir!

-Onu görünce soracaksın:

-Sen kimsin?

-Diyecek ki:

-Ben senin amelinim. Dünyada yaptığın kötülüklerinim. Kıyamete kadar ve bu mezardan çıkana kadar sana eziyet etmek için buradayım.

 Veya mezara konduğunda güzel yüzlü bir adam yanında belirir!

-Onu görünce soracaksın:

-Sen kimsin?

-Diyecek ki:

-Ben senin amelinim. Dünyada yaptığın iyiliklerinim. Kıyamete kadar ve bu mezardan çıkana kadar seni rahat ettirmek için buradayım.

İyiler ve kötüler arasında mezarda en az bu kadar fark var!

(bkz.Kaynak: Sünen-i Nesai, Cilt 3.- 4. Hadis No: 1833; İhya’u-Ulumiddin, C. 4, s. 894, No: 632; İbn-i Ebu’d-Dünya; Taberani ve İbn-i Hibban, Bezzar, İmam-ı Şa’rani, s. 116, No: 157. rivayet etmişlerdir.)

Mezara konduğunda sana şöyle sorulacak:

-Muhammed ismindeki zat hakkında ne biliyorsun?

Diyeceksin ki:

-Peygamber olarak biliyorum.

O zaman sana diyecekler:

-Rahat uyu.

Ve yine sorulacak:

-Muhammed ismindeki zat hakkında ne biliyorsun?

Diyeceksin ki:

-Peygamber mi değil mi bilmiyorum.

O zaman sana diyecekler:

-Bilemez ol. Sonra iki kulağının arasına sert bir cisimle öyle şiddetli vuracaklar ki ruhun ile irtibatı olan zerreleri yerin derinliklerinde bulunan küçük cehennem ile buluşacak ve yanarak azab görecek.

Rahat uyu temennisi nerede, cehenneme doğru iniş nerede.

(bkz.Kaynak: Buhari, Cenaiz 68, 87; Müslim, Cennet 70, (2870); Ebu Davud, Cenaiz 78, (3231); Nesai, Cenaiz 110,)

Mezara konduğunda iki kanallı bir ekran karşına çıkacak!

Ebrar isen cennet ekranından cennet manzaralarını seyredeceksin.

Füccar isen cehennem ekranından cehennemin dehşetli görüntüsünü ve korkunç manzaralarını seyredeceksin.

Cennet ve cehennem iki parmağın kadar sana yakın olacak. Dünyada olduğu gibi..

(bkz.Kaynak: Buhari- Bediül-Halk, Cenaiz, Müslim- Cennet, Nesai- Cenaiz, İbn Mace- Zühd) (Tirmizi- Cenaiz 2. Cilt, 252. Sh.) (Camiü’s- Sagir 1. Cilt, 247. Sh.) (Muvatta- Cenaiz 1. Cilt, 401.- 402. Sh.)

Mezara konduğunda bedenin çürüyecek fakat acbü’z- zeneb’in çürümeyecek. Bütün şifreler, programlar, genetik özelliklerin yazılı olduğu moleküller öylece kalacak, muhafaza olunacak ve sen o çekirdek üzerinden dirileceksin.

Cevher İnci Altın İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Bağları Koparmak

Bağlarımızla bağlanırız. Bağlandığımız şey ne kadar değerli ise bağlarımız da o kadar değerlidir. Mahrumiyetler kopmanın ardından gelir. Bağın kıymetini bilmeyecek durumda olanın elinden ipler kayarak veya koparak gider ve onu boşluğa bırakır.

İpe tutunarak düşmekten kurtulan bir adama yapılacak en büyük kötülük “ipi bırak” demek değildir. Zaten o ipi bırakmaz. Şeytan ona ipi bırak demez. Ona, başka iplerin de var olduğunu gösterir.

O adam diğer ipe elini uzatınca bir elini ipten çeker sonra diğer elini çekip iki eli ile başka iplere sarılır. Bakar ki bu ipin fazla bir faydası yok. Pişman olur önceki ipe yönelir. O ip, bu ip derken ipe sapa gelmez bir adam olur.

Öyle bağlantılarımız var ki onların ipi yağlıdır. Dikkat edin. Kopmayın. Kopunca bir daha düğüm tutmuyor.

Kopmanın netice verdiği mahrumiyetler dünyada iken çoğu zaman hissedilmez. Farkına varmanın fayda vermediği zamanda farkına varır. Bu mesele kaderin bir sırrı ve hikmetidir. İhanet ve nankörlüğün karşılığı uzun bir zamana yayılmış olarak karşısına çıkar.

Cevher İnci Altın İsimli Kitaptan Alınmıştır.

—————————————–

Anne ve Çocuk

Afyonlu Fatma Hanım oğlu Yusuf’un yanında refakatçi kalıyor. Hastanede sağa sola koşturmaktan kendini unutmuş. Oğlunun yatağına başını koyup yorgunluktan uykuya dalmış. Doktor defalarca: “Fatma Hanım kalkın!” dediği halde uykunun ağırlığıyla duymuyor. Ne zaman ki Doktor: “Yusuf’un annesi kalkın!” dedi. Kadın hemen uyanıp gözlerini açtı. Gözleri önce oğlunu aradı, sonra doktora baktı. Annenin bu şefkati onu evladında fani kılmış. Fenâ fil evlad olmuş.

Yol İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Kuş Kanadı

Kasvetli kalpler tekrardan nefret ederler. Kendilerine değişik oyuncaklar bulurlar. Kalbini atıl bırakan kimsenin nefsi her zaman değişiklik ister. Nefsin doğasında değişiklik isteği her zaman vardır. Tekrar tekrar yapılan şeyler ona bıkkınlık verir. Namaz aynı, sureler aynı, sohbetler aynı, ilim aynı. Yeknesaklık, kalpleri kararmış nefisler için ızdırabdır. Dini hayat ve ibadetler ise tekrar ve terakki üzerine kurulmuştur. Tekrar et sağlam bas. Tekrar et sebatlı ol. Tekrar et kaybetme ve kaybolma.

Bu tekrarlar asla bir kısır döngü değildir. Kedinin kendi kuyruğu etrafında dönerek onu yakalamaya çalışması gibi beyhude bir gayret değildir.

Yükselen daireler şeklinde bir tekrar ve terakki hareketidir. Pervanenin dönmesi ve yükselmesi gibidir. Aynı şeyler yapılıyor fakat her seferinde seviye yükseliyor. Daireler çiziliyor fakat her çizilen daire bir öncekinin üstüne çıkıyor. Yükselmek böyle oluyor. Yükselen daireler şeklinde. Günde beş vakit kılınan namaz böyle, Kur’an tilaveti böyle, yapılan hatimler böyle, kitap okumak böyle ve sohbetler de böyle.

Bıkmak ise terakkinin bitmesi, kalbin kararması demektir. Okumak, tekrar okumak, aynı yerde okumak değildir. Kılmak, tekrar kılmak, aynı yerde kılmak değildir. Zikretmek tekrar zikretmek aynı yerde zikir değildir. Kuş kanatlarını hep aynı şekilde hareket ettirir. Aynı hareketi tekrar eder. Tekrar ettikçe yükselir. Uçmak, aynı hareketi tekrar etmektir. Kimse uçmaktan bıkmaz. Tekrar tekrar namaz, tekrar tekrar Kur’an, tekrar tekrar ilim, tekrar tekrar zikir, tekrar tekrar dua. Bunlarla yükselir. Bunlarla uçarız.

Yol İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Şükrettim

Çamlıca mahallesinde otobüs beklerken, durağın karşısında, bahçenin duvarına oturmuş temiz yüzlü dokuz, on yaşlarında bir çocuk dikkatimi çekti. Orta yaşımı biraz geçmiştim. Bir an gayri ihtiyari düşündüm. Kırk yıldır kullandığım bu vücut elbisem artık eskimeye başlıyor. Bunu yokuşu çıkarken nefes nefese kalışımdan anlıyordum. Belki iç organlarımda belki vücudumun belli yerlerinde bazı hastalıklar çıkmak üzere, belki de damarlarımda tıkanma ve diğer arızalar başlamış olabilir. Bu düşüncelerle çocuğa bakarken ona imrenmeden edemedim. Çünkü onun vücudu taze, yeni ve diri olarak görünüyordu. Yüzü de bembeyazdı. Ben öylece onun gençliğine baktığım anda, çocuk oturduğu duvardan indi. Ellerini yanında duran tahtalara uzattı. O zamana kadar dikkatimi çekmeyen tahtaların koltuk değnekleri olduğunu fark ettim. Evet çocuk koltuk değneklerini aldı ve onlara yaslanarak oradan uzaklaştı. Ben ise hayret ve şaşkınlık içinde, kırk yıldır beni taşıyan ve sorun çıkarmayan vücudumun kıymetini anladım ve bu vücudu veren Halik’ıma minnet duyguları içinde: “Sonsuz şükürler olsun!” dedim.

*Şükredenlerden olduğum için, sana şükürler olsun Allah’ım!

Yol İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Nefes ve Şükür

Sadi Şirazi şöyle der: “Göğse giren hava hayatı uzatır, çıkan hava vücuda ferah verir. Şu halde bir nefeste iki nimet mevcut ve her nimete bir şükür vacibdir.”

Aslında her nefes için beş şükür vacib olur. Üçüncüsü vücuda girince kanı temizler, dördüncüsü akciğerlerde vücut ısısını oluşturur, beşincisi boğazdan çıkarken ses tellerine vurur ve konuşmayı sağlar. “Subhane men tahayyere fi sun’ihil ukul.”

Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten, 

Affet senden habersiz aldığım her nefesten.

Necip Fazıl Kısakürek

 

Hayat bir nefestir, giderse gelmez.

Balık deryadadır, su nedir bilmez.

Marifet bir güldür, açarsa solmaz.

Onunla bilinir hayvanla insan.

Şeyh Ali Semerkandî (r.a.)

Yol İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Takvâ 

Sırrı buldum! Sırrı buldum! Sırrı buldum!

Takva! Takva! Takva!

Allah korkusuyla günahlardan sakınmak!

Herkes bilsin, kimse duymasın. Sır bu!

Günahlardan kaçmak, hicret etmektir. Mekan değiştirmektir. Günahların olduğu odadan günahların olmadığı odaya, günahların olduğu iş yerinden günahların olmadığı iş yerine, günahların olduğu semtten günahların olmadığı semte hicret etmektir. Mideden kalbe, nefisten ruha kaçmaktır.

“Fefirrû ilallâh.” “O halde Allah’a kaçın.” (Zariyat: 50.)

“İşte bu büyük kurtuluştur.” (Mü’min: 9.)

Yol İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Düş ve Kalk

Hiç bir şey düşünmeden sadece koşmayı düşünüyordum ve koşuyordum. Yük artıyor kollarım ve bacaklarım ağırlaşıyor. Yavaşlayarak koşmaya devam ediyorum. Hızım yavaşlıyor, yavaşlamam hızlanıyor. Sona doğru gidiş. Son neresi? Nereye kadar? Gücüm yetecek mi? Sormuyorum! Düşünmüyorum! Birden bir şey oldu. Düştüm yere yığıldım kaldım. Kendimden geçtim. Ne kadar sürdü bilmiyorum. Yolum değişmemeli durmamalıyım derken düştüm. Ne kadar yerde kaldım bilmiyorum. Sonra tekrar kalktım. Koşmaya başladım. Aynı yolda, aynı yöne doğru koşmam lazım. Önceki gibi ama daha yavaş, hızlı koşamıyorum. Sırtımdaki yükün hafiflediğini hissediyorum. Ama hızlı değilim. Yine de rahat ve kolay koşuyorum. Ağırlığın hızı, hafifliğin yavaşlığına bıraktı yerini. Ayaklarımda ve kollarımda ağırlık kalmamış. Hafiflik ve kolaylık var her yerimde. Bu hal bende devam ederse hep koşarım hiç durmam diye düşündüm. Yorulanlar durmamalı, düşüp yeniden kalkmalı fakat durmadan koşmaya devam etmeli. Dinlenmenin rehavetinden kaç. Durma! Durursan bitersin. Bitince durulur. Koşarken üzerinde biriken yüklerin atılması için, silkelenmek için, bitmemek için tekrar başlamak için düş ve kalk! Sakın durma! Yığılır kalırsın. Düş ve kalk!

Yol İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Define Haritası

Define haritası kağıt parçası değildir. Değerinin, kağıt parçası olduğunu sanan aldanmıştır. İlim ve hikmet define haritası gibidir. İnsanı defineye götürür. Elinde define haritası olan adam zengin değildir. Ne zaman defineyi çıkarırsa o anda zengin olur. Elindeki haritayı define kadar kıymeti olmayan şeylere değişmez. İlim ve hikmet insanı cennete götürür. Onu, cennetten kıymetsiz şeylere değişen imtihanı kaybeder, yolculuğu akim kalır, maksadına vasıl olamaz.

Yolda en büyük tehlike yanlış haritadır. Eşkıyalarla ve vahşi hayvanlarla mücadele edersin. Onlar görünen düşman. Yanlış harita yanıltır, yanlış yollara saptırır. Zararı düşmandan daha fazladır.

Yol İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Beklemek

Cennet, beklemektir.

Nimetlerle oyalanıp Cumayı beklemektir.

Cennet içinde cennet Cumadadır.

Asıl mutluluk beklemektedir.

Cennetin en güzel heyecanıdır beklemek.

Rüyeti beklemek.

Cemalullahı beklemek.

Bütün güzellikleri yaratanın güzelliğini beklemek!

Ne güzeldir cennette beklemek.

Ne tatlı nimettir cennette beklemek.

Ne hoş lezzettir cennette beklemek.

Ne büyük heyecandır cennette beklemek.

Güzeli beklemek de güzeldir.

Nimeti beklemek de nimettir.

Lezzeti beklemek de lezzettir.

Cennette beklemek nimet, lezzet ve heyecandır.

Cuma beklenir cennette.

Cuma yaklaştıkça nimet, lezzet ve heyecan artar cennette.

Ve perşembe çarşambadan daha güzeldir cennette.

Rü’yetullahın yakınlığı heyecanlandırır müminleri.

Güzele yakınlaştıkça duyulan güzellikler artar.

Dünyada da beklenir ve bekliyoruz.

Cennetteki heyecanı yaşamak için bekliyoruz.

O beklemeyi özlüyoruz ve o beklemeyi arzu ediyoruz.

Sonsuza kadar beklemek için.

Sonsuza kadar buluşmak için.

Yol İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Kur’an ve Kainat

Kur’an’ın sonundaki mana dünyanın sonunda görüldü. Kur’an Nas suresi ile bitiyor. Nas suresi cinni ve insi şeytanları anlatır. Dünyanın sonunda da cinni ve insi şeytanlar kalır. O şeytanlar ki gerek cinden gerek insandan olsun. Kıyamet kopmadan önce yeryüzünü cinni ve insi şeytanlar istila edecek. Ehl-i imana karşı galib gelip azdıkça azacaklar ve taşkınlıkları dünyayı mahvedecek. Kıyamet de bunların kafasına kopacak. Nasdan önce Felak suresi var. Bu sure de hasedden ve büyücülerin şerrinden bahseder. Kıyametten önce şeytanların dünyaya hakim olmalarına sebeb müslümanların hased ve kıskançlıkları olacak. Dünyanın sonunu hazırlayan sebeplerin başında, insanların kıskançlıkları, birbirlerini çekememeleri ve büyücülükle iştigal etmeleri gelecek. Büyücülük, falcılık ve hased çok yayılır. Dünyanın bu karanlık döneminde, hased insanları fasıklığa, büyü de insanları küfre götürecek. Felaktan önce gelen İhlas suresindeki ihlası ve tevhidi kaybederler. İhlas suresi döneminde ise Hz. Mehdi ve Hz. İsa gelir ve o altın çağ yaşanır. Gerçekten o zamanda İslam İhlaslı bir şekilde yaşanacak ve asrı saadete yakın bir dönem olarak tarihe geçecektir. Bu dönemde Hz. Mehdi ve Hz. İsa gelecek, insanları irşad ve adaleti tesis edecektir. Bundan önce Tebbet suresi var ki bu da Ebu Leheb gibi iki eli kuruyası şerlilerin geleceğini ve Deccal’in İsa (a.s.)’dan önce gelip insanlara zulmedeceğine işarettir. Bu dönemde Ebu Leheb gibi cehennem odunu olan Deccal ve avaneleri dünyanın başına bela olur ve onların son zamanlarında Hz. İsa (a.s.) gelir, elleri ve iktidarları kurutulur. Deccal, insanların fevc fevc, dalga dalga İslama girdikleri bir zamanda gelecektir ki bu da bir önceki sure olan Nasr suresinde geçmektedir. Bundan önce Kafirun suresi var ki bu da Dünya tarihinde küfrün ve ateizmin en fazla yayıldığı zamana yani yirminci yüzyıla işaret ediyor.

Yol İsimli Kitaptan Alınmıştır.

 

Hamele-i Arş

Dünya sahnesi, imtihan perdesiyle açıldığında bütün gaybi nazarları kendine çevirdi. Bizim bu alemdeki imtihanımız, nurani ve semavi mahlukatın dikkatli nazarları altında devam ediyor. Bizler, dünya sinemasında oynayan filmin aktörleriyiz. Kimi iyi rolde, kimi kötü rolde oynuyor. Filmin acıklı sahnelerinde seyircilerimiz olan melaikenin ağladığını ve bizim için dua ettiklerini Kur’an’dan öğreniyoruz. Mutlu sonla biten sahneler onları da mesrur ediyor.

Dünya, güneşin yanında küçük bir nokta gibi kalıyor. Güneş büyük yıldızların yanında çok küçük görünüyor. İnsan ise nokta bile değil. Uzayda yüz milyar galaksi ve her galakside yüz milyar yıldız var. Uzayın dışında yedi kat gök var. Yedi kat göğün üstünde bütün ihtişamıyla ve genişliğiyle sekiz cennet var. Cennetlerin damı ise Arşı Azam olarak bildiriliyor. Arşın yanında sekiz cennet, yedi gök, yer ve uzay hepsi çöle atılmış bir bilezik kadar. Bu muazzam arşı taşıyan sekiz melek var ki, bunlar da hamele-i arş olarak bilinen devasa, nurani ve muti varlıklardır. Evet, bizim gibi hakir, küçük ve nokta kadar bile olmayan insanlara, azametli arşı taşıyan melekler dua ediyorlar. Bizimle alakalılar. Bizim için sevinip üzülüyorlar.

Kur’an’da onların şöyle dua ettikleri bildiriliyor: “Arş’ı taşıyan ve onun çevresinde bulunan (melek) ler Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na inanırlar ve mü’minler için bağışlanma dilerler.” (Mü’min: 7.)

Melekler diyorlar ki:

“Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna tabi olanları bağışla ve onları cehennem azabından koru.” (Mü’min: 7.)

“Rabbimiz! Onları ve babalarından, eşlerinden, zürriyetlerinden salih olanları kendilerine vaadettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen Aziz’sin, Hakim’sin.” (Mü’min: 8.)

“Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük kurtuluştur.” (Mü’min: 9.)

Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabb’inin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir. (Hakka: 17.)

Yol İsimli Kitaptan Alınmıştır.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İslamofobi Değil Bu!

“Selam kardeşim.”  Hatırladınız mı bu cümleyi? Yeni Zelanda cami saldırısındaki ilk şehidin, terörist katilin kamerasına …

Kapat