Ana Sayfa / Yazarlar / Dalâlet

Dalâlet

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Dalalet:

 

Bir dağ başında bir adamın babası kendisine bir köşk yaptırmış. Köşkün bir odasına da güzel kokulu bir çiçek yerleştirmiş. Oğluna ömrü boyunca köşkü bu çiçeksiz bırakmamasını ısrarla tenbih etmiş ve demiş ki: “Sakın ha, gece olsun, gündüz olsun, bir an bile köşkü şu çiçeksiz bırakma.” Oğul ileride köşkün çevresini çiçek bahçeleri haline getirmiş. Deniz demeden, kara demeden dünyanın her tarafını aratmış, ud, reyhan, misk ve benzeri güzel kokulu tüm çiçekleri getirerek köşkünün çevresinde yetiştirmiş. Diktiği çiçeklerin kokusu çevresini sarınca, gün gelmiş, babasının bırakmış olduğu çiçeğin kokusu gölgede kalarak hissedilmez olmuş. O zaman kendi kendine demiş ki: “Hiç şüphesiz, babam bu çiçeği kokusu için saklamamı vasiyet etmişti. Şimdi ise bunca kokunun yanında onun kokusuna ihtiyacımız kalmadı. Buna göre artık onun hiç bir faydası yok. Üstelik onu koyacak yer de bulamıyoruz.” Oğul bu düşünce ile bir süre sonra babasının çiçeğini köşkten atmış. Fakat çiçeği attıktan sonra köşkün temelindeki deliklerin birinden korkunç bir yılan çıkarak kendisini öyle müthiş bir kafa darbesi ile yere sermiş ki adamı ölümün eşiğine getirivermiş. Bunun üzerine çok geç kalarak ve artık faydası olmayacak bir zamanda anlamışlar, babasının bırakmış olduğu çiçeğin zehirli yılanlara karşı koyan bir özelliği varmış.

Mağrur o kimseye derler ki, sadece aklına güvenerek kendi bilgisi dışında kalan şeyin aslında var olmadığını sanmıştır. Halbuki kemal ehli bilir ki, insanoğlunun kalbi de hikayede anlatılan köşk gibidir. Zehirli akrepler ve yılanlar yuvasıdır. Bu akreplere karşı koymak, onları bağlamak ancak özel şekilde mümkündür. Bunun tek çıkar yolu farz ibadetler ile şeriatın diğer yükümlülükleridir. (İmam-ı Gazali- El- Munkizü Mine’d Dalal 4. Bölüm Tasavvuf ve İslam 280.- 281. Sh.)

 

Bu hikaye bize dalaletin sebebini ve neticesini gösteriyor ve ikaz ediyor.

Öncekileri yok saymak ve onların nasihatlarına ehemmiyet vermemek ve yeni yollar edinerek eski olanı eskimiş kabul etmek, insanı öyle bir noktaya getirir ki, kendi sonunu hazırladığını bilmez, bilince de iş işten geçmiş olur.

Önce bir mezhepsizlik modası icad edildi.

Mezhepler basite alındı. Biz daha iyisine ulaşırız diyenler kibirle kendilerini gösterdiler.

Arkasından hadis inkarcılığı bu açılan gedikten girmeye başladı. Artık mezhebe tabi olmamak bu sapmış güruha yeterli gelmiyordu.

İslamiyet hakkında daha çok söz sahibi olmak isteğiyle hadisler üzerinden tenkide başladılar. Bunu yaparken fütursuzca ve saldırgan bir uslup takınarak mukaddesatı inciterek yayıldılar.

Artık toplumda mezhepsizliğin yerini hadis inkarcılığı modası almış oldu.

Çeşitli ve güzel kokulu çiçekler getirmek söylemi ile kaktüsler ve zakkumlarla insanların imanını ve ihlasını yaraladılar. Etrafa ufunetli kokular yayıldı. Cual böceği gibi bunları her tarafa taşıdılar.

Köşkün bahçesindeki gül kokulu çiçeği söküp attılar. Sonuçta toplumun bir kısmının maneviyatını enkaza dönüştürdüler.

Bu dalalet furyasını başlatanların bir kısmı mezarda yaptığının karşılığını görüyor.

Bir kısmı da kabuğuna çekilmiş ateizme sürükledikleri gençleri uzaktan izliyorlar. Fakat onlara en ufak bir faydaları dokunmuyor. Zaten konuşmaları artık o gençlerin umurunda değil. Çünkü tarihi misyonları sona erdi. Son kullanma tarihleri geride kaldı. Bunların da modası geçti.

Her sapkın fikir gibi onlar da tarihin çöplüğüne atıldılar.

Müsteşrikler için hafif kaldılar.

Nara gidiş biletini aldılar. Gün sayıyorlar.

(Hulasa isimli kitaptan)

 

Vasat Yolu

Allahu Teala (c.c.) şöyle buyuruyor: “Böylece sizi vasat bir ümmet yaptık ki, insanlara şahid olasınız, Peygamber de size şahid olsun.” (Bakara: 143.)

Ebu Said’den (r.a.) rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Vasat, adalettir.” (Tirmizi- Kur’an Tefsiri)

İnsanlık tarihine baktığımızda kavimlerin, cemaatlerin ve milletlerin yaşadıkları coğrafya ve iklimin etkisi ile farklı özellikler gösterdiklerine şahid oluyoruz. İnsan ve toplum üzerinde oluşan bu farklılıklar üç ayrı yolun ortaya çıkmasına sebeb oldu. Bunlar ifrat, tefrit, vasat yolları olarak belirdi. Tarihten gelen bu süreç ile üç ayrı dinin, bu gruplar üzerinde etkisi de birbirinden farklı neticeler verdi. İfrat ve tefrit içinde olan gruplar dinlerini de kendi temayüllerine göre değiştirdiler. Bir takım insanlar orta yolun iki kenarında zıd kutuplar olarak kümelendiler. Diğer bir kısım ise orta yolda yürüyerek vasatı temsil ettiler.

Bunlardan bir ucu temsil eden hasedçi insanlar; kemalat, fazilet gibi kavramları inkar edip, büyük faziletlere ve yüksek hasletlere sahip olan insanlara, hatta peygamberlere hürmet etmediler. Bu mübarek elçiler saygıya, hürmete, biat edilmeye layık iken, işkenceler gördüler, zulüm ve hakaretlerle karşılaştılar. Bu kavimlerin içinde katledilen elçiler de oldu. Tarih sayfalarını karıştırdığımız zaman bu insanların yahudi cemaati içinde olduğunu görüyoruz. Kendilerine gönderilen elçilere karşı hakaret eden, mütecaviz tavırlar sergileyen ve bunlardan kırk dört tanesini öldürmekten çekinmeyen yahudiler, insanlığın bir ucunda olan ifrat topluma tam bir uygunluk arz etmektedir.

Diğer uç noktada ise; kemalat ve faziletlerin ifrat derecede yüceltilmesi ve ilahlaştırılması temayülü yer alır. Kamil ve faziletli insanları gerçek makamlarında tahayyül etmekten sarf-ı nazar edip onlara haşa ilahlık payesi verirler. Tarih içinde bu insanların hıristiyan cemaatinde yer aldığını görüyoruz. İsa peygamberin yardımcıları olan havarilerin her birini bir peygamber ve rasul olarak görürler ve bir peygamber olan Hz. İsa’yı haşa ilah kabul ederler. Peygamberi ilah derecesine yüceltenler ondan boşalan yere de peygamber yardımcıları olan havarileri oturturlar.

Bu ifrat ve tefritin ortasında vasatı temsil eden İslamiyet vardır. Abduhu ve Rasuluhu ölçüsünü getiren İslam dini herkese ilan eder ki; peygamber öncelikle abddir (kuldur = insandır) ilah değildir, bu konuda hıristiyanlar gibi dalalet ehli olmayın! Sonra o peygamber Rasul’dür. Allah’ın elçisine hürmette kusur etmeyin, önüne geçmeyin, sesinizi yükseltmeyin, ona karşı saygısız tavırlar içine girmeyin yani yahudileşmeyin, yahudiler gibi magdup (gadaba uğrayanlardan) olmayın.

İlahi! Bizi sırat-ı müstakime hidayet et. (İslam ile şereflendir) gadaba uğrayandan ve dalalet ehlinden (yahudi ve hıristiyanlardan) yapma. Amin!

İfrat ve tefrit cemaatlerinden gelen etkiler zamanla vasatın bir kısmını iki uç noktaya kaydırdı ve az da olsa sapmalar meydana geldi. Şia ve Harici gruplar oluştu. Bir cemaat tıpkı yahudiler gibi fazilet ve kemalatı inkar ederek velileri ve nebileri makamının çok altında tasavvur ederek saptılar. Hz. Ali’yi tekfir edip tevbeye çağırdılar. İlk müslümanlardan olan sahabeleri tezyif edip onlara hakaret ettiler. Bu Harici gruplar saldırgan ve mütecaviz idiler.

Diğer uç noktada, hıristiyanlıkta olduğu gibi ibadet etmeden, sadece bağlanarak cennetin kazanılacağını sanan bir cemaat daha meydana geldi. Bunlardan bir kısmı Hz. Ali’yi ilahlaştırdı, bir kısmı peygamber ile karıştırdı. Bu sapmaların ortasında vasatı temsil eden grup Ehl-i sünnet’tir. Onlar istikamet yolunda yürüyen sünnet yolunun yolcularıdırlar.

Allahu Teala (c.c.) şöyle buyuruyor: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah’da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, Gafur’dur, Rahim’dir.” (Al-i İmran: 31.)

İşte cenneti kazandıran, rızayı ilahiye kavuşturan ve Allah’ın sevgisine ulaştıran yol budur.

(Cevher İnci Altın)

Abdullah ÖZTÜRK

Yazar : Abdullah ÖZTÜRK

1963 miladi ve 1383 hicri senesinde, Ankara’da dünyaya geldi.
Gazi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu.
Memleketi Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin yaşadığı ve medfun olduğu Şeyhler beldesidir.
Huccet, Hulasa, Fıkhul Kebir, Fıkhul Evsat, Fıkhul Asgar, Hıristiyanlara Mektuplar, Yol, Bir Şahıs Bir Olay, Cevher İnci Altın, Suristan, Kalbimin Aydınlığı 40 Hadis, isimli eserlerin yazarı, halen ilmi araştırmalarını devam ettirmektedir.

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’an-ı Kerîm Hakkında Merak Edilen Bazı Hususlar

KUR'AN HAKKINDA MERAK EDİLENLER   İÇİNDEKİLER Kuran’ın âciz insana karşı büyük tehdidinin hikmeti nedir? Kur’an …

Kapat