Ana Sayfa / Yazarlar / Dil Yârimiz.. Dil Yâremiz

Dil Yârimiz.. Dil Yâremiz

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Dil Yarimiz..
Dil Yaremiz..

Yüz sene öncenin Türkiye’sinde en azılı dinsizin kaleminden çıkmış kitapları, gazeteleri, makaleleri okurken yazılanların dini metinler, yazarının da halis muhlis müslüman olduğu hissine kapılırsınız..
Çünkü yazan dinsiz olsa da kullandığı kelime ve kavramlar müslümandır, İslamın yahut müslüman Türk’ün kelime ve kavramlarıdır.

Oysa bu gün, ilahiyat fakültesi hocalarının, kitap ve makaleleri çok okunan yazarların dini anlatmak için kaleme aldıkları metinlerin bile dini metinler olduğunu farketmek, konuşmalarında ulvî bir şeyler hissetmek, dinin ve ilmin zevkine varmak neredeyse imkansız gibidir..
Çünkü yazan ve konuşan dindar olsa da uydurukça Türkçe’nin kelime ve kavramları henüz müslüman olmadığı, olamadığı için okuyanda dini hissiyatlar, dini tatlar uyandırmaz..
Biz sekiz yüz yıl önce yaşamış Yunus’un dilini anlayabiliyoruz.
Lakin bu gün itibariyle aynı evde yaşayan üç kuşak birbirini anlamaktan aciz..
Osmanlıca edebi ve bürokratik dili ağdalı ve anlaşılmaz bulanlar bu gün yazılmış bilimsel bir makaleleri, akademik dili, hukuki bir metinleri, bürokratik yazıları, ticari metinleri ve sözleşmeleri vs anlayabiliyorlar mı?
Hiç sanmıyorum.

Hatta her ideolojik grup, her sosyal grup, her sektör kendileri için bir dil oluşturmaya çalışıyorlar ve o dili onlardan başkası anlayamıyor.
Komünist Türkçesi, kapitalist Türkçesi, Amerikanca Türkçesi, magazin Türkçesi, muhafazakar Türkçesi, laik Türkçesi, Kemalist Türkçesi..
Dilimiz anamız, yarimizdi.
Artık dilimiz yaremizdir..

Peki neden, nasıl?
Bizim lûgatimiz, dilimiz Mondros Mütarekesiyle terhis edilen, dağıtılan Osmanlı ordusu gibidir bir anlamda..

Nesri bir ordu, nazmı bir ordu, aruzu, hecesi birer kolordu, mesnevisi, gazeli, masalı, destanı, manisi, ninnisi, na’tı vb alayları, taburları gibidir.
Şairleri, edipleri, alimleri, arifleri, mütefekkirleri birer komutan; kelime ve kavramları kahraman neferleri gibiydiler..
Ne yazık ki o ordu dağıtıldı.
Komutanları emekli, eratı terhis edildi..

Binlerce, on binlerce kelime ve kavramımız harplerde kaybettiğimiz şehidlerimiz, sakat kalan gazilerimiz gibi hizmet dışı kaldılar.

Kuvayı Milliye milis alayları gibi dili korumak için mücadele veren yigitlerimiz yok mu?
Var elbette.
Bediüzzaman, Akif, Necip Fazıl, Arif Nihat Asya, Orhan Şaik Gökyay, Yavuz Bülent Bakiler, Abdurrahim Karakoç, Nurullah Genç vb pek çok âlim, mütefekkir, şair adeta Kuvayı Milliye ruhuyla dil ve medeniyetimiz adına kurtuluş mücadelesi, bağımsızlık mücadelesi, Türk Dili adına varlık yokluk mücadelesi verdiler, vermeye devam ediyorlar.

Şükür ki diller devletlerden daha uzun ömürlüdür..
Devletler yıkılırsa kalkamaz ama diller yıkılmaz, yıkılmadığı gibi yıkılan nesilleri ve milletleri de tutar kaldırır.
Hz İsa as’ın nefesiyle ölüleri diriltmesi mucizesi misali kelimeler, kavramlar, anlamlar ölmüş olan millet ve medeniyetleri yeniden diriltmeye yetebilir.
Dillerle bu kadar oynanmasının altında yatan nedenlerden, niyetlerden biri de bu mudur?

Bize dindarlığımızı, imanımızı, kendi öz benliğimizi, medeniyet genetiğimizi hatırlatan, koklatan, hissettiren, bizi biz yapan, bize can katan, ruh ve şuur katan kelimelerin atılıp, yerlerine köksüz, ruhsuz, imansız, anlamsız kelimeler icad ve ithal edilmesinin arkasında kasıt ve art niyetler var mıdır?

Batı’nın ve uzak doğu din ve kültürlerinin bazı ‘sembol’ kelime ve kavramlarının seçilip dilimize sokulmaya çalışılması, Türk gençliğini başka milletlerin inançlarına veya inançsızlıklarına hazırlama, alıştırma faaliyeti midir?
Bizim yürek iklimimize başka din ve kültürlerin, tohumları-çekirdekleri hükmünde olan kelime ve kavramlar mı ekiliyor?
Devletler arasındaki savaşlar ordularla, silahlarla;
medeniyetler arasındaki savaşlar ise dil ile, kelime ve kavramlarla yapılır..

Dünyada ve ülkemizde at koşturan küresel sapkın din, izm ve ideolojilerin rahatsız oldukları, yok etmek istedikleri dil ve medeniyetimizin bayrak kelime ve kavramlar olduğu gibi medeniyet kale ve burçlarımıza dikmek, içimizde yaymak istedikleri bayraklaşmış kelimeleri, kavramları ve anlamları da vardır hem de pek çoktur.

Labaratuvarlarda üretilen kimyasal, biyolojik silahlar, virüsler misali kelime ve kavramlar vardır..
Tarihimizde hiç olmadığı şekilde yüzbinlerce ateistimizin, deistimizin, satanistimizin, kapitalistimizin, komunistimizin, feministimizin, materyalistimizin, makyavelistimizin, darvinistimizin, sekülerimizin vs olmasının en önemli nedenlerinden biri budur..

Kelimeler mühimdir..
Kök hücre gibidir.
Tüm canlı organizmalar gibi dinlerin, medeniyetlerin, milletlerin de kendilerine has genetik yapıları, genetik kodları vardır..
Ve bu genetik dil sayesinde ayakta kalır, dil ile varlığını idame ettirir..
Tam tersi millet ve medeniyetlerin genetiklerinin bozulmasına, değiştirilmesine yönelik hamleler de dil üzerinden yapılır.

Dil vatandır.
Anadolu, İstanbul, Ankara, Kastamonu ne kadar bizimse, vatan toprağından bir çakıl taşı dahi düşmana verilmezse dilimizin hiç bir kelime ve kavramı da feda edilemez.
Toprağımızın hiç bir santimetre karesinde düşman bayrağı dalgalandırılamadığı gibi işgalci dillerin bayrağı hükmünde olan kelime ve kavramları da dalgalandırılamaz.
Dil davası Kurtuluş mücadelesi kadar mühimdir..
Bağımsızlık da esaret ve mandacılık da dil ile başlar, dil ile mümkün olur..

Hayatın akışı içersinde insanlar, canlılar gibi kelimeler de diyardan diyara geçerler, göçerler.
Bu kelime ve kavramlar bazen misafir gibi,
Bazen mülteci, bazen yerleşimci, bazen işçi ve memur gibi gelir, az ya da çok kalır ve gider.
Gelip yerleşenleri de olur..
Bazen de adım adım, merhale merhale işgale gelen düşman ordularının öncü birlikleri, casus birlikleri, bazen de işgal birlikleri gibi gelir; ana sütü gibi temiz,
baba mirası gibi hak ve helal olan dilimizi talan eder, yağma eder, yok ederler.

Kim olduğu, nereden geldiği, neye ve kime hizmet ettiği anlaşılamayan kripto adamlar gibi sızıntı kelime ve kavramlar ortalıkta kol geziyor..
Biz o yabancı kelime ve kavramları ya yaka paça geldikleri yere göndermeli, ya da devşirme sistemi mantığıyla içimizde eritebilmeli, ıslah edebilmeli, kendi kültürümüzle yeniden yoğurabilmeliyiz.

Dil ve kültür olarak erimek, çürümek, yok olmak istemiyorsak bunu başarmak zorundayız.
Dil bozulursa millet, medeniyet;
Millet ve medeniyet bozulursa dil bozulur.
Dil çürürse millet; millet çürürse dil çürür.
Dil çürürse ruh, benlik; benlik ve ruh çürürse dil çürür.

Orhan SALCI 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İçtimâî Bir Fecaat: Romantik İslâmcılık – 5

İÇTİMÂÎ BİR FECAAT: ROMANTİK İSLÂMCILIK - 5 Romantik İslâmcı kesimin istismar ettiği mübarek zâtlardan bazıları …

Kapat