Dağa, Dağa! / Ekrem KILIÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Ekrem KILIÇ

Dağa, Dağa!

Hz. Ömer’in (ra), kumandanı Sâriye’ye tavsiyesini bu zaman insanları da işitiyor olmalıdır: “Ey filan! Dağa, dağa!” Resmen ilân edilmiş bir savaş yoksa da, inançlı kişiler manevî bir harpte gibiler. Üstelik ne düşman belli, ne dost… Ne muharebe meydanı var ortada, ne müsellah ordular…

Nefsimizin vakti ve hedefi belli olmayan hücumlarından İslâm dağına, iman kalesine sığınmak gerekmiyor mu? Çevremizi istilâ eden pek çok münkerattan kurtulmak için, Kur’ân nurundan inşâ edilmiş olan hizmet-i imaniye tepelerine çekilmek aklın kârı değil mi? Maddî hayatın sıkıntılarından manevî şahikalara çekilmekten başka bir yol var mı?

Ömrün geçtiği o uzun zaman diliminde sığınacak burçlar, kaleler, istihkâmlar kurmadan ilerlemiş biri için “El-cebel!” ikazları şaşkınlığı artırır. Kaçacak, çekilecek, yaslanacak yer nerede? Dünyada hiç eksik olmayan yüksek dağlar, heybetli tepeler, karlı zirveler yürüdüğümüz ömür çölünde birer serap hükmündedirler.

İçtimâî hayatın bağ ve bahçeleri gafleti arttırıyor. Lalezarlar, gülzarlar arasında düşman olur mu ki müteyakkız davranalım? Cennet-misâl güzellikler arasında fırsat kollayan şu yılan, Hz. Âdem’i (as), yasak meyveden yerlerse ebediyyen cennette kalacakları iğvasıyla kandıran şeytana ne kadar benziyor! Hz. Âdem’den (as) tevarüs ettiğimiz bu özelliğimiz, aynı saflığı ile son doğan insanoğlunda devam ediyor. Deneyin, ilk hadiseden ders çıkartmayı ne çabuk unuttuğumuzu, ne çabuk aldandığımızı göreceksiniz…

Cenâb-ı Allah fırsat verdi; yıllardır dağ yamacındaki bir köyde yazları geçiriyorum. Bana göre şehir ovasından, köy dağına kaçış! Medenî hayatın makineler, teknolojiler, gürültüler içindeki yüz yüze, göğüs göğüse, nefes nefese muharebesinden köyün nispeten basit dağına sığınma!

Elli–altmış yıl öncesinde, çocukluğumda yaşadığım, basit bir hayatı olan küçük Anadolu kasabasına dönmek arzumun bir tecellisi, sanki bu kaçış… Maddenin evleri bu kadar ele geçiremediği; hemen herkesin en basit tarzda bir hayat ile iktifa etmek zorunda olduğu o zamanlara—kısa bir süre de olsa—dönüş isteğinin tezahürü, bu köy hayatına atılış…

Bugünün köyü artık şehirden farklı değil. Âlet edevat, yaşama tarzı, her türlü teknik imkân, her köye çoktan ulaşmış. Fakat şehirlere nispeten yine oldukça basit bir hayat şekli hâkim. Erken yatılan, erken kalkılan, bağda–bahçede çalışmak zaruretinin verdiği yorgunluk ve uzletin mecbur kıldığı şekilde tanzim edilen gün, şehre göre daha sade…

Gerçi insanın bedeni, ruhu, fikri, alışkanlıkları hiç farkına varılmadan çağa, maddî rahatlıklara, teknik imkânlara alışıveriyor. Hatta yokluğu veya kısa bir süre elden çıkması halinde, insanı sersemleştiren bir şaşkınlığa yerini bırakan bir tiryakilik haline geliveriyor bu hâl… Ama çocukluktaki o saf ve sade günlerin hasreti, umulmayan fedakârlıklar yaptırabiliyor.

Tatili bir dinlenme vesilesi sayanlar için de denizlerden, sahillerden, kalabalıklardan dağlara sığınmak mantıklı bir davranıştır. Ancak, kalıbı dinlendirirken kalbi ihmal edenler bu düşünceyi benimsemeyeceklerdir. Gözler açıkken gönüller kapalıdır. Haram seyri helâl zevkini iptal etmiştir. Sahillerde çöp gibi yaşamaya alışanlar, dağlardakini ot gibi yaşamakla tarif ve tezyif ederler.
Sahralarda, meydanlarda aslanlar gibi direnen kahraman muhariplere selâm olsun! Ben-misâl sabrı, sebatı, takati tükenmiş olanlar için, “serin selviler altında”ki son dünya bahçelerine ulaşıncaya kadar, dağlara kaçmak yolu varsa devam olsun!

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Önceki yazıyı okuyun:
Ramazan-ı Şerifte 30 Güne 30 Dua

Ramazan-ı Şerifte 30 Oruçlu Güne 30 Dua 1. Gün: Allah’ım! Bu günde tuttuğum orucu gerçek …

Kapat