Ana Sayfa / Yazarlar / Destanımsı Hizmetlerin Merkezi ‘Sav’ Köyü

Destanımsı Hizmetlerin Merkezi ‘Sav’ Köyü

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Sav bütün haneleriyle ceberut ve zorbalığın, yokluk ve kıtlığın zirveye ulaştığı bir dönemde, istisnasız kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, âlim-ümmi Risale-i Nur’u divit ucuyla, ‘İdare’ denilen küçük gaz lamlarının ışığında, çoğu zaman dolapların içlerinde gizli olarak on binlerce nüsha çoğaltıp, imana susamış muhtaç gönüllere ulaştırmış efsanevi köyün adıdır.”

Bir daha erişilmesi çok zor olan destanımsı hizmetlerin merkezi ‘Sav’ ve ‘Sav Kahramanları’ hakkında kısa, özet bilgiler vermekte fayda var. Şöyle:

Sav’ın Risale-i Nur’daki bir adı da “Medrese-i Nuriye”dir; “Medrese-i Nuriye olan Sava Köyü… Kast. Lâh. 102” şeklinde onlarca yerde böyle anılmaktadır Sav. Görüştüğümüz Savlı ağabeylerin tamamı da Hz. Üstadın Sav için “Medrese-i Nûriye” dediğini ittifakla söylüyorlar. Acaba, bin nüfuslu, üç yüz elli haneli koskoca bir köye, niçin “Medrese” demişti Bediüzzaman Hazretleri? Bildiğimize göre medrese, bir bina veya bir külliye şeklinde olurdu… Bunun bir sebebi var elbette… Anlatımı gelecek…

Sav’ın tarihi çok eski zamanlara doğru uzanmaktadır. Araştırmalar, 3 bin sekiz yüz senelik bir mazisi olduğunu göstermektedir. Sav kasabasının üç tarafı tepelerle çevrili olup, Davraz Dağı’nın eteklerine kurulmuştur. Davraz Dağ’ı Torosların bir koludur. Yüksekliği 2635 metredir. Eylül aylarında tepelerine kar yağar ve Temmuz ayına kadar kalkmaz. Suyu bol ve temizdir. Sav, şimdiki Isparta–Antalya karayolu üzerindedir, Isparta merkezine uzaklığı 8 kilometredir.

Eski dönemlerde Sav’ın zenginleri hacca gittikçe, Medine’den çok sayıda yetim ve fakir ‘Seyyid’ çocukları Sav köyüne getirmişler. ‘Sav’ adı da oradan gelebilir… Hz. Peygamber’e (S.A.V.) salâvat getirmeye işaret bakımından… Araştırmalarım sırasında görüştüğüm Savlı ağabeyler ittifakla bu bilgiyi bize aktarmışlardır.

Davraz Dağı eteklerinde bir yamaç üzerine kurulu olan Sav’ın ilk uğrak yeri Merkez/Dalboyunoğlu Camii’dir. Bu cami ve çevresi ‘Aşağı Mahalle’dir. Köyün yukarısına doğru çıkan bir ana cadde vardır; caddenin yokuşu gittikçe dikleşir. En sonlarda Bayram Yüksel Ağabeyin Mustafa Gül ağabeylerin evlerinin üzerine yaptırdığı yedi katlı Dersane-i Nûriye’ye ulaşılır. Anlaşılacağı gibi köyün ‘Yukarı Mahallesi’nde ‘GÜL’ ailesi ikamet etmektedir. Yaş sırasına göre Ethem Gül, Hafız Mehmed Gül, Mustafa Gül, Ali Gül, Ahmed Gül ile amcaoğulları İsmail Gül ve İbrahim Gül… Bir de Hafız Mehmed’in oğlu Tevfik Gül ve Hafız Mehmed’in kızı tarafından torunu olan Abdulkadir Zeybek Yukarı Mahalle’de oturmaktadırlar… Yukarı Mahalle’de, Bediüzzaman Hazretlerinin Denizli’de hapishaneye götürülürken beraber kelepçelendiği 90 yaşındaki Hasan Can da oturmaktaydı. Parmakları, kalemi matbaa gibi çalışan Hasan Atıf Egemen Ağabey, 1943 Denizli mahkemesinden evvel bu evde sekiz ay Risale yazmıştı. Hasan Can, bu metinde ana konumuz olan Ahmed Altuğ ve kardeşlerinin ata akrabalarıdır. Hz. Üstad onları Hasan Can dayının torunu olarak bahseder. Aslında Altuğ kardeşler Hasan dayının öz torunları değildirler. Bu bir taltiftir…

Sav’ın Aşağı Mahallesi’nde Merkez Cami çevresinde ise, başta Risale-i Nur’un -bu köyde- baş müdebbiri Hacı Hafız Mehmed Avşar, aynı adlı oğlu Hafız Mehmed Avşar, onun da oğulları Hacı Ahmed Zeki Avşar ve Hafız Bekir Avşar mukîmdir. Ayrıca Ahmed Altuğ, Süleyman Altuğ, Şükrü Altuğ kardeşler; Salih Yıldız, Mustafa Yıldız kardeşler; Mehmed Soylu, Ahmed Soylu baba-oğul Aşağı Mahalle’nin mühim nur hadimlerindendirler. Şükrü Altuğ daha sonraları Yukarı Mahalle’ye bir ev yaparak, oraya taşınmıştır. Sav’ın içlerinde diğer önemli sakinler ise Marangoz Ahmed, Efe Şükrü, Hasan Kurt ve dahası bin kalemli Sav kahramanlarındandırlar. Sav kahramanlarını saymakla bitmez… Bu ağabeylerimizin hemen hepsi hakkında ‘Ağabeyler Anlatıyor’ seri kitaplarımızda bilgi, belge ve fotoğraflar yayınlanmıştır. Kalanları da gün yüzüne çıkarmaya çalışacağız, inşallah. 

Sav’ın Yukarı Mahalle sakini ‘Gül’ ailesi ile Aşağı Mahalle’nin her ferdi kalemlerini mitralyöz gibi çalıştırarak, kâğıt sayfalarına döktükleri harfler sayısınca gülleleri küfrün kalelerine yağdırmışlardır. Risale-i Nur’da bu kahramanların hepsinin de isimleri yazılarak çok sevdikleri Üstad’ları Bediüzzaman tarafından onlarca kere sena ve tebrik edilmektedirler.

Sav kasabasında Yukarı ve aşağı Mahalle levhası ve Aşağı Mahallede Merkez / Dalboyunoğlu Camii

Medrese-i Nûriye/Sav bütün haneleriyle ceberut ve zorbalığın, yokluk ve kıtlığın zirveye ulaştığı bir dönemde, istisnasız kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, âlim-ümmi Risale-i Nur’u divit ucuyla, ‘İdare’ denilen küçük gaz lamlarının ışığında, çoğu zaman dolapların içlerinde gizli olarak on binlerce nüsha çoğaltıp, imana susamış muhtaç gönüllere ulaştırmış efsanevi köyün adıdır. Sav Kahramanları çok tedbirliydiler, bin kalem yazdığı halde 1943 Denizli mahkemesine sadece yedi kişiyi alabilmişlerdi. İçlerinden hiçbir hain çıkıp da bu kalem seferberliğini dışarıya sızdırıp, ihbar etmemiştir. Bu tespitlerimizde asla mübalağa yoktur… Sav’da sadece divit ucuyla Risale yazılmamış, altın harflerle tarihî destanlar yazılmıştır… 

Sav’ı ve Sav kahramanlarını yazmakla bitmez… Sav’ın her evinden destanımsı hizmet hikâyelerini dinlemek mümkün… Merhum Tevfik Gül ağabey, Hz. Üstad’ı ziyaretlerinde yaşadığı bir hatırayı şöyle anlatmıştı bize:  “Üstad’ımız Bediüzzaman Hazretleri Savlı olduğumuzu öğrenince şöyle dedi bize: ‘Kardeşlerim! Bütün Âlem-i İslâm Türkiye’ye bağlıdır; Türkiye Isparta’ya bağlıdır; Isparta SAV’A bağlıdır; Sav Risale-i Nur’a bağlıdır; Risale-i Nur Kur’an-ı Azîmüşşân’a bağlıdır; Kur’an-ı Azîmüşşan da Arş-ı Âlâya bağlıdır.’ Sonra Hz. Üstad: ‘Ben Sav Karyesini küçük-büyük, avam-havas, taşına-toprağına dua ediyorum; Sava Karyesini Câmi-ül Ezher olarak kabul ediyorum’ dedi bize.” İşte Sav Bediüzzaman’ın gözüyle böyle… 

Hemen akla geliverenin aksine, Hz. Üstad’ın Sav ziyaretleri pek azdır, birkaç keredir. Sebebi var elbette; küfür erbabının bütün gözleri kendi üzerinde odaklanmışken, hizmetin en mühim merkezini hedefe koymamak, zarar vermemek için… Görüştüğümüz bütün ağabeyler: “Hz. Üstad Sav’a pek gelmezdi, fakat gece rüyalarımızda bizi ziyaret eder başımızı, yüzümüzü okşar giderdi. Biz de uyandığımızda daha büyük bir şevk ve heyecanla yazmaya, teksir etmeye devam ederdik” diye anlatıyorlar. 

Bediüzzaman Hazretleri Barla’da iken Sav hizmetleri henüz yeşermeye başlamıştı. Barla Lâhikası’nda Sav ve Sav kahramanlarının isimlerinin geçmemesi bu sebepledir. Sav hizmetleri, Hz. Üstad Kastamonu’da iken coşmuş ve parlamıştır. Bediüzzaman Sav’a gelmiyor ama Kastamonu’dan gönderdiği hasbi mektuplarla sevgili talebelerinin fedakârlığını, kahramanlığını zirvelere doğru taşıyordu…  “Sav’a, Üstad’ımızdan bir mektup, bir risale geldiğinde hepimiz ağlayarak okur, çoğaltır, Isparta’ya Hüsrev Ağabeye gönderirdik” diye anlatıyor Savlı ağabeylerimiz.

Milaslı Mehmed İnce ağabeyimizin bir merakı, bin kalemli Sav Köyü’nün destanımsı hizmetlerinin Risale-i Nur’da kayda girmesine vesile olmuştur. Böylece, Sav’ın göz kamaştıran muhteşem hizmetleri tarihin sisli perdesi altına girmeden bizlere ve gelen nesillere belgelenmiş oluyor. Milaslı İnce Mehmed Ağabey merakla Isparta’ya geliyor, Hüsrev ağabeyin yanındadır. O sırada yanlarında Sav’dan Marangoz Ahmed de vardır. Olay mektupta şöyle anlatılıyor:

“Milâslı Mehmed Efendi, “Bir karyede bin kalemle Nur’a sarılan kardeşlerimizin köyündeki faaliyeti biraz mübalâğalı görmüşler. Ben onun tahkiki için geldim” dedi. Risalet-ün-Nurun bir kerameti idi ki, bu köyün kıymetli, fa’al bir talebesi Marangoz Ahmed yanımda idi. Ben dedim: Vâkıa ben bu köye gitmedim, kardeşlerimden soruyorum, onlar da diyordu: “Kadın-erkek, çoluk-çocuk, Risalet-ün-Nuru yazan bin kalem vardır.” Sonra Marangoz Ahmed dedi ki: “Bizim köyümüz, üç yüz elli hanedir. İki hoca, bir hacı, üç adamdan başka bütün evlerimize Risalet-ün-Nur girmiştir. Kadınlara, kız çocuklarına varıncaya kadar yazıyorlar. Hattâ ümmîlerden -kırk yaşından yukarı- yazı yazan on kadar kardeşimiz vardır” cevabında bulundu. Milâslı Mehmed Efendi bu faaliyete hayran oldu.”

Talebeniz Husrev

(Sikke-i Tasdîk-i Gaybî) 

Yanlış anlaşılmaması için, mektupta geçen “İki hoca, bir hacı, üç adam” meselesini bir vefa borcu olarak burada yazmak gerekiyor. Savlı ağabeylerimize bu meseleyi de sorduk. Cevapları şöyle oldu: “O tarihlerde bu zatlar enaniyetlerine mağlup olsalar da, sonradan onların çocukları, torunları nur talebesi oldular. Hatta evlerini medrese yapanlar da oldu. O hatalar çoktan telafi edilmiştir…”

Sav, akademisyenler ve sosyologlar için muazzam bir araştırma merkezidir. Sav ören yeridir… Bu mübarek Anadolu topraklarında asırlardan beri hükümran olan Türk-İslam idaresinde hiç görülmemiş zorbalığın hem de en şiddetli bir döneminde, nasıl oluyordu da bir köy topyekûn kalemleriyle seferberlik ilan edip, bir ülkenin kaderini etkilemişti… Sosyologlar bu keyfiyeti araştırmalıdırlar… Bugünlerin manevi bahar havasını anlamak, orada, Sav’da o günlerde yaşananları araştırmaktan geçiyor diye düşünüyorum… Batının bomboş mitolojik hayal kahramanları bile, Sav fedakârlarına yetişemez… Gönlümüzden geçen şudur: Araştırmacı-akademisyenler çıksın, Sav destanını doktora tezlerine konu yapsınlar.  Şimdiden taahhüd ediyorum, elimizde bulunan Sav’la ilgili bütün bilgi, belge ve kayıtlar araştırmacıların emrindedir.

Isparta’nın elbette başka hizmet merkezleri de vardı; başta Isparta’nın merkezi, İslamköy, Atabey, Kuleönü, Çobanisa Köyü, Eğridir, Barla, Bedre, İlâma ve hakeza… Bu beldelerde de çok kahramanca destanımsı hizmetler yapılmıştır… Sav’daki ise topyekûn bir seferberliktir…

Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor – 8’den

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Külliyat’ı Anlamak Üzerine – 2

Geçen yazımda temas ettiğim mevzûnun asıl yönü şudur. Bilhassa “münevver” olma iddiasında bulunan kimselerin, Külliyat’ı …

Kapat