“Fikr-i müstakbel ü mâzîyi bırak ârif isen,
Böyledir hâl-i zaman, bir vâr imiş bir yoğ imiş.”
Koca Ragıp Paşa
İçinde yaşadığımız an, yani bugün, burada, geçmişle gelecek arasında, bu arada yaşadığımız an; zaman kavramı açısından en somut gerçekliği ifade eder. Varlık ile yokluk arasında, bir varmış bir yokmuş arasında, bugünle yarin arasında, her şeyin içinde cereyan ettiği an, zaman. Sahih bir zaman tasavvuruna sahip olabilmemiz, ancak zamanın ruhunu kavramamız ve zamanı anlamlandırma biçimimizin hakikiliği ile mümkün olabilecektir.
İnsan varlığım zaman içinde anlamlandırır. Var olmak zaman içinde anlam kazanır. Kendine özgü bir zaman içinde, özge bir zaman içinde yani anda anlam bulur. Bu yüzden tasavvuf geleneğimizi ’an’ın önemi üzerinde ısrarla durmuştur, içinde bulunduğumuz her bir zaman dilimini dolu bir şekilde, yani tam bir bilinç haliyle yaşamak, her zaman ‘hazır’ olmak demektir. Hazır olmak demek, huzurda olmak demek, hazır olmadan huzurda olmadan huzur bulunamayacağına göre, anı hakkıyla yaşamak gerekir. Anı, yani insan için lehte ve aleyhte olan içinde bulunduğu zaman dilimini. “İbnu’l vakt” olmak yani, vaktin çocuğu, her anı şuurlu ve özde yaşayan olmak, Vaktin adamı ile zamane adamım karıştırmamak gerekir. Zamane adamı yaşadığı her devrin adamıdır, devrinin gerekliliklerim yerine getirir, vaktin adamı vaktin hakkım verendir. Hakkıyla yaşayandır. An; yani, bugün, yani şimdi; dünden ve de yarından da bağımsız değildir esasen. Belki geçmiş ile geleceğin bütünlüğü bugünde kendini gösterir. Eserlerinin hülasasında ‘zaman’ gördüğümüz, tüm varlıkları ‘zaman’ içinde değerlendiren Ahmet Hamdi Tanpınar’ı dinleyelim.
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Geçmişe özlem duymamalıyız, zaten zamanın sürekliliğiyle yanmazdadır geçmiş. Gelecek için de kaygılanmamalıyız. Zaman çeşidi seçeneklerle karşımıza çıkaracaktır. Zaman; geçmişi ve geleceği tazimle yani şimdiyle biıfoirimize bağlar. Yaşayabileceklerimizi yaşanılabilir kılabilmek, yaşamış olduklarımızdan edindiğimiz tecrübeler doğrultusunda yaşıyor olduklarımızın yani şimdimizin, içinden geçtiğimiz bu “dem”in anlamlandırılması ile mümkün olabilecektir…
Çoğaltmıyor zaman bizi, bereketlendirmiyor hayatımızı, bereketlendirmeyince de çığırından çıkmış, kalbi yaralı hayatlar yaşıyoruz ve zaman kötü oluyor. Akıp gidiyor bakamıyoruz zamana, canını okuyoruz, zaman da canımıza okuyor, Anı yitiriyoruz, zamanın canını yitiriyoruz. Pişmanlıklar, mutluluklar, sevinçler, yaşanmışlıklar, yaşanamamışlıklar; geçiyor zaman tüketiyoruz, tükeniyoruz. Un ufak olmakta zaman, hep bir telaş, hep bir koşturma arasında küçülmekte. Küçültmekte insanı. “Geleceği düşünmek bize acı veriyor, geçmiş bizi geri çekiyor, işte o yüzden şimdiki zaman avuçlarımızdan kayıp gidiyor.”
Yazın ortasında, güneşin altında, pazarın orta yerinde; buz satan adamın kaygısını yaşıyoruz her geçen zaman. Bir nidadır dile gelen; “sermayesi hızla tükenen şu adama yardım edecek yok mu?” Ve bu nida karşısında, zamanı kavrayan ârif adamın bayılarak yerel yığılışı gelir akla. Ârifin anlayıp, bizim anlayamadığımızdır zaman. “Eriyen ömür sermayesidir.” Geçiyor ömür denen sermaye, tüketiyoruz. Kitaba dokunuyor zaman, zamanın ve mekânın sahibi, zamana yemin ediyor, zamanı dikkatlerimize sunuyor. Zamana andolsun ki; akıp giden, döndürülmesi mümkün olmayan, olamayan zamana and dolsun ki; insan zarardadır, ziyandadır, hüsrandadır. Geceye andolsun ki, gündüze andolsun ki, kuşluk vaktine andolsun ki… Andolsun zamanın her anına…
Yaşayabildiklerimiz, yaşıyor olduklarımız ve kim bilir yaşayabileceklerimiz. Yaş(l)anıyor hayat. Bazen acı ya da tatlı, bazen hüzün ya da mutluluk. Bazen umut, bazen karanlık umutsuzluğa dönüyor zaman. Dur ey zaman, ne olur dur biraz… Durmuyor zaman, geçiyor, kayıyor avuçlarımızdan. Zaman bir çizgi, geçmişle gelecek arasında, bugün, bu an, bu dem. Bütün mesele zamanın hakkını vermede, zaman üzerine, zamanımız üzerine düşünmede. Zamana zaman ayırmada, hem de şimdi şu demde. Zira durmuyor zaman kayıyor avuçlarımızın arasından. Dem bu demdir madem, bu demde olmalı insan, oldurmalı zamanı.
Kaynak:
Vedat Akıllı – Sözü Yola Koymak s.16-18
ilimcephesi.com
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024