Çorba İlhâmı…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Lezzet ustaları, gurmeler, şikemperestler bilirler ki iyi çorba pişiren bir lokanta iyi yemek yapabiliyordur, iyi çorba kaynayan bir evde aşk barınmaktadır. Çorbasız geçen mevsimleri zamandan saymak beyhudedir. Ömer Erdem Dünyabizim için yazmış, sizin için alıntıladık. 

Çorba ilham verir.

Zenginin şiiri de yoksulun şiiri de aynı ses tonuyla okunur onun önünde. Mırıltıyla dalgalanan sessiz bir okuyuştur bu. Dünya üflene üflene vahşi bir hayvan gibi evcilleştirilir. Bizi dünyaya bağlayan bir yudum tat önce bir kaşığa sonra da bütünüyle ruhumuza sığar. Azlığın içinden çokluğun nizamını getirir. Hem çorbanın ilhamı sanat değil tamamen hayat içindir. Hayat olmasaydı sanat neye yarardı zaten.

Ne zaman ki beden yorgun düşer ruh bedbinleşir o vakit bir kase çorbanın tam vaktidir. Bir tür akıl yürütmeye göre insan önce çorbayı sonra yemeği keşfetmiş, çorbadan yemeğe gitmiştir diyeceğim ama bu beni pek ikna etmiyor. Asıl, yemekten çorbaya gitmiştir insan. Çünkü yemek doymakla ilgilidir çorba dediğin tamamen zevk. O yüzden zevk verici incelmiş şeyler öne alınır, önden içilir. Bir kaşık çorbaya gönül düşüren nefs onun lezzetine erdikten sonra yemeğe bağlanır, onun çekimine kapılır. Eğer çorbayı icat etmeseydi insanın damak zevki, hayal gücü ve yaşama isteği yanında yemekler de tek düzleşecek ve insan daha da vahşileşecekti. Nitekim yemeğin ortadan kalktığı sanayi tipi fast food beslenmelerinde çorbaya yer yoktur. Olsa bile bir kase çorbanın o süzülmüş, ipeksi ve ruha ferahlık veren havasından uzaktır. Kağıt kaplarda içilen şey çorba değil olsa olsa ‘tavşanın suyunun suyu’ kabilinden oyalanışlar…

Bir kase, bir tas, bir tabak çorba o dans edercesine dönüp yukarı yükselen dumanıyla önümüze geldiğinde, o çorbayı yapan elin bize verdiği kıymet de açığa çıkar. Sevilip sevilmediğinizi merak mı ediyorsunuz, önünüze konulan çorbaya bakın. Ki bu sevgi ipeği en çok hastalık anlarında dokunur insan ile insan arasında. Ezilip büzülen, ağrılara gömülmüş beden, bir çıkış yolu arayıp da bulamazken, ağzın tadı kaçmış, diş çiğnemekten aciz, çene oynamaktan beri, dil tatmaktan uzakken, çorba, buruna ve göze hitap eder, görme ve koklamanın yardımıyla dilin, damağın elinden tutar, sonra da ruhu koltuklarından kaldırıp pencere önündeki sandalyeye oturtur. Birkaç kaşık çorbanın geçtiği boğaz yavaş yavaş dünyaya döner, varlığına inanır, günlerin gelip geçeceğine ikna olur. Çünkü çorba ile beslenmez insan onun sayesinde tıpkı bir müzik parçası dinler, bir şiir okur, bir resme bakar gibi ilhamın çağrısına kulak verir.

Anadolu adeta bir çorba memleketidir

Anadolu ki adeta çorba memleketidir ve en arkeolojik olanla en güncel olanın arasında gidip gelir. İnsan nerede yerleşmiş, orayı kendisine yurt bilmiş, orada ocak yakıp çorba kaynatmıştır. Diller, dinler, milliyetler geçidi sayılan Anadolu bu yüzden çorba ülkedir ve çorba kelimesinin bütün uyumu en çok orada görülür. Orta Asya da iki tür yemek vardır. Çorba ve şaşlık. Çorbadan kasıt elbette su ile pişirilmiş, içinde, et ve kemik olan her şeydir. Ötesi göçebelikle değil yerleşmekle ilgilidir. O yüzden bugünkü Türkiye mutfağı, gelip miras edindiği, Ermeni, Arap, Kürt, Boşnak, Kafkas, Rum, mutfaklarının bir antolojisidir ve bunun hakkını sonuna kadar korumuştur. Bu çoklu etkileşim kendi içinde gülümser bir iletişim de kurmuş çorbanın sınırında herkes birbirinin önünde saygı ile eğilmiştir. Bir şehirli tarikatı olan Mevlevilik her şeyden önce ‘Matbah-Mutfak’ merkezlidir ve her tür eğitim ‘aşçıdedenin’ bilgisi ve feraseti etrafında gelişir. Yemekle irtibatını kesmiş hiçbir tarikat yoktur. Çünkü yemeği bilmeyen nefsle mücadele edemez.

Tabiat taklidi bir kelime ve ‘şurb’ kökünden dilimize giren çorba, mide ile beyin arasındaki sigortadır. Bir tür fragmandır ama ne fragman. Ne dinlemesine doyum olur ne seyretmesine. Lezzet ustaları, gurmeler, şikemperestler bilirler ki iyi çorba pişiren bir lokanta iyi yemek yapabiliyor iyi çorba kaynayan bir evde aşk barınmaktadır. Çorbasız geçen mevsimleri zamandan saymak beyhudedir.

dunyabizim.com 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Unutulan sanatlarımızdan Kündekârî

Yazar: Dr. Rasim SOYLU  Nerede o eski ustalar, dedirten sanatlardan birisi de Kündekârî sanatıdır. Endüstri …

Kapat