Ana Sayfa / KASTAMONU / Kastamonu Bilgi-Belge / Çobanoğulları ve Candaroğulları Zamanında Kastamonu

Çobanoğulları ve Candaroğulları Zamanında Kastamonu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Prof. Dr. Cevdet YAKUPOĞLU

Giriş

Kastamonu, Selçuklu komutanlarından Emir Kara Tegin tarafından Türk egemenliğine sokulmasından itibaren, XIII. yüzyıl sonlarına kadar bazı fasılalar hariç Selçuklu egemenliği altında bulunmuştur. Bu dönemin son asnı ise Selçukluların Uç Beylerbeyliği olan Çobanoğullarının yönetimi altında geçmiştir. XIV. yüzyılın tamamı ile XV. yüzyılın ilk yarısında ise Kastamonu’da Candaroğulları Beyliği hüküm sürmüştür. 1461 tarihinde Fatih Sultan Mehmed’in Kastamonu’yu Candaroğlu İsmail Bey’in elinden savaşsız bir şekilde teslim almasıyla beraber, bu vilâyetteki Beylikler idaresi de sona ermiş, Kastamonu Osmanlı sancakları arasına katılmıştır.

Çobanoğulları Beyliği idaresinde Kastamonu

Çobanoğulları, Türkiye Selçuklularının Bizans’a karşı Gâza faaliyetlerini yürütmek ve Karadeniz’e bu yöre üzerinden açılmak amacıyla Kastamonu merkezli tesis ettikleri bir “Uç” Beyliğidir.”

Beyliğin ortaya çıkışı, Selçukluların XII. yüzyıl boyunca Bizans’a karşı Kuzeybatı Anadolu istikâmetinde yürüttükleri gâza ve politikaları ile yakından ilişkilidir. Şöyle ki Kastamonu bölgesindeki Türk egemenliği, I. Haçlı Seferi sonucunda tehlikeye düşmüş, buna rağmen yörede kalabalık sayıdaki Türkmen kitlelerinin varlığı devam etmiş, Türkler yöreyi Bizans ve Haçlı taarruzlarına karşı başarıyla müdafaa etmişlerdir.

Bizans imparatoru I. Aleksi Komnen (1081-1118) zamanında Kastamonu havalisi kısa süreliğine Bizans topraklarına katılmıştır. Ancak Sultan I. Kılıç Arslan’ın oğullarından Melik Arap, Kastamonu ve Çankırı yörelerini yeniden Türk egemenliğine sokmuş, Melik Arap’ın kardeşi Mesud ile giriştiği taht mücadelesi sırasında öldürülmesinden sonra Bizans, Kastamonu yöresini bir kez daha ele geçirmiştir. Sultan I. Mesud’un ölümünden sonra onun oğullarından Melik Şahinşah, valiliğini yaptığı Ankara, Çankırı ve Kastamonu bölgelerinde kardeşi II. Kılıç Arslan (1155-1192)’a karşı taht mücadelesine girişmiş, hatta bu uğurda Bizans’la ittifak kurmaktan çekinmemiştir. Fakat Selçuklu sultanı II. Kılıç Arslan, Bizans’a karşı kazandığı Miryokefalon Zaferi (1176) sonrasında Çankırı- Kastamonu bölgesine oğullarından Melik Muhiddin Mesud’u vali tayin etmiş ve bu şehzade Kastamonu’da Selçuklu egemenliğini pekiştirmiştir. Böylece Bizans’ın Kastamonu çevresindeki etkisi giderek zayıflamış, hatta Türklerin Bolu yönündeki fetihleri hız kazanmış ve bugünkü Safranbolu, Gerede, Mengen, Devrek, Bolu yörelerinde Türk yerleşiminin yoğunluğu artmıştır (1189-1192). İşte bu Gâza faaliyetleri esnasında bölgenin idare merkezinin Kastamonu olarak belirlendiği ve burada “Selçuklu Uç teşkilâtı”nın kurulduğu anlaşılıyor.

Bu son fetihte Türkiye Selçuklularının büyük emiri Hüsameddin Çoban Bey’in rol almasından dolayı, ortaya çıkan bu Uç Beyliği Çobanoğulları adıyla tarihe geçmiştir. Selçuklu şehzadelerine atabeylik yaptığı için Atabey Gâzi olarak da bilinen Hüsameddin Çoban, Kastamonu fatihi olarak ün kazanmış, I. Gıyâseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah dönemlerinde Selçuklular adına hizmete devam etmiş ve özellikle I. İzzeddin Keykâvus ve I. Alâaddin Keykubâd dönemlerinde gerçekleştirdiği askerî, siyasi ve kültürel alandaki başarıları sayesinde hem Kastamonu havalisinde ve hem de Selçuklular nezdinde saygınlık elde etmiştir.

Hüsameddin Çoban, emri altındaki Kayı, Bayat ve Kıpçak gibi büyük ve kalabalık Türk boylarının başında Bizans üzerine yapmış olduğu Gazâ hareketleri ve Selçuklular adına Karadeniz’in kuzeyinde bulunan Suğdak, Kırım, Kıpçak ve Rus ülkelerine yaptığı sefer neticesinde elde ettiği zafer, şöhret ve ganimetlerden dolayı Selçuklu ve Anadolu Türk tarihînde mümtaz bir yere sâhip olmuştur. Onun devrinde Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya sığınan ve bir kısmı Kastamonu Uç’una yığılan konar göçer Oğuz-Türkmen boylarına kucak açılmış, Kastamonu çevresinde yerleştirilen bu büyük nüfus sayesinde bölgede Türk nüfuzu ve kültürü güçlenmiştir.

Bu çevrede gerçekleştirilen imar faaliyetleri ve tesis edilen güçlü hukuk, toprak, vakıf ve eğitim sistemleri sayesinde Kastamonu hızla gelişmiş ve büyümüştür. Hüsameddin Çoban ve oğulları zamanında Kastamonu, Anadolu Türk tarihi içinde eğitim-bilim ve kültür hizmetleri noktasında önde gelen ve ilme merkezlik eden vilâyetler arasına girmiştir. Türk ve İslâm dünyasının muhtelif ülkelerinden pek çok bilim, fikir ve sanat adamı Kastamonu’ya gelerek yerleşmiştir. Bunlar Çobanoğulları beyleri tarafından himaye edilmiştir.

Hüsameddin Çoban Bey’in vefatından sonra yerine oğlu Alp Yürek geçmiştir. Bu hükümdar da babası gibi Selçuklular adına Gâza ve iskân hadiseleri içinde rol üstlense de Anadolu’da başlayan Moğol istilası yüzünden fazla etkili olamamıştır. Moğol işgali altında bulunan Selçukluların Çobanoğullarına destek verme imkânı olmamıştır. Buna rağmen Kastamonu bu dönemde Moğol işgaline uğramamış, Beylik toprakları, Moğol zulmünden kaçan ilim adamlarının, zanaatkârların ve diğer halk zümrelerinin sığınağı olmuştur. Diğer taraftan Selçuklu vezirlerinden Süleyman Pervâne’nin oğlu Ali Bey, Kastamonu’ya yatırımlar yapmış ve şehre katkı sunmuştur. Onun Kastamonu şehir merkezinde 1272 yılında yaptırdığı Hastahanenin (Yılanlı Dârüşşifası) günümüze sadece giriş kapısı ulaşabilmiştir. Yine Süleyman Pervâne zamanında Kastamonu’nun en eski camilerinden biri olan Atabey Gâzi Camii genişletilerek yeniden yaptırılmıştır (1273).

Alp Yürek’in ölüm tarihi tam olarak bilinmemektedir. Yerine oğlu Muzaffereddin Yavlak Arslan geçmiştir. Bu Bey, İlhanlı hükümdarlarıyla kurmuş olduğu iyi ilişkiler sayesinde Kastamonu havalisini Moğol baskı ve zulmünden büyük ölçüde korumuştur. O, Kırım’dan kaçarak Kastamonu bölgesine ulaşan Selçuklu şehzadelerinden Mesud’u destekleyerek, onunla birlikte bizzat İlhanlı sarayına gidip, bu şehzadenin Konya Selçuklu tahtına oturmasını sağlamakla (1284) iyi bir denge siyasetçisi olduğunu göstermiştir. Hatta Yavlak Arslan, oğlu Hoca Nâsıreddin’i yeni sultanın hizmetine vererek onun Selçukluların Maliye Bakanı olmasını da sağlamıştır. Bu çerçevede gerek Anadolu’nun muhtelif sahalarından ve gerekse Horasan, İran, Azerbaycan, Hicaz, Irak ve Şam gibi İslâm beldelerinden çok sayıda âlim, edip ve devlet adamı Yavlak Arslan’ın hizmetine girerek Kastamonu’da istihdam edilmişlerdir. Bu ilim adamlarından biri olan Hasan b. Abdülmü’min el-Hoyî, Yavlak Arslan himayesinde çalışmış, bu hükümdarın münşiliğini yapmış ve onun adına içerikleri birbirine yakın Farsça birkaç eser (Nüzhetü’l-Küttab…, Kavâ’idü’r-Resâ’il…, Rüsûmu’r-Resâ’il… ile Gunyetü’l-Kâtib…) kaleme almıştır. Ayrıca Hasan el-Hoyî, Yavlak Arslan’ın 1284 yılı Eylül ayında gerçekleştirdiği Gideros kalesi fethine katılmış ve yörenin fethini ele alan fetihnâmeyi de bizzat kendisi kaleme almıştır.

Çobanoğulları Beyliği’nin son devirlerinde ünlü coğrafyacı ve astronomi bilgini Allâme Kutbeddin Şirazî de bir süre Kastamonu’da ikâmet etmiş ve heyete (astronomi) dair İhtiyârât-ı Muzafferî adlı Farsça eserini, Yavlak Arslan’a takdim etmiştir. Çobanoğulları döneminde Kastamonu’ya Selçuklu şairlerinden Sa’deddin Mesud da gelmiş ve havasının temizliğinden dolayı bir müddet bu şehirde kalmıştır.

Yavlak Arslan, Selçuklu şehzadelerinden Melik Kılıç Arslan’ın Kastamonu’da çıkardığı bir isyan neticesinde hayatını kaybetmiştir (1291). Kastamonu’yu bir süreliğine kontrolüne alan Selçuklu şehzadesi Melik Kılıç Arslan, Konya’dan Kastamonu üzerine yürüyen bir Moğol-Selçuklu ordusunu Ilgaz Dağları üzerinde Derbend mevkiinde durdurmayı başarmış ve Kastamonu’yu olası bir Moğol işgalinden korumuştur (1292). Bu karışıklıklar sonucunda Yavlak Arslan’dan boşalan tahta, Çobanoğullarının son hükümdarı sıfatıyla oğlu Mahmud Bey oturmuştur.

Mahmud Bey devrinde Selçuklu sultanı II. Mesud’un ve dolayısıyla İlhanlı devlet adamlarının desteklediği Şemseddin Yaman Candar, Kastamonu’yu ele geçirme teşebbüsünde bulunmuş, ancak bunda muvaffak olamayınca Kastamonu’nun batısında kalan Eflani’ye yerleşmiştir (1292). Birkaç yıl sonra ise Yaman Candar’ın oğlu I. Süleyman Paşa, ani bir baskınla Kastamonu’yu ele geçirerek Mahmud Bey’i bertaraf etmiştir (XIV. yüzyıl başları). Böylece Kastamonu’da Çobanoğulları egemenliği nihayete ererken aynı yıllarda yine bu şehir merkezli olarak Candaroğulları Beyliği’nin temelleri atılmıştır.

Kastamonu vilâyeti, Selçuklulara tâbi Çobanoğulları zamanında; Atabey Gâzi Camii (Kırkdirekli), Atabey Gâzi Medresesi, Atabey Hanı, Frenkşah Mescidi, Frenkşah Hamamı, Pervâne oğlu Ali Dârüşşifası (Yılanlı Külliyesi), Vakıf Hamamı, Muzaffereddin Gâzi Medresesi, Âşıklı Sultan Türbesi, Karanlık Evliya Kümbeti, Åhi Şorba Zaviyesi, Âhi Ali Tekkesi, Müfessir Alâaddin Türbesi gibi mimari eserlerle donatılmış ve XIII. yüzyıl Anadolu’sunun karakteristik Türk-İslm şehirleri arasında medeni vasfa sâhip büyük bir kent kimliği elde etmiştir.

Çobanoğulları zamanında, Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya sığınan ve bir kısmı Kastamonu’ya yığılan konar-göçer Oğuz-Türkmen boylarına kucak açılmıştır. Oğuz boylarından Kayı, Bayat, Kınık, Afşar, Çavundur, Çepni, İğdir, Eymür, Karaevli, Dodurga; diğer Türk boylarından Kalaç, Karluk, Çiğil, Kıpçak gibi boyların bölgeyi yurt tutması ve köyler kurmasıyla birlikte Kastamonu bölgesi mamur yerleşim yerleri ile dolmuştur. Kastamonu çevresinde yerleştirilen bu büyük nüfus sayesinde bölgede Türk kültürü ve sosyal hayatı canlanmış, Selçuklulara bağlı “Kastamonu Uç havalisi” kuvvet bulmuştur.

Kastamonu’da Candaroğulları Beyliği Yönetimi

Türkiye Selçuklu sultanı II. Mesud devrinde Konya Selçuklu sarayında görev yaptığı ve Mesud’un subaylarından biri olduğu anlaşılan Şemseddin Yaman Candar’ın “Derbendler Savaşı”nda önemli bir yararlık göstermesi üzerine II. Mesud, geçmişte Yavlak Arslan’a ait olan Çobanoğulları topraklarının idaresini mükafat olarak bu Beye vermiştir. Ancak Yaman Candar Kastamonu’yu ele geçirememiş, sadece Eflani yöresine egemen olabilmiştir.

Yaman Candar’ın oğlu I. Süleyman Paşa, Kastamonu’daki Çobanoğulları yönetiminin zafiyet içerisinde olduğunu görmüş ve kendine bağlı birlikleriyle Kastamonu’ya âni bir baskın düzenleyerek Mahmud Bey’i bertaraf etmiştir. Böylece Çobanoğulları Beyliği tarihe karışmış ve Candaroğulları Beyliği’nin kuruluşu tamamlanmıştır. I. Süleyman Paşa, ilk başlarda İlhanlıların yüksek hâkimiyetini tanımak zorunda kalmış ve Ebu Said Bahadır Han adına para kestirip her sene vergi vermek suretiyle İlhanlhılara bağlılığını devam ettirmiştir. Diğer taraftan I. Süleyman Paşa, genişleme siyaseti izlemiş ve zamanla Safranbolu’yu ele geçirerek oğlu Ali Bey’i buraya vali olarak atamıştır. Süleyman Paşa, Pervâneoğullar’nın elinde bulunan Sinop’u da 1322’lerde Beyliğine katarak Kuzey Anadolu’da nüfuzunu artırmış, Karadeniz’de Cenevizler ve Trabzon Komnen hanedanına karşı rakip güç olarak ortaya çıkmıştır. I. Süleyman Paşa, Ebu Said Bahadır Han’ın 1335 yılında ölümünü müteakip tam bağımsızlık kazanarak kendi adına para bastırmıştır. I. Süleyman Paşa’nın oğullarından olup Sinop’u babası adına yöneten ibrahim Bey, 1339 yılı civarına gelindiğinde, babasına isyan ederek Kastamonu’yu ele geçirmiş ve Candaroğulları tahtına oturmuştur. Bu hadise sırasında vefat ettiği tahmin olunan I. Süleyman Paşa’nın 40 yıla yakın bir süre beylik sürdüğü görülmektedir.

Ünlü gezgin İbn Batûta, 1330’larda Kastamonu’ya geldiğinde I. Süleyman Paşa’yı sarayında ziyaret etmiş ve bu Bey hakkında eserinde geniş bilgi vermiştir. Aynı dönemde Mısır Memlük Devleti yazarı Şehabeddin Ömerî de Süleyman Paşa’nın askerî gücünden bahsetmiştir. Âlimleri himaye eden, memleketinde cami, medrese, hamam, zaviye, mevlevî dergāhi gibi eserler tesis eden I. Süleyman Paşa, Candaroğulları Beyliği’nin gerçek kurucusu olup, Beyliğinin sınırlarını Sinop, Bolu ve Çankırı istikâmetinde genişletmeyi başarmış, Anadolu’da Beylikler devrinin mümtaz hükümdarları arasındaki yerini almıştır.

I. Süleyman Paşa’nın yerine geçen oğlu I. İbrahim Bey’in hükümdarlığı süresince gerçekleştirdiği siyasî faaliyetleri kaynaklara pek yansımamıştır. Bu hükümdarın kısa süren iktidarı döneminde Karadeniz’de Cenevizliler ve Trabzon Komnenleri ile olan askerî ve iktisadi rekâbet devam etmiştir. İbrâhim Bey devrinin en önemli faaliyeti 1341 yılında Venedik ve Ceneviz ile yapılan bir deniz savaşıdır. Bu savaşta Candaroğulları filosu başarılı olmuştur. İbrahim Bey, 1345 yılı civarında vefat etmiştir.

İbrahim Bey’den sonra amcası Yakup Bey geçse de, kısa süre sonra vefat etmiş ve yerine Yakup Bey’in oğlu Âdil Bey tahta çıkmıştır (1345). Âdil Bey döneminde, Sinop’ta Ceneviz ve Venedik ticaret kolonilerinin kurulmasına izin verilmiştir. Karadeniz’deki deniz gücünü hâlâ koruyan Candaroğulları ile bu denizci devletler arasında ihtilafın çıkmamasına özen gösterilmiştir.

1361-1362 yılı civarında Âdil Bey’in yerine Candaroğulları tahtına oğlu Bayezid Bey oturmuştur. “Celâleddin” unvanını kullanmış ve “Kötürüm” lâkabı ile tanınmıştır. Bâyezid Bey devrinin ilk yıllarında, Karadeniz’de Ceneviz ve Venediklilerle olan deniz savaşlarında, Candaroğulları donanması başarılar elde etmiştir. Osmanlı Devleti ile de dostane münasebetler kurulmuştur. Ancak Osmanlıların giderek güçlenmesi Bâyezid Bey’i tedirgin etmiştir. Gerçekten de Bâyezid Bey’in oğullarından Süleyman Paşa, babasına isyan ederek Osmanlı hükümdarı 1. Murad’a sığınmış, ondan aldığı askerî destek sayesinde Kastamonu’yu ele geçirmiştir. Neticede Sinop’a çekilen Kötürüm Bâyezid, 1385 yılında bu şehirde vefat etmiştir. Kabri, Sinop’ta “İsfendiyarlar Türbesi”nde bulunmaktadır.

II. Süleyman Paşa, halkı arkasına alarak I. Murad kuvvetlerini Kastamonu’dan çıkardıktan sonra duruma hâkim olmuş (1385), ancak kardeşi İsfendiyar Bey’in Sinop’ta hüküm sürmesine engel olamamıştır. Böylece Candaroğulları Beyliği bir süreliğine Kastamonu ve Sinop olarak iki kola ayrılmıştır. Başarılı bir siyasetçi olamayan II. Süleyman Paşa, Yıldırım Bâyezid tarafından cezalandırılmış ve hayatını kaybetmiştir. Böylece Candaroğullarının Kastamonu kolu Osmanlıların eline geçmiştir (1392).

Sinop kolunu yöneten İsfendiyar Bey ise Osmanlılara karşı varlığını korumuştur. O, bir taraftan Osmanlılar ile iyi ilişkiler kurarken diğer taraftan ise topraklarını Yıldırım Bâyezid’in ele geçirdiği Batı Anadolu Beylerini yanında misafir ederek denge siyaseti gütmüştür. Ayrıca o, Timur’la da irtibata geçmiş ve Ankara Savaşı’nda Timur’a yardım etmiştir. Bu sayede Kastamonu, Sinop, Çankırı, Tosya ve Kalecik gibi yerlere sahip olarak eski Candaroğulları topraklarını yeniden birleştirmiştir (1402).

İsfendiyar Bey, Osmanlı Fetret Devri’nde işine gelen şehzadeyi desteklemiştir. Samsun bölgesindeki karışıklıklardan istifade ederek Bafra’yı Candaroğulları topraklarına katmıştır. Ancak kısa süre sonra oğlu Kasım Bey, İsfendiyar Bey’e isyan ederek Osmanlı hükümdarı Çelebi Mehmed’e sığınmış ve onun desteğini alarak Tosya, Çankırı ve Kalecik gibi şehir ve kasabaların yönetimini üstüne almıştır. Kasım Bey, Çankırı merkezli bu yeni Osmanlı sancağına vali olarak atanmıştır. Böylece İsfendiyar Bey’in ülkesinin güneyi elinden çıkmış, toprakları küçülmüştür. Bundan sonra İsfendiyar Bey, Osmanlı aleyhine olan her icraatın içinde olmuş, kısa süreliğine Samsun’u ele geçirmeyi de başarmıştır. Ancak çok geçmeden Osmanlılar bu bölgeyi onun elinden almışlardır.

II. Murad’la da mücadele eden Ísfendiyar Bey, 1423’te onunla yaptığı savaşı kaybetmiş ve Osmanh Devleti ile anlaşmak zorunda kalmıştır. Bu anlaşma sonucunda Küre madenlerinden yıllık bir miktar geliri Osmanlılara bırakmayı kabul etmiş, torunu Halime Hatun’u Il. Murad’a eş olarak vermiştir. Sultanın iki kız kardeşi ise İsfendiyar Bey’in oğulları İbrâhim Bey ve Kasım Bey’e verilerek iki taraf arasındaki anlaşma pekiştirilmiştir (1425). İsfendiyar Bey, Şubat 1440 tarihînde vefat etmiştir. Kabri, Sinop’ta İsfendiyarlar Türbesi’ndedir. İsfendiyar Bey, uzun süren hükümdarlığı döneminde pek çok hayır hizmetinde bulunmuştur. Ayrıca ilmi ve ilim adamlarını himaye etmiştir.

İsfendiyar Bey’in yerine geçen oğlu II. İbrâhim Bey fazla yaşamamış ve 1443 yılında vefat etmiştir. Yerine oğullarından İsmail Bey tahta oturmuştur. Onun zamanı, daha çok imar faaliyetlerinin ve ilmi çalışmaların arttığı bir dönemidir. Siyasî açıdan ele alındığında, bu devirde Osmanlıların gücüne karşı fazla bir varlık gösterilememiştir. Nitekim Fatih Sultan Mehmed, 1460 yılında çıktığı Amasra seferinden sonra, doğudaki Candaroğullarına yönelmiş ve üstün kuvvetler karşısında direnmenin mümkün olmadığını gören İsmail Bey, Kastamonu ve Sinop’u Fatih’e teslim etmiştir. Fatih, Kastamonu’yu İsmail Bey’in kardeşi Kızıl Ahmed Bey’e verse de kısa süre sonra onu görevden almıştır. İsmail Bey, Filibe Sancak Beyliği görevine getirilmiş, Kızıl Ahmed Bey ise Akkoyunlulara sığınmıştır. Böylece Candaroğulları Beyliği 1461 tarihînde tarih sahnesinden çekilmiştir.

İsmail Bey, Kastamonu ve Sinop’a gelmiş âlimleri himaye etmiş, onlar adına medreseler inşa ettirmiştir. İsmail Bey’in hizmetinde çalışmış olan ünlü bilgin Fethullah Şirvanî, Kastamonu medreselerinde matematik, astronomi, kelām ve mantık gibi çağının popüler derslerini vermiştir.

Bir buçuk asırdan fazla bir süre egemenlik tesis etmiş bulunan Candaroğulları Beyliği, Anadolu Beylikleri tarihinde Karamanoğulları ve Dulkadiroğulları Beylikleri derecesinde uzun süre egemenlik kurabilmeyi başarmıştır. Güçlü bir donanması olan bu Beylik, Sinop limanı vasıtasıyla Karadeniz ticaretinde ve askerî deniz faaliyetlerinde de söz sâhibi olmuş, Batı Karadeniz sâhillerini Ceneviz ve Venedikli korsanlara karşı korumuştur. Candaroğlu I. Süleyman Paşa, Bâyezid Bey, İsfendiyar Bey ve İsmail Bey bu Beyliğin en seçkin şahsiyetleridir. Anadolu’da Türkçe eser kaleme alma geleneğinde de bu Beylik öncü olmuştur.

Kastamonu, Fatih’in ele geçirdiği 1461 yılından itibaren Osmanlı Devleti’ne bağlı Sancak merkezi yapılmış ve buraya Sancak Beyi olarak Fatih’in oğlu Şehzade
Sultan Cem (1468-1474) atanmıştır. 1484-1504 yılları arasında ise Sultan II. Bâyezid’in oğlu Şehzade Mahmud Kastamonu Sancak Valiliğinde bulunmuştur.

Kastamonu’nun ticaret ve ulaşım ağı içindeki yerini muhafaza için zamanla bir takım tesisler vücuda getirilmiştir. Bunlardan Atabey Hanı, İsmail Bey Hanı, Deve Hanı, Urgan Hanı, Yanık Han ve Cem Sultan Bedesteni önde gelenlerdendir. Yine Kastamonu genelinde birçok çeşme, hamam, çarşı ve köprüler de inşa edilmiştir. Taşköprü’deki tarihi köprü ve Nasrullah Köprüsü meşhurdur. Halkın dinî ihtiyaçlarını giderdiği bir takım müesseseler de il genelinde yaygın olarak inşa edilmiştir. Nasrullah Camii, Yakup Ağa Külliyesi, Sinan Bey Camii, İsmail Bey Camii, Yılanlı Camii ve külliyesi, Ferhat Paşa Camii, Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli Camii ve türbesi ilk akla gelenlerdendir. Halkın ziyaret ettiği türbelerden ise Aşıklı Sultan, Hz. Pir, Benli Sultan, Abdal Hasan, Sacayaklı Sultan, Haraco türbelerini zikredebiliriz. Önceden var olan ve günümüzde mevcut olmayan tekke, zaviye ve mevlevihâneleri de anmadan geçemeyiz.

Kastamonu’da Selçuklulardan itibaren kurulmaya başlamış medreselerin sayısı Osmanlılar zamanında bir hayli artmıştır. XIX. yüzyılda halen eğitim veren
medreselerden bazıları şunlardı: Atabey Gâzi, İsmail Bey, Ağa İmâreti, Merdiyye, Münire, Atik, Dârü’l-kurrâ, Gökdere, Numâniye, Musallâ, Hacı Mahmud, İbn Fetih, Nasrullah Kadı, Înebolu Medresesi vb.

Kastamonu’nun Anadolu Tarih ve Kültüründeki Yeri

Malazgirt Zaferi’nden hemen sonra Türk idaresi ile tanışan Kastamonu, özellikle Miryokefalon Zaferi sonrasında kesintisiz olarak Selçuklu, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlı idaresinde kalmıştır. Sekiz asırlık zaman dilimi içinde sosyal, kültürel, ekonomik ve idarî açılardan büyük mesafeler kaydederek Osmanlı ülkesinin saygın vilâyetlerinden biri durumuna yükselmiş, dönemin birkaç Şehzade Kenti arasına girmiştir.

Kastamonu vilâyeti, Çobanoğulları zamanından itibaren Atabey Gâzi Camii, Atabey Hanı, Frenkşah Hamamı, Vakıf Hamamı, Pervâneoğlu Ali Dârüşşifası, İbrâhim Bey Tekkesi (Aktekke), İsfendiyar Bey Camii- Hamamı ve Zaviyesi, Deveci Sultan Camii, Honsalar Camii, İsmail Bey Külliyesi – Hanı ve Çeşmeleri, Kurşunlu Han, Cem Sultan Bedesteni, Balkapanı Hanı, Urgan Hanı, Aşir Efendi Hanı, Nasrullah Kadı Camii ve Köprüsü, Yakup Ağa Külliyesi, Sinan Bey Camii, Ferhat Paşa Camii, Saat Kulesi, Hükümet Konağı, Kastamonu Lisesi- Sanat Mektebi vb. tesislerle donatılmıştır.

Kaysu’l-Hemedani, Âşıklı Sultan, Ali Dânişmend, Abdal Hasan, Âhi Şorba, Geyikli Sultan, Müfessir Alâaddin, Hatun Sultan, Kurt Şeyh, Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli, Benli Sultan, Sacayaklı Sultan, Haraçoğlu, Ahmed Siyahî, Hafız Ömer Aköz, Mehmed Feyzi Efendi vb. dini-tasavvufi şahsiyetler ve bu zatların kabirlerinin bulunduğu mekånlar, türbeler, Kastamonu insanının tarih boyu oluşturduğu kudsî duygularının birer nişanesi olarak hâlen ziyaret edilmektedir. Bu mekânlar, Kastamonu’nun geleceğe doğru emin adımlarla yürümesinde, köklü geçmişinin mühim dayanaklarıdır.

Buna ilaveten Kastamonu başka yönleri ile de köklü tarihinden güç alarak istikbāle daha iyi hazırlanabilir. Şöyle ki, son bin yılında Kastamonu, Anadolu Türk tarihî içinde eğitim-bilim ve kültür hizmetleri noktasında da önde gelen vilâyetler arasında olmuştur. Selçuklular çağından itibaren dünyanın pek çok ülkesinden bilim, fikir ve sanat adamı Kastamonu’ya gelerek eserler vermiş ve öğrenciler yetiştirmiştir. Bu bilginler arasında Sultanöyüklü Tâceddin; Finikeli Sadreddin Süleyman; Astronomi, coğrafya ve harita bilgini Kutbeddin Şirazi; Selçuklu bürokrasisi ve yazışmalarında uzman Hoylu Hasan, Sinoplu ünlü hekim Mukbiloğlu Mümin, Taşköprülüzade’nin atası Hayreddin Hızır, Seyyid Ali Acemi, Fethullah Şirvani, Halil oğlu Yunus ilk akla gelenlerdir.

Kastamonu Beylerinden Hüsameddin Çoban, Yavlak Arslan, Emir Mahmud Bey, Süleyman Paşa, Adil Bey, Celâleddin Bâyezid, Isfendiyar Bey ve İsmail Bey ile Kastamonu sancak yöneticilerinden Cem Sultan ve Şehzade Mahmud da bilime destek vermişler, ilim adamlarını himaye etmişlerdir.

Kastamonu’da eskiden beri varlıklan tespit edilebilen medreseler ve bu medreselere tâbi kütüphaneler vilayetteki eğitimin geçmişini aydınlatmaya yetmektedir.

Kaynakça

438 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937/1530) 1, Haz. Ahmet Özkılıç, Ali Coşkun ve Bşk., BDAGM Yay., Ankara, 1993.
Aksarayi Kerimüddin Mahmud: Müsameretü’l-Ahbar, Çev. Mürsel Öztürk, TTK Yay., Ankara, 2000.
Anonim Farsça Selçuknâme, Çev. F. N. Uzluk, Anadolu Selçukluları Tarihî III, Ankara,1952.
Aşık Paşaoğlu Tariht, Haz. H. Nihal Atsız, MEB, Yay., 2. Baskı, Istanbul,1992.
Aziz b. Erdeşir-i Esterabadi: Bezm u Rezm, Çev. Mürsel Öztürk, Ankara, 1990.
Eba Bekr-i Tihranî: Kitab-ı Diyarbekriyye, Çev. Mürsel Özürk, Ankara, 2001.
Enveri: Düsturnâme, Haz. Necdet Öztürk, İstanbul, 2003.
Eser, Erdal: “Küre-i Hadid Köyü’nde Candaroğlu Ismail Bey Camii”, VD., 26, s.237-245.
Hoca Sadeddin Efendi: Tâcu’t-Tevârih, Haz. I. Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yay., 3. Baskı, Ankara, 1992, C.1.
İbn Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler, Haz. 1. Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara,2000.
İbn Bibi: el-Evâmirü’l-Alaiyye Fi’l-Umûri’l-Alaiyye, I1, Çev. M. Öztürk, TTK, Ankara, 1996.
İdris-i Bitlisî: Heşt Behişt, VII. Ketibe. Fatih Sultan Mehmed Devri (1451-1481), Çev. M. lbrahim Yıldırım, TTK, Ankara, 2013.
Kayaoğlu, İsmet: “Candaroglu İsmail Bey Vakfiyesi”, X. Türk Tarih Kongresi’nden Ayıbasım, TTK Yay., (Ankara,1991), s.1041-1047.
Keleş, Hamza- Cevdet Yakupoğlu: “Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı-Candaroğulları Münasebetleri”, G.Ü. Kastamonu Eğitim Dergisi, Cilt 13/1 (Mart, 2005), s.207-222.
Mehmed Neşri: Cihannüma, Sad. Necdet Öztürk, Aşiretten İmparatorluğa Osmanlı Tarihî (1288-1485), Timaş Yay., İstanbul, 2011.
Müneccimbaşı Ahmed İbn Lütfullah: Câmit’d-düvel, Çev. Ahmet Ağırakça, Osmanlı Devletinin Kuruluş Tarihi (1299-1481), Akdem Yay., 2. Baskı, 2014.
Nizâmüddin Şami: Zafername, Çev. Necati Lugal, TTK, Ankara, 1949.
Oruç Bey Tarihi, Haz. H. Nihal Atsız, Tercüman, 1001 Temel Eser, Ankara, 1972.
Tursun Bey: Târih-i Ebü’l-Feth, Haz. Mertol Tulum, Baha Matbaası, İstanbul, 1977.
Urfalı Mateos Vekayinamesi (952-1136) ve Papaz Gregor’un Zeyli (1136-1162), Çev. H. D. Andreasyan, TTK, Ankara, 2000.
Uzunçarşılı, İ. Hakkı: Osmanlı Tarihî I, TTK, 7. Baskı, Ankara, 1998.
———– Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu-Karakoyunlu Devletleri, TTK. 4. Baskı, (Ankara, 1988).
Yakupoğlu, Cevdet: “II. Bayezid’in Oğlu Şehzade Mahmud’un Hayatı ve Faaliyetleri”, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 6/ 12, 2010, s.319-339.
“Candaroğulları Beyliği”, Anadolu Beylikleri El Kitabı, Ed. Haşim Şahin, Grafiker Yayınları, Ankara, 2016, s.409-425.
———- “Candaroğulları Sarayında Bir Osmanlı Gelini: Selçuk Hatun”, Çankırı Araştırmaları Dergisi, Yıl: 8, Sayı. 11 (Haziran, 2013/1), s.33-58.
–: İsfendiyar Bey ve Zamanı, G.Ü. Yayınlanmamış Y. Lisans Tezi, Ankara, 1999.
–: “İfendiyar Bey’in Eşi Tatlu Hatun’un Hanönü’nde Yaptırdığı Hanın Yeni Bulunan İnşa Kitabesi”, Kuzey Anadolu’da Beylikler Dönemi Sempozyumu, Kastamonu, 3-4 Ekim 2011, (Çankırı,2012), s.201-217.
–: “Kastamonu Adının Ortaya Çıkışını Anlatan En Eski Kaynak: Saltuknâme”, Uluslararası Avrasya Sosyal Bilimler Dergisi, Prof. Dr. Refik Turan Özel Sayısı, Cilt: 5, Sayı: 16 (Eylül 2014), s.200-220.
——-
Kuzeybatı Anadolu’nun Sosyo-Ekonomik Tarihî (Kastamonu-Sinop-Çankırı-Bolu) XIII-XV. Yüzyıllar, Gâzi Kitabevi, 1. Baskı, Ankara, 2009.
–: “Selçuklu Uc Beyliği: Çobanoğulları”, Anadolu Beylikleri El Kitabı, Ed. Haşim Şâhin, Grafiker Yayınları, Ankara, 2016, s.389-407.
——- Selçukludan Günümüze Kastamonu Eğitimine Genel Bir Bakış, Kastamonu Valiliği, 2008
(M. Eski ve M. Serhat Yılmaz ile birlikte).
Yaman, T. Mümtaz: Kastamonu Tarihi (XV. Asrın Sonlarına Kadar) I, 1935.
Yazıcızâde Ali: Tevârih-i Âl-i Selçuk (Selçuklu Tarihi), Haz. Abdullah Bakır, Çamlıca Yay., İstanbul, 2009.
Yücel, Yaşar: Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I, TTK, Ankara, 1991.
–: “Çobanoğulları Beyliği”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Dergisi (DTCFD) Cilt: 23, Sayı: 1-2, s.72-73.

Uluslararası Kastamonu Türk Dünyası Kültür Başkenti Sempozyumu, Anadolu’nun Fethi’nden Millî Mücadele’ye Sosyo-Kültürel Yapısıyla Kastamonu

12-13 Nisan 2018 / Kastamonu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kastamonu Yöresi Geleneksel Maşrapa Konuşturma ve Keloğlanın Evlenmesi Oyunu

Maşrapa Konuşturma Oyunu: Köy dışından yabancı misafir geldiğinde kadınlar arasında oynanan bir oyundur. Oyunbaşı, öncelikle …

Yorumlar

  1. avatar

    Tarih öğreneceksin ki tarihini başkaları yazmasın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Deprem, Virüs ve Hikmetleri

41 Vatandaşımızın vefat ettiği Elazığ depremi ile ilgili olarak hala konuşuluyor ve alınması gereken tedbirler …

Kapat