Delil Nedir?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

DELİL

Cengiz YAĞCI

Alâmet, kılavuz, rehber, yol gösterici, bir dâvâyı ispata yarar şey, bürhan, işaret, iz; hacı adaylarına kılavuzluk yapan kimse; İslâm fıkhında dört kaynak olan Kur’ân, Sünnet, İcma ve Kıyas. Çoğulu “edille”dir.

Istılah manası: Kendisinin bilinmesiyle başka bir şeyin bilinmesi lâzım gelen şeydir. “Faiz yiyenler, ancak şeytanın dokunup çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu onların alış-veriş de faiz gibidir demelerinden ötürüdür. Oysa Allah, alış-verişi helâl, faizi haram kılmıştır. ” (el-Bakara, 2/275) âyeti faizin haramlığının delilidir. Kur’ân’da delil kelimesini genelde “kılavuzluk etme, yol gösterme” anlamında kullanılmıştır:

“Ev inananlar, size, sizi acı azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi?…” (es-Saf, 61/10); “… Mutlaka yeni bir yaratılış içinde olacağınızı size haber veren bir adam gösterelim mi?” (es-Sebe’ 34/7), (Ayrıca bk. Tâhâ 20/40; el-Kasas, 28/12; es-Sebe’ 34/14; Furkan, 25/45).

Delil, kesin (ilim) veya ihtimalli (zan) bir bilgi ve hükme götüren vasıtadır. “Delil”in tedaî (çağrışım) ettiği kelimelerden; istidlâl: Zihnin eserden müessire ve müessirden esere intikal etmesi; hüccet: Kesin olsun veya olmasın mutlak delil; bürhan: Kesin olan ve yakîn bilgi ifade eden delil, kıyâs-ı mantıkî; beyyine: Şahit, bir dâvâyı ispat için ileri sürülen hüccet, vesika maânalarını ifade eder.

Delilin Çeşitleri:

A-Vahye dayanan (Dînî naklî-sem’î) deliller,

B- Akla dayanan (aklî) deliller.

Vahye dayanan dînî deliller nakil-işitme yoluyla bize intikal eden delillerdir. Bunlar da iki kısımdır:

a-Aslî deliller (Kitap-Kur’ân, Sünnet, İcma, Kıyas),

b- Aslî delillerden çıkarılmış bulunan fer’î veya talî (ikinci derecede olan) deliller (İstihsan, İstislah, İstishab, Aslî beraet, Örf ve âdet, Sahabe sözü ve geçmiş şerîatlar), olmak üzere iki kısımdır. Dînî ve aklî deliller, delillendirilecek şeyi ispat veya delâlet bakımından kesinlik veya zan ifade edebilir. Akla dayanan delillerde kesin ve ihtimalli olmaları açısından, bürhan-huccet ve hatabî delil olarak ikiye ayrılırlar.

Dînî Deliller

Aslî Deliller: Kur’ân; Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı, O’ndan tevatür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, beşerin benzerini getirmekten aciz kaldığı ilahî kelâmdır.

Sünnet: Peygamber’in söz, fiil ve takrirleri,

İcma: İslâm şerîatına ait fer’î bir hükümde, bir asırda yaşayan bütün İslâm müctehidlerinin ittifak etmeleri.

Kıyas: İslâm şerîatında aralarındaki illet benzerliğinden dolayı iki şeyden birinin hükmünün mislini diğerinde de izhar ve ispat etmektir.

Fer’î Deliller

İstihsan: Hafî (gizli) kıyas. İstishab: Evvelce var olduğu sabit bir şeyi, aykırı delil bulunmadıkça sonra da var kabul etmektir.

Örf ve âdet: Akıl ve din yönünden iyi görülen, selim akıl sahipleri tarafından kötü karşılanmayan, halk tarafından alışkanlıkla gelen şey.

Sahabe Sözü: Rasûlullah’ın arkadaşlarının Şerîatın ruhuna uygun olan sözleri.

Kesinlik Bakımından Dînî Deliller

A- Kat’î deliller,

B-Zannî deliller:

1- Sübûtu ve manaya delâleti kat’î;

2- Sübutu kat’î, manaya delâleti zannî;

3- Sübûtu zannî, manaya delâleti kat’î;

4- Sübûtu ve manaya delâleti zannî olan deliller olarak tasnif edilirler.

Aklî deliller iki kısma ayrılırlar: Kesin olan aklî deliller (bürhan-huccet) ve zan ifade eden (hatabe-hatabî) deliller.

Mantıkta delilin eş anlamı olarak “huccet” kelimesi kullanılır. Hasmı susturmak için kullanılan bu tür delile el-huccetu’l-il zamiyye denir. Üçyüz bin hadisi metin ve senetleriyle birlikte ezbere bilen kişiye de huccet denilir. Huccetu’l-İslâm diye anılan İmam-ı Gazalî bu isimlendirmeyi, bid’at ehli fırkalarla yaptığı münazaralardaki üstünlüğünden almıştır. Şiîlerin bir kolu olan İsmâiliye mezhebinde zamanın imamının tayin ettiği baş dâî’ye de el-hucce denilir. Bunların sayısı onikidir. İsna Aşeriyye mezhebine göre onikinci imam el-huccedir. Mezhebe çağıran diğer dâîler (propagandacılar) el-hucce’y’e tabi kişilerdir.

***

İslam’da Dinî ve Şer’î Hükümlerin Kaynakları

Kitab, Sünnet, Kıyâs, İcmâ’-i Ümmet

İslam’da Dini ve Şer’i Hükümlerin Kaynakları

İslâm’ın ortaya koyduğu bütün dinî ve şer’î hükümler, bu iki kaynaktan alınmıştır. Bu kaynaklardan başka hiçbir esastan ve kanundan, İslâmî bir hüküm alınmış değildir.

Bu iki temel kaynaktan ayrı, Kıyâs ve İcmâ’ adında, iki şer’î delil daha vardır ki, bunlar asıl itibariyle müstakil kaynaklar değildir. Kitab ve Sünnete râcidirler. Şu halde İslâmî hükümlerin hepsi, Kitab ve Sünnetten çıkmıştır.

Şimdi bu kaynakları birer birer îzah edelim:

Kitab:

Kitabdan maksad, Kur’an-ı Kerîm’dir.

Sünnet:

Peygamberimizin söylediği sözlere ve yaptığı işlere Sünnet denir. Bu da üç kısma ayrılır:

a. Kavlî sünnet,

b. Fi’lî sünnet,

c. Takrirî sünnet…

 Peygamberimizin sözlerine Kavlî Sünnet; işlerine Fi’lî Sünnet; Sahâbelerden birinin söylediği bir sözden, yahut işlediğini gördüğü bir işten, onu men’etmeyip susmalarına da Takrirî Sünnet denir.

 Bunların hepsine birden Hadîs denebilirse de, bu tâbir, bilhâssa, Peygamberimizin sözleri (Kavlî Sünnet) için kullanılır.

 Peygamberimizin sünneti, şer’î delil olan Kur’an’dan sonra mühim bir asıldır. Sünnet, Kur’an’daki dinî hükümlere bir açıklık ve tefsir getirdiği gibi, Kur’an’da olmayan yeni hükümler de koymuştur.

Kıyâs:

Kur’an ve Sünnet’e istinad eden şer’î ve dinî bir delildir.

 Kıyâs, bir mes’ele hakkında Kitab ve Sünnette bulunan şer’î bir hükmü, aralarındaki illet ve sebeb benzerliğinden dolayı diğer bir mes’ele hakkında da vermektir.

 Meselâ: Şarabın içilmesi haram olduğu, hem Kitab, hem de Sünnet ile sâbittir. Şarabın haram olma illeti sekr, yani, sarhoşluk vermesidir. O halde şarabın dışında sarhoşluk veren bütün alkollü maddelerin içilmesi de haram olmalıdır. Bu hüküm kıyâs yoluyla ortaya çıkmaktadır. Kıyâsı, ancak müctehid seviyesindeki din ve fıkıh âlimleri yapabilir.

İcmâ’-i Ümmet:

Bir asırda bulunan İslâm müctehidlerinin bir mes’ele üzerinde ictihad yoluyla verdikleri hükümlerinde ittifak etmelerine “İcmâ’-ı Ümmet” denir.

 Hakkında icma’ olan bir mes’ele, şüphesiz ki en kuvvetli bir mes’eledir.

İctihad Nedir?

İctihad, şer’î bir hükmü, şer’î delilinden çıkarmak için olanca ilmî kuvvetini sarfetmektir. İctihadı yapacak ilmî ehliyete sâhip olan kimseye müctehid denir.

 İctihad yapabilmek için Kitabı, Sünneti, Kıyâs’ı, İcma’ı, bütün teferruatıyla ve incelikleriyle bilmek şarttır.

 “Bir hâdisenin hükmü Kur’an ve Sünnette açıkça belirtilmemiş ise ictihâda gidilir. Yani, Kur’an ve Sünnet’in ışığı altında hükmünü çıkarmak için cehd ve gayret gösterilir. İctihad yüce dinimizin en büyük meziyyetlerinden biridir. İctihad sebebiyle hayat sahnesinde ortaya çıkan bütün hâdiselerin hükmü beyan edilir. Dînimizin her asrın bütün ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir kabiliyete sahip olmasının sebeblerinden biri de budur.” (Halil Günenç -Günümüz Mes’elelerine Fetvalar İkinci Bölüm)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Büyük İman Kahramanı Bediüzzaman / Aydın BAŞAR

BÜYÜK İMAN KAHRAMANI BEDİÜZZAMAN Aydın Başar “Ey ömrünü bir gayeye vakfeyleyen insan.  Göğsündeki imanına mazi …

Kapat