Ana Sayfa / Uncategorized / Davet / Ubeydullah GARİB

Davet / Ubeydullah GARİB

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

KABARCIK

Ubeydullah GARİB

Davet

Telefonumda bir ses:

İyi günler Efendim!

Cumhurbaşkanlığı Özel Kaleminden arıyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız ayın 17’si saat 14’te Cumhurbaşkanlığı yüksek makamında sizleri kabul edecekler. Davetlerini iletmeye bendenizi görevlendirdiler!”

Gerçekten böyle bir davet olsaydı tahmin edilebileceği gibi çok sevinir ve çok memnun olurdum.

Çünkü davet, çok büyük makamdan geliyor.

Ve benim talebim olmadan geliyor.

Görüşmeyi ben isteseydim günler, haftalar öncesinden başvuru yapmam gerekirdi.

Görüşmenin gerçekleşebilmesi için sadece resmi başvuruyla yetinmez, aracıların yardımını da araştırırdım.

 

Bütün çabalarıma rağmen görüşme talebim kabul edilmeyebilirdi.

Hatta bir ihtimal, talebime cevap da verilmez, hiç muhatap da alınmayabilirdim.

Talebim kabul edilse bile randevum, sebepli veya sebepsiz iptal edilebilirdi.

Yüksek düzey görevli de değilim.

Bu durumda ben Cumhurbaşkanıyla hiç görüşemeyeceğim!

 

Ama ben, başka bir davetin daha muhatabıyım.

Bu davet varsayım değil gerçek!

Makam, çok daha yüksek…

Çünkü bildiğim, gördüğüm her şey onun yönetiminde, onun mülkiyetinde.

Ülkeler, iklimler onun…

Beldeler, kıtalar onun…

Dağlar, ovalar, okyanuslar onun…

Pınarlar, nehirler, çaylar; milyarlarca ton su taşıyan bulutlar onun.

Her bir kristali başka nakışta katrilyonlarca kar taneleri onun.

Atomlar onun, moleküller onun.

Yıldızlar onun.

Her birinde ortalama yüz milyar güneş barındıran galaksiler onun.

14 milyar ışık yılı uzaklıktaki nebulalar, kuasarlar onun…

 

Canlı olsun, cansız olsun her şey onun…

Mikroskobik canlılar, bakteriler; deniz karanlıklarında yaşayan varlıklar onun.

Milyarlarca insan, hayvan ve bitkiyi barındıran toprak onun.

Trilyonlarca ses ve görüntüleri ilettiği aynı anda bana nefes olan hava onun.

 

Evim, mahallem, şehrim, ülkem onun.

Annem, babam, bütün sevdiklerim onun.

Elim, ayağım, gözüm, kulağım onun.

Yediğim, içtiğim her şey onun.

Bu benim” dediğim her şey onun.

 

Onun huzuruna çıkmak için yer ve zaman kaydı yok.

Günler, aylar öncesinden randevu almaya gerek yok.

Yüksek makam şartı yok.

 

Her halimde, her anımda huzuruna çıkabiliyorum:

Otururken, yürürken, yatarken…

Huzurunda istediğim kadar kalabiliyorum.

Her derdimi dökebiliyor, her sırrımı açabiliyorum.

Sözle beyana da gerek yok.

İçimden geçirivermem yeterli.

O hemen işitiyor beni!

 

Daveti bir kereyle sınırlı değil.

Ben ne kadar istersem…

Bin, yüz bin, milyon…

 

Yeter ki ben isteyeyim!

Ben istesem yeterli…

 

Yeter ki ben isteyeyim.

Yeter ki ben isteyeyim

 

Sultanım!

Efendim!

Ne olursun ben de hep seni isteyeyim!

Bana, hep seni istemeyi nasip et!

Seni nasip et!

 

Sadece seni!

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
İŞGAL ALTINDAKİ KALPLER VE MERHAMET EĞİTİMİ / Prof. Dr. Mehmet Görmez

İŞGAL ALTINDAKİ KALPLER VE MERHAMET EĞİTİMİ / Prof. Dr. Mehmet Görmez* Yüce Kur’an’da Mutaffifin suresinde …

Kapat