Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Seçme Yazılar / Değerli, nadir hediyeler ülkesi imiş Zanzibar

Değerli, nadir hediyeler ülkesi imiş Zanzibar

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bir dönem bütün Doğu Afrika’ya hükmeden Zengibar Sultanlığı’nda hutbeler Osmanlı sultanı adına okunuyormuş.

Osmanlı Devleti’nin Afrika serüveni 1517’de Mısır’ın fethi ile başlayıp 1917’de Trablusgarp’ın düşüşüne dek devam eder. Ya da sosyo-kültürel ilişkiler göz ardı edildiğinde bunun böyle olduğu genel bir kanıdır. Bu serüveni böyle bir kayıt altına alsak bile dört yüz yıl gibi uzun bir zamandan bahsetmiş oluruz ki içinde pek çok anıyı, tarihsel süreci ve kırılma noktalarını barındırmaktadır. Bu süreçte Afrika’da Osmanlı Devleti’nin fizikî sınırları içine giren, başta Kuzey Afrika, geniş bir alan olmak üzere yine Sahraaltı Afrika’da ve Doğu Afrika’da devletin fizikî sınırları içine girmeksizin karşılıklı ilişkilerin geliştirildiği pek çok kabile ve sultanlıklar olmuştur. İşte özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda Doğu Afrika’da çok önemli ve güçlü bir aktör olan Zengibar Sultanlığı da bu sultanlıklardan biridir.

Osmanlı tarih yazıcılığında ihmal edilen bir alan: Afrikâ-yı Osmânî

Hatice Uğur’un 2005 yılında Küre Yayınları tarafından yayınlanan eseri Osmanlı Afrikası’nda Bir Sultanlık: Zengibar, Osmanlı Devleti ile bir dönem neredeyse Doğu Afrika’nın tamamına hükmetmiş olan Zengibar Sultanlığı arasındaki ilişkileri incelenmekte.

Gelişen diplomatik ilişkiler ve sivil toplum kuruluşlarının da katkısı neticesinde son yıllarda Afrika’ya olan ilgimizin arttığını söyleyebiliriz. Ancak tarih yazıcılığında Osmanlı-Afrika ilişkilerinin önemli ölçüde ihmal edildiğini söylememiz yanlış olmayacaktır. Bu durum Hatice Uğur’un çalışmasını daha da kıymetli kılmaktadır. Kitap, Osmanlı-Afrika ilişkilerinin tarihine giriş mahiyetinde okunabilecek oldukça önemli bir bölüm ile başlamaktadır. Yine bu bölümde Afrika tarihine ilgi duyanlar ve konu ile ilgili literatürü merak edenler için pek çok eser ve müellife de yer verilmiştir.

Kızıldeniz hâkimiyeti niçin önemliydi?

16. asrın başında Memlukluları yenerek Mısır, Hicaz ve Yemen’i ele geçiren Osmanlı Devleti, kutsal toprakların da hamisi olmuştur. Ancak bu toprakların korunması Kızıldeniz’de güçlü olmayı gerektirmekteydi. Çünkü burada dönemin büyük sömürgeci güçlerinden olan Portekiz’in ticaret ve savaş gemileri önemli bir tehdit oluşturmaktaydı. Bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden Osmanlı Devleti, hem kutlu toprakları korumak hem de bölgedeki hâkimiyetini güçlendirmek adına birtakım tedbirler almıştır. Doğu Afrika sahillerinde Sevakin, Masava ve Zeyla gibi tarihî liman kentleri ele geçirilmiş ve buralara kaleler inşa ettirilmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu bölgedeki varlığı ve temasları, daha sonra Zengibar Sultanlığı ile kuracağı ilişkileri doğru okuyabilmek açısından önem arz etmektedir. Zengibar Sultanlığı hiçbir zaman Osmanlı Devleti’nin fizikî sınırları içinde yer almamakla birlikte iki devlet arasındaki sosyo-kültürel ilişkiler üst düzeyde devam etmiştir.

Zengibar, coğrafî konumunun ticarete oldukça elverişli olması ve önemli bir bağlantı noktası olması hasebiyle tarih boyunca pek çok devletin dikkatini celbeden bir yer olmasının yanı sıra bu ticarî hareketlilik Zengibar’daki sosyal hayatı da son derece dinamik ve renkli kılmıştır. Bölgeye Fars kökenliler, Arap kökenliler ve Avrupalılar gelmişler ve burada dönem dönem hâkimiyet kurmuşlardır. Zengibar adası 16. yüzyılın başında Portekiz Krallığı’na bağlanmış ve Umman’dan hareket eden Arap donanmaları ancak 18. yüzyılın başlarında adayı tamamen ele geçirebilmişlerdir. Zengibar kısa bir süre içerisinde aslen Ummanlı olan Bû Saîd hanedanına mensup Arap sultanlığının bir merkezi haline gelmiştir.

Doğu Afrika’nın tamamına hükmeden bir ada: Zengibar

Zengibar, Doğu Afrika sahilinde bir ada olmasına rağmen burada kurulan sultanlık bir dönem Guardafui Burnu’ndan Delgado Burnu’na kadar neredeyse tüm Doğu Afrika şeridini egemenliği altına almıştır. 19. yüzyıldan itibaren yeniden sömürgeci güçlerin hedefi olan Zengibar, bu kez İngiltere ve Almanya’nın müdahalelerine maruz kalmıştır. Bu iki devletin mücadelesi, Zengibar Sultanlığı içerisinde İngiltere Doğu Afrikası ve Alman Doğu Afrikası şeklinde bloklaşmalara bile sahne olmuştur.

Osmanlı Devleti, Zengibar Sultanlığı ile resmî ilişkilerini Sultan II. Abdülhamid zamanında, onun Panislamizm politikasının bir ayağı olarak gerçekleştirmiştir. Kitapta Ummanlı Bû Saîd Hanedanı’nın bu dönemdeki sultanları ve bunların Osmanlı Devleti ile kurdukları irtibat müstakil başlıklar altında teferruatlı bir şekilde incelenirken II. Abdülhamid tarafından bölgeye gönderilen elçiler ve bunların raporlarına da yer verilmiştir. Zengibar sultanlarından Seyyid Ali b. Hamid 1908 yılında İstanbul’a bir ziyaret gerçekleştirmiş ve en münasip şekilde ağırlanmıştır. Bu sultanın kabri Paris’teki Osmanlı Kabristanı’nda bulunmaktadır. Zengibar’daki camilerde 20. yüzyılın başlarına kadar hutbelerin Osmanlı sultanı adına okunmuş olması, Zengibar yönetiminin ve halkının halifeye bağlılığına işaret etmesinin yanı sıra Osmanlı Devleti’nin bölgedeki yumuşak gücünü göstermesi açısından son derece önemlidir.

Şeyh Galip için sevgilinin yüzündeki bir ben idi Zengibar

Kitabın benim adıma en etkileyici kısmı “Osmanlı İnsanı ve Zengibar Algısı” başlığını taşıyan bölümdür. Titiz bir araştırmanın ürünü olan bu bölümde İstanbul’da sıradan bir polis memurunun Zengibar’ı biliyor olması ve Şeyh Galib’in beyitlerinde Zengibar’a atıflar yapılması oldukça önemlidir. Hint okyanusundaki ticaret ağında önemli bir yeri olan bu ada ayrıca değerli ve nadir hediyelerin temin edileceği bir yer olarak bilinmektedir. Buradan Osmanlı sultanına fildişi, Çin ipeği ve tabakları gibi hediyeler sunulmuştur. Yine bu bölümde Zengibar üzerine yapılan kişisel çalışmalara da yer verilmiştir. Bunların en önemlisi Piri Reis’in Kitâb-ı Bahriye’sidir. Piri Reis, Doğu Afrika sahil şeridini gezmiş ve buradaki hemen hemen tüm şehirleri detaylı bir şekilde inceleyip bunları yazıya aktarmıştır. Zengibar’ın isminin ‘siyah insanların memleketi’ anlamına gelen Farsça ‘Zencibarkelimesine dayandığı, bölgede konuşulan dilin pek çok Arapça kelimeyi ihtiva eden Sevahilice olduğu ve burada yaşayan Müslümanların çoğunun Şafii mezhebine mensup olduğu gibi önemli bilgilere de kitapta yer verilmiştir.

Zengibar’ın, sevgilinin yüzündeki siyah bene benzetildiği Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk adlı eserindeki bir beyit ile haberimizi sonlandıralım: “Hâl-i siyeh-i belâ-yı sâman, / Suriş-dih-i Zengibar u Sudan” (Siyah ben’i düzen ve asayişin düşmanı idi; hem Zengibar’da hem Sudan’da kargaşa çıkarıyordu.)

Muhammet Enes Midilli, Afrikâ-yı Osmânî’den bir kesit sundu.

dunyabizim.com

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İğvâ ve Hızlân nedir?

İĞVÂ (ﺍﻏﻮﺍﺀ)  Yanıltmak, saptırmak, şüpheye düşürmek, vesvese vermek; şeytanın insanı İslâm yolundan ayırmak için; onun …

Kapat