Ana Sayfa / Yazarlar / Dağdan İndim Şehire / Vehbi KARA

Dağdan İndim Şehire / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Dağdan indim şehire

PKK ve bilumum anarşistler, dağda perişan olunca şansını bu sefer şehire inip hatta üniversitelere uzanıp denemek istedi. Ne yapsınlar verilen emir belli: “Ne yapıp edip ne pahasına olursa olsun ülkeyi parçalamak”

Bu emri veren batılı ve Siyonist güçlere bu günlerde Rusya ve onun baş destekçisi İran’da katıldı. Türkiye’yi Suriye’ye benzetmek için ellerinden geleni ardına koymuyorlar.

Fetullahçı Terör Örgütü’de bu şer koalisyonuna katılmış durumda. Hala kontrol ettikleri medya organları vasıtası ile PKK’yı açıktan açığa savunup terör olaylarına destek oluyorlar. Bu arada diğer radikal solcular boş durur mu! Onlar da bu anarşist koalisyonun tuzu, biberi ve sosu olmaya çalışıyorlar. Ne yapıp edip PKK’ya destek adına 1100 akademisyeni kandırıp ihanet bildirgesini imzalattılar.

Özel ve devlet üniversitelerinde bulunan 1100 akademisyenin imzaladığı bildiride, “Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesi gerekiyor” gibi insanın aklı ile alay eden ifadeler yer aldı.

Boğaziçi Üniversitesinden kabalık ve ukalalığı ile meşhur, verdiği sözden anında dönmekle ünlü Koray Çalışkan, da bildiriye imza atanlardan. Olmasaydı şaşılırdı zaten.

Peki, buraya kadar saydığımız ve küstahlıkta sınır tanımayan bu ihanet çeteleri ve anarşistler ülkemizden ne istiyor? Niçin teröre destek olarak dört bir yandan kuşatılmış vatanımızı bölmeye çalışıyorlar?

Ben kendimce bunun birinci sebebi olarak maneviyat yoksunluğu olduğunu düşünüyorum. Zira din ve maneviyat olmazsa anarşi ve bozgunculuk ortaya çıkar. Tarih buna şahittir…

Anarşizm, her ne kadar iktisadî, içtimaî veya felsefî gerekçelerle temellendirilmeye çalışılsa da, aslında sınırsız inkâr ve Allah inancını reddetme anlamına gelmektedir. Maddî ve manevî hiçbir otoriteyi kabul etmeme felsefesiyle hareket eden anarşizmin bu en belirgin özelliği aslında insan yaratılışına terstir. Çünkü insan, gerek ferdî planda, gerekse içtimaî açıdan dinsiz yaşayamaz.

İnkârcılık akımları kalplerdeki imanı tamamen tahrip ettikten sonra, özellikle gençliği “bilerek ve severek isyan ve tuğyana” teşebbüs ettiren, anarşist fikirlere kapılmakla toplum içinde fesat unsuru birer canavar haline dönüştürmektedir.

İnsanların değer verip kabul ettiği mukaddesatın, inancın ve dini temellerin anarşist düşünüşle yok edilmesi neticesinde toplumu meydana getiren insanların kalplerindeki hürmet, merhamet gibi hasletler yok olur. Böyle insanlarca oluşturulan bir toplum ise adeta canavarlaşır.

Tarihte Mançur ve Moğol kabileleri medenileşmiş toplumların üzerine giderek Çin Seddi gibi savunma surları yapılmasına sebep olmuşlardır. Bu vahşi ve zalim kabileler belirli dönemlerde küçültülmüş olsalar da incelmişler lakin tarih sahnesinden tamamen kopmamışlardır. İşte günümüzde DAEŞ, PKK, El- Kaide ve daha nice adla isimlendirilmiş azgın ve vahşi insan toplulukları ortaya çıkmış sosyal hayatı zîrüzeber etmeye çalışmaktadırlar.

Vakti zamanında Çin Seddinin yapılmasına sebep olan bu kavimlerden Kuran, Ye’cüc ve Me’cüc olarak bahsetmektedir. Muharref olsalar dahi yani tahrif edildikleri halde İncil ve Tevrat’ta “Gog ve Magog” isimleri ile bahsedilen bu kavimler meşhurdur..

Yukarıda da belirttiğimiz gibi anarşizm, ortaya koyduğu düşünce sistemiyle, içinde barınıp geliştiği Batı toplumlarının mukaddes değerlerini, kültürünü ve özellikle dine bağlılıklarını yok etmiştir. Aynı şeyi şimdi Müslüman toplumlarda denemeye kalkışmaktadırlar. Özellikle komünizm, 1917 yılında Rusya’da gerçekleştirilen Bolşevik İhtilaliyle ve 1949’daki Çin’deki Kültür devrimi ile Asya’nın büyük bölümünü hâkimiyeti altına almıştır.

Avrupa, Asya ve Çin’de dehşetli bir dinsizlik her yeri yangın yerine çevirmiştir. Gemi ile gittiğim limanlarda bu dehşetli duruma kısmen de olsa gözlerimle şahit oldum. İnanç boşluğuna düşen ve bütün mukaddesatından kopan insanlar, tarih boyunca hiçbir düşmanın ve saldırganın vermediği zararı kendi değerlerine, tarihî birikimine, kültürüne, örf ve âdetlerine vermiştir. Kısaca anarşizm, tarihteki Mançur ve Moğol kabilelerinin yaptıkları bozgunculuğun çok daha fazlasını, insanların kendi kendisine vermesini sağlamıştır.

Bir Müslüman, başka milletler gibi değildir zira dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıt altında kalamaz. İşte terör örgütleri buna şahittir. Bir Müslüman, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemâlâta ve iyiliğe medar hiçbir hâlet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, toplum hayatına bir zehir olur.

Ye’cüc ve Me’cüc, tarihin derinliklerinde fesadın ve bozgunculuğun temsilcileri olmuştur. O günün şartlarında bu fesat ve bozgunculuk barbarlıkla, kan dökerek ve o dönemin medeniyetlerini alt-üst ederek gerçekleştirilmiştir. Bu fesadı önlemek ve mazlum insanları muhafaza etmek maksadıyla Hz. Zülkarneyn geçilmez bir set inşa ettirmişti. Günümüz şartlarında ise, Ye’cüc ve Me’cüc’ün gerçekleştirdiği fesadın çok daha ileri boyutlardaki akisleri komünizm ve özellikle anarşizmin neticelerinde görülmektedir.

En derin darbeler ise maddî açıdan değil manevî açıdan gelmektedir. Dinsizlik ve isyan görüşleriyle asrımız insanının kalp ve inanç dünyası çok derin yaralar almaktadır. İnkârcılığın önünde bir set teşkil eden Kur’an ve hükümleri, anarşizm gibi bir takım fikir akımlarının sonucu büyük yaralar almış, insanlar imansızlık gibi büyük bir manevî tehlikeyle yüz yüze gelmişlerdir. İnsanlar imanlarını kaybetmekte, bu kayıp o insanların ebedî hayatlarının kaybıyla sonuçlanmaktadır.

Anarşizm sadece “kaos ve kargaşa” değil imana ve inanca karşı en büyük tehdit olan bir düşünce sistemidir. Anarşizmin en belirgin ilkesi olan otorite karşıtlığı olup en uygun zemin, toplumu oluşturan kesimler arası uçurumdur. Ezilen, horlanan, geri kalmış ve cahil halk tabakası anarşizmin yerleşmesi ve yayılması için en uygun zemindir. Bu durumda yapılacak şey, hangi kesimden olursa olsun insanlar arası sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma ve dayanışma zemininin oluşturulmasıdır.

Bunun için de en önemli uygulama, İslam’ın beş temel şartından biri olan zekâttır. Zekâtın yaygınlaşmasıyla “aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtilâl sadâları, haset bağırtıları, kin ve nefret vâveylâları yerine ihtiram, itaat ve muhabbet sadâları yükselir.” Böyle bir toplumun hiçbir ferdine, anarşizmin herhangi bir prensibi kabul ettirilemez.

Otorite karşıtlığından hareketle anarşizmin neticelerinden bir diğeri kalplerdeki hürmet, merhamet gibi güzel hasletlerin yok edilmesidir. Hürmet ve merhamet gibi özellikler insanın akıl ve zekâ özelliklerini en ideal şekilde yönlendirir. Aksi takdirde sadece aklı ve zekâsıyla hareket eden insanlar canavarlaşır. Bu yüzden anarşizme karşı köklü bir formül: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir.

Kısaca söylemek gerekirse anarşizm, inançsızlık, inkâr, dinsizlik ve isyan temelleri üzerine kurulu bir sistemdir. Buna karşı Allah’a olan imanı güçlendirmekle çare bulunabilir, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Dünyalar Başkaydı, Duygular Bir Başka Âlem; Ya Oyunlar? / M. Nuri BİNGÖL

 Mehmet Nuri BİNGÖL Dünyalar Başkaydı, Duygular Bir Başka Alem; Ya Oyunlar? Gökyüzü pembe miydi, mavi …

Kapat