Ana Sayfa / Yazarlar / Dikkat Edin Hukuk Virüs Kapmasın.

Dikkat Edin Hukuk Virüs Kapmasın.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Dün bir kahvehanenin önünden geçiyorum..

Uzun bir kuyruk..
Kapıda görevliler var, içeri girmek isteyenlere sorular soruyor, bazı evraklar istiyorlar..
“…
– Kimlik..
– Sabıka kaydı, temiz kağıdı..
– Ailenizde, akrabanızda mahkum olan, görülmekte olan davası olan, karakolluk olan biri var mı?
– Çay içmek için mi, oyun oynamak için mi geldiniz?
– Kahvede en çok hangi içecekleri içersiniz?
– Çayınızı demli mi açık mı içersiniz?
– Şeker kullanır mısınız, kullanırsanız ne kadar?

– Kahvede otururken bacak bacak üstüne atar mısınız?
– Sandalyeye ters oturur musunuz?
– Yüksek sesle konuşur musunuz?
– Palavra atmayı, avcı hikayeleri anlatmayı, dinlemeyi sever misiniz?

– Hangi oyunları bilir, hangi oyunları oynarsınız?
– Oyun oynarken agresif olur musunuz?
– Oyun esnasında tartışma ya da kavga yaşadığınız oldu mu?
– Oyun oynarken kural dışı hareketler yapılmasına ne dersiniz?
– Oyun oynarken hile yaptığınız olur mu?

– Yancılık hakkında ne düşünürsünüz?
– Çay parası vermeden kahveden gittiğiniz, çay parasını deftere yazdırdıgınız olur mu?
– Kahveciye hesap taktığınız, hesap için tartıştığınız olur mu?
– Sık sık kahve değiştirir misiniz?..

– Bu sorulardan sizi biraz gerdi sanki..
Çabucak gerilen biriyseniz hiç içeri girmeyin, bizi uğraştırmayın bey abicim..”

Durumdan rahatsız olan, soruları saçma bulan müşterilerden bazıları sessizce, bazıları söylenerek ortamı terkediyor,
bazıları sorulara verdiği cevaplardan ötürü ya da elinde belgesi olmadığı için sıradan çıkartılıyor, kahvenin önünden uzaklaştırılıyor.

Bu sorulara makul mantıklı, ikna edici cevap verenler, elinde temiz kağıdı olanların işi bitti, kahveye girip keyifle çayını yudumlama hakkı kazandı sanmayın..

Bu aşamayı geçebilenler ikinci görevlinin yanına varıp onun sorularını cevaplamak, istediği belgeleri ibraz etmek zorunda..
“..
– Tam teşekküllü bir hastaneden alınmış sağlık raporu..
– Kronik rahatsızlığınız var mı?
– Kalp, şeker tansiyon gibi rahatsızlıklarınız var mı?
– Uyuz, mantar, hepatit, AIDS, tüberküloz, kuş gribi, domuz gribi, korona gibi bulaşıcı bir hastalığınız var mı?
– Kızamık, su çiçeği, tetanoz, kuduz, kovid aşılarınızı oldunuz mu?
– Toplum içinde geğirme, yellenme, göbeğini kaşıma gibi adaba mugayir hareketler yapar mısınız?
– Ağzınız, teriniz veyahut çorabınız kokar mı?
…”

Mahallenin saygın esnafı, mahalle muhtarı, öğretmen olmanız umursanmıyor.. Herkes bu sorudan geçiyor, belgesi olmayan, beklenen cevabı veremeyen kuyruktan atılıyor, kahveye giremiyor.

Kuyruktan atılanlara bakış çok ilginç, çok iğrenç.
Adeta teröristmiş gibi, yüz kızartıcı suç işlemiş gibi, yıllardır aranan ve bu gün yakalanan kanun kacagıymış gibi bakıyor etraftaki insanlar..
” Biz de bunları adam bilirdik.
Bir kahveye girmeyi bile başaramadılar, iki soruya cevap veremediler, iki belge gösteremediler..
Kimbilir ne suçları, ne ayıpları, ne kusurları var..”

Kahveye girme niyetimiz yok ama dayanamayıp soruyoruz görevliye;
– Beyefendi bu durum nedir, nedendir?
Görevli arkadaş lütfedip izah ediyor;
-Beyefendi bundan sonra böyle..
Memlekette arlısı var arsızı var..
Hırlısı var, hırsızı var. Katili var, kavgacısı var.. Paralısı var, züğürtü var..
Hastalıklısı, mikroplusu var, sağlıklısı var..
Sallana sallana gelen herkesi kahveye almak yok bundan sonra..
Kimisi çay parası vermez, kimisi lüzumsuz gürültü yapar, kimisi yellenir, kimisi okeyde taş çalar, kimisi kavga çıkartır..
Biz tedbirimizi önceden almak zorundayız.

Bundan böyle haftada iki kere sabıka kaydı, temiz kağıdı getiremeyen,
tam teşekküllü bir hastaneden sağlıklıdır raporu getirmeyen,
Cebinde parası olduğuna, oyunda hile yapmayacağına, kimsenin lafına sözüne karışmayacağına, kavga etmeyeceğine, toplum içersinde gegirmeyecegine, yellenmeyecegine, göbeğini kaşımayacağına, sopaya kaşınmayacağına dair taahhüt imzalamayan, yanlış yapma potansiyeli taşıyan hiç kimseyi içeri almayacağız..

– Şunu da söyliyim abicim, tüm evraklar tamam olsa bile gözümüzün tutmadığı adamı kapıdan çevirmeye, girmişse bile ensesinden tutup kapı dışarı etmeye yetkimiz, selahiyetimiz var, bu da biline..

– İyi de biz hukuk devletinde yaşıyoruz, kanun var, nizam var.. Bu yetkiyi nereden, kimden aldınız?
– Efendi abicim, bizim okuma yazmamız o kadar yok. Derin mevzulardan çakmayız..
Devletimizin ne dediğini okuyup anlayacak vaktimiz yok.
Biz devletimizin yaptığına bakıyor, devletimizin yaptığını yapıyoruz.
Bak, devlet baba her devlet kapısına gelenden, uçağa otobüse binenden ya aşı kartı, ya test getireceksin diyor.
Virüs taşır belki diye aşı olmayan, haftada iki kere test olmayan kimseyi içeri almıyor.
Biz de devlet babamızın yaptığını yapıyoruz.. Bizim de hem kendimizi hem de müşterilerimizi korumamız lazım bey abicim..”

Korkmayın, şimdilik gerçek değil.
Hayal..
Kemal Sunal filmlerine, Levent Kırca parodilerine layık trajikomik hayal mahsulü bir hikaye..
Gerçek olması imkansız bir hayal de değil.
Görürsek şaşırmayız, görürseniz şaşırmayın.
Gidişat oraya.

Hayalî hikayeden sonra bir de yaşanmış hikaye anlatayım..
Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’un fethinden bir süre sonra şehirdeki nizam, intizam, güvenlikle vb ilgili bir talimat yayınlar.
Talimatın bir maddesine göre belli saatlerden sonra surlardan giriş ve çıkışlar yasaktır.
Bir gece tebdili kıyafet edip surların kapısı önüne gelir, kapıyı vurur;
– Bekçi kapıyı aç!.
Bekçi cevap verir;
– Beyim sultan’ın emri var, yasak.
– Uzaktan geldim, yorgunum, açım, gidecek yerim yok ağam, kapıyı aç..
– Beyim sultanın emridir, yasak..

Dakikalarca dil döker, yalvarır, yakarır ancak nafile, bekçi kapıyı açmaz..
Her yolu dener olmaz. Sonunda dayanamaz;
– Bekçi! Ben Sultan Mehmed Han, kapıyı aç!..
Bekçiden cevap;
– Bre sen nasıl sultansın ki kendi koyduğun kuralı önce kendin çiğnemek istersin..
Var git, içeri girmek yasak..”

Kendi koyduğu anayasayı, kanunu, kuralı kendisi çiğneyen devletler devlet olmayı zor başarırlar.
Devlet, devlet olmayı başaramazsa millet millet olmayı başaramaz. Devlet ve millet asla kucaklaşamaz.
Hukuk olmaz, huzur olmaz, düzen-nizam olmaz, güven olmaz, sosyal barış, ekonomik-siyasi istikrar olmaz, kalkınma olmaz, kültür olmaz, medeniyet olmaz..
Olsa da geç olur, güç olur, zayıf olur..

Hukuk devletinde ne pahasına olursa olsun, şartlar ne olursa olsun “devletin dediği” yapılır..
Devletin dediği nedir?
Anayasadır, kanunlardır..

Dünyadaki bütün hukuk sistemlerinde “masumiyet karinesi” esastır.
Suçu isbat olunana kadar herkes masumdur.
Kimse masum olduğunu isbat etmek zorunda değildir.
Durduk yere insanlara suçlu muamelesi yapılamaz..
Zan ve töhmet altına alınıp hergün adliyeye gidip ben katil değilim, ben hırsız değilim, tacizci-tecavüzcü değilim diye kendilerini aklamak için belgeler, psikologlardan raporlar almak zorunda bırakılamazlar..
Sen suçlu olabilirsin diye insanların hakları ellerinden alınamaz, özgürlükleri kısıtlanamaz.

Salgın süreci devletin ayarlarını bozmaya başlıyor yazık ki.
Devlet vatandaşına koronalı, potansiyel suçlu muamelesi yapmaya başlıyor..
Aşı dayatıyor.
İtiraz edeni, direneni dışlamaya, ötekileştirmeye, öcüleştirmeye başlıyor.
Haftada iki kere sabıka kaydı ister gibi test sonucu, temiz kağıdı istiyor, ‘bence sen suçlusun git kendini akla’ diyor.
Kendini aklayamayanın haklarını elinden almakla, özgürlüklerini kısıtlamakla tehdit ediyor ve kısıtlıyor..

İşin daha vahim tarafı şu ki, devletten yüz bulan, devletin açtığı yolda yürümek isteyen herkes, devletçilik oynamak, devlet gibi davranmak, kural koymak istiyor. Bu gün aşı dayatması yapmak, test sonucu dayatmak isteyen kişi ve kurumların yarın başka şeyler dayatmayacaklarının garantisi var mı?
Ve pek çok büyük şirketler devlet içinde devlet gibi davranmıyor, devlet gibi ve devlete rağmen kural koymuyor, icraatlar yapmıyor mu?

Tek Partili yılları ve darbe dönemlerini hatırlayın, askeri cunta yönetimlerinin uygulamalarına bakın..
Devletin gözünde herkes potansiyel suçlu..
Takke takan, başını örten, sakal bırakan, namaz kılan, hilal bıyık uzatan, saçını uzatan, bıyıkları ağzına giren vb herkes potansiyel suçlu idi.. Ya mürteci, ya komunist, ya ülkücü..Herkes anarşist, herkes işbirlikçi.. Hiç kimseye güvenilmez, kimse başıboş bırakılamaz..

Bu algı yüzünden asker-polis keyfince adam durdurur, sorgular, karakola götürür, dayak atar, hapse atar..
Devletteki bu hastalıklı kafayı ve uygulamaları gören şahıslar ve gruplar da gücünün yettiğine aynısını, belki fazlasını yapar..
Yol ortasında başörtülüye tükürür, hakaret eder, saldırır, döver, söver..
Sağcı solcuyu, solcu sağcıyı yaftalar, damgalar..
Herkes bir bölgeyi ele geçirir, kurtarılmış bölge ilan eder, yol keser, kimlik sorar, hesap sorar.. Ceza keser, infaz yapar..
Çünkü millet devletini taklit eder, devlet hapşursa millet hasta olur. Devlet eğilse millet bükülür, devlet titrese millet yıkılır..

Bu gün her yerde yol kesip koronalı mısın değil misin, aşılı mısın değil misin diye sorulması ile seksen öncesi birilerinin yol kesip sağcı mısın-solcu musun diye sormaları arasında fark var mı?

Bu salgın da geçer gider elbet.
Devlet, millet ve toplumların en zor günlerde bile canı pahasına koruması gereken en önemli değerlerinden biri hukuktur, adalettir, insan haklarıdır, sağduyudur.

Savaşlarda bile örselenemeyen, vazgeçilemeyen hukuk, adalet, insan hakları salgın için örselenemez..
Hukuk devletinin temellerini örselemek, pusulasını şaşırtmak için bahane üretmeye başlarsak her türlü hukuksuzluk için onlarca bahane bulabiliriz.
Devleti ve devletin temel değerlerini ayakta tutmak zorundayız.
Salgın gittikten sonra da en çok muhtaç olacağımız hukukun, adaletin temellerini, temel ilke ve esaslarını sarsarsak, eğip bükersek işte o zaman ölürüz, devlet o zaman ölür..
Hukuk sistemimiz, hukuk felsefemiz virüs kaparsa asıl helaket ondan sonra başlar.

İnsanların ömrü kısa, devletlerin ömürleri uzundur, uzun olması beklenir.
Devlet uzun yaşasın istersek haktan, hukuktan, adaletten taviz veremeyiz.
İnsanları virüs, devletleri hukuksuzluk öldürür..
Her hukuksuzluk bir virüstür.
Her taviz bir virüstür.
Her sapma bir virüstür.
Dikkat edelim devlet virüs kapmasın, hukuk virüs kapmasın.

Oğuz Candarlı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Allah Varsa, Müslümanlara Yapılan Bu Kadar Zulme Neden Rıza Gösteriyor?

ALLAH VARSA,  MÜSLÜMANLARA YAPILAN BU KADAR ZULME NEDEN RIZA GÖSTERİYOR?..  Bu sorunun cevabını iki cihette …

Kapat