Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Dehr ve Dehrîler/ Dehriyyûn Hakkında

Dehr ve Dehrîler/ Dehriyyûn Hakkında

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

DEHR

Zaman, uzun süre, çağ, devir. Dünyanın ilk var oluşundan sonuna kadar geçecek müddet (Rağıb el-İsfahani, el-Müfredat, Beyrut (t.y.), 173; İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, Beyrut 1389, I, 1023-1024)

Kur’an-ı Kerim’de dehr iki ayette geçmektedir. Birisi;

“İnsan(oğlu), var edilip bahse değer bir şey olana kadar, şüphesiz uzun bir zaman geçmemiş midir?” (İnsan, 76/1)

âyetidir ki burada dehr, “uzun zaman” anlamındadır. Diğeri de;

“Hayat, ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız; bizi ancak dehr (zamanın geçişi) yokluğa sürükler” derler. Onların bu hususta bir bilgisi yoktur, sadece, böyle sanırlar. (el-Câsiye, 45/24)

âyetidir ki burada dehr, zamanın gelip geçmesi anlamındadır. Dehr, bizim kullandığımız, “zaman” anlamında değildir. Çünkü zaman; şimdiye, geçmişe ve geleceğe denebilir. Dehr ise, “kesintisiz devanı eden uzun zamana (âlemin ömrüne)” denir. (Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi XI, 180)

İkinci ayette işaret edilenler, öncelikle cahiliyye (İslam öncesi) devrindeki inkarcılar ve müşriklerdir. Cahiliyye devrinde, bütün hadiseler, özellikle musibetler, gece ve gündüzden ibaret olan dehre nisbet edilirdi. Bu inançtaki cahiliyye mensupları iki fırka olup, bunlardan bir fırka Allah’a inanmaz, diğeri ise herşeyi dehr’in yaptığına inanırdı. Bunlar her kötülüğü dehre nisbet ettiklerinden, Dehriyye adını almışlardır. Câsiye suresi yirmi dördüncü ayetindeki “ancak bizi dehr öldürür” diyenler bu gruba dahil olanlardır. İkinci fırkayı teşkil eden cahiliyye mensupları ise dehri, hâlık (yaratıcı) tanırlardı. Fakat, kötülükleri ona nisbet etmekten tenzih ederler de dehre nisbet ederlerdi. Bir de kalkıp dehre söverlerdi. Dolayısıyla bu sövme Allah’a râci oluyordu. (el-Hattabi, Mealimü’s-Sünen, Humus, 1974, V, 423).

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bildirdiğine göre bir kudsi hadiste Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur:

“Âdemoğlu dehre söverek beni ezalandırır, halbuki ben dehr(in yaradanıy)ım. Her emir benim elimdedir. Geceyi gündüzü ben idare ederim.” (Buhari, Tefsiru Süre 45/1; Tevhid, 35; Edeb,101; Müslim, Elfaz,1,2, 5, 6; Ebu Davud, Edeb,169).

Yine;

“Sakın sizden biriniz: Vay dehrin musibetine, demesin (böyle sövmesin). Çünkü dehr ancak Allah’tır” ve “Dehre sövmeyin. Çünkü dehr ancak Allah’tır” buyurmuştur. (Buhari, Edeb, 101; Müslim, Elfaz, 4; Muvatta’. Kelam, 3).

Bu hadislerdeki “dehr Allah’tır” ibaresinin anlamı şudur: Zamanı ezeli ve ebedi kabul edip herşeyin dehr (zaman) tarafından (kendiliğinden) meydana getirildiğine inanan ve bu yüzden Dehriyye ismini alan, başta cahiliyye Arapları ve onların izinde giden diğer dehriler (materyalistler) herhangi bir musibete maruz kalınca dehre söverler. Halbuki dehr’i ve her şeyi yaratan Allah’tır. Bu sövme, neticede Allah’a varmaktadır ve bundan dolayı dehre (zamana) sövmek yasak edilmiştir. Zira Allah’ın “dehr benim” buyurması “dehrin ve her şeyin yaratıcısı benim” demektir. (Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, İstanbul 1978, IX, 706-707; Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII, 160). Hoşa gitmeyen birşey karşısında, “bunu dehr yapıyor” diye dehre söven, -dehr bir şey yapmadığına ve her şeyi Allah yarattığına göre- Allah’a sövmüş oluyor. Onun için Cenab-ı Allah, “Dehr Benim” buyurarak dehrin yaratıcısı, maliki ve mutasarrıfının kendisi olduğunu bildiriyor.

Hadisdeki “bana eza veriyor” ibaresinin anlamı; “bunu kim söylerse Allah’ın gazabına maruz kalır” demektir. Zira Allah eziyet duymaktan münezzehtir. Eziyet burada mecazdır. (Ahmed Davudoğlu, a.g.e., IX, 707).

Mehmet BULUT

☆☆☆

DEHRÎLER

Dehr, lügatte; zamanın başlangıcı, dünyanın ömrü, asır, çağ gibi anlamlara gelmektedir.

“Dehriler” veya “Dehriyye” ise, zamanı esas alıp, zamanın ve maddenin ebediliğine inandıkları için, dünyadaki hadiselerin ancak tabiat kanunlarına uyarak meydana geldiğini kabul eden zümredir. Bunlar, Maddiyyun, Muattıla ve Zenadıka isimleriyle de tanınmaktadırlar.

Gazzali, felsefecilerden bahsederken, kendisinden önceki felsefecileri üç gruba ayırmaktadır. Bunlar: Dehriyyun (Materyalistler), Tabiiyyun (Natüralistler) ve İlahiyyun (Metafizikçiler)dir. Gazzali bu ayırımı takiben, onların fikirlerini kısa ve tiz bir şekilde şöyle özetler:

“Bunlar, en eski filozoflardan bir zümredir. Kâinatı idare eden ve herşeye muktedir olan bir yaratıcının varlığını inkâr etmişlerdir. Âlemin bir yaratıcı tarafından değil de, öteden beri kendiliğinden mevcut olduğunu, canlının meniden, meninin canlıdan vücuda geldiğini, böylece ebedi olarak devam ettiğini iddia etmişlerdir ki, bunlar zındıklardır.” (İmam-ı Gazzali, el-Munkızu mine’d-Dalal, Çev. A. Subhi Furat, Dalaletleri Hidayete, İstanbul (t.y.), 48)

Bir başka ayırıma göre de Dehriler, İslam felsefesinin kollarından olan tabiat felsefesinin kısımlarından birisidir ki, bu ayırıma göre tabiat felsefesi ile uğraşanlar dörde ayrılırlar. Bunlar; Tabiatçılar (Natüralistler), Dehrîler (Maddeciler), Bâtınîler ve İhvanu’s-Safâ’dır. (Prof. Dr. Cavit Sunar, Varlık Hakkında Ana Düşünceler, Ankara 1977, 170).

Dehrilerin görüşlerine gelince… Bunlar ana hatlarıyla şöyle özetlenebilir:

Bütün metafizik gerçekleri inkar ederler. Dinleri ve peygamberleri lüzumsuz kabul ederler. Bundan dolayı kendilerine “Zanâdıka” denmektedir. Her şeyi dış duyuların verilerinden ibaret sayarlar. Duyularla elde edilen bilgiyi gerçek bilgi kabul ederler. Zira onlara göre her şey bu dünyadadır, ilahi birşey yoktur. Bunun için de kendilerine “Duyumcular” (Hissiyyun) adı verilir. Allah’ı ve ruhu inkar ederler. Maddeden bağımsız bir ruh yoktur. Her mevcut maddidir. Allah’ın vücudunu ve dünyanın Allah tarafından ve yine Allah’ın lütuf ve keremiyle yaratıldığını inkar ederler. Bundan dolayı da kendileri “Muattıla” ve “Mülhidler” (Ateistler) olarak bilinir.

Hiçbir şekil ve surette eskimeyen veya her şeyin kendisinde eskidiği tek ve yegane gerçek vardır ki, o da dehr (zaman)dır. Buna inanırlar. Kendilerine “Dehriyyun” denmesinin sebebi de bu inançlarıdır.

Bunların inançlarının en belirgin tarafı, zamanın başlangıcı olmadığı fikridir. Önemle bağlandıkları bu nokta, onların diğer bütün inançlarının temelini oluşturur. Dehrden (zaman) sonra duyulara konu olan ikinci bir gerçek daha vardır ki, o da maddedir. Maddenin ötesinde başka hiçbir gerçek yoktur. Bundan dolayı da kendilerine “Maddiyyun” (Materyalistler) denmiştir. Alemin iki buudu vardır: Dehr ve madde. Bu ikisi ezeli olduğu için alem de ezelidir ve yaratılmamıştır. Bundan dolayı da alem sürekli varoluş içinde sonsuza kadar devam edecektir. Alemden ayrı iradeye sahip bir Allah yoktur. Allah ve alem aynıdır. İnsan şahsiyeti psikolojik değildir; tümel varlığın bir sonucudur. İnsan ruhu alemden sonra tümel varlığa karışır; ebedilik de bunun ebediliğinden ibarettir. Bu yüzden bunlar “Ehlu’t-Tenasuh” (Tenasuhçular) olarak da tanınmaktadırlar. Onlara göre, yaratılışın arzu ettiği herşey mübahtır. İnsan ile hayvan arasında fazla bir fark yoktur. Hazlara engel olan herşey kötüdür. Kendisine faydalı olan birşey birisinin ölümüne sebep olsa bile iyidir. Bunlar, ayrıca meleklerin varlığına da inanmazlar. (el-Bağdadi, el-Fark Beyne’l-Fırak, Çev: E. R. Fığlalı, Mezhebler Arasındaki Farklar, İstanbul 1979, 268-271; Prof. Dr. Cavit Sunar, a.g.e., 170; Mehmet Bayraktar, İslam Felsefesine Giriş, Ankara 1988, 90; I. Goldzıher, İ.A “Dehriye” maddesi).

Dehrilik, doğrudan doğruya İslam kültüründen doğmuş felsefi bir cereyan değildir. Kur’an-ı Kerim’de “Hayat, ancak bu dünyadaki hayatınızdır; ölürüz ve yaşarız: bizi ancak zamanın geçişi yokluğa sürükler derler. Onların bu hususta bir bilgisi yoktur, sadece böyle sanırlar” (el-Casiye, 45/24) ayetinde de işaret edildiği üzere İslam’dan önce ve İslam’ın yayılışı sırasında Ortadoğu’da bunlar veya bu fikirler mevcuttu. Ancak, bunu tarihen söylemek biraz güç görünmektedir. Zira, böyle bir cereyanın bizzat Orta Şark’ta oluşmuş ve oraya has bir cereyan mı, yoksa Helenistik devirde materyalistlerin tesiriyle ortaya çıkmış bir cereyan mı olduğunu kesin olarak söyleyemiyoruz.

Aynı zamanda bu düşünce akımının İslam kültürüne ilk defa kimin tarafından sokulmaya çalışıldığı da şüphelidir. Ancak bu konuda genel olarak bilinen şey, bu fikirlerin, bu fikirlere sahip müslüman olmayan zümrelerin etkileri sonucu İslam kültürüne geçtiğidir. Şurası kesindir ki, İslam Dehriliği ve maddeciliğine, özellikle tercüme hareketinin sonucu olarak Heraklit, Demokrit, Epikürcülük ve Stoacılık gibi felsefi düşüncelerin etkisi olmuştur (M. Bayraktar, a.g.e., 90).

Dehrilerin temsilcileri ve bu fikri kabul edenler olarak şu isimler sayılmaktadır: Ebu Ali Rica, Talut (Yahudi asıllı), Salib b. Abdulkuddus, Ebu İsa el-Varrak, Beşşar b. Burd ve bunların bir tür öncülüğünü yapan İbn Ravendi. (ö. 245/859)

Abdurrahim GÜZEL

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Tarihten, Gaddarca İdam Yöntemleri

Tarihten Bilinmeyen ve Sıradışı 10 İdam Yöntemi Özellikle Ortaçağ'da insana verilen değer oldukça azdı. İnsanı …

Kapat