Türkiye Büyük Millet Meclisi, 27 Mayıs 1960 darbe döneminde “Yüksek Adalet Divanı’nın verdiği kararların hükümsüz sayılması” maksadıyla yasa çalışmaları yürütüyor. Geç olsa da zararın neresinden dönülse kardır. Fakat bu işin sadece “Yassıada Kararları” ile sınırlı kalması düşünülemez.
Kesintisiz darbe süreci bu ülkenin kazanılmış bütün birikimlerini altüst etmiş memleketin canına okumuştur. 27 Mayıs 1960 darbesinden başka 12 Mart 1972, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 yılında gerçekleştirilen bütün darbeler yargılanmalı ve sorumluları cezalandırıldığı gibi mağdur olanlara da tazminatları verilmelidir. Aksi takdirde zorbaların silahı ele alarak halka kan kusturdukları bir faşist ülke konumundan kurtulamayız.
Evet, Yassıada yargılamaları ve akabinde gerçekleşen idamlar, neden oldukları bireysel mağduriyetlerin yanı sıra toplumsal ve siyasi hafızamızda tamiri çok büyük yaralar açmıştır. Bu kararların sebep olduğu mağduriyetlerin ve açtığı toplumsal yaraların mümkün olduğu ölçüde giderilmesi gereklidir. Böyle bir icraat Türkiye Cumhuriyeti’nde yasama organına düşen başlıca ödevlerinden birisidir. Lakin sadece 27 Mayıs 1960 ile sınırlı kalacak bir yasa güdük ve eksik kalacaktır.
Bu yasadan önce hükümete düşen görevlerden bir tanesi; yıllarca süren mücadeleden sonra elde ettiğimiz 28 Şubat 1997 darbeci generallerinin aldıkları müebbet hapis cezalarının infaz edilmesidir.
Hükümete ve Adalet Bakanına soruyorum: “Müebbet hapis cezası aldığı halde serbestçe gezip caka satan darbeci generaller dünyanın neresinde vardır?” Elbette ABD’nin ve Sömürgeci Batı toplumlarının boyunduruğu altındaki muz cumhuriyetleri tasnifimizin dışındadır.
Bir devlet; suçlulara cezasını ve mağdurlara tazminatlarını ödeyemiyorsa hukuk devleti olamaz. Bu çok açık ve genel bir hükümdür.
Bundan başka yapacak çok daha fazla iş vardır. Her şeyden önce darbecilerin yaptığı bir anayasa ile yönetilmek her vatandaş gibi benim içinde gurur kırıcıdır. Prof. Orhan Aldıkaçtı’nın Faşist darbeci Evren’e “Nasıl bir anayasa istersiniz?” diye olarak sorarak alternatifsiz bir şekilde oylaması yapılan bir anayasadan milletvekillerimiz rahatsızlık duymayacak mıdır?
Halkımız bu anayasayı kabul etmiştir. Çünkü darbecilerin bir an önce defolup gitmesini ve serbest seçimlerin yapılarak özgür bir yönetime geçilmesini istemektedir. Yoksa böylesine faşist bir metne niçin kabul oyu versin ki?
Şeklen yargı kararı niteliği taşımakla birlikte esasen millet iradesini kaba kuvvetle gasp eden darbeci güçlerin dayattığı o kadar çok yasa ve yargı kararı var ki bunların yeniden düzenlenmesi şarttır.
Faşist siyasi arzularının apaçık göstergesi olan bu karar, yasa ve yönetmeliklerin silinerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temelini oluşturan millî egemenlik, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin gereği olarak yeniden ele alınması gereklidir.
İşe 28 Şubat cuntasının tâlimatıyla verilen mahkeme kararlarının iptali ile başlanabilir. 27 Mayıs mahkeme kararlarının iptaline yönelik hazırlanan yasa teklifi ile sıranın 28 Şubat’a gelmesi gerekiyor.
Ak Parti, 28 Şubat darbesine karşı “sessiz devrim” yaparak iktidara getirdiği, 15 Temmuz işgal teşebbüsüne canıyla kanıyla direnip devleti tekrar kendisine veren Müslüman Türk halkına vefa borcunu ancak böyle ödeyebilecektir. Yoksa oturdukları koltuklar helal değildir.
TBMM’de 2012’de kurulan “Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu”nun hazırladığı ve meclisteki tüm partilerin imza attığı raporda gerekse Ankara’daki 28 Şubat davasında 28 Şubat’ın bir darbe olduğu tescillenmişti. Fakat bunların gereği yapılmadığı gibi mağdurlar çile çekmeye devam etmekte darbeciler ise orduevlerinde keyifle rakılarını içmeye devam etmektedirler.
Bu rezilliğin yanı sıra hâlen 28 Şubat brifingli mahkeme kararlarıyla cezaevinde olan veya mahkemesi devam edenler vardır. 28 Şubat cuntasının fişlemeleri devlet katında hâlâ cârîdir. Batı Çalışma Grubu denilen askerlikten başka her şeyi yapan şebekenin her türlü pisliği temizlenmek zorundadır.
Mesela benim gibi daha öğrencilik yıllarında FETÖ örgütü ile mücadele ettiği halde yalan yanlış jurnallemelerle “Fetocu” diye suçlanan insanların hakları iade edilmelidir. Hala karanlık odalarda “Fetocu diye ordudan atılmış yazar” diye ismimi veren medya mensuplarına da tazminat ödettirilmelidir. Çünkü bu konuda yargıya yaptığım başvuru reddedilmiştir.
Benimkisi milyonda bir örnektir. Daha nice darbe mağdurları delikanlılar, babaları 28 Şubat cuntası tarafından fişlendiği için güvenlik soruşturmalarında tehlikeli bulunarak işsiz bırakılmaktadır.
27 Mayıs’dan şu an mağdur kalmış kimse yoktur. Çünkü aradan 60 yıl geçmiştir. Fakat 28 Şubat 1997 darbecilerinin mağdur ettiği iki nesil hala aramızda yaşamaktadır. Eğer 28 Şubat yargı kararları ve fişlemeleri iptal edilmezse mağdur üçüncü nesil de olacaktır.
Hükümetin ve değerli milletvekillerinin konuya el atarak çözüm getirmeye çalışması en önemli beklentilerimizden bir tanesidir, vesselam…
- Kayıt Dışı Ekonomi ve Çözümleri Kitabı - 23 Ağustos 2020
- Hani Avrupa Ayağa Kalkacaktı? - 20 Ağustos 2020
- Şimdi Sıra Birinci Maddeye Geldi - 15 Ağustos 2020
- Yalancının Mumu 51 Senedir Yanıyor - 13 Ağustos 2020
- Kadına Şiddet Şapka İle Başladı - 11 Ağustos 2020
- Fuat Sezgin’in Arapçanın Üstünlüğüne Dair Görüşleri - 8 Ağustos 2020
- Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar - 3 Ağustos 2020
- Ölümü Unutmuş İnsanlara Bir İbret Dersi - 28 Temmuz 2020
- Kelam-ı Ezelî ve Hutbenin Arapça Okunması - 25 Temmuz 2020
- Böyle Anayasa Olmaz - 20 Temmuz 2020